İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

KÜRESEL GÜNDEM: Joe Biden’ın Asya Ziyareti: Hint-Pasifik Bölgesinin NATO’su mu Kuruluyor?

ABD ile Çin arasında rekabet her geçen gün artarken, ABD Başkanı Joe Biden’ın Asya ziyareti sırasındaki gelişmeler aktörler arasındaki kutuplaşmayı çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi.
KÜRESEL GÜNDEM: Joe Biden’ın Asya Ziyareti: Hint-Pasifik Bölgesinin NATO’su mu Kuruluyor?

Joe Biden’ın Asya Ziyareti: Hint-Pasifik Bölgesinin NATO’su mu Kuruluyor?

Hint-Pasifik bölgesinde tansiyon artmaya devam ediyor. Kuzey Kore’nin balistik füze denemelerinin yanı sıra Güney Çin Denizi’ndeki deniz yetki alanlarının belirlenmesi sorunu ile Tayvan meselesi, günümüzde bölgedeki sıcak konu başlıkları haline gelmiş durumda. Yakın çevresinde hegemonyasını artırmaya çalışan Çin ile buna engel olmaya ve statükoyu korumaya çalışan ABD, artan gerginliklerle doğru orantılı şekilde Hint-Pasifik bölgesindeki askeri faaliyetlerini artırmaya çalışıyor.

Çin’in, 2000 yılından 2020 yılına dek donanmasındaki gemi sayısını 110’dan 360’a çıkararak sadece 2021’in ilk üç ayında bölgede 120 tatbikat gerçekleştirdiği görülüyor. Benzer şekilde ABD’nin de bölgedeki askeri hareketliliği oldukça artmış durumda. ABD’nin Güney Çin Denizi’nde 2015’te yılda bir kez gerçekleştirdiği serbest seyrüsefer sayısını 2020 yılında 10’a yükselttiği, savaş gemilerinin faaliyetlerinin %20, hava araçlarının faaliyetlerinin ise %40 artış gösterdiği kaydedildi. International Crisis Group isimli düşünce kuruluşunun yayımladığı raporda, özellikle Güney Çin Denizi ve Tayvan Körfezi’ni kapsayan alanda, iki aktörün artan askeri hareketliliğinin ufak bir dikkatsizlik sonucu çatışmaya yol açabileceğinin altı çiziliyor.

Son dönemde Çin’in artan askeri hareketliliğinin yanı sıra Tayvan sorununun da ABD ile Çin arasındaki gerginliği artıran en önemli unsur haline geldiği bu noktada vurgulanmalı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan “ABD-Tayvan İlişkileri Hakkında Gerçekler” başlıklı bilgi notunun güncellenerek “Tayvan, Çin’in bir parçasıdır” ve “ABD, Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemez” gibi ifadelerin bilgi notundan çıkarıldığı fark edildi. Çin Dışişleri Bakanlığı, yapılan eylemlerle açıklamaların çelişkisine dikkat çekerken, ABD’nin “tek Çin” ilkesinin içini boşalttığını söylüyor ve ABD’yi Tayvan üzerinden Çin’i baskılamaya çalışmakla suçluyor. Çin yönetiminin de Pasifik ada ülkeleriyle bir pakt kurma hazırlığının içinde olduğunun medyaya sızması, yeni soğuk savaş senaryolarının güçlenmesine ve endişelerin artmasına sebep oldu.

Biden’ın Ziyaretinin Kapsamı

Tüm bu gerilimin ve artan tansiyonun arasında ABD Başkanı Joe Biden, 20-24 Mayıs tarihlerinde Asya kıtasına  giderek Güney Kore ve Japonya’yı ziyaret etti. Biden’ın göreve geldikten sonra Asya kıtasına yönelik gerçekleştirdiği ilk ziyaret, etkileri ve sonuçları bakımından oldukça dikkat çekiciydi ve uluslararası aktörler tarafından yakından takip edildi. Özellikle Japonya, Biden’ın ziyaretiyle birlikte oldukça stratejik öneme sahip zirvelere ev sahipliği yaptı.

Biden, bölgede yer alan 12 ülkenin lideriyle bir araya gelerek Japonya’da önemli bir zirve gerçekleştirdi. Zirve sonunda ortaya çıkan  “Hint-Pasifik Bölgesinin Refahı için Ekonomik Sistem” adlı belgenin altına Avustralya, Brunei, Hindistan, Endonezya, Japonya, Güney Kore, Malezya, Yeni Zelanda, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam liderleri imza attı. Anlaşma ile Hint-Pasifik bölgesindeki ticaretin önündeki engellerin azaltılması amaçlanırken, imzacı ülkelerin dünyadaki üretimin %40’ını gerçekleştiriyor olması, liberal uluslararası düzenin korunması ve statükonun sürdürülmesi açısından oldukça önemli bir kazanım olarak görüldü.

