10-11 Aralık AB Konseyi Sonuçları ve Türkiye-AB İlişkilerinin Geleceği
10-11 Aralık 2020 tarihlerinde toplanan AB Konseyi, Brexit, 2030 iklim hedefleri ve 2021-27 AB bütçesi gibi gündem maddelerinin arasında, Türkiye ile ilişkiler konusunu da ele aldı. Resmen AB adayı olmaya devam eden Türkiye ile ilişkiler genişleme süreci ile bağlantılı olarak değil, Doğu Akdeniz bölgesi bağlamında ele alındı. Son olarak 26 Haziran 2018 tarihinde yapılan Genel İşler Konseyi Toplantısı sonuçlarında Türkiye’de hukukun üstünlüğü, temel özgürlükler ve ifade özgürlükleri alanındaki kötüye gidişten söz edilmiş ve Türkiye’nin AB’den giderek uzaklaşmakta olduğu gerekçesiyle, katılım müzakerelerinde yeni fasılların açılıp kapatılmasının düşünülmediği ve AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin modernizasyonuna yönelik çalışma yapılmasının öngörülmediği belirtilmişti.
O günden beri AB Konsey toplantılarında Türkiye konusu daha çok Doğu Akdeniz’deki sismik aramalar ile ilgili olarak anılmaya başlandı. 15 Temmuz 2019 tarihindeki Genel İşler Konseyi’nde Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı alınarak, Kapsamlı Havacılık Anlaşması müzakerelerinin durdurulması, IPA fonlarında kesinti yapılması, Ortaklık Konseyi ve Yüksek Düzeyli Diyalog toplantılarının yapılmaması ve Avrupa Yatırım Bankası kredilerinin gözden geçirilmesi kararlaştırılmıştı. Türkiye tarafından o dönemde fazla ciddiye alınmasa da, ilişkilerin endişe verici bir rotaya girdiği ve aday ülke Türkiye’nin yaptırım uygulanan ülke konumuna gelmesine yol açan kritik eşiğin aşıldığı anlaşılıyordu. 11 Kasım 2019’da ise AB Konseyi’nin talimatı üzerinde Genel İşler Konseyi bu kez kişi ve kuruluşlara yönelik yaptırım kararlarını kabul ediyordu. Buna göre Doğu Akdeniz’de hidrokarbon aramalarında yer alan kişi veya kuruluşlara yönelik olarak AB’ye seyahat yasağı, AB’deki varlıklarının dondurulması gibi yaptırımlara tabi tutulabilecekti.
Ancak bu kararlar Türkiye’nin dış politikasında ve eylemlerinde AB’nin arzu ettiği yönde bir değişikliğe yol açamadı. Özellikle temmuz ve ağustos aylarında karşılıklı Navtex’ler ile Doğu Akdeniz ve Ege’de tartışmalı bölgelerde Türkiye ile GKRY ve Yunanistan arasında gerilim iyice arttı. Bu konulara bir de Suriye ve Libya’da Türkiye’nin müdahale ve operasyonlarının AB tarafından eleştirilmesi ve çıkar çatışmasının daha da girift bir hal alması eklendi. Sadece karasuları ve deniz yetki alanlarında sorun yaşanan GKRY ve Yunanistan değil, Fransa da Türkiye aleyhine sesini yükseltti. Özellikle Türkiye ile Fransa’nın Libya’da karşı kamplarda yer alması ve ardından Fransa’da işlenen bir terör eylemi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Macron arasında yaşanan İslam ve laiklik konularındaki görüş uyuşmazlığı ilişkileri son derecede gerilimli bir noktaya taşıdı.
Bütün bu gelişmeler üzerine, AB son bir şans olarak 1 Ekim 2020 tarihindeki Zirvede, Türkiye ile pozitif siyasi gündem başlatma çağrısında bulundu. Türkiye’nin Yunanistan ve GKRY’ye yönelik “yasadışı” olarak adlandırılan faaliyetlerini durdurma yönünde yapıcı çabaların devam etmesine bağlı olarak önerilen pozitif gündem Gümrük Birliği’nin modernizasyonu, ticaretin kolaylaştırılması, insani temaslar, yüksek düzeyli diyalog ve 2016 AB-Türkiye Bildirisi uyarınca göç konularında işbirliğinin devamını içeriyordu. 1 Ekim Zirvesi’ni takip eden günlerde Türkiye’nin dış politikadaki kararlılığı değişmese de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’nin hala stratejik bir hedef olduğunu belirtmesi, ekonomi yönetimindeki değişiklikler ve hukuk reformuna yönelik hamleler olumlu gelişmeleri müjdeledi. Ancak söylem düzeyindeki olumlu gelişmelerin somut reform adımlarıyla taçlanmaması AB’nin algısında herhangi bir değişime yol açamadı. 10 Aralık Zirvesi öncesinde Yunanistan, GKRY ve Fransa liderleri Türkiye’ye yönelik sert yaptırımlara başvurulmasını gündeme getirdi. Yunan Dışişleri Bakanı Dendias Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin askıya alınmasını önerirken, Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Clement Beaune ciddi yaptırımların gündemde olduğunu açıkladı.
Zirvede sert yaptırım kararı alınmazken, daha önce açıklanan ve TPAO’nun iki üst düzey yöneticisine uygulanan hedefli yaptırımlar listesine yeni isimlerin eklenmesi öngörüldü. Bunun yanında, Türkiye ile işbirliğine ve karşılıklı faydaya dayalı bir ilişki geliştirmenin AB’nin stratejik çıkarına olduğu vurgulandı. 1 Ekim’deki pozitif gündem önerisinin hala masada olduğu ve bunun hayata geçirilebilmesi için Türkiye’nin AB ve üye devletleri ile gerçek bir ortaklık geliştirmeye ve farklılıkları diyalog yoluyla ve uluslararası hukuk uyarınca çözmeye hazır olduğunu göstermesi gerektiği belirtildi. AB Konseyi, Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonunu AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkileri üzerine, kullanılacak araçları ve alternatifleri ele alan bir rapor hazırlamakla görevlendirdi. Doğu Akdeniz’de meselelerinin çözümü için çok taraflı bir uluslararası konferans önerisinin de yer aldığı Zirve sonuçlarında, Maraş’ın açılması yönünde atılan adımlar kınandı ve ilgili BM Kararlarına saygı gösterilmesi istendi. Kıbrıs sorununun BM çerçevesinde kapsamlı bir çözüme kavuşturulmasının desteklendiği belirtildi. Türkiye’den de bu konuda desteği istense de, Annan Planı’nın seçmenlerin çoğunluğu tarafından reddedilmesine rağmen Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin AB üyesi olduğu hatırlanırsa, bu konuda AB’nin inandırıcılığını büyük ölçüde yitirdiği söylenebilir.
Son olarak AB Konsey sonuçlarında Doğu Akdeniz ile ilgili bölümün son paragrafında önemli bir ifadeye yer verildi. AB’nin Türkiye ile ilgili konuları ve Doğu Akdeniz’deki durumu ABD ile koordine etmeyi arzu ettiği belirtildi. 2016’dan beri ABD yönetiminde olan Trump döneminde AB-ABD ilişkisi de çok yara almıştı. Trump büyük ölçüde tek taraflı hareket etmiş, tüm ülkelerle ikili bazda pazarlık yaparak anlaşma yoluna gitmiş, AB’deki müttefiklerden hem NATO içindeki paylarını artırmaları yönünde talepleri olmuş, hem de gümrük tarifelerini artırmak yoluyla üzerlerinde baskı oluşturmuştu. ABD’de Ocak 2021 itibarıyla görevi devralacak olan seçilmiş Başkan Joe Biden ise AB ile işbirliğine çok daha sıcak bakıyor. İklim değişikliği ile mücadeleden, küresel kurumların rehabilitasyonuna kadar bir dizi konuda AB ve ABD bu yeni dönemde daha sıkı bir işbirliği ve eşgüdüm içinde olacak. Bu işbirliği ve eşgüdümün Türkiye konusuna da yansıyacağı görülüyor. Türkiye-AB ilişkilerinin mart ayındaki Zirveye bırakılmasının arkasında, ABD’de Biden yönetiminin şekillenmesi ve gündemdeki konular ile ilgili olarak politikalarını oluşturmaları için zaman tanınması ihtiyacı da yatıyor. Görülüyor ki, önümüzdeki dönem Türkiye ile AB ilişkilerinde ABD faktörünü daha çok göz önünde bulundurmamız gerekecek. Bu dönemde ABD ile AB’nin Doğu Akdeniz sorunlarının çözümü için uluslararası konferans önerisi ya da Kıbrıs sorununa ilişkin bazı girişimleri olabilir. AB’nin insan hakları konusunda yaptırım da içeren yeni planı da dikkate alınacak olursa, bu dönemde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konuları gerek AB gerekse ABD’nin dış ilişkilerinde yeniden öne çıkabilir. Bu durum da Türkiye’de demokratik reformların tekrar gündeme gelmesini hızlandırıcı bir etkide bulunabilir. Her durumda, mart ayında yapılacak zirveye kadar, Türkiye’nin hukuk, yargı, denge ve denetleme mekanizmaları, hak ve özgürlükler alanında atacağı adımlar AB ile ilişkilerin olumlu bir rotaya oturtulabilmesi ve gümrük birliğinin güncellenmesi gibi elzem konuların gündeme gelebilmesi açısından büyük önem taşıyacaktır.
Doç. Dr. Çiğdem Nas, İKV Genel Sekreteri