![]() |
![]() |
AB GÜNDEMİ: Belarus’ta Demokrasi Sarsıntıları ve AB`nin Geciken Cevabı
Belarus’taki Demokrasi Sarsıntıları ve AB’nin Geciken Cevabı
9 Ağustos 2020 Pazar günü gerçekleşen başkanlık seçimlerinin ardından derin bir politik kaosun içine sürüklenen Belarus’taki son gelişmeler, yakın komşularındaki demokrasi ihlallerine karşı AB’nin sergilemesi beklenen tavizsiz duruş nedeniyle ayrı bir önem taşıyor. Nitekim Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “jeopolitik Komisyon” gayesi çerçevesinde dış ilişkilere yüklediği stratejik değerin sınanması, AB’nin norm belirleyen aktör konumununu yine yeniden sorgulanmasına neden oluyor. AB ile Rusya arasındaki dengelere de dokunan Belarus krizi, demokratik talepler ve politik çıkarlar çelişkisini somut bir arenaya taşıyor. Zira Sovyetler Birliği’nden ayrılıp bağımsızlığını kazanan ülkelerden olan Belarus, o dönemden bu yana ülkeyi yöneten Lukaşenko’ya karşı yükselen isyan sesleriyle çalkalanıyor. Bu çalkantılı konjonktürde Rusya’nın müdahalesi doğrultusunda ikinci bir Ukrayna vakasının yaşanması en fazla korkulan ihtimal olurken, AB’nin demokrasinin kılıcını kullanarak süreci kontrol altına alma konusunda çok yavaş davrandığı düşüncesi giderek güç kazanıyor.
İnsan Hakları ve Demokrasi Karnesi Zayıf Belarus
25 Ağustos 1991 tarihinde Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Belarus’ta ilk seçimler, 10 Temmuz 1994 tarihinde gerçekleştirildi. O dönemden günümüze ülkenin devlet başkanlığı görevini elinde tutan Lukaşenko, Sovyetler Birliği’ndeki siyaset kültürünü devam ettiren bir politikacı olarak öne çıkıyor. Öte yandan Belarus, AB’nin yakın coğrafyasındaki komşuları periferisine çekme gayesiyle 2009 yılında başlattığı Doğu Ortaklığı’nın da bir üyesi. Ülkenin Rusya ile AB sınırları arasındaki konumdan kaynaklanan jeopolitik önemi, Lukaşenko’nun AB, Rusya ve ABD ile ilişkilerinde elinde tuttuğu önemli bir avantaj aynı zamanda.
19 Mart 2006 tarihindeki seçimlerde şaibeli bir şekilde oyların %84,4’ünü alan Lukaşenko’nun yanı sıra 30 bakan ve üst düzey yetkiliye karşı vize yasağını uygulamaya koyan AB için günümüzde yaşananlar kesinlikle sürpriz değil. 1994 yılından bu yana aldığı oylar %75’in altına düşmeyen Lukaşenko’nun galibiyetleri itiraza mahal vermeyecek oranlarda açıklanıyor. 9 Ağustos 2020 tarihli son devlet başkanlığı seçimleri öncesi ve sonrasında muhalif gazetecilerin ülkeden ihraç edilmesi ve tehdit oluşturan siyasi figürlerin tutuklanması, bağımsız gözlemcilere izin verilmemesi gibi baskı ve yıldırma yöntemlerinin gölgesinde gerçekleştirildi.
Önceki seçimlerden farklı olarak 9 Ağustos 2020 seçimleri sonrasında ezber bozan bir gelişme yaşandı, Lukaşenko’ya rakip olarak seçimlere katılan bağımsız aday Sviatlana Tsikhanouskaya, seçim sonuçlarının hileli olduğunu ve aslında kendisinin kazandığını söyleyerek kameraların karşısına geçti. Seçimler öncesinde yükselen muhalif seslere rağmen seçim sonuçlarına göre oyların sadece %10’unu almış görünen Tsikhanouskaya, bunun mümkün olmadığına vurgu yaptı. Nitekim seçim sonuçlarını protesto etmek için Minsk sokaklarına 200 binden fazla vatandaşın dökülmesi, muhalefetin %10’dan fazla oy aldığının göstergesi niteliğinde.
Bu hamlenin idam cezasının halen uygulandığı ve yargının bağımsız, tarafsız veya şeffaf olmaktan uzak olduğu Belarus’taki muhalif bir politikacı için oldukça cesurca bir adım olduğunu kabul etmek gerekiyor. Özellikle de belirsiz gerekçelerle hapse atılan eşinin yerine seçimlere katılmış ve aldığı tehditler yüzünden çocuklarını Litvanya’ya göndermek zorunda kalmış bir aday için. Bu hamlesinden sonra yazılı bir metin okuyarak göstericilere evlerine dönmelerini ve seçim sonuçlarını tanımaları çağrısında bulunan Tsikhanouskaya, Litvanya’ya kaçmayı başardıktan sonra Lukaşenko’ya karşı verilen mücadeleye devam edilmesi gerektiğini açıkladı.
Muhalefet tarafından devlet başkanlığı görev değişimini yönetmesi için kurulan Koordinasyon Konseyi’ni yasadışı ilan ederek tüm üyelerinin peşine düşen Lukaşenko’nun uluslararası medyaya yansıyan bir sonraki adımı, 7 Eylül 2020 günü üç üyenin sınır dışı edilmeye çalışılması ile ortaya çıktı. Ukrayna İçişleri Bakanı’nın sosyal medya hesabından yaptığı açıklamaya göre muhalif figürlerin başında gelen Maria Kolesnikova, iki arkadaşı ile götürüldüğü Ukrayna sınırında ülkeden çıkarılmasını engellemek için pasaportunu yırtmıştı. Basına yansıyan bu gelişmeler ile Kolesnikova, milletvekillerinin protestoların ciddiyetini fark ederek istifa etmeleri ve Lukaşenko’ya olan desteklerinden vazgeçmeleri hedefiyle hareket eden muhaliflere önemli bir görünürlük kazandırdı.
AB Cephesinden Aşamalı Yükselen Tepkiler
Olağanüstü toplanarak Belarus’taki gelişmelere karşı yaptırım uygulama noktasında adımlar atan AB liderleri, seçimlerden 10 gün sonra Belarus’taki seçim sonuçlarını kabul etmediklerini ve 53 milyon avronun muhalif sivil toplum kurumlarına aktarılacağını açıkladı. Komisyon Başkanı von der Leyen ülkedeki şiddetin durması gerektiğine vurgu yaparak, Lukaşenko başta olmak üzere ülkedeki olaylardan sorumlu kişi ve kurumlara yönelik yaptırımlar uygulanacağını belirtti. Öte yandan Belarus seçimlerini tanıyan ülkelerden biri olan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, AB’yi ülkedeki olaylara karışmaması konusunda “uyardı.” Ancak ihtiyaç duyulduğu takdirde Lukaşenko’ya askeri yardım göndereceğini ifade eden Putin’in bugüne kadar “bekle ve gör” stratejisini uyguladığını söylemek mümkün. Zira muhalefetin artan görünürlüğü ve sorgulanan liderliği, Lukaşenko’ya hiç olmadığı kadar zor zamanlar yaşatırken Rusya’dan beklenilen ölçüde yardım gelmemesi dikkat çekiyor.
Diğer yandan Litvanya başta olmak üzere bazı üye ülkeler, AB’yi fazla yavaş olmakla suçluyor. Zira 24-25 Eylül 2020 tarihlerinde gerçekleşecek Liderler Zirvesi’ndeki öncelikli gündemin Belarus olmaya devam etmesi, AB’nin en sıcak anlarda karar alamayıp, harekete geçmek yerine olayları kınamakla yetinmesi gücünün sorgulanmasına neden oluyor. Buna ek olarak GKRY’nin, Doğu Akdeniz’deki gelişmelerden ötürü Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını taleplerini Belarus’a yönelik karar ile ilişkilendirmesi, AB gündeminin üye ülkelerin gündeminin çok da ötesine gidemediğini gösteriyor. Türkiye’ye yaptırım kararı alınmazsa Belarus yaptırımlarına onay vermeyeceğini söyleyen GKRY’ye karşı şimdilik AB içerisinmde iki konunun ayrı kulvarlarda yer aldığı görüşü hâkim.
2006 yılından bu yana farklı dönemlerde Belarus’a yaptırım uygulayan AB için Belarus'taki gelişmeler özelinde yeni bir tepkiden söz etmek mümkün olmasa da muhalefetin arkasında yer alarak destek olması, her şeye rağmen önem taşıyor. Normatif bir güç olarak Belarus üzerinde görünür bir etkiye sahip olmayan AB, bu konuda özellikle çaba harcıyor gibi de görünmüyor. Yine de AB’nin sivil halka verdiği destek, ülkede uzun yıllardır yaşanan demokrasiye en yakın gelişmenin yani muhalefetin görünürlük kazanmasının önünü açıyor. Yeni Komisyonun jeopolitik hedeflerinin, erken bir sınamayla dış politikada umulan etkiye ulaşamadığı ortada; ancak AB liderlerinin devamlı ve tutarlı bir tutum içerisinde süreci yönetmesi, hem Belarus hem AB cephesinde olumlu bir hava yaratabilir.
Selvi Eren, İKV Uzman Yardımcısı