Brexit Cephesinde Zamana Karşı Son Yarış
Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasına ilişkin referandumun ardından geçen dört yılı aşkın sürenin ve AB ile gerçekleşen dokuz tur müzakerenin ardından günümüzde gelinen noktada Birleşik Krallık’ın AB ile gelecekteki ilişkilerinin hangi kurallar uyarınca düzenleneceği konusu hala belirsizliğini koruyor. Birleşik Krallık’ın 31 Ocak 2020’de AB’den ayrılması ile başlayan geçiş dönemi de 31 Aralık 2020 itibarıyla sona eriyor. Müzakerelerde varılan noktaya bağlı olarak Birleşik Krallık anlaşmalı veya anlaşmasız olarak resmen AB’den ayrılmış olacak. Olası bir anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için ise ilk olarak tarafların yasal bir metin üzerinde anlaşması ve sonra da 31 Aralık tarihinden önce gerek AP gerek Birleşik Krallık Parlamentosu tarafından onaylanması gerekiyor.
Brexit Sürecinde Önceki Gelişmeler
Hatırlanacağı üzere, son aylarda Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, 1 yıl önce kendi imzalamış olduğu Brexit Anlaşması’nın bazı kurallarının tek taraflı olarak değiştirilmesine olanak tanıyan İç Piyasa Kanunu taslağını önermişti. Yapmış olduğu bir uluslararası anlaşmadan geri adım atma yönündeki tutumu nedeniyle gerek ülke içinde gerek AB tarafından çok eleştirilmesine rağmen Johnson Hükümeti’nin çabaları sonucu kanun, eylül ayı sonunda Avam Kamarası’nda kabul edilmişti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 1 Ekim 2020 tarihinde bir açıklama yaparak “İyi niyet yükümlülüğünün ihlali” olarak nitelediği ve Birleşik Krallık’ın ulusal yasası niteliği taşıyan yeni kanununu kullanarak Brexit Anlaşması’nın bazı kritik noktalarını değiştirmeye çalışmasını önlemek amacıyla yasal işlemlere başlayacağını açıklamıştı. AB’nin söz konusu yasa tasarısındaki tartışma konusu olan bölümlerin eylül ayı sonuna kadar değiştirilmesi yönündeki talebinin zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Birleşik Krallık hükümetine yasal yaptırımda bulunmak amacıyla uluslararası anlaşmayı ihlal ettiği gerekçesiyle AB ihlal sürecini başlatmak üzere ülkeye resmi bir mektup yollamış ve böylece Brexit serüveni bir anda değişik bir boyut kazanmıştı.
15-16 Ekim 2020 Tarihli AB Konsey Toplantısı: İlişkilerin Kırılma Noktası
15-16 Ekim 2020 tarihinde gerçekleşen AB Konseyi, Brexit açısından önemli bir mihenk taşı idi. Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, 15 Ekim 2020 tarihini anlaşmaya varmak için son tarih olarak belirlemişti. Eğer bir anlaşma olacak ise 15-16 Ekim’de yapılacak olan AB Konsey Toplantısı da bu anlaşmanın gerçekleşeceği platform olacaktı. Aksi durumda da bundan sonra müzakereler sona erecek, her iki taraf da kendi yoluna gidecekti.
Ancak yine Brexit süreci planlandığı gibi gitmedi. İki taraf arasındaki müzakerelerde bir ilerleme olmaması ve tarafların bu konuda birbirlerini suçlamalarının süreç üzerinde yarattığı olumsuz hava anlaşmasız bir ayrılığa doğru gidildiği izlenimini güçlendirdi. 15-16 Ekim 2020 tarihlerindeki AB Konseyi öncesi Boris Johnson, ancak AB’nin taviz vermeye hazır olması halinde müzakerelerin yeniden başlayabileceğini ileri sürdü. AB’nin baş müzakerecisi Michel Barnier’nin Konsey toplantısı sonrası müzakereleri ’yoğunlaştırmak’ amacıyla Londra’ya gideceğini açıklamasına rağmen, AB Konsey toplantısından çıkan kararın bunu yansıtmaması işleri bir kere daha yokuşa sürdü. AB Konsey Başkanı Charles Michel’in zirve sonrası yaptığı konuşmada AB olarak birleşmiş bir şekilde anlaşmaya hazır olduklarını, ancak bunun “ne pahasına olursa olsun” gibi tutum içinde olmadıklarını dile getirdi. Alman Şansölyesi Angela Merkel ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin anlaşmaya varılabilmesi için her iki tarafın da tavizde bulunması gerektiği ve AB’nin buna hazır olduğu şeklindeki yorumlarına rağmen AB Konsey Toplantısı sonrası yapılan açıklamada Michel Barnier’nin sözünü ettiği ”yoğun” müzakerelere değinilmediği gibi müzakerelerin devam edebilmesi için adımı Birleşik Krallık’ın atması gerektiğine yapılan gönderme, Birleşik Krallık hükümeti tarafından hiç de hoş karşılanmadı. Hatta Barnier’nin ekibiyle birlikte Londra’ya geleceğini bildirmesi üzerine Başbakan Boris Johnson, Kabine Bakanı Michael Gove ve baş müzakereci David Frost dâhil olmak üzere Birleşik Krallık bakanları ve yetkililer, AB tarafının tutumunda bir değişiklik olmaması halinde resmi müzakerelerin başlayamayacağı yönünde açıklamalarda bulundular. Bazı uzmanların, daha önceleri de yaptığı gibi, kendisinin bir anlaşmaya varmak için koymuş olduğu son tarih olan 15 Ekim 2020 tarihine uymayan Boris Johnson’ın dikkatleri kendisinden uzaklaştırmak amacıyla yaptığı bir çeşit siyasi oyunlar serisi olarak da nitelendirdikleri süreç böylece başlamış oldu.
Anlaşmazlık Konuları
Sürecin devam edememesi yüzünden karşılıklı suçlamalar devam ederken zamanın daralması nedeniyle görüşme trafiğinde artış görülmeye ve yeniden bir anlaşma olabileceğine dair umut vadeden haberler de çıkmaya başladı. Görünen o ki, özellikle üç konuda takılan Birleşik Krallık-AB müzakereleri son anda çözüme ulaşacak. Ticarete ilişkin detayların yanı sıra, söz konusu üç konunun neler olduğuna bakmakta fayda var.
Sorun çıkaran konulardan ilki balıkçılık ve balık avlama hakları ile ilgili. Birleşik Krallık AB pazarına balık satabilmek amacıyla bu pazara tam erişim isterken, AB üyesi ülkeler Birleşik Krallık AB’den ayrıldıktan sonra da aynı balık avlama haklarına sahip olmaya devam etmeleri yönündeki talebini olmazsa olmaz noktalardan biri konumunda masaya koyuyor. Bu özellikle geçimlerini balıkçılıkla kazanan Fransız kıyı şehirleri açısından önemli bir konu. Bu bölgeden gelebilecek oy potansiyelini tehlikeye atmamak açısından Fransa bu noktada diretiyor. Birleşik Krallık ise ayrılık sonrası bağımsız bir kıyı devleti olacağı gerekçesiyle buna karşı çıkıyor. Uzmanlar bu konu üzerinde ısrarcı olarak çok daha geniş alanlarda olumsuz etki yapabilecek olan Brexit’in bu denli kısıtlı bir alan nedeniyle sekteye uğratılmasını, eğer son anda kullanılacak bir pazarlık noktası olarak değerlendirilmiyor ise, anlamsız buluyor.
Diğer bir konu ise daha fazla alanda etkisi hissedilecek olan devlet yardımlarına ilişkin. AB, Birleşik Krallık’ın yerli sanayiine devlet yardımı sağlayarak AB’deki sanayilerin zararına bir durum yaratması ihtimaline karşı yine Birliğin devlet yardımları kurallarının uygulanmaya devam edilmesini şart koşuyor. Bu durum ise kendi egemenlik haklarını kendi kontrolünde bulundurmakta direnen Birleşik Krallık’ın istekleri ile örtüşmüyor. Ancak istatistiklere bakıldığında AB üyesi olduğu dönemde, Fransa ve Almanya da dahil olmak üzere diğer üye ülkeler arasında, devlet yardımlarına en az başvuran ülkelerden birinin de yine Birleşik Krallık olduğu görülüyor. Geçiş Dönemi sonrası Birleşik Krallık’ın devlet yardımları konusundaki planı henüz kesinleşmemiş olsa da bu konudaki ısrarının, daha fazla devlet yardımı taraftarı bir politika yanlısı olmaktan çok, egemenlik ilkesi temelinde bir itiraz olduğu yorumları da yapılıyor. Hatta bir Muhafazakâr Parti hükümetinin bu denli devlet yardımlarını savunan bir tutum içinde olması da ironik olarak yorumlanıyor. Yani Birleşik Krallık kendisi için en iyinin ne olacağına AB’nin değil de kendisinin karar vermesi konusunda ısrarcı.
Sonuncu önemli müzakere konusu ise ileride bir anlaşmazlık çıkması halinde AB ile Birleşik Krallık arasındaki bu anlaşmanın kontrol ve yönetişimi ile ilgili. Anlaşmanın şartlarının etkin bir şekilde uygulanmasına ve anlaşmazlıkları çözme mekanizmalarının oluşturulmasına ve bu süreçte ABAD’ın rolüne ilişkin sorunlar da tarafların anlaşmalarının önündeki ana engellerden.
Michel Barnier’nin Son Çabası ile Başlayan ’’Müzakere Tüneli’’
AB Konsey Toplantısı’nın ardından iki tarafın baş müzakerecileri, Michel Barnier ve David Frost arasında sonuçsuz iki telefon görüşmesi gerçekleşti. Bu görüşmelerde Michel Barnier’nin David Frost’a yaptığı, AB’nin müzakareleri Birleşik Krallık’ın istediği şekilde her konuyla ilgili yasal bir metin üzerinden götürmeye istekli olduğu yönündeki önerisi dâhi pek bir karşılık bulmadı. Bu görüşmeleri takiben Barnier’nin AP üyelerine yaptığı konuşma ise müzakereler açısından yeni bir dönüm noktası oldu. “Her iki tarafın da yapıcı bir şekilde çalışmayı istemesi halinde bir anlaşmaya varmanın hali hazırda olası” olduğu yönündeki konuşmasında “bir anlaşmaya varabilmek için her iki tarafın da vermesi gereken tavizlerin peşinde olacaklarını” ve bu yöndeki çabalarını mümkün olan en son güne kadar sürdüreceklerini” söyledi. “ Kapılarımız en son ana kadar açık kalacaktır” mesajıyla birlikte Barnier, Birleşik Krallık ile AB arasındaki Brexit çıkmazlarından en sonuncusunun önünü açmış oldu. Boris Johnson hükümetinin iş dünyasında, özellikle de KOBİ’lerin anlaşmasız bir ayrılma için hiç de hazırlıklı olmadıklarının farkına varmasının müzakerelere yeniden başlanması noktasına gelinmesinde payı olduğu da söyleniyor. Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasından farklı derecelerde ve şekillerde etkilenecek olan 27 AB üyesinin, Brexit karşısında tek ve birleşmiş bir tutum içinde bulunabilmesini Barnier’nin çabalarına ve becerisine bağlayan uzmanlar, Brexit sürecini varmış olduğu son aşamadaki çıkmazdan kurtaran kişinin de Michel Barnier olmasını şaşırtıcı bulmuyorlar.
Michel Barnier’nin 21 Ekim’de yaptığı konuşmanın ardından resmi müzakerelerin AB ekibinin Londra’ya gelmesiyle başlayacağı ve yoğun görüşmelerin nasıl yürütüleceğine ilişkin bir dizi kural üzerinde anlaşmaya varıldığı da açıklandı. 22 Ekim 2020 itibarıyla başlayan yoğun görüşmelerin her gün ve hatta hafta sonları da devam edeceği verilen bilgiler arasında. Uzmanlar bu sürecin çıkmazdan kurtulmasının Boris Johnson için bir zafer olduğu konusunda görüş birliği içinde. Birleşik Krallık hükümeti tarafından yapılan açıklamada iki tarafın görüşleri arasında farklılıklar olsa da bunları aşmaya çalışacaklarına, anlaşmanın olabilmesi için her iki tarafın da bunu istemesi gerektiğine değinildi. Anlaşmaya varılamamasının hâlâ bir olasılık olmaya devam ettiği, bu durumda Avustralya ile yapılan anlaşma şartları ile bu geçiş sürecinin sona ereceği kaydedildi. Bu noktada adı koyulmuş bir son tarih olmasa da Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılışının belirlenmiş nihai tarih olan 31 Aralık 2020’de yürürlüğe girebilmesi için yapılacak anlaşmanın en geç 4 hafta içinde tamamlanması ve parlamentolar tarafından onaylanabilecek kadar zamanın kalması gerekiyor. Müzakereler için açık olan zaman penceresi hızla daralıyor. Yasal metin üzerindeki çalışmanın ancak gece gündüz devam etmesi halinde dahi iki-üç hafta sürebileceğini belirten AB yetkilileri, kasım ortası gibi bir sonuca varmanın daha gerçekçi bir hedef olduğunu söylüyor. “Müzakere tüneli” olarak da adlandırılan bu “yoğun” süreçte içeriğe ilişkin çok fazla bilgi ve haber sızdırılması gibi olayların beklenmediği, bu gibi olayların zaman kaybına neden olacağı da konuşulanlar arasında.
Müzakerelerde tartışılması beklenen ana anlaşmazlık noktaları aynı: balıkçılık ve devlet yardımlarının yanı sıra gelecekteki ilişkilerin yönetişimi görüşmelerin düğümlendiği konular. Özellikle devlet yardımlarının etki alanının büyüklüğü düşünülünce iki tarafın da birbirlerinin sanayilerine zarar vermeyecek şekilde eşit ve adil kurallar üzerinde anlaşılması (level playing field) önemli. David Frost’un Lordlar Kamarası’ndaki bir komiteye genel ilkeler ve yönetişim mekanizmalarını onaylayabilecekleri yönündeki önerisini takiben Birleşik Krallık’ın tamamen bağımsız bir devlet yardımları sisteminden geri adım atacağına dair bir işaret gelmesi, bunun yanı sıra Michel Barnier’nin AB üye ülkelerine balıkçılık konusunda belirli tavizler vermek durumunda olacaklarını bildirmesi nihayet bu son aşamada bir anlaşmaya varılabileceğine dair umut kapısının aralandığına işaret ediyor.
Şu anda bulunulan noktada müzakereler halen devam ediyor. Sorunlu konular üzerinde anlaşma sağlanabilmesi halinde en geç önümüzdeki birkaç haftada nihai metnin ortaya çıkmış olması gerekiyor ki taraflar bu yasal metni onaylayıp kendi parlamentolarına sunabilsin. Tüm bunların ise 31 Aralık 2020 tarihinden önce gerçekleşmesi gerekiyor. Yani zaman çok daralmış durumda. Zamana karşı bir yarış söz konusu. Her iki tarafın da istediğini elde edebilmek için var gücüyle uğraşacakları ortada. Ancak bu aşamada çok az kişi bu sorunların aşılamayacağını düşünüyor. Her ne kadar Brexit sürecinde çeşitli dönemlerde restler çekilse ve kozlar son ana kadar elden bırakılmasa da ilişki o kadar karmaşık ki anlaşmalı bir ayrılık her iki tarafın da lehine. Bahisler en son anda bir anlaşmanın yapılabileceği üzerine. Ancak o noktaya gelebilmek müzakerelerde varılan çıkmazın aşılmasından da zor olacak gibi görünüyor.
Şehnaz Dölen, İKV Kıdemli Uzmanı