Ayrıca Japonya ziyaretinde sadece ekonomi değil güvenlik alanında da önemli bir zirve yapıldığı ve söz konusu zirvenin Biden’ın ziyaretini çok daha stratejik hale getirdiği belirtilmeli. ABD Başkanı’nın Japonya, Avustralya ve Hindistan liderleri ile bir araya gelerek 2007 yılında ASEAN kapsamında oluşturulan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nu (QUAD) toplaması, geçtiğimiz aylarda ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya arasında kurulan AUKUS paktının genişletilebileceği yorumlarının yapılmasına sebep oldu. Uluslararası ilişkiler uzmanları, ABD’nin QUAD vasıtasıyla Çin’i çevreleme politikasında askeri maliyeti düşürmeye çalıştığı yorumunu yaptı. Her ne kadar “Hint-Pasifik bölgesinin NATO’su” şeklinde yorumlansa da QUAD’ın askeri kapasitesinin o noktada olmadığı fakat ekonomik ve siyasi olarak bölgede ciddi bir ağırlığa sahip olduğu belirtilmeli.

Söz konusu zirvelerin hem ekonomik hem de güvenlik alanında iş birliklerini güçlendireceğine dair açıklamalar geldi.  Adı konulmamış olsa da gerek ticari birlikteliğin gerekse QUAD zirvesinin hedefinde Çin ve K. Kore gibi Hint-Pasifik bölgesinde statükodan ve ABD etkisinden rahatsızlık duyan ülkelerin olduğu aşikâr. Hatta Çin’in diplomatik tepkisinin yanı sıra K. Kore’nin Biden’ın ziyareti biter bitmez balistik füze denemesi yapması, ziyarete ve açıklamalara yönelik önemli bir mesaj olarak yorumlandı. Ziyaretten yalnızca birkaç saat sonra K. Kore’nin Başkenti Pyongyang’tan Japon Denizine doğru üç adet balistik füze fırlatılması, başta G. Kore yönetimi olmak üzere Batılı ülkeler tarafından ciddi bir provokasyon olarak nitelendirildi. Benzer şekilde Çin ve Rusya hava kuvvetlerine bağlı bombardıman uçaklarının Biden’ın Japonya ziyareti esnasında Japon denizi üzerinde uçuşlar gerçekleştirmesi; ziyaretten duyulan rahatsızlığa, bölgedeki anlaşmazlıklara ve bölgede yaşanacak uluslararası rekabete dair önemli ipuçları verdi.

Ziyaret esnasında Başkan Biden’ın Tayvan konusundaki sözleri ise oldukça tepki çekti ve ziyarete dair manşetlere damga vurdu. Çin’in Tayvan’a saldırması durumunda ABD’nin müdahale edip etmeyeceği sorusuna Biden’ın “askeri olarak müdahale ederiz” cevabını vermesi, tüm dünyada ABD’nin Tayvan’a yönelik güvenlik garantisi verdiği şeklinde yorumlandı. Çin yönetimi ise söz konusu açıklamaya oldukça sert tepki gösterdi. Her ne kadar Beyaz Saray Başkan Biden’ın sözlerini düzeltmeye yönelik açıklama yaparak ABD’nin Tayvan politikasını değiştirmediğini ve hala tek Çin’i tanıma durumunun devam ettiğini belirtse de bu açıklamalar Çin tarafından tatmin edici bulunmadı.

Ziyaret Ne Anlama Geliyor?

Bu noktada Biden’ın Asya kıtasına ziyaretinin ne anlama geldiği oldukça önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Uluslararası politikada kutuplaşmanın arttığı ve bunun ise geniş kapsamlı bir kargaşayı beraberinde getireceği bir döneme girildiği anlaşılıyor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrel bu durumu “Dünya daha entropik hale geliyor” cümlesiyle ifade ediyor. Almanya ve Japonya gibi İkinci Dünya Savaşı’ndaki ağır yenilgiden sonra savunma yerine kalkınmaya öncelik veren ülkelerin dahi savunma harcamalarını artırma kararı verdiği bir süreçten geçiliyor. ABD’nin Barack Obama ile başlayan ve Donald J. Trump döneminde hızlanarak devam eden gevşek ittifak politikasını, Biden yönetiminin yeniden sıkılaştırmaya çalışarak değiştirmeye başladığı görülüyor. Haliyle ziyaret kapsamında Asya ülkeleriyle imzalanan ekonomi ve güvenlik alanındaki anlaşmalar, ABD’nin Çin’e yönelik izlediği “çevreleme” politikasının ya da iki aktör arasında yaşanan yeni soğuk savaşın bir tezahürü olarak okunmalı.

Bilindiği gibi ABD, Trump döneminde Asya kıtası dahil olmak üzere birçok ticari ortaklıktan ayrılma kararı vermişti. Özellikle füze savunma sistemini geri çekme kararı vermesi sebebiyle Polonya, Suriye’deki PKK/PYD yapılanmasına yönelik desteği sebebiyle Türkiye, Senkaku adası sorununda Çin’e karşı yalnız bıraktığı gerekçesiyle Japonya, İran nükleer anlaşması sebebiyle Körfez ülkeleri ve İsrail gibi ABD’nin müttefiki olan aktörler, bu terk edilmişlik hissiyle baş başa kalmış ve ABD ile ilişkilerinde çeşitli sorunlar yaşamışlardı. Günümüzde Rusya’nın Ukrayna müdahalesi ve Çin’in Hint-Pasifik bölgesindeki askeri angajmanını artırdığı bir dönemden geçilirken ABD’nin de müttefiklerine yönelik geleneksel politikasına geri döndüğü anlaşılıyor. Haliyle Biden yönetimindeki ABD politikaları ve Asya ziyareti gibi üst düzey ziyaretler, son yıllarda geleneksel müttefiklerinin sıklıkla yaşadığı bu terk edilmişlik hissinin izlerini ABD’nin silmeye çalıştığı şeklinde okunmalı.

AB’nin Gelişmelere Yönelik Hayal Kırıklığı

Son olarak yaşanan gelişmelere ve ziyarete yönelik AB’nin pozisyonunu da ele almak gerekir. Hint-Pasifik bölgesi, sadece ABD için değil Avrupa kıtası için de oldukça önemli bir yere sahip. Bu sebeple gerek AB üye devletlerindeki gerekse Brüksel’deki karar vericiler de bölgedeki gelişmeleri yakından takip ediyor. Geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen AB-Japonya zirvesi, AB’nin bölgeye yönelik artan ilgisini ve Çin’in izlediği politikalardan duyduğu rahatsızlığını göstermesi bakımından oldukça önemliydi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “gerginlikler tiyatrosu” olarak nitelendirdiği Hint-Pasifik bölgesinde tansiyonun artmaya devam etmesi ve Çin’in askeri araçlarını kullanmaya başvurması, Brüksel’deki karar vericileri endişeye sevk ediyor. Haliyle Japonya ile gerçekleştirilen zirvede jeopolitik unsurların ve güvenlik konularının özellikle ön plana çıktığı ve “Çin endişesinin” zirveye damga vurduğu görüldü. Bu sebeple AB’nin hem bölgedeki ASEAN’ın varlığına hem de ABD ile Japonya’nın liderliğinde ilan edilen “Serbest ve Açık Hint-Pasifik” (Free and Open Indo-Pasific, FOIP) vizyonuna verdiği desteğin altı çizilmişti. Sonuç olarak, Biden’in ziyareti esnasında imzalanan ticari anlaşmanın ve güvenlik alanında kurulan diyalogların, Brüksel’deki karar vericilerin değerlendirmeleriyle ve strateji belgeleriyle de uyuştuğu belirtilmeli.

Ancak, Vaşington yönetiminin, Asya’da ABD öncülüğünde oluşturulmak istenen yeni siyasi düzende AB’ye çok fazla yer vermediği gerekçesiyle, Avrupa’daki kimi aktörler tarafından eleştirildiği görülüyor. Bu eleştiriler, AUKUS paktı tartışmalarında özellikle gözle görülür hale gelmiş ve kamuoyunda oldukça tartışılmıştı. Biden’ın ziyareti esnasında yayımlanan QUAD deklarasyonunda AB’nin 2021’in Eylül ayında yayımladığı Hint-Pasifik strateji belgesinin yayımlanmasından memnuniyet duyulduğuna yer verilmesi, söz konusu rahatsızlıkları gidermeye yeteceği konusunda soru işaretleri doğuruyor. Öyle ki AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler’de bölgeye yönelik yaptığı konuşmalarda, AB’nin kendi stratejik özerkliğini artırmak zorunda olduğuna ve ABD’nin bölgede İngilizce konuşan “Beş Göz İttifakına” (ABD, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Birleşik Krallık) öncelik vermesinin doğal olduğuna vurgu yapması, Brüksel’deki karar vericilerin yalnızlık hissinin ve hayal kırıklıklarının devam ettiğini gözler önüne serdi.

Özetle, uluslararası politikada yaşanan gelişmeler her geçen gün endişe verici bir hal almaya devam ediyor. ABD ile Çin arasında artan ve her alanda etkisi hissedilmeye başlanan tansiyon kutuplaştırmayı artırırken, uluslararası sistemin yapısını da yeniden şekillendiriyor. ABD Başkanı Biden’ın dört günlük Asya kıtası ziyareti, söz konusu kutuplaşmayı yeniden gözler önüne seren önemli gelişmelere sahne oldu. Ziyaret kapsamında toplanan QUAD’ın ise NATO’nun Hint-Pasifik bölgesindeki sac ayağı olup Çin’in çevrelenmesine hizmet edip etmeyeceği, küresel rekabetin alacağı şekle göre önümüzdeki süreçte netleşecek.

Oğuz GÜNGÖRMEZ, İKV Uzmanı

Diğer Yazılar