AB'nin İklim Değişikliği ile Mücadelede Son Adımı: Yeni ETS İlkeleri
Avrupa Komisyonu, 21 Eylül 2020 tarihinde Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) kapsamında sağlanan devlet yardımlarına ilişkin yeni dönemde geçerli olacak ilkeleri kabul etti. 1 Aralık 2019 tarihinde göreve başlayan Avrupa Komisyonunun ilk kadın başkanı Ursula von der Leyen, henüz çiçeği burnundayken 11 Aralık 2019’da Yeşil Mutabakat’ı duyurmuş ve bu kapsamda Avrupa’nın 2050 yılında dünyadaki ilk iklim zararsız kıta olma hedefini açıklamıştı. Çevre ve iklim değişikliğine ilişkin iddialı hedefleri ile öne çıkan von der Leyen, bayrağı devraldığı günden bu yana söz konusu alanlarda attığı önemli adımlara sonuncusunu 21 Eylül 2020’de yeni ve daha kararlı ETS ilkelerini açıklayarak ekledi. Söz konusu ilkeler, 1 Ocak 2021’de başlayacak ve 2030’a kadar sürecek olan bir sonraki ETS döneminde geçerli olacak ve 2012 yılında kabul edilen önceki ilkelerin yerini alacak.
ETS ve Sera Gazı Emisyonları
AB’nin 2005 yılında hayata geçirdiği ETS, Birliğin iklim değişikliği ile mücadelesinde ve sera gazı emisyonlarını azaltma çabasında bir dönüm noktası olma özelliği taşıyor. Dünyadaki ilk karbon piyasası olan Birliğin ETS’si, hâlâ küresel ölçekte en büyük karbon piyasası olmaya devam ediyor. Nitekim 27 AB ülkesinin yanı sıra İzlanda, Norveç ve Lihtenştayn’ın da dâhil olduğu ETS’de Birleşik Krallık da geçiş döneminin sonu olan 31 Aralık 2020 tarihine kadar yer alıyor.
Üye Devletler ile diğer üç ülkenin atmosfere saldığı sera gazlarının yaklaşık %45’ini kapsayan ETS, bu ülkeler arasında yapılan uçuşlardan ve 11 binin üzerinde enerji santrali ile sanayi tesisinden açığa çıkan emisyonları sınırlandırıyor. Aralarında CO2’nin de bulunduğu çeşitli sera gazlarının atmosfere salınımı nehirlerin ve okyanusların donmasını engelleyerek, sera gazı etkisi yaratıyor ve bu süreçte aslan payını CO2 üstleniyor. Bu noktada AB’nin ETS piyasasında CO2 başta olmak üzere sera etkisi yaratan gazların atmosfere salınabileceği en fazla miktar (“cap”) belirleniyor, bunun üzerine çıkılmak istendiğinde ise emisyon tahsisatı satın alınıyor (“trade”). “Cap and trade” olarak bilinen bu sistemde, sera gazları fiyatlandırılarak çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi hedefleniyor.
Yeni ETS ilkeleri ile özellikle karbon kaçaklarının azaltılması amaçlanıyor. Peki, nedir bu karbon kaçakları? Firmalar, AB gibi iklim hedefleri yüksek olan ve bu sebeple CO2 salınımına kısıtlamalar getiren ülkelerden ve bölgelerden, bu alanda çok iddialı olmayan ve sıkı kuralları bulunmayan coğrafyalara üretimlerini kaydırarak, iklim değişikliği ile mücadele sebebiyle doğacak maliyetlerden kaçınmak isteyebiliyor. Ancak bu durumda küresel ölçekte atmosfere salınan sera gazı emisyonlarında ne yazık ki bir azalma olmuyor. Azalan bir şey varsa o da sadece karbon kaçağı gerçekleşen ülkelerdeki üretim ve istihdam oluyor. Yani firmalar kendi çıkarları için hem emisyon salınımına devam etmek suretiyle çevresel boyutta hem de daha önce yer aldıkları ülkelerde artık üretime devam etmeyerek sosyal boyutta tahribata yol açıyor. Her ne kadar Euractiv’de kaleme alınan bir makalede karbon kaçağının AB’de minimal düzeyde gerçekleştiği belirtilse de bunun gelecekte artmayacağının garanti edilemeyeceği dile getiriliyor.
Yeni ETS ilkeleri ile AB’nin “cap and trade” uygulamasından kaynaklanan daha yüksek elektrik fiyatları (dolaylı emisyon maliyeti) sebebiyle risk altında bulunan sektörlerde faaliyet gösteren firmaların zararlarının telafi edilmesi amaçlanıyor. Elektriğin üretim kaynağına göre atmosfere salınan karbon miktarı önemli oranda değişiklik gösterebiliyor. Nitekim linyit ve kömür gibi kaynaklardan elde edilen elektrik, yüksek oranda CO2 salınımına yol açarken, yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektrik çok daha az miktarda karbonun atmosfere salınımını sağlıyor. Yüksek karbon salınımına sebep olan kaynaklar vasıtasıyla üretilen elektriği kullanan işletmeler, söz konusu salınımın maliyetini üstlenmek durumunda kalıyor. Bu maliyetin bazı sektörlerde diğerlerinden daha fazla olduğu ifade ediliyor ve Avrupa Komisyonunun 21 Eylül 2020’de duyurduğu yeni ETS ilkeleri ile bu soruna da bir çözüm bulunması amaçlanıyor.
Yeni ETS İlkeleri Mercek Altında
Tüm bunlar ışığında AB’nin yeni dönem için revize edilen ETS ilkelerini şu şekilde sıralamak mümkün:
- Dolaylı emisyon maliyetlerinin yüksek olması ve uluslararası arenada yüksek oranda ticarete maruz kalmaları sebebiyle karbon kaçağı riski bulunan sektörler desteklenecek. Bu kapsamda bir önceki ETS ilkelerinde devlet desteklerinden faydalanan 13 sektör ve 7 alt sektörü kapsayan sektör sayısı, 1 Ocak 2021 itibarıyla 10 sektör ve 20 alt sektör olarak revize edilecek,
- Bir önceki ETS döneminin başlangıcında %85 olan telafi oranı, yeni dönemde uygun maliyetlerin %75’i olacak şekilde düşürülecek ve verimli olmayan teknolojiler, şirketleri enerji verimliliğine teşvik etmek amacıyla telafi kapsamına alınmayacak,
- Telafiler ve devlet tarafından sağlanacak destekler, firmaların üretimlerinde daha fazla sayıda karbonsuzlaştırma adımı atması koşuluna bağlanacak.
Yeni ETS ilkeleri ayrıca Sürdürülebilir ve Dijital Bir Avrupa için KOBİ Stratejisi doğrultusunda KOBİ’lerin koşullarını da göz önünde bulundurarak, söz konusu işletmeleri karbonsuzlaştırma koşulundan muaf tutacak. Yeni ilkeler kapsamında desteklenecek sektörlerin (kâğıt, alüminyum, deri, demir, çelik, bakır, vb.) enerji maliyetlerinden yüksek oranda etkilenen ve özellikle yüksek elektrik maliyetlerini ürünlerine yansıtamayan, uluslararası arenada kâr marjları baskılanan ve enerji verimliliklerini geliştirmede zorlanan sektörler olduğu ifade ediliyor. Ayrıca telafi ve desteklere getirilen karbonsuzlaştırma koşulluluğu kapsamında enerji denetimleri gerçekleştirilmesi ve bu denetimlerde öne çıkan tavsiyelerin hayata geçirilmesi, sürdürülebilir yatırımların artırılması ve elektrik tüketiminde karbon ayak izinin azaltılması gibi şartlar öne çıkıyor.
Avrupa Komisyonunun İklim Eyleminden Sorumlu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans, Komisyon tarafından yapılan bir modellemede yeni ETS ilkelerinin planlandığı şekilde hayata geçirilmesi durumunda 2030’a kadar karbon fiyatının işletmeler için 59 avroya yükselebileceğinin tespit edildiğini vurguladı. Görece daha yoksul olmaları sebebiyle yenilenebilir enerjiye geçişe mesafeli yaklaşan Polonya gibi ülkelerin bu durumun yaratabileceği sosyal sorunlara dikkat çektiğini de hatırlatmak gerekiyor. Diğer yandan sadece yoksul Üye Devletlerin tereddüdü olmayan bu tutum, kendini Fransa’da 2018 yılında başlayan ve aylarca devam eden “Sarı Yelekliler” hareketinde de göstermişti. Bilindiği gibi hükümet karşıtı sokak protestoları şeklindeki hareket, gazolinin ve dizelin fiyatında yaşanan 0,1 avroluk zam ile başlamıştı. Timmermans bu noktada karbon fiyatlarında yaşanacak artışın da beraberinde getirebileceği benzer tehditlerin göz ardı edilmemesi gerektiği uyarısında bulundu.
21 Eylül 2020’de kabul edilen yeni ETS ilkelerinden beş gün önce 16 Eylül’de Komisyon Başkanı von der Leyen tarafından gerçekleştirilen Birliğin Durumu konuşmasında 2030 itibarıyla AB’nin sera gazı emisyonlarını 1990’lardaki seviyelerinden en az %55 oranında aşağıya çekme hedefi duyuruldu. Söz konusu hedef, AB’yi 2050 yılında iklim zararsız hale getirmek yolunda “son derece yerinde” bir adım olarak yorumlandı. 2030 için yeni iklim planı olarak duyurulan bu hedefin yanı sıra aynı kapsamda daha yeşil enerjilerin tercih edileceği de vurgulandı. Bu doğrultuda 2030 yılında kömür tüketiminin 2015’e kıyasla %70’in üzerinde azaltılması, petrol ve gaz kullanımının ise sırasıyla %30 ve %25’in üzerinde düşürülmesi amaçlanıyor. Bunlar yerine yenilenebilir enerji tüketiminin artırılması; toplam enerji tüketimi içerisinde 2018 yılında %18,9 olan payının 2030 itibarıyla %38-40 seviyesine çıkarılması çıpası dile getirildi. Bu oran tek başına elektrik üretiminde bile bugün %32 olan yenilenebilir enerjinin payının %65’e çıkarılması anlamına geliyor.
Özetlemek gerekirse, iklim değişikliği ve bunun çevre üzerindeki olumsuz etkileri AB’nin son yıllarda daha fazla önceliği haline gelmeye başladı. Büyüme stratejisini bunun üzerine kuran von der Leyen başkanlığındaki yeni Komisyon ise bu konuda Yeşil Mutabakat ekseninde önemli adımlar atmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde açıklanan yeni ETS ilkeleri ve 2030 yılı için artırılan sera gazı emisyonlarındaki düşüş hedefi de bu adımlardan en yenileri olarak karşımıza çıkıyor. Sosyal boyutunun göz ardı edilmemesine ilişkin uyarıların bulunduğu yeni ETS ilkelerinin ve ne kadarının gerçekleştirilebileceği yönünde soru işaretleri olan 2030 yılına ilişkin %55 hedefinin geleceğini hep birlikte göreceğiz.
Merve Özcan Altan, İKV Uzman Yardımcısı