İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
16-31 ARALIK 2020

AB GÜNDEMİ: AB’nin Üçüncü Ülkelerle İlişkilerinde “İnsan Hakları ve Demokrasi Eylem Planı” Dönemi

AB’nin Üçüncü Ülkelerle İlişkilerinde “İnsan Hakları ve Demokrasi Eylem Planı” Dönemi

9 Aralık 2019 tarihinde AB’nin küresel insan hakları ihlallerine karşı daha somut tedbirler uygulayabilmesi için kolları sıvayan AB Dış İşler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 1 yılın sonunda hedeflenen çıktıya ulaşmayı başardı. 7 Aralık günü yayımlanan basın duyurusu ile AB, yeni bir yaptırım rejimi kabul ettiğini duyurdu. Yeni mekanizmanın mevcut sistemde neleri değiştirdiğinin detayları da Komisyonun 17 Aralık’ta yayımladığı rehber ile açıklandı.

AB dış politikasında önemli bir araç olarak konumlanan yaptırımlar, Birliğin üçüncü ülkeler ile ilişkilerinde Kurucu Antlaşmalarda bahsi geçen temel değerlerin korunmasına olanak sağlıyor. Mevcut uygulamada coğrafi olarak sınırlı bir bölgede 40 farklı yaptırım rejimi uygulayan AB’nin yeni kabul ettiği sistem, dünyanın herhangi bir yerindeki insan hakları ihlallerine karşı Birliğin söyleyecek bir sözü olmasını esas alıyor.

Daha Etkili Bir Yaptırım Rejimine Doğru

AB’nin üzerine kurulu olduğu demokrasi, hukukun üstünlüğü ile temel hak ve özgürlükler ilkelerini hem Üye Devletler hem de üçüncü ülkelere yeniden hatırlatma gayesi güden Avrupa Komisyonu, Birliğin norm belirleyen yumuşak gücünün etkisini artırmanın yollarını arıyor. Bu yönüyle Juncker Komisyonu’nun attığı adımları tamamlayan ve ileri safhaya taşıyan Ursula von der Leyen, yumuşak gücün elini güçlendirecek yenilikleri de aslında gerçekleştirmek için uzun mesailer harcıyor. Bulunan çözümler arasında hedef veya değerlerin AB bütçesine eklemlenmesi ile yaptırımların güçlendirilmesi en fazla öne çıkan değişiklikler olarak görülebilir. Bu kapsamda Avrupa Yeşil Düzeni hedefleri ve hukukun üstünlüğü ilkesi bütçesel harcamalarda birer şart olarak getirilirken; insan hakları ihlallerine ilişkin cezaların artırılması, Komisyon tarafından normatif gücü pekiştirecek adımlar olarak görülüyor.

İnsan hakları ihlallerine karşı güçlendirilecek yaptırımlar, bu bağlamda insan haklarına verilen önemin bir parçası olarak konumlanıyor. Nitekim 10 Aralık Küresel İnsan Hakları Günü öncesinde bu konuya ilişkin atılımlar yapan AB, 18 Kasım günü Birliğin beş yıllık “İnsan Hakları ve Demokrasi Eylem Planı”nı da açıkladı. İlk olarak Komisyon Başkan Yardımcısı ve Yüksek Temsilci Borrell tarafından 25 Mart 2020 tarihinde sunulan Eylem Planı, Almanya AB Konseyi Dönem Başkanlığı sırasında kabul edildi.

Eylem Planı ile geniş kapsamlı bir içerik halinde birbirini tamamlayan unsurlar olarak sunulan “insan hakları ve demokrasi” prensiplerinin özellikle AB dış politikasında belirleyici bir konuma gelmesi hedefleniyor.  İnsan onuru, özgürlükler, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı çerçevesinde Birliğin politikalarının şekillendireceğinin altını çizen ve buna yönelik politikaların güçlendirileceğini ifade eden Eylem Planı’nda AB Delegasyonları ve üye ülke büyükelçiliklerinin birincil yürütücüler olacağı belirtiliyor.

Eylem Planı içeriği ve önceliklerinin “Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”ne de katkı sunacağını vurgulayan AB Konseyi, demokrasi ve insan haklarına ilişkin politikaların beş temel faaliyet ekseninde şekilleneceğini ortaya koyuyor:

-Bireylerin korunması ve haklarını savunma konusunda güçlendirilmesi

-Krizlere karşı dayanıklı, kapsayıcı ve demokratik kurum ve toplumlar oluşturulması

-İnsan hakları ve demokrasi temelinde küresel bir yönetişim modelinin teşvik edilmesi

-Yeni fırsatlar yaratacak ve güncel sınamaların üstesinden gelecek yeni teknolojilerin oluşturulması ve yaygınlaştırılması

-Paydaşlar ve ülkeler arası diyalog ve iş birliğinin güçlendirilmesi

Bu önceliklerin ve 2020-2024 yılları arasında güç kazanacak unsurların bir alt ögesi ve olmazsa olmaz bir parçası olarak eklemlenen yeni yaptırım rejimi ise, AB kurumlarının deneyimlerinden aldığı dersin bir sonucu olarak yorumlanabilir. Bu anlamda açıkladığı yeni mekanizma ile hem uygulamanın coğrafi sınırlarını hem de yaptırımların kapsamını genişleten AB’nin bu girişimi insan hakları ihlallerine karşı harekete geçmemekle suçlanmasıyla da doğrudan ilişkili olabilir. Nitekim tarihin sayfalarını bile karıştırmaya gerek kalmadan sadece birkaç ay öncesine gidildiğinde 9 Ağustos günü Belarus’ta gerçekleşen başkanlık seçimi ve ardından yaşananlar, AB’nin komşuluk bölgesinde gerçekleştiği için Birlik liderlerinin tepkisi büyük önem taşıyordu. Ancak şeffaflıktan uzak seçimlerin ardından vatandaşların, medyanın ve muhalif liderlerin can güvenliklerinin bile risk altında olduğu bir dönemde AB’nin yaptırımlar konusunda tek ses olabilmesi için 2 aylık bir sürenin geçmesi, normatif gücün etkisini derinden sorgulattı.

Bu konuda üye ülkelerin ulusal çıkarları kapsamında farklı gelişmeleri birbiriyle bağlayarak ortak yaptırımlar uygulanmasını talep etmesi veya üye ülkelerin yaptırımlara konu olan ülke ile politik veya ekonomik yakınlığı olması gibi etkenler ön plana çıkabiliyor. Bu etkenler oy birliğiyle karar alma gereksinimi ile birleştiğinde insan hakları konusunda yaşanan ihlallere çok yavaş tepki veren ve hatta bu nedenle etkisini yitiren bir AB ortaya çıkıyor.

Tüm bu gelişmeler ve ayrıca geleceğe yönelik dönüşüm fikirleri çerçevesinde demokrasi ve insan haklarına ilişkin değerleri geride bırakmak istemeyen AB, yeni mekanizma ile üçüncü ülkelerde ihlallere sebep olan kişi ve kurumlara yaptırım uygulamayı daha da sıkılaştıracak. Üye ülkelerin önerisiyle gündeme gelecek olan yaptırımların, vatandaşlara ve sivil topluma zarar gelmeyecek şekilde uygulanacağı konusuna özellikle vurgu yapılıyor. Bu anlamda, ihtiyaç duyulduğu takdirde ilaç, gıda, insani yardım veya fon aktarımı sağlanırken,yaptırımların sivillerin mağduriyetini dolaylı yoldan bile olsa artırmama esasıyla hareket edilecek.

Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar konusunda art arda atılımlar gerçekleştiren AB’nin geleceğini şekillendirirken üçüncü ülkeler ile olan ilişkilerine de rötuşlar yapması, çok kapsamlı dönüşümlerin Türkiye’yi yakından ilgilendirdiğini bir kez daha ortaya koyuyor.

Selvi Eren, İKV Uzman Yardımcısı