İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Kritik Zirveye Geriye Doğru Sayarken Doğu Akdeniz’de Durulma Sinyalleri

Doğu Akdeniz’deki durumun ele alınacağı AB Zirvesi’ne geriye doğru sayarken Atina ile Ankara arasında diyaloğun yeniden tesis edileceği yönündeki gelişmeler, gerilimin aşılacağı umutlarını artırdı.
TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Kritik Zirveye Geriye Doğru Sayarken Doğu Akdeniz’de Durulma Sinyalleri

Kritik Zirveye Geriye Doğru Sayarken Doğu Akdeniz’de Durulma Sinyalleri

Türkiye ile Yunanistan arasında Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda her geçen gün yeni açıklamalar ve hamlelerle tırmanan gerilim ve Fransa gibi bölge dışı aktörlerin de dâhil olmasıyla bölgede artan askeri hareketliliğin NATO müttefikleri arasında açık çatışmaya dönüşme riski, 2020 yazına damga vuran gelişmeler olarak hatırlanacak. Aynı zamanda AB’nin “üye ülke dayanışması” vurgusuyla Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) maksimalist tezlerini destekleyen söylemi ve yaptırımların masada olduğu mesajı nedeniyle Türkiye-AB ilişkilerinin bir hayli gerildiği bir dönem olarak akıllara kazınması muhtemel.

Bilindiği gibi Ağustos ayında, AB liderlerinin Doğu Akdeniz’deki durumu ele almak üzere 24-25 Eylül 2020 tarihlerinde bir araya gelmeleri planlanmış ve tansiyonun sürmesi halinde yaptırım seçeneklerinin gündeme alınacağı mesajı verilmişti. 

Planlanan zirve öncesinde Doğu Akdeniz’deki durum, AP Genel Kurulu’nun da gündemindeydi. 15 Eylül 2020 tarihinde AP Genel Kurulu’na hitap eden AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in “geçmişin imparatorlukları geri dönüyor” diyerek Türkiye’yi, Çin ve Rusya ile birlikte konumlandırması, Türkiye’nin AB tarafından bir aday ülke ve stratejik ortak değil bir rakip olarak görülmeye başlandığı algısını yaratmış; Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in bir gün sonra gerçekleştirdiği ilk Birliğin Durumu konuşmasında “Türkiye her zaman önemli bir komşu oldu ve olmaya devam edecek ancak haritada yakın olsak da aramızdaki mesafenin giderek büyüdüğü görülüyor" sözleri, Türkiye-AB ilişkileri açısından son derece olumsuz bir tablo çizmişti. 17 Eylül 2020’de AP’nin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki arama ve sondaj çalışmalarını kınayan son derece yanlı bir tavsiye kararına imza atması, Ankara-Brüksel hattındaki gerilimi üst boyuta taşımıştı. Doğu Akdeniz’deki durumun ve Türkiye ile ilişkilerin masaya yatırılacağı AB Özel Zirvesi’ne geri sayarken verilen bu olumsuz mesajlar, zirveden çıkacak kararların endişeyle beklenmesine neden olmuştu. Buna karşın, 24-25 Eylül 2020 tarihlerinde toplanması planlanan (ancak AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in COVID-19 şüphesiyle karantinaya alınması nedeniyle 1-2 Ekim’e ertelenen) zirveye günler kala Atina ile Ankara arasında diyaloğun yeniden tesis edilmesi yönünde beliren sinyallerle gerilim sürecinin geride kaldığı yönünde umutlar yeşerdi.

Doğu Akdeniz’de Gerilimden Diyaloğa

Yüksek Temsilci Borrell ve AB Dönem Başkanlığını yürüten Almanya, Türkiye ile Yunanistan arasındaki krizin diyalog yoluyla aşılması için bir süredir girişimlerde bulunuyordu. Türkiye’nin 12 Eylül 2020’de Oruç Reis sismik araştırma gemisini bakım ve ikmal için Antalya Limanı’na çekmesi, önemli bir fırsat penceresi olarak görülmüştü.

Aynı zamanda NATO da iki müttefik ülke arasındaki gerilimin azaltılması için devreye girmişti. Denizde ve havada olası kaza veya çarpışmaların önüne geçilmesi için ayrıştırma mekanizmasının kurulmasına yönelik askeri teknik görüşmelere 10 Eylül’de başlanmıştı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e göre, teknik görüşmelerde önemli mesafe kaydedildi. NATO çerçevesindeki teknik görüşmeler, bölgedeki tansiyonu düşürmek için Ankara-Atina hattında bir süredir mekik diplomasisi yürüten AB Dönem Başkanı Almanya’nın çabalarını tamamlayıcı nitelik taşıyor. Hatırlanacağı üzere, Temmuz sonunda Türkiye’nin iyi niyet göstergesi olarak Oruç Reis sismik araştırma gemisini bölgeden çekmesinde Almanya’nın girişimleri etkili olmuştu. Yunanistan ve Türkiye arasında Berlin’de düzenlenen resmi olmayan toplantılarda istikşafi görüşmelere yeniden başlanması ve ikili bir diyalog mekanizmasının kurulması konularında görüş birliğine varıldığının açıklanmasına bir gün kala Atina’nın Kahire ile deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması imzalaması, süreci çıkmaza sokan ve gerilimi yükselten olay olmuştu.

Doğu Akdeniz gündemli zirve öncesinde Ankara-Brüksel-Berlin hattında diplomasi trafiği artarken Doğu Akdeniz’deki gerilimin yerini diyaloğa bırakması yönünde önemli gelişmeler yaşandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile 22 Eylül 2020 tarihinde üçlü bir video konferans görüşmesi gerçekleştirdi. Erdoğan-Merkel-Michel üçlü zirvesinden, Ankara ve Atina’nın 2016’da askıya alınan istikşafi görüşmelere yeniden başlamaya hazır oldukları mesajı çıktı. Hatırlanacağı üzere, 2002 yılında başlayan “keşfe yönelik” (istikşafi) görüşmeler kapsamında Türkiye ve Yunanistan arasında 60 tur görüşme gerçekleştirilmişti. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan açıklamada da Türkiye ve Yunanistan’ın istikşafi görüşmelerin 61’inci turunun yakın bir tarihte İstanbul’da gerçekleştirilmesi yönünde anlaştıkları belirtildi. Görüşmelerin 1-2 Ekim 2020 tarihlerine ertelenen AB Zirvesi’nden sonra başlayacağı düşünülüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 22 Eylül 2020’de Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron ile de bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. İki lider arasında gerilimin tırmanmasından bu yana gerçekleşen ilk görüşmede, diyalog vurgusu ön plandaydı. Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye krizi bağlamında Türkiye’ye yönelik takındığı çatışmacı söylemle tanınan Macron’un diyalog ve diplomasi vurgusunda bulunması, AB içerisinde yalnız kalmasına bağlanıyor. 11 Eylül’de Korsika Adası’nda İtalya, İspanya, Portekiz, Malta, Yunanistan ile GKRY liderlerinin katılımıyla gerçekleşen MED-7 Zirvesi’nde, Türkiye’ye karşı ortak bir güney cephesi oluşturmak isteyen Macron, Yunanistan ve GKRY dışındaki ülkelerden umduğu desteği bulamamıştı. Macron’un diyalog ve diplomasinin altını çizmesindeki diğer neden ise Paris’in, AB’nin şımarık çocukları olarak tanınan Yunanistan ve GKRY ikilisine öncülük ettiği yönünde bazı AB başkentleri nezdinde yarattığı olumsuz algıyı yumuşatmak.

GKRY’nin Blokajı ve AB’nin Belarus Yaptırımları Çıkmazı

Doğu Akdeniz’de diyaloğun tesis edilmesi yönündeki gelişmeler ışığında, 1-2 Ekim’de gerçekleşecek zirveden Türkiye’ye yönelik yaptırım kararının çıkması düşük bir ihtimal olarak görülse de konu, GKRY’nin Belarus’a yönelik yaptırımları veto etmesiyle karmaşık bir hal almış durumda. Dış politika konularında oybirliği ilkesine dayalı karar alma sürecini suistimal eden GKRY, Belarus’a yönelik yaptırımlarını veto ederek yaptırımlara ancak Türkiye’ye de paralel şekilde yaptırım uygulanırsa onay vereceğini açıklamış durumda.

Hatırlanacağı üzere, 9 Ağustos’ta ne adil ne de özgür bir ortamda gerçekleşen Belarus devlet başkanlığı seçimlerini tanımadığını açıklayan AB, usulsüzlükten ve protestoculara şiddetten sorumlu kişilere yaptırım uygulanmasına konusunda yaklaşık bir ay önce siyasi uzlaşıya varmıştı. Belarus’ta protestolar ikinci ayına girerken Lukaşenko rejimine güçlü bir mesaj vermek amacıyla oluşturulan ve 40 üst düzey yetkilinin AB ülkelerine seyahatinin yasaklanmasını ve mal varlıklarının dondurulmasını öngören yaptırım listesi, GKRY’nin siyasi blokajı nedeniyle kabul edilemiyor. GKRY’nin bu tutumunu, 21 Eylül 2020’de toplanan AB Dış İlişkiler Konseyi’nde de sürdürmesi, Minsk’e yaptırım uygulanması için bastıran Litvanya, Letonya, Estonya ve Polonya gibi ülkelerin tepkisini çekerken GKRY’nin AB içerisinde dışlanır hale gelmesine yol açtı. Letonya Dışişleri Bakanı Edgars Ringevics’e göre, GKRY bu tutumuyla AB yaptırımlarını rehin alırken sadece Belarus halkına değil, AB kamuoyuna ve uluslararası topluma da yanlış bir mesaj gönderiyor. Doğu Akdeniz bağlamında GKRY ve Yunanistan’ın geleneksel olarak en önemli destekçisi Fransa da GKRY’ye Belarus yaptırımları ile Türkiye arasında bağlantı kurmaması çağrısında bulunmuş durumda. Belarus yaptırımları konusunda yaşanan çıkmaz, AB’nin kredibilitesine ve daha iddialı bir jeopolitik aktör olabilmesi için elzem görülen stratejik özerklik kazanma çabalarına zarar veriyor.

GKRY’nin oybirliği ilkesini suistimal etmesi, dış politika konularında oybirliğine dayalı karar alma metodunun gözden geçirilmesi gerektiği tartışmalarının ivme kazanmasına neden oldu. İsveç Eski Başbakanı Carl Bildt’e göre, bu durum AB için yeni bir anayasal kriz niteliğinde. Dış politikada en azından insan hakları ve yaptırımlar söz konusu iken, nitelikli çoğunluk metoduna geçilmesi gerektiği görüşü Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in ilk Birliğin Durumu konuşmasında da yer bulmuştu. Buna karşın Üye Devletlerin ulusal çıkarlarının savunulmasında hayati bir araç olarak gördükleri bu alandaki veto hakkından vazgeçmeye sıcak bakmadıkları biliniyor.

Belarus yaptırımlarının onaylanması için gerekli oybirliğinin sağlanamamasından duyduğu hoşnutsuzluğu dile getiren Yüksek Temsilci Borrell’e göre konu AB Zirvesi’nin çözmesi gereken yüksek voltajlı bir siyasi soruna dönüşmüş durumda. Konunun, 1-2 Ekim’de toplanacak zirvede bir araya gelecek AB liderleri tarafından ele alınması bekleniyor.

Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Bir Pozitif Gündem Fırsatı

Kritik zirveye geri sayarken Doğu Akdeniz’de tansiyonun düşmeye başlaması ve Ankara ile Atina arasında istikşafi görüşmelere yeniden başlanması kararı alınması olumlu bir gelişme. İstikşafi görüşmelerin 2016’da kalınan noktadan devam etmesinin beklendiği söyleniyor. Türkiye’nin beklentisi, istikşafi görüşmelerde bu kez deniz yetki alanlarına ek olarak hava sahası, Ege adalarının silahlandırılması, egemenliği tartışmalı olan ada ve adacıklar gibi konuların da ele alınması. 28 Eylül 2020 tarihinde Reuters’a açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, bu süreçte siyasi istişareler ve ordular arası diyaloğa da yoğunlaşılacağını belirterek kısa sürede mesafe alınacağından umutlu olduğunu dile getiriyor.

Türkiye, Doğu Akdeniz krizinin hakkaniyetli çözümü için Kıbrıslı Türklerin de yer aldığı bir bölgesel konferans düzenlenmesini teklif etmiş durumda. Doğu Akdeniz’de sürdürülebilir çözüm, en uzun kıyı şeridine sahip ülke olan Türkiye’nin ve Kıbrıs Adası’ndaki doğal kaynakların ortak sahibi konumundaki Kıbrıslı Türklerin meşru haklarını dikkate alan ve Ankara ile Lefkoşa’yı bölgedeki enerji denkleminden dışlamayan bir yaklaşımdan geçiyor.

Gelinen noktada, Doğu Akdeniz’deki gerginlik ortamının geride bırakılması, 1-2 Ekim 2020 tarihlerinde gerçekleşecek AB Zirvesi’nde Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir sayfa açılması için de önemli bir fırsat teşkil ediyor. Bu süreçte, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin başlatılması, göç uzlaşısının gözden geçirilmesi, vize serbestliği sürecinin tamamlanması ve müzakere sürecinin canlandırılması gibi alanlarda atılacak adımlarla Türkiye-AB ilişkilerinde pozitif bir gündeme doğru yol alınması önem taşıyor.

Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı

Diğer Yazılar