AB, İlk Strateji Öngörü Raporu’nu Yayımladı
Avrupa Komisyonu, 9 Eylül 2020’de tarihinin ilk Stratejik Öngörü Raporu’nu (Strategic Foresight Report) yayımladı. “Daha Dayanıklı Bir Avrupa’nın Rotasını Çizmek” başlıklı bu raporu ile Komisyon, stratejik öngörüyü AB politika yapım sürecine entegre etmek için oluşturduğu stratejiyi kamuoyuna sunuyor. Rapor öncelikle COVID-19 krizinde alınan dersleri ortaya koyarken, dayanıklılığın AB politika yapım sürecinde pusula görevi göreceğini öne sürüyor. Özellikle AB’nin ve üye ülkelerin dayanıklılığını güçlendirmede stratejik öngörünün rolünün ne olabileceğine dair ipuçları veriyor. Rapor, dayanıklılığı dört birbiriyle ilişkili boyutta analiz ediyor: toplumsal ve ekonomik, jeopolitik,yeşil ve dijital.
COVID-19 Salgını: Stratejik Öngörünün Çıkış Faktörü
Rapor, COVID-19 krizinin AB’de ve tüm dünyada yarattığı şokların ve mevcut kırılganlıkların ortaya çıkmasında oynadığı rolü tasvir ederek başlıyor. Küresel çapta neredeyse 1 milyon can kaybına neden olan ve ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunları ortaya çıkaran COVID-19 salgınının, AB’deki yansımaları iç karartıcı. Rapora göre, AB’nin sunduğu tüm ekonomik araçlara rağmen 2020 yılında AB’de işsizliğin %9’dan yüksek olacağı, reel harcanabilir gelirin %1 oranında azalacağı; bununla birlikte bu durumdan en fazla kadınların ve yoksulların etkileneceği öngörülüyor. Diğer yandan, COVID-19 ile birlikte AB’de yaşam doyumu seviyesinin son 40 yılın en düşük seviyesine gerilediği ve ekonomiler, cinsiyetler, yetenekler, bölgeler ve etnik kökenler arasındaki eşitsizliğin kötüleştiği belirtiliyor. Rapora göre, AB ekonomisi de bu krizden bir hayli etkilendi. 2020 yılının ikinci çeyreğinde, bir önceki çeyreğe kıyasla mevsimsellikten arındırılmış GSYH Avro Alanı’nda %12,1 ve AB’de %11,7 oranında azaldı. Ayrıca AB şirketlerinin kümülatif net gelir kaybının AB GSYH’nin %13’ü ila %24’ü olacağı tahmin ediliyor.
Raporda, COVID-19 krizinin ortaya çıkmasıyla AB’nin pusulasını dayanıklılığa çevirdiği görülüyor. Dayanıklılık sadece zorluklarla başa çıkabilmek değil, aynı zamanda sürdürülebilir, adil ve demokratik tutumlar içerisinde dönüşümlerin sağlanması yeteneği olarak tanımlanıyor. Yeşil ve dijital dönüşümlerini gerçekleştirmesi için en zorlu zamanlarda bile AB’nin temel hedefini ve bütünlüğünü sürdürmesi gerekiyor ki, burada dayanıklılık prensibi öne çıkıyor. Daha dayanıklı bir Avrupa’nın daha hızlı toparlanması, mevcut ve gelecek krizlerden daha güçlü çıkması ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni daha iyi bir şekilde hayata geçirmesi bekleniyor.
Dayanıklılığın Dört Boyutlu Analizi
Dayanıklılığın toplumsal ve ekonomik boyutları, ekonomik şokların atlatılması ile uzun vadeli yapısal değişikliklerin adil ve kapsayıcı bir şekilde gerçekleştirilmesini ifade ediyor. Avrupa’daki sosyal ve ekonomik dayanıklılığın temelinde nüfus ve sosyal piyasa ekonomisi yatıyor. Kriz durumunda bile AB’de, eğitim ve toplumsal koruma tedbirlerine (hastalık ve işsizlik durumlarında yapılan yardımlar gibi), ailevi durumlarda kullanılan izinlere ve esnek çalışma düzenlemelerine erişim güvence altına alındı. Bu model sayesinde, insanların işlerini kaybetmemeleri ve işletmelerin işe devam edebilmeleri sağlandı ve böylece krizin etkileri biraz da olsa hafifletildi. Farklı mali olanaklara ve ekonomik yapıya sahip oldukları için bu krizden daha fazla etkilenen AB üye ülkelerine, bu ülkelerde konumlanan işletmelere ve çalışanlara yönelik AB nezdinde 540 milyar avro değerinde finansal güvenlik ağları oluşturuldu. Bununla birlikte, Avrupa dayanışmasının COVID-19 örneğindeki gibi müşterek zorlukların üstesinden gelme konusunda çok önemli olduğu görüldü. Özellikle uyum politikası ve AB Dayanışma Fonu, sağlık, KOBİ’ler ve emek piyasası gibi krizden en çok etkilenen sektörlere, en çok etkilenen üye ülkelere ve bölgelere yardımcı olarak Koronavirüs Müdahale Yatırım Girişimi’nde kilit rol oynadı.
İkinci boyut olan jeopolitik dayanıklılık, Avrupa’nın “açık stratejik otonomi” sini ve küresel liderlik rolünü desteklemeyi amaçlıyor. Kendi iç meselelerine yoğunlaşan ABD’den boşalan küresel liderlik makamını doldurmaya çalışan, başta Çin olmak üzere, birçok küresel aktör bulunuyor. Bu durumda AB, “Avrupa Takımı” yaklaşımıyla insani ve kalkınma yardımları için stratejik kaynaklarını seferber ederken, COVID-19 aşısı ve ilaçlarını dünya çapında erişilebilir hâle getirmek için çabalıyor.
Güven verici ve sorumluluk sahibi bir lider olarak bilinen AB, barışın garantörü olmayı ve istikrar çapası olarak rol oynamayı amaçlıyor. Jeopolitik güç ve dayanıklılığını özellikle de kapsamlı küresel ticaret kapasitesi ile destekliyor. Bununla birlikte, uluslararası standartları ve normları Avrupa değerleri ve çıkarlarını yansıtacak şekilde biçimlendiriyor. Bunları yaparken, komşu ülkelerde de dayanıklılığı destekliyor.
Ancak AB’nin jeopolitiğe ilişkin zayıf noktaları da bulunuyor. Çok taraflılığın ve küresel finans sisteminin, dar görüşlü ulusal çıkarların giderek artan baskısı altında olduğu ve küresel arenada gücün doğuya ve güneye kaydığı görülüyor. Ticaret ve yatırımlardaki bariz düşüşün de küresel refaha ve istikrara zarar vereceği öngörülüyor. Yapılan bazı hesaplamalara göre, 2020 yılında küresel ticaret hacminin %9 (IMF) ile %32 (DTÖ) arasında azalması beklenirken, doğrudan yabancı yatırımlar 2020 yılının ilk yarısında 2019 yılının aynı dönemine kıyasla %28,2 azaldı. Ayrıca güvenlik ortamı da sürekli değişiyor. Bu durum, değişen güç dengesi, hibrit tehditlerin artan kullanımı, siber savaşlar, uzay savaşları, dezenformasyon ve devlet dışı aktörlerin artan rolüyle gözlenebiliyor. Bununla birlikte, belirli dış ve güvenlik politikası alanlarındaki bütünlük eksikliği kırılganlık kaynağı oluyor. AB, göçün düzenli bir şekilde yönetilmesini de önceliklendirmeye devam etmeyi planlıyor. COVID-19 krizinin su yüzüne çıkardığı üzere, Avrupa'nın kritik hammaddeler için AB dışı tedarikçilere aşırı bağımlılığı da tehdit yaratıyor.
AB, ekonomik bağımsızlığının da tehlike altında olduğunu belirtiyor. Buna göre, diğer küresel güçler jeopolitik ve ekonomik çıkarlarını birleştirerek tüm dünyada nüfuzlarını artırıyor. Yabancı yatırımcıların özellikle sağlık, savunma ve uzay tedarik zincirleri ile kritik altyapılar gibi stratejik Avrupa varlıklarını ele geçirmeye çalışması buna ilişkin en önemli örnek. AB merkezli şirketlerin ve kritik varlıkların korunması için de, başta doğrudan yabancı yatırımların incelenmesine ilişkin düzenlemeler olmak üzere, birçok farklı aracın kullanılmasının öneminin altı çiziliyor. Bununla birlikte, AB’nin iç pazarını etkileyebilecek olan yabancı sübvansiyonların da ele alınması gerektiği belirtiliyor.
Ancak tüm bu tehditlerin yanı sıra birtakım fırsatlar da bulunuyor. Daha çok kutuplu bir dünyaya geçişin artması, Avrupa'ya, küresel düzendeki rolünü güçlendirmesi ve çok taraflı yönetişim yapılarının canlanmasına öncülük etmesi için yeni bir fırsat sunuyor. Bununla birlikte, benzer vizyona sahip demokrasilerle güçlü iş birliği giderek daha önemli bir hâle geliyor ve Avrupa’nın açık stratejik otonomisinin güçlendirilmesi bir zorunluluğa dönüşüyor. AB, özellikle COVID-19 krizi sırasında aldığı derslerden yola çıkarak kritik hammaddelerin sürdürülebilir tedariki konusunda daha stratejik olmayı hedefliyor.
Üçüncü olarak, yeşil boyut öne çıkıyor. AB, Yeşil Düzen girişimi aracılığıyla, iklim değişikliği, çevresel bozulma ve biyoçeşitlilik kaybının etkilerini hafifletmek ve bunlara uyum sağlamak için dayanıklılığı artırmayı ve en önemlisi 2050 yılına kadar iklim nötr hâle gelmeyi amaçlıyor. Bu, AB için çok kritik bir hedef. Zira Avrupa’da ve tüm dünyada aşırı hava olayları daha sık ve daha şiddetli bir şekilde meydana geliyor. En son tahminlere göre, 3°C’lik küresel ısınma Avrupa ekonomisine yılda 170 milyar avroya (GSYH’sinin %1,36’sı) ve on binlerce yaşama mal olabilir. Diğer yandan, mevcut üretim ve tüketim modelleri, insanları ve çevreyi tehlikeli maddelerin etkisine daha fazla maruz bırakıyor. Her geçen gün yenilenebilir ve yenilenmeyen doğal kaynakların suistimal edilmesi, gelecekteki sürdürülebilir kalkınma beklentilerini tehlikeye attığı için sürdürülemez hâle geliyor. AB, iklim hedeflerini yüksek tutarken, üçüncü ülkelerdeki daha düşük çevre koruma standartlarının oluşturduğu maliyetlerin, kirletici faaliyetlerin ve atıkların AB’yi karbon kaçağı riskiyle karşı karşıya bırakabileceği düşünülüyor.
COVID-19 krizi sürecinde salgının yeşil dayanıklılıkla organik bir bağı olduğu da defalarca yinelendi. Öyle ki, COVID-19, insani gelişmişlik ve çevre arasındaki ilişkiyi bir kez daha gözler önüne serdi. COVID-19 ve Ebola gibi son yıllarda ortaya çıkan salgınlar aslında, doğal vahşi yaşam alanlarına ve ekosistemlerin yok edilmesine neden olan insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor. COVID-19 salgınından korunmak için getirilen kısıtlamalar ve karantina tedbirleri sonucunda doğanın kısa bir sürede iyileşmeye başlaması, doğanın aslında ne kadar dayanıklı olabileceğini gözler önüne serdi. Ayrıca salgının kalabalık şehirlerde ve yoksul mahallelerde daha hızlı bir şekilde yayıldığını gösterdi. AB nüfusunun %70'inden fazlasının şu an şehirlerde yaşadığı ve bu sayının 2050 yılına kadar %80'in üzerine çıkmasının beklendiği göz önünde bulundurulduğunda; konut, istihdam ve bakıma ihtiyaç duyacak 36 milyon yeni kent sakininin şehir altyapısı üzerindeki baskıyı artıracağı öngörülüyor. Aynı zamanda, COVID-19 örneğinde de görüldüğü gibi, bulaşıcı hastalıkların yayılma hızını da artırıyor. Bu nedenle, AB için kentsel alanların dayanıklılığını sağlamak çok büyük bir önem teşkil ediyor.
Dördüncü ve son boyut, dijital boyut olarak açıklanıyor. Dijital dayanıklılık, içinde bulunduğumuz dijital çağda yaşama, çalışma, öğrenme, etkileşim ve düşünme şeklimizin insan onuru, özgürlük, eşitlik, güvenlik, demokrasiyi ve diğer Avrupa temel hak ve değerlerini korumasını ve geliştirmesini sağlamak üzerine kurulu. AB, teknolojik ve toplumsal inovasyon ve iş birliği konularında uzun ve başarılı bir geçmişe sahip ve Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) örneğinde de görüldüğü gibi, mahremiyet ve veri akışı konularında uluslararası standartları şekillendirme kapasitesine sahip. Ancak bu boyutta da bazı kırılgan noktalara sahip. AB’nin siber güvenliği ve demokrasisi aynı zamanda, devlet ve devlet dışı aktörlerin karmaşık hibrit saldırıları tarafından tehdit ediliyor. Ayrıca, özellikle son yıllarda hızını artıran ABD-Çin teknolojik çatışması, küresel dijital tedarik zincirlerini bozuyor. COVID-19 krizinden de bazı dersler çıkarılıyor. Kriz, AB’nin veri ekonomisine geçişe hazır olmadığını gösteriyor ve kentsel alanlar ile kırsal alanlar arasındaki dijital kırılımları gözler önüne sererek, büyük bir kaygı kaynağı oluşturuyor.
Diğer boyutlarda olduğu gibi, AB dijital boyutta da bazı fırsatlar yaratmayı amaçlıyor. Özellikle COVID-19 salgını sürecinde çoklu iletişimin artması, dijital bir çağa geçişi hızlandırıyor. Dijital teknolojiler, okulların kapalı olduğu süre içinde eğitim ve öğretimin devamlılığının sağlanmasına yardımcı oldu. Ayrıca sağlık sektöründe daha fazla ilerleme kaydedilmesine katkıda bulunmaya devam ediyor. Dijital teknolojiler ekonominin daha yeşil bir hale dönüşmesine büyük bir katkı sağlama potansiyeline de sahip. En önemlisi, AB’nin açık stratejik otonomisini elde etmesinin yolu, Avrupa dijital ekonomisinin geliştirilmesinden geçiyor.
Dört Boyut Bağlamında Stratejik Öngörünün Önemi
Rapora göre stratejik öngörü, daha fazla sosyal ve ekonomik fırsatların ve yeşil, dijital ve adil dönüşümün elde edilmesine yönelik yeni yolların saptanmasında yardımcı olabilir. Bunlara, yeni sosyal ve mali reformların tasarlanması ve uzun vadede sürdürülebilirliklerinin test edilmesi ile AB’nin küresel ekonomideki liderlik rolü kapsamında Avrupa’nın sosyal piyasasının canlandırılması da dahil.
Diğer yandan stratejik öngörü, AB’nin gelecekte oluşacak küresel düzendeki yeri için olası senaryoları belirlemek ve istenen geleceğe giden en iyi yolu çizmek için kullanılabilir. AB’nin iş birliği ve ortaklık stratejilerini desteklemek için gücünden nasıl yararlanacağına dair ileriye dönük bir analiz geliştirmesine yardımcı olabilir. Ayrıca olası ittifakları belirlemeye, farklı ekosistemleri analiz etmeye ve stratejik endüstriler için riskleri, fırsatları ve gelecekteki ihtiyaçları değerlendirmeye destek olabilir.
Aynı zamanda, tabandan tepeye yenilikler ve şehir sorunlarına yönelik çözümler için potansiyel alanları analiz etmek ve tanımlamak için kullanılabilir; böylece doğrudan etkilenenleri yenilikçiler, yatırımcılar ve start-up’larla bir araya getirebilir. Değişimin itici güçlerini ve geleceğe ilişkin bireysel ve kolektif davranışların ve varsayımların katılımcı bir şekilde keşfedilmesini sağlayabilir.
Son olarak, dijital teknolojilerin insan merkezli şekillendirilmesi ve benimsenmesinin yanı sıra genel sürdürülebilirliği artırmadaki etkinliğini de teşvik edebilir.
Sonraki Adımlar
Stratejik öngörü, politikaların tasarım süreçlerini iyileştirmeye, geleceğe yönelik stratejiler geliştirmeye ve kısa vadeli eylemlerin uzun vadeli hedeflerle uyumlu olmasını sağlamaya yardımcı olacak. Komisyon, uzun yıllarca öngörülere dayanarak birtakım kararlar almıştı; ancak, şimdi bu öngörülerini tüm politika alanlarına yerleştirmeyi hedefliyor. Bunu,
- önemli tüm politika girişimleri için sistematik olarak öngörü çalışmaları yürüterek,
- ileriye dönük, yıllık Stratejik Öngörü Raporları yayımlayarak ve politika ve karar verme süreçlerini bilgilendirmek amacıyla ortaya çıkan eğilimleri ve zorlukları analiz ederek,
- AB ve Üye Devlet yönetimlerinin öngörü kapasitelerinin geliştirilmesini destekleyerek,
- AB ve uluslararası kurumlar ve ortaklarla iş birliğine dayalı ve kapsayıcı bir öngörü topluluğu oluşturarak başarmayı planlıyor.
2020 Stratejik Öngörü Raporu, dayanıklılığın en iyi nasıl izleneceği konusunda Üye Devletler ve diğer önemli paydaşlar arasında tartışmalar başlatmak için prototip dayanıklılık gösterge tabloları yaratılmasını öneriyor. Ortaya çıkan mega trendler ve beklenen zorluklar göz önüne alındığında, bu tartışmaların AB ve Üye Devletler düzeyinde güçlü ve zayıf yönlerin belirlenmesinde ve değerlendirilmesinde yardımcı olabileceği düşünülüyor.
Melis Bostanoğlu, İKV Uzman Yardımcısı