NATO 70 Yaşında: Macron’un NATO Çıkışının Gölgesindeki Londra Zirvesi
NATO liderleri, 3-4 Aralık 2019 tarihinde Transatlantik ittifakın 70’inci yıldönümünü kutlamak amacıyla ittifakın ilk karargâhına ev sahipliği yapan Londra’da bir araya geldi. NATO’nun 70’inci yıldönümü kutlaması, müttefiklerin güvenlik perspektifleri ve küresel düzendeki rolleri konusundaki fay hatlarının benzeri görülmemiş şekilde derinleştiği bir döneme rastlıyor. Nitekim ittifakın en büyük ülkesinin başkanının NATO’nun “modasının geçtiğini” açıklaması ve ABD’nin meşhur 5’inci Madde’ye olan bağlılığını sorgulatması yetmezmiş gibi NATO’ya ilişkin bir çıkış da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan geldi. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, kasım ayında The Economist’e verdiği mülakatta “Şu an tanık olduğumuz NATO’nun beyin ölümüdür” sözleriyle, NATO Zirvesi’nin de tonunu haftalar öncesinden belirlemiş oldu.
70’inci Yılında NATO
NATO, 1949 yılında ilk Genel Sekreter Lord Hastings Ismay’in sözleriyle “Rusları dışarıda, Amerikalıları içeride, Almanları da aşağıda tutmak için” kurulduğundan bu yana rolünü yeniden tanımlamasını ve farklı kimlikler üstlenmesini gerektiren dönüşümlerden geçerek günümüze kadar var olmayı başarabildi. Avrupa’yı Sovyet tehdidine karşı korumak temel amacıyla bir kolektif savunma örgütü olarak kurulan NATO, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından kriz yönetimini de görev tanımına ekledi. Kolektif savunmayı geri plana alan NATO, daha önce “alan dışı” olarak tanımladığı Balkanlar ve Afganistan gibi ittifakın geleneksel görev sahası dışındaki bölgelerde de kriz müdahale operasyonları gerçekleştirdi. 11 Eylül saldırıları, Vaşington Antlaşması’nın meşhur 5’inci Maddesi’nin ittifak tarihinde ilk kez harekete geçirilmesini beraberinde getirdi. Müttefikler terörle mücadelede kritik birer ortak haline gelirken NATO, Afganistan’da önce Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü (ISAF) sonra da Afgan Ulusal Güvenlik Güçlerine eğitim, danışmanlık ve yardım sağlayan Kararlı Destek operasyonlarını yürüttü. 2014 yılına gelindiğinde Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna’ya müdahaleleriyle kolektif savunmayı yeniden merkezine alan NATO, Avrupa topraklarının savunulmasını bir numaralı önceliği olarak benimsedi.
Kuzey Makedonya’nın katılımıyla yakında üye sayısı 30’a ulaşacak olan NATO, 70’inci kuruluş yılında, doğu kanadının güçlendirilmesi için somut adımlar atmayı ve Polonya ile Baltık ülkelerindeki askeri yapılanmayı desteklemeyi sürdürüyor. Bunun yanında hazırlık düzeyini artırma yönündeki adımlarına hız veren NATO, 2018 yılında belirlediği “Dört Otuzlar” hedefi çerçevesinde, olası bir krizi takiben en fazla 30 gün içerisinde, 30 kara taburu, 30 hava filosu ve 30 savaş gemisini harekâta hazır hale getirmeye yaklaştı. Aynı zamanda geleceğin meydan okumalarına hazırlanmayı da ihmal etmeyen NATO, bu doğrultuda harekât alanlarına bir yenisini ekleyerek uzayı da aynı kara, hava, deniz ve siber alan gibi bir harekât alanı olarak benimsemiş durumda. Tüm bu kazanımlara rağmen gücünü adaptasyon kabiliyetinden alan NATO için 70’inci yılında en önemli sınama, müttefiklerin ulusal güvenlik öncelikleri ve tehdit algıları arasında giderek belirginleşen farklılıklara rağmen bütünselliğini korumak.
Macron’un Sözlerinin Yankıları Sürüyor
Kendisini AB’nin veliahdı olarak konumlandırma çabasındaki Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, Arnavutluk ile Kuzey Makedonya’nın AB ile katılım müzakerelerine başlamasını veto etmesi ve NATO’nun Rusya’yla angajmanını artırması talebinde bulunması gibi tartışmalı adımlarına bir yenisini ekleyerek yaptığı NATO çıkışı, Almanya’nın ve Rusya’nın gövde gösterilerini yakından hisseden NATO’nun doğu kanadındaki ülkeler başta olmak üzere birçok müttefikin tepkisini çekti.
Macron’un sözleri karşısında, ABD Başkanı seçilmeden önce NATO’nun “modasının geçtiğini” ilan eden ve bir önceki NATO Zirvesi’nde, ABD’nin NATO müttefiklerinden birine yapılan saldırıyı hepsine yapılmış kabul eden Vaşington Antlaşması’nın meşhur 5’inci Maddesi’ne bağlılığının koşullu olacağı uyarısında bulunan Trump’ın dahi NATO’nun savunuculuğunu üstlenmesi dikkat çekti. Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” çıkışını “nahoş” ve “saygısızca” olarak nitelendiren Trump, Fransa’nın NATO’ya en çok ihtiyacı olan ülke olduğunu savundu.
NATO müttefiklerinin, Trump’ın ajandasındaki en önemli başlık olan savunma harcamaları konusunda olumlu bir profil çizmeleri, ABD Başkanı’nı hoşnut eden bir gelişme oldu. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’e göre, ABD dışındaki NATO müttefikleri son beş yıl içerisinde savunma harcamalarını 130 milyar dolar tutarında artırmayı başardılar. Her ne kadar Trump, söz konusu artışın yük paylaşımı konusundaki eleştirilerinin bir sonucu olduğuna inanmak istese de 2014 yılında Rusya’nın Kırımı ilhakı ve Ukrayna’ya müdahaleleri, savunma harcamalarındaki artışın temel sebebi olarak gösteriliyor. ABD’de azil süreciyle meşgul olan Trump’ın, Hollanda, Fransa, Kanada ve Birleşik Krallık liderlerinin kendisiyle dalga geçtikleri görüntülerin ekranlara yansımasının ardından son basın toplantısını iptal ederek, ABD’ye dönmeyi seçmesi dikkat çekti.
Macron’un “beyin ölümü” çıkışı, NATO Zirvesi’ne katılmak üzere Londra’ya giden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da eleştirilerinin merkezindeydi. Macron’un The Economist’e verdiği demeçte ittifaktaki koordinasyon eksikliği konusunda Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde terörist unsurlara karşı başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’na atıfta bulunması tepki yaratmıştı. Bilindiği üzere Ankara, terörle mücadele ve Suriye’den kaynaklanan meşru güvenlik endişelerinin ele alınması konusunda NATO’dan dayanışma görememekten şikâyetçi. Türkiye, Zirve öncesinde YPG/PYD’nin terör örgütü olarak tanınmasını içeren güney sınırlarından kaynaklanabilecek tehditlere ilişkin savunma planının kabulünün Vaşington tarafından engellenmesine karşılık Rusya’dan gelecek olası bir tehdide karşı Baltık ülkeleri ve Polonya’nın savunulmasına ilişkin plana çekince koymasıyla gündeme gelmişti. Ankara, Londra Zirvesi’nde terörle mücadele konusunda yalnız bırakılmamak kaydıyla Baltık ülkeleri ve Polonya savunma planını veto etmemeyi tercih etti. Zirve’nin sonunda kabul edilen Londra Deklarasyonu’nda, terörle mücadele konusunda genel bir cümleye yer verilerek her türü ve tezahürüyle terörün tüm müttefikler tarafından daimi bir tehdit olarak algılandığı vurgusu yapıldı.
Macron’un, Atlantik’in iki tarafında da yoğun şekilde eleştirilen NATO çıkışı, aynı zamanda ittifak içerisinde bir gözden geçirme sürecinin başlamasını beraberinde getirdi. Londra Deklarasyonu’na göre gözden geçirme sürecinde, 21’inci yüzyılın ortaya koyduğu yeni meydan okumaların ele alınabilmesi amacıyla ittifakın istişare de dahil siyasi boyutunun güçlendirilmesi amaçlanacak.
Çin’in Artan Nüfuzu İlk Kez NATO Gündeminde
Transatlantik ittifak 70’inci yılında, doğusunda iddialı politikalar izleyen ve etki alanını genişletmek için hibrit taktiklere başvurmaktan çekinmeyen Rusya’nın güneyinde istikrarsızlık ve terörizm tehdidinin etkili olduğu, Çin’in siyasi arenada giderek yükseldiği ve askeri teknolojilerdeki ilerlemelerin hızlandığı bir ortamda var olmayı sürdürüyor.
Bu arka plan karşısında, Çin’in küresel siyasette giderek artan ağırlığının NATO için ortaya koyduğu sınamaların ilk kez açıkça kabul edilmesi, Zirve’nin en önemli sonuçları arasında yer aldı. İttifakın Pekin’e yönelik tutumu, Londra Deklarasyonu’nda “Çin’in artan nüfuzu ve uluslararası politikalarının ortaya koyduğu fırsat ve sınamaların ittifak tarafından birlikte ele alınması gerektiğinin farkındayız” ifadeleriyle kayda geçti.
Satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük ekonomisi haline gelen Çin, aynı zamanda ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci savunma bütçesine sahip. NATO’nun geleneksel görev sahasında aktif bir askeri güç olmasa da Çin’in küresel siyasetteki yükselişinin güvenlik açısından önemli sonuçlara yol açabileceği bilinen bir gerçek. İran’la varılan nükleer anlaşma başta olmak üzere bazı uluslararası uyuşmazlıkların çözümünde istikrarlaştırıcı rol oynamasına karşın, Pekin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında NATO müttefiki Avrupa ülkelerindeki liman yatırımlarına hız vermesi ve teknoloji devi Huawei aracılığıyla Avrupa 5G altyapı piyasasında öncü konuma ulaşması şüphe uyandırıyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e göre Pekin’in ortaya koyduğu sınamaların ele alınması, Asya Pasifik’te rekabetin artırılmasının değil; Çin’in Avrupa’da nüfuzunu artırma manevralarının ele alınması anlamına geliyor. Bu kapsamda, NATO’nun yaklaşımı yeni bir düşman yaratmayı değil; Pekin’in politikalarını analiz etmeyi, anlamayı ve bunların ortaya koyduğu sınamalara dengeli cevaplar geliştirmeyi amaçlıyor.
Carnegie Europe’tan Tomáš Valášek’e göre Çin, uzun vadede NATO açısından geleneksel rakibi Rusya’ya kıyasla daha büyük bir sorun haline gelebilir. Gelinen noktada, Çin’e yönelik müşterek bir politikanın geliştirilmesi, NATO müttefikleri için bir sonraki sınama olarak öne çıkıyor. Avrupalı NATO müttefiklerinin Çin ile farklı düzeylerde ilişkilere sahip olmaları ise bunun epey zaman alabileceğini gösteriyor.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı