KÜRESEL GÜNDEM: Koronavirüs Odağında Geçen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü
Koronavirüs Odağında Geçen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü
1900’lü yılların başından beri değişik ülkelerde farklı günlerde özellikle çalışan kadınların koşullarına dikkat çekmek amacıyla kutlanan Dünya Kadınlar Günü’nün tarihçesine ilişkin BM verileri bize Rusya’da Çarlık döneminin son bulduğu 1917’deki Şubat Devrimi’ni işaret ediyor. Miladi takvime göre 8 Mart’a denk gelen Şubat Devrimi, kadınların grevleri ve eylemleri ile başlamıştı. Sonraki yıllarda Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından sosyalizmin yayılması endişesiyle bazı ülkelerde Dünya Kadