AB’de Aşı Krizinin Yönetilmesi Süreci
Kasım 2020’de art arda gelen etkili ve güvenli aşı haberleri COVID-19 salgınıyla mücadelede bir dönüm noktası olmuştu. Aralık ayı itibarıyla onaylanan BioNTech-Pfizer ve Moderna aşılarının öncelikle Birleşik Krallık (BK), ABD ve İsrail’de, 27 Aralık’tan itibaren de AB genelinde başlayan aşılama faaliyetleri ise salgının biteceğine dair bir ümit kaynağı oldu. Ocak ayında kendini göstermeye başlayan aşı tedarikleriyle ilgili sorunlar ve AB’de aşılama faaliyetlerinin BK, ABD ve İsrail ile karşılaştırıldığında yetersiz ve yavaş kaldığına ilişkin eleştiriler ve yaşanan kriz ise yeni yıl ile birlikte AB’de işlerin pek de kolaylaşmayacağının bir göstergesi oldu.
Aşı Tedarikine İlişkin Sorunlar
Hatırlanacağı üzere, ocak ayının son haftası önce Pfizer’in, üretim tesislerinin kapasitesini artırmak üzere yapılan düzenlemeler nedeniyle, şubat ayının ortasına kadar AB’ye teslim edeceği BioNTech aşı sayısında bir düşüş olacağına dair açıklama yapması, ardından Avrupa İlaç Ajansı tarafından onaylanmayı bekleyen AstraZeneca’nın, AB’ye yapılacak ilk aşı teslimatının, şirketin Avrupa tedarik zincirindeki bir sorun nedeniyle, taahhüt edilenden daha az olacağını ve teslimatın gecikmeli olarak yapılabileceğini açıklaması Avrupa Komisyonu ve Üye Devletler tarafından büyük tepki ile karşılanmıştı. İlaç şirketinin ve Komisyonun imzaladıkları Önceden Satınalma Anlaşması çerçevesinde sözleşme hükümlerinin yorumuna ilişkin görüş ayrılıkları nedeniyle oldukça gergin bir ortam oluşmuştu. Şeffaflık adına bazı yerlerin üzeri çizilmiş olarak anlaşmayı kamuoyu ile paylaşan Komisyon, gizli kalması gereken yerlerin kendi hatası sonucu açığa çıkması ile yine büyük eleştiri almıştı. Gümrük verilerine dayanarak elde edilen bilgilere göre AB’ye aşı taahhüdünü yerine getiremeyen AstraZeneca’nın AB’deki üretim tesislerinden BK’ya aşı yolladığından şüphelenen Komisyon, bundan sonra ilaç şirketlerinin taahhütlerini yerine getirmeme riskine karşı, insani yardımlar dışında yaptıkları ihracatlarına ilişkin önceden nerede üretildiklerine ve nereye yollandıklarına dair bilgi vermelerini sağlayacak ihracat kontrollerini içeren bir sistemi uygulayacağını açıklamıştı.
Aşı İhracat İzni Uygulaması
Avrupa Komisyonu, 29 Ocak 2021 tarihinde AB vatandaşlarına zamanında COVID-19 aşısının ulaştırılmasını sağlamak ve AB dışına yapılan aşı ihracatı konusunda şeffaf bir ortam yaratılabilmesi için yapılacak aşı ihracatının üye ülkelerin iznine tabi olmasını gerektiren önlemi geliştirdiklerini açıkladı. Bu önlemin yalnızca AB’nin Önceden Satınalma Anlaşması yaptığı şirketlerden ve Mart 2021sonuna kadar yapılacak ihracat için uygulanacağını açıkladı Komisyon yetkilileri. Belli bir hedefe yönelik olarak, orantılı, şeffaf ve geçici olarak tanımladıkları bu önlemin AB’nin DTÖ ve G-20 çerçevesindeki uluslararası taahhütleriyle uyumlu olduğunu söyleyen Komisyon, insani yardım için yollanan aşıların bu önlemin kapsamı dışında bırakıldığını da vurguladı. 30 Ocak tarihinden itibaren yürürlükte olan uygulama AB’de üretilen aşıların ihracatında Üye Devletler ve Komisyon iznini zorunlu kılıyorve bu durum AB’nin aşı kontratlarının yerine getirilmesine tehlike oluşturması halinde bu ihracatın yasaklanabileceği anlamına geliyor. AB ayrıca şirketlerden geriye dönük olarak 29 Ekim 2020’den itibaren yapmış oldukları ihracatla ilgili veri talebinde bulunuyor. Bu doğrultuda İrlanda sınırının AB’den BK’ya aşı ihracatında bir boşluk teşkil edebileceği düşüncesiyle hareket eden Komisyonun, Kuzey İrlanda Protokolü’nün acil koruma hükmü olan 16’ıncı Maddesi’nin uygulamaya sokma önerisi büyük tepkiyle karşılandı. Yıllar süren Brexit müzakerelerinde en önemli hassasiyet noktalarından biri olan Hayırlı Cuma Anlaşması’nı tehlikeye sokabilecek nitelikteki bu öneri gerek BK, K. İrlanda ve İrlanda tarafından gerekse Komisyon ve AB genelinde son derece büyük bir eleştiri aldı. Von der Leyen, BK Başbakanı Borris Johnson da dâhil bir dizi görüşme ardından çok hızlı bir şekilde geri adım atmak durumunda kaldı.
Bu olaydaki tüm sorumluluğu üstlenen Komisyon Başkanı von der Leyen’in bazı çevreler tarafından istifasını istemeye varan eleştiriler ve AB Konseyi ve Komisyonda kendisine karşı oluşan güven eksikliği yorumları önemli sorunlar olarak bu döneme damgasını vuruyor. Ne BK, K. İrlanda ve İrlanda yetkilileriyle ne de İrlandalı Komisyon Üyesi Mairead McGuinness ile danışılmadan von der Leyen’in etrafındaki küçük bir grupla bu çok tartışmalı ve Brexit Anlaşması ve K.İrlanda Protokolü açısından tehlikeli kararın alınması von der Leyen’in çalışma şeklinin de sorgulandığı bir sürecin başlamasına neden oldu. Politico’nun haberine göre özellikle AB Konseyi ve Komisyon içinde von der Leyen’in konumunun bu nedenle zayıfladığı ve güven kaybına uğradığı söyleniyor. Üye Devletler açıkça von der Leyen’i suçlamaktan kaçınsalar da bazı Üye Devletlerin salgın, aşı ve ekonomilerin yeniden açılması konusunda kontrolü gereğinden fazla devrettikleri konusunda kafalarında soru işaretleri oluşurken, Komisyon üyeleri arasında ise Komisyon Başkanının kendilerini dışarıda bıraktığı ve kontrolü fazlasıyla kendi elinde tuttuğu şeklindeki görüşlerin ortaya çıkmasına neden olduğu görülüyor. Von der Leyen’in AP’de çeşitli gruplarla yaptığı kapalı toplantılarda sorumluluğu tamamen üstlendiğini söylemekle birlikte Brexit Anlaşması’na ilişkin sorunun neden kaynaklandığına değinmezken bazı yetkililerle birlikte üretim sürecinde ortaya çıkabilecek sorunları yeterince hesaba katmadıklarını dile getirdiği de söylenenler arasında.
Komisyon Başkanı 10 Şubat 2021 tarihinde Birliğin aşı ve aşılama stratejisini savunmak üzere AP’de yaptığı konuşmada aynı pozisyonu korurken bazı hatalar yaptıklarını dile getirdi. Onay sürecinin yavaş olduğunu ve toplu üretim konusunda ise fazla iyimser davrandıklarını dile getiren von der Leyen, verdikleri siparişlerin zamanında teslim edileceğine olması gerekenden fazla güvendiklerini dile getirdi. Komisyonun Sağlık ve Gıda Güvenliği’nden Sorumlu Üyesi Stella Kyriakides de anlaşma öncesi müzakerelerin çok uzun sürdüğüne ilişkin yöneltilen eleştirilere 27 Üye Devlet adına ve olabildiğince hızlı bir şekilde yalnızca aşı fiyatlarını değil, etkili ve güvenli aşıları üreticilerin sorumluluk yüklenmesini sağlayacak şekilde bu süreci yürüttüklerine vurgu yaptı. Ardından hemen bu süreçten çıkarılan dersler doğrultusunda üretim zincirlerini iyileştirmek amacıyla bir çalışma grubu oluşturduklarını söyleyen von der Leyen, Avrupa İlaç Ajansı ile veri paylaşımını kolaylaştırmak amacıyla ‘yeni Avrupa klinik testler ağı’ oluşturduklarını da açıkladı. Bir hafta içinde de kurulacak olan AB Sağlık Acil Müdahale Otoritesi (HERA) çerçevesinde pilot biyosavunma programını başlatacaklarını ve AP ile Komisyon arasında ilişkileri ilerletmek ve kolaylaştırmak amacıyla bir ortak grup kuracaklarını da ekledi.
K. İrlanda Protokolü’ne ilişkin ‘kaza’nın yarattığı zararın nasıl yönetileceği zaman içinde anlaşılacak. AstraZeneca ile yaşanan kriz halen tam anlamıyla çözülmüş değil. Son günlerde çıkan haberlere göre AstraZeneca’nın taahhüdünü yerine getirememesine neden olarak gösterdiği taşeronluğunu yapan Belçika’daki üretim merkezinde yapılan araştırmalarda firmanın istenilen miktardaki aşı etken maddesini ilettiği ortaya çıktı. Kontrata ilişkin olarak yorum farklılıklarının da büyük ölçüde AstraZeneca’nın BK’la ile yapmış olduğu kontratın BK kanunlarına tabi iken AB adına Komisyon ile yaptığı kontratın ise Belçika kanunlarına tabi olmasından kaynaklandığına ilişkin görüşler paylaşılıyor.
Bu durumun çözülmesi her ne kadar önemliyse de daha da önemlisi bu krizle tetiklenen gelişmelerin genelde Komisyon ve özelde de von der Leyen’le ilgili bir güven sorununu ortaya çıkarması. Von der Leyen verdiği bir röportajda eleştirilere karşılık olarak kendisinin ve Komisyonun yaptıklarının görev süresinin bitiminde değerlendirilmesi gerektiğini öne sürüyor. Von der Leyen’e karşı oluşan bu olumsuz tutumun ne yönde gelişeceğini bekleyip görmekte fayda var. Ancak Üye Devletlerin von der Leyen üzerindeki kontrolü artırabileceği ve sağlık alanında daha fazla yetkinin AB’ye devredilmesine ilişkin tedirginlik yaratabileceği bu aşı krizinin sonuçları arasında sayılabilir.
AB’de Aşılar ve Aşılama ile İlgili Son Durum
AB bugüne kadar 6 değişik üretici yaptığı kontratlarla 2 milyar doz aşı garantiledi. Bunlar BioNTech-Pfizer, Moderna, AstraZeneca-Oxford, CureVac, Sanofi-GSK ve Janssen-Johnson&Johnson aşıları. Novavax ve Valneva aşıları için de görüşmeler sürmekle beraber henüz kontrat imzalanmış değil. Şu anda Avrupa İlaç Ajansı tarafından onaylanmış olan üç aşı bulunuyor: BioNTech-Pfizer, Moderna ve AstraZeneca-Oxford aşıları. Janssen-Johnson&Johnson ve Novavax aşıları ise onay sürecinde. Rusların geliştirdiği aşı olan Sputnik V’in ise onay için Avrupa İlaç Ajansı’na başvurduğuna ilişkin henüz netleşmeyen haberler bulunuyor.
Aşılama faaliyetleri tamamen üye ülkelerin yetki ve yönetiminde bulunduğu için değişiklikler gösteriyor. Our World in Data’nın verilerine göre (9-10 Şubat itibarıyla -çoğu ülke için 9 Şubat verileri bazı ülkeler ve AB ortalaması için 10 Şubat verileri bulunuyor) İrlanda her 100 kişiden 4,87’sine ilk doz aşıyı yapmış iken bu oran İspanya için 4,78, İtalya için 4,58, Macaristan için 4,20, Almanya için 4,19, Fransa için ise 3,47 ve Hollanda için 2,69. AB ortalamasına bakıldığında ise her 100 kişiden 4,17 kişiye ilk doz aşı uygulandığı görülüyor. Aynı oranın ABD’de 12,92, BK’ta 20, Birleşik Arap Emirlikleri’nde 45,77, İsrail’de ise 67,86 olması AB’ye yöneltilen aşılama faaliyetlerinin yavaş olduğu eleştirilerinin nereden kaynaklandığını açıkça gösteriyor. ECDC’nin 5 Şubat verilerine göre Hollanda kendilerine ulaşan aşıların, %27’sini uygulamışken, İtalya %84’ünü kullanmış bulunuyor. Bu da üye ülkelerin aşılama faaliyetlerine ilişkin çok farklı uygulamalar içinde bulunduğunu göstermesi açısından önemli.
Şehnaz Dölen, İKV Kıdemli Uzmanı