AB GÜNDEMİ: Avrupa-Atlantik Güvenlik Mimarisinde “Stratejik Dayanışma” Vurgusu
Avrupa-Atlantik Güvenlik Mimarisinde “Stratejik Dayanışma” Vurgusu
4 Mart 2021 tarihinde Avrupa Koleji’nde konferans veren NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO’nun Avrupa’nın savunulmasındaki rolü, AB’nin savunma alanındaki işbirliği girişimleri bağlamında öne çıkan “stratejik özerklik” kavramı ve tehditlerin dönüşen doğası konularında son derece önemli değerlendirmelerde bulundu. Stoltenberg, NATO’nun,72 yıllık tarihi boyunca jeostratejik ortamdaki değişimlere bağlı olarak misyonunu yeniden tanımlamasını ve farklı kimlikler üstlenmesini gerektiren dönüşümlerden geçmesine rağmen, halen Avrupa’nın savunulmasından sorumlu temel aktör olmayı sürdürdüğü ve AB’nin “stratejik özerklik” arayışının NATO’yu zayıflatmaması gerektiği mesajlarını güçlü şekilde verdi.
NATO’nun Güvenlik Garantisinde İlerleyen Avrupa Bütünleşmesi
Tarihsel perspektiften Avrupa projesinin gelişiminde NATO’nun rolünü inceleyerek sözlerine başlayan Stoltenberg, güçlü transatlantik bağların Avrupa’nın güvenlik mimarisinin köşe taşı olduğuna dikkat çekti. NATO’nun kurulduğu 1949 yılından beri Avrupa’nın güvenliğini sağlama işlevini üstlenerek, Avrupa bütünleşmesinin güçlü şekilde ilerleyebilmesi için elverişli ortamı oluşturduğunu vurgulayan Stoltenberg, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın Sovyet tehdidine karşı birlikte mücadele ettiğini hatırlattı.
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, NATO’nun bu kez de Orta ve Doğu Avrupa’daki yeni hür demokrasilerin Avrupa-Atlantik ailesinin bir parçası olma hedefine ulaşmalarına yardım ettiğini belirten Stoltenberg, NATO’ya katılımın AB üyeliğine zemin hazırladığını vurguladı. İttifakın 1990’lı yıllarda “alan dışı” olarak adlandırılan Batı Balkanlar’da, iki etnik savaşı önlediğini, ABD’yi hedef alan 11 Eylül saldırılarının ardından ise Avrupalı müttefiklerin dayanışma içerisinde hareket ederek Afganistan’a yüz binlerce asker gönderdiklerini hatırlatan Stoltenberg, sözlerini NATO’nun günümüz güvenlik ortamındaki rolüne ilişkin değerlendirmelerde bulunarak sürdürdü. Stoltenberg’e göre, NATO bugün terörün daha amansız çeşitleriyle mücadelenin merkezinde yer alıyor. ABD liderliğindeki IŞİD’le Mücadele Küresel Koalisyonu aracılığıyla müttefik ülkeler, Irak ve Suriye’nin IŞİD’den arındırılmasına ve milyonlarca kişinin özgürlüğüne kavuşmasına yardım etti. Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı yasadışı ilhakını takiben NATO, caydırıcılığı sağlamak üzere ittifakın doğu kanadına harbe hazır birlikler yerleştirerek kolektif savunmaya Soğuk Savaş sonrası dönemdeki en büyük takviyeyi gerçekleştirdi. Avrupa’da sınırları yeniden çizme yönündeki bu girişimlerin yalnızca birkaç yıl önce gerçekleştiğine dikkat çeken Stoltenberg, Avrupa’da çatışmaların önlenmesi ve Avrupa’nın savunulması ihtiyacının halen geçerliliğini koruduğu mesajını vererek, müttefiklerin birbirini koruma ve savunma taahhüdünün değişmediğini vurguladı.
Değişen Tehdit Algılamaları ve Adaptasyon
Jeostratejik ortamda yaşanan hızlı değişimler sonucu tehditlerin değişen doğasına odaklanan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, ittifakın gerek eski gerekse yeni sınamaların ele alınması için dönüşmeyi ve değişen koşullara adapte olmayı sürdürmesi gerektiğini söyledi. Rusya’nın istikrarı bozucu faaliyetleri, terörün amansız çeşitleri, siber saldırılar, yıkıcı teknolojiler, iklim değişikliğinin güvenliğe etkileri ile Çin’in yükselişi gibi küresel sınamalara değinen Stoltenberg, Çin’i düşman olarak nitelendirmemekle birlikte, Pekin’in, dünyadaki en büyük ikinci askeri bütçeye sahip olması ve farklı değerleri benimsemesi itibarıyla bir sınama oluşturduğuna dikkat çekti. Tüm bu meydan okumaların, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın birlikte çalışmasını daha da önemli kıldığının altını çizen Stoltenberg, “hiçbir ülke, hiçbir kıta bu sınamalarla yalnız başa çıkamaz” diyerek, küresel sınamaların ele alınmasının Atlantik’in iki yakasının güçlerini birleştirmesini zorunlu kıldığı masajını verdi.
NATO’nun dünyanın ekonomik ve askeri gücünün yarısını temsil ettiğini belirten Stoltenberg, ABD Başkanı Joe Biden’ın çok taraflı kurumlara geri dönüş ve ABD’nin müttefikler nezdinde Trump döneminde erozyona uğrayan güvenirliğini yeniden tesis etme yönünde attığı adımlara atıfta bulunarak, Avrupa ve Kuzey Amerika arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açmak için eşsiz bir fırsat yakaladıklarını söyledi. NATO Genel Sekreteri ayrıca, ABD Başkanı Biden’ın ittifakların yeniden inşa edilmesi ve NATO’nun güçlendirilmesi ihtiyacı konusundaki görüşlerini memnuniyetle karşıladığını dile getirdi.
Geleceğin Sınamalarına Karşı Güçlü Bir İttifak
İttifakı “askeri açıdan güçlü, politik açıdan daha güçlü ve daha küresel” kılma amacını taşıyan NATO 2030 girişimi ve ittifakın siyasi reformu, Stoltenberg’in konuşmasında değindiği konu başlıkları arasındaydı. Hatırlanacağı üzere, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Kasım 2019’da The Economist dergisine verdiği mülakatta “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” çıkışında bulunmasıyla NATO’nun siyasi boyutunun reformuna ilişkin tartışmalar hız kazanırken, Aralık 2019’da Londra’da bir araya gelen müttefik ülke liderleri, Stoltenberg’i ileriye dönük bir gözden geçirme sürecini başlatmakla görevlendirmişlerdi. Bu kapsamda oluşturulan, NATO eski Genel Sekreter Yardımcısı ve Türkiye’nin NATO eski Daimi Temsilcisi Büyükelçi Tacan İldem’in de aralarında bulunduğu on kişilik uzman grubu, önerilerini Aralık 2020’de sundu. İklim değişikliğinin güvenlik alanındaki yansımalarının ele alınmasından siyasi koordinasyonun güçlendirilmesine kadar pek çok alanı kapsayan reform önerilerinin ilerleyen aylarda düzenlenmesi öngörülen NATO Zirvesi’nde müttefik ülke liderleri tarafından ele alınması bekleniyor. NATO’nun 2010 tarihli Stratejik Kavram Belgesi’nin güncellenmesi konusu da bu kapsamda liderlerin gündeminde olacak. NATO’nun on yıl öncekinden çok farklı bir jeostratejik ortamda faaliyet gösterdiğine dikkat çeken Stoltenberg’e göre, Stratejik Kavram Belgesi’nin mevcut ve yükselen tehditleri dikkate alacak şekilde güncellenmesi şart.
Bu arka plan karşısında, Stoltenberg NATO’nun geleceğin sınamalarına hazırlanması için ilerici ve iddialı bir gündem sunan NATO 2030 girişimi çerçevesinde; ittifakın caydırıcılığının, savunmasının ve müttefik ülkeler arasındaki siyasi istişarelerin güçlendirilmesi suretiyle NATO’nun bütünlüğünün sağlamlaştırılması gerektiğini vurguladı. Stoltenberg ayrıca, NATO’nun güvenlik yaklaşımının, toplumsal dayanıklılığın artırılması, ittifakın teknolojik üstünlüğünün korunması ve iklim değişikliğinin güvenliğe etkilerinin ele alınmasını içerecek şekilde genişletilmesi gerektiğine dikkat çekti. Kurallara dayalı uluslararası düzenin savunulmasına odaklanan Stoltenberg, benzer düşünen ülkeleri de kapsayacak küresel bir demokrasiler topluluğu tesis edilmesi fikri üzerinde durdu.
“Stratejik Özerklik” Tartışmaları ve NATO’nun Konumu
Stoltenberg, konuşmasında ayrıca NATO’nun geleceğin meydan okumalarına hazırlanması sürecinde, AB ile daha güçlü şekilde işbirliği yapılmasının önemine değindi. Brüksel merkezli iki örgütün hâlihazırda Afganistan’dan Ukrayna’ya pek çok coğrafyada, dezenformasyon ve siber saldırılarla mücadeleden deniz güvenliğine kadar pek çok alanda yakın çalıştığının altını çizen Stoltenberg’e göre, işbirliğinin daha da güçlendirilmesi için büyük potansiyel bulunuyor. Özellikle yıkıcı teknolojiler konusunda Atlantik’in iki yakası arasındaki diyaloğun güçlendirilmesi yönündeki girişimler, NATO-AB işbirliği açısından potansiyel vaat eden alanların başında geliyor.
AB’nin son dönemde savunma alanında hız kazanan işbirliği çabalarını değerlendiren Stoltenberg, AB üyesi olmayan müttefiklerin azami katılımının sağlanması kaydıyla bu çabaları desteklediğini belirtti ve bu kapsamda ABD’nin, AB-NATO işbirliğinin en önemli örneği haline gelen askeri hareketlilik projesine katılımından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Bilindiği üzere, ABD’nin güvenlik şemsiyesinden yararlanmanın koşullu olacağını ortaya koyan Donald Trump’ın başkanlığı sırasında Atlantik’in iki yakası arasında yaşanan güven bunalımı ve AB’nin en büyük askeri güçlerinden biri konumundaki Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma kararı, AB’nin savunma alanındaki işbirliği çabalarının hızlanmasında etkili oldu. 2016 yılında AB Küresel Stratejisi’nin açıklanmasını takiben Avrupa Savunma Fonu (EDF), savunma alanında es¸güdümlü yıllık gözden geçirme (CARD) ve “Lizbon Antlaşması’nın Uyuyan Güzeli” Daimi Yapısal İşbirliği (PESCO) gibi mekanizmalar harekete geçirildi. Bu adımlara ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “jeopolitik Komisyon” vurgusuna rağmen, NATO Avrupa kıtasının savunulmasından sorumlu temel aktör konumunu sürdürüyor.
AB Küresel Stratejisi ile birlikte “stratejik özerklik” kavramı savunma tartışmalarında öne çıksa da, Fransa’nın bu konuda ortaya koyduğu iddialı vizyonun, Almanya dâhil AB içerisindeki ortakları tarafından sorgulandığını, hatta stratejik özerklik arayışının transatlantik işbirliğini zayıflatabileceği ve ABD’nin Avrupa’daki angajmanını azaltmasına neden olabileceği gerekçesiyle bazı AB başkentlerinde endişeyle karşılandığını belirtmek gerekiyor. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in konuşmasında belirttiği gibi, “savunmaya daha fazla bütçe ayıran, yeni kabiliyetlere yatırım yapan ve Avrupa savunma sanayiindeki bölünmüşlüğü azaltan bir AB, yalnızca Avrupa’nın güvenliği için değil, transatlantik güvenlik için de iyi (haber)”. Buna karşın, AB’nin Avrupa’yı tek başına savunacak durumda olmadığı bilinen bir gerçek.
AB Üyesi Olmayan Müttefiklerin Kilit Rolüne Vurgu
Buradan hareketle, Avrupa’nın savunulmasının AB üyesi olmayan NATO müttefikleri olmadan düşünülemeyeceği mesajını veren NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, AB üyesi olmayan müttefiklerin üstlendiği hayati role dikkat çekti. AB vatandaşlarının %90’ının bir NATO ülkesinde yaşamalarına rağmen AB üyesi müttefiklerin ittifakın savunma harcamalarındaki payının yalnızca %20 olduğunu belirten Stoltenberg’e göre, konu sadece (düşük) savunma harcamalarından ibaret de değil. AB üyesi olmayan müttefikler coğrafi açıdan da Avrupa kıtasının savunulmasında hayati işlevler üstleniyor: İttifakın güney kanadında Suriye ve Irak sınırı Türkiye tarafından korunurken, kuzeyde İzlanda ve Norveç, ittifakın Arktik bölgesine açılan kapıları konumunda. Batıda ise ABD, Kanada ve Birleşik Krallık Atlantik’in iki yakasını birbirine bağlıyor ve Avrupa’yı Rusya’dan gelecek olası saldırılara karşı koruyor. Bu konudaki değerlendirmelerini, Fransız haber ajansı AFP’ye verdiği demeçlerle sürdüren Stoltenberg, Türkiye’nin Avrupa-Atlantik bölgesinin savunulmasında son derece önemli bir rol oynadığını yinelerken, Türkiye’nin, özellikle IŞİD başta olmak üzere uluslararası terörle mücadeledeki kritik önemine dikkat çekti.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in, Türkiye’nin Avrupa’nın savunulmasındaki rolüne ilişkin değerlendirmeleri, Ankara’da memnuniyetle karşılandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sosyal medya üzerinden yayımladığı mesajda, Stoltenberg’e Avrupa-Atlantik güvenlik ve savunma konularına ilişkin objektif değerlendirmeleri dolayısıyla teşekkür ederken, Türkiye’nin NATO müttefiki olarak tüm sorumluluklarını yerine getirmeyi ve küresel barışa ve güvenliğe hizmet etmeyi sürdüreceğini vurguladı.
“Stratejik Özerlik” Yerine “Stratejik Dayanışma”
Konuşmasını, ittifakın bütünlüğünün korunmasını vurgulayarak noktalayan Stoltenberg, AB savunma tartışmalarında moda kavram haline gelen “stratejik özerklik” ekseninde Avrupa ve Kuzey Amerika arasında bir ayrım yaratmanın yalnızca NATO’yu zayıflatmakla kalmayıp Avrupa’yı bölme tehlikesini de beraberinde getireceği mesajını verdi. Avrupa’nın ya da Kuzey Amerika’nın tek başına hareket ettiği bir senaryoya inanmadığını belirten NATO Genel Sekreteri, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın birlikte hareket ettiği bir vizyonu yani “stratejik dayanışmayı” desteklediğini vurgulayarak, NATO’nun “stratejik özerklik” tartışmalarına yönelik çekincelerini de dile getirmiş oldu.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı