KÜRESEL GÜNDEM: Münih Güvenlik Konferansı 2021 Özel Oturumu: ABD’nin Transatlantik İttifaka Geri Dönüş Anı
Münih Güvenlik Konferansı 2021 Özel Oturumu: ABD’nin Transatlantik İttifaka Geri Dönüş Anı
Her yılın şubat ayında küresel dış politika ve güvenlik elitlerini buluşturan ve güvenlik politikasının geleceğine yön verecek tartışmalara sahne olan “dış politikanın Davos’u” Münih Güvenlik Konferansı, bu yılki oturumunu koronavirüs salgını nedeniyle ileri bir tarihe ertelerken, önde gelen liderler ve kanaat önderlerini 19 Şubat 2021 tarihinde Münih Güvenlik Konferansı 2021 Özel Oturumu’nda sanal ortamda bir araya getirdi. ABD Başkanı Joe Biden, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, BM Genel Sekreteri António Guterres, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB Konseyi Başkanı Charles Michel, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ve ABD İklim Özel Temsilcisi John Kerry ve filantropist Bill Gates, Münih Güvenlik Konferansı Özel Oturumu’na hitap eden isimler arasındaydı.
Münih Güvenlik Konferansı’nın geçen yılki teması olan “Batısızlaşma” (Westlessness) olgusunu referans alarak, bu yıl “Batısızlaşmadan Öteye” (Beyond Westlessness) temasıyla transatlantik ilişkilerde yeni bir başlangıcın sinyallerini veren dijital özel oturumun en çok dikkat çeken konuğu şüphesiz bir ay önce göreve gelen ABD Başkanı Joe Biden’dı. Biden’ın Atlantik’in diğer yakasındaki karar alıcılara ilk seslenişi olma özelliğini taşıyan Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşması, yeni Beyaz Saray yönetiminin dört yıl boyunca izleyeceği dış politika çerçevesine dair vereceği mesajlar nedeniyle de uluslararası kamuoyu tarafından merakla bekleniyordu. ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı, Obama yönetiminin Başkan Yardımcısı ve akademisyen kimliğiyle daha önce defalarca Münih Güvenlik Konferansı’na katılan ve konferansın müdavimleri arasında yer alan Biden, 58 yıllık tarihe sahip Münih Güvenlik Konferansı’na görevdeyken seslenen ilk ABD Başkanı olarak da kayda geçti. Aynı gün, ABD’nin resmi olarak Paris İklim Anlaşması’na yeniden katılması ve Biden’ın G7’nin liderlerine seslenmesi ise ABD’nin çok taraflı kurumlara geri dönüşünün sinyallerini güçlü şekilde veren diğer gelişmeler oldu.
Biden, Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşmasıyla, “Önce Amerika” yaklaşımı ve ABD’nin geleneksel ittifaklarını gözden geçirme vaadiyle göreve gelen selefi Trump’ın transatlantik ilişkilerde neden olduğu hasarı onarma ve ABD’yi Avrupalı müttefikleri nezdinde yeniden güvenilir bir ortak olarak konumlandırma kararlılığını ortaya koydu. Göreve gelmeden NATO’yu “modası geçmiş” bir kuruluş olarak nitelendirmesi büyük yankı uyandıran Trump’ın, dört yıllık ABD Başkanlığı boyunca Avrupalı müttefiklere savunma harcamaları konusunda yönelttiği sert eleştiriler ve ABD’nin, NATO’nun kolektif savunma ilkesine bağlılığının koşullu olacağının sinyalini vermesi, Atlantik’in diğer yakasında derin endişe yaratmış ve ABD’nin bir müttefik olarak güvenirliğinin sorgulanmasına neden olmuştu. Trump’ın transatlantik ittifakı savunma harcamalarına indirgeyerek NATO’nun temelindeki müşterek değerleri görmezden gelen tutumu, Almanya Şansölyesi Merkel’in “Avrupa’nın kendi kaderini eline almasının zamanı geldi” sözleriyle, AB içerisindeki ortaklarını savunma konusunda daha fazla sorumluluk almaya çağırmasında etkili olmuştu.
Amerika’nın Geri Dönüşü ve Biden’ın Konuşmasının Satır Araları
Bu arka plan karşısında, Atlantik’in diğer yakasındaki müttefiklere ilk seslenişinde, ABD’nin uluslararası arenaya ve transatlantik ittifaka geri döndüğünü ilan eden Biden, Vaşington’un çoklu müşterek güvenlik konularının ele alınmasında Avrupalı müttefikleriyle birlikte çalışacağını ortaya koydu. İsim vermeden “transatlantik ayrışma” ile özdeşleşen Trump dönemine atıfta bulunan Biden, transatlantik ilişkilerin son yıllarda geçirdiği sınamaya rağmen Vaşington’un Avrupa ile angajmanını artırma ve “güvenilir lider” rolünü yeniden kazanma konusunda kararlı olduğunu vurguladı. ABD’nin NATO’yu kuran Vaşington Antlaşması’nın kolektif savunmayı öngören meşhur 5’inci maddesine koşulsuz şekilde bağlı olduğunu dile getiren Biden, aynı zamanda 5’inci maddenin ittifakın tarihinde ilk kez 11 Eylül saldırılarının ardından ABD’nin isteği üzerine harekete geçirildiğini ve müttefiklerin ABD’nin El Kaide’ye karşı yürüttüğü mücadeleye destek verdiklerini hatırlattı.
Konuşmasını uluslararası sisteme yönelik değerlendirmelerle sürdüren Biden, Münih Güvenlik Konferansı’na Obama yönetiminin Başkan Yardımcısı olarak hitap ettiği zamandan bu yana küresel sistemdeki değişime dikkat çekerek, mevcut meydan okumalara verilecek cevabın otokrasi olduğunu düşünenler ile çözümün demokrasi olduğunu savunanlar arasında büyük bir rekabet yaşandığının altını çizdi. Geleceğin sorunlarına verilecek yanıtın demokrasiden geçtiğini vurgulayan Biden, “demokrasi kazara ortaya çıkmadı” diyerek, demokrasinin savunulması, güçlendirilmesi ve yenilenmesi gerektiğini vurguladı.
Çin ve Rusya’dan gelen meydan okumaları ele alan Biden, Batı’nın Çin ile uzun soluklu bir stratejik çekişmeye hazırlanması gerektiği mesajını verdi. Çin ile çetin geçecek bu rekabette; inovasyon, fikri mülkiyet, ticaret ve teknoloji gibi alanları ön plana çıkaran ABD Başkanı Biden, Batı’nın ayrıca siber güvenlik, yapay zekâ ve biyoteknoloji alanlarında kural koyucu konumuna gelmesi gerektiğini söyledi. Rusya ile ilgili olarak, Kremlin’in Avrupa projesini zayıflatmayı ve NATO’nun bütünlüğünü bozmayı hedeflediğini belirten Biden, Rusya’nın istikrarı tehdit eden adımları karşısında müttefikler arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesinin önemine dikkat çekti.
ABD’nin, İran ile BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve Almanya (P5+1) arasında 2015 yılında varılan nükleer anlaşma müzakerelerine dönme hazırlığında olduğunu açıklayan Biden, diğer yandan Tahran’ın Orta Doğu’daki istikrarı bozucu eylemlerinin ele alınması gerektiğini belirterek, yeni ABD yönetiminin bu bağlamda Avrupalı ve diğer ortaklarla birlikte çalışma niyetinde olduğunu söyledi.
Atlantik’in Diğer Yakasından Tepkiler
ABD’nin transatlantik ittifaka geri dönüşü, Avrupalı müttefikler tarafından genel anlamda olumlu karşılansa da Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un konuşmalarında ihtiyatlı bir ton hâkimdi.
Sonbahardaki seçimlerden önce Almanya Şansölyesi olarak son kez Münih Güvenlik Konferansı’na hitap eden Merkel, Biden’ın ABD Başkanı seçilmesinin etkisiyle çok taraflılığın geleceği açısından umut verici bir ortam oluştuğuna dikkat çekti. Biden liderliğindeki ABD’nin, Paris Anlaşması’na, DSÖ ve BM İnsan Hakları Konseyi’ne geri dönüşüne ve Rusya ile stratejik silahların azaltılmasına yönelik Yeni START Antlaşması’nı uzatmasına atıfta bulunan Merkel, bunların yeni ABD yönetiminin açıklamalarını eylemlerle desteklediğini somut şekilde ortaya koyduğunu vurguladı. Öte yandan Merkel, AB ile ABD’nin çıkarlarının her zaman örtüşmesinin beklenemeyeceği uyarısında bulundu. Çin’in, AB açısından aynı anda sistemik bir rakip ve iklim değişikliği gibi bazı konularda birlikte çalışılması gereken bir aktör olarak çelişkili konumu nedeniyle Pekin’le ilişkilerin karmaşıklığına değinen Merkel, ABD ile Çin ve Rusya bağlamında ortak bir transatlantik gündem oluşturulmasının gereği üzerinde durdu.
Merkel’den sonra söz alan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un konuşması ise daha şüpheci bir tondaydı. 2019 yılında tartışma yaratan “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sözleri pek çok müttefik ülkenin tepkisini çeken Fransa Cumhurbaşkanı Macron, NATO’nun daha siyasi bir kimliğe ve yeni bir Stratejik Kavram Belgesi’ne ihtiyacı olduğunu söyledi ve transatlantik güvenlik mimarisinin daha dengeli şekilde yeniden inşa edilmesi gerektiğini vurguladı. ABD’nin dikkatini Asya’ya özellikle de Çin’e yönelttiğini belirten Macron’un konuşmasında “stratejik özerklik” vurgusu ön plandaydı. AB’nin Avrupa’nın savunulmasında ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi komşu bölgelerde, gerektiğinde ABD’ye bağımlı olmadan, özerk şekilde hareket edebilecek kabiliyete erişmesinin önemine dikkat çeken Macron, bunun NATO’yu da güçlendireceğinin altını çizdi.
Münih Güvenlik Konferansı Özel Oturumu’nda kapanış konuşmasını gerçekleştiren Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson ise ABD’nin özgür dünyanın liderliğine kayıtsız şartsız geri dönüşünü harika bir haber olarak nitelendirerek, büyük bir coşkuyla karşıladı. Johnson Birleşik Krallık’ın, Brexit sonrası küresel vizyonuna dair önemli ipuçları içeren konuşmasında, Londra’nın Avrupa’nın güvenliğine bağlılığını koşulsuz şekilde sürdürdüğü ve savunma harcamalarında büyük bir artışı hedeflediği mesajlarını verdi.
Atlantik’in diğer yakasındaki katılımcıların, Biden’ın ABD Başkanı olmasıyla transatlantik ilişkilerin ortak değerler üzerine yeniden inşa edilmesi yönünde bir fırsat penceresi oluştuğu konusunda hemfikir olmalarına karşın, Trump başkanlığında geçen dört yılda ilişkilerin dinamiklerinin değişime uğradığı bir gerçek. ABD’nin çok taraflılığa ve transatlantik ittifaka geri dönüşü olumlu karşılansa da, transatlantik ilişkilerde oluşan hasarın ve güvensizliğin onarılmasının zaman alacağının unutulmaması gerekiyor. Bunun yanında, Pekin’in uluslararası arenadaki yükselişinin ele alınması, Atlantik’in iki yakası arasında zorlu bir dosya olma potansiyeli taşıyor. Çin’in, 2020 yılında AB’nin en büyük ticaret ortağı olarak ABD’nin yerini aldığı ve ABD’deki yönetim değişikliği sürecinde AB’nin Çin ile Kapsamlı Yatırım Anlaşması imzaladığı dikkate alındığında, Almanya Şansölyesi Merkel’in “çıkarlarımızın her zaman örtüşmesi beklenmemeli” sözleri daha fazla anlam kazanıyor.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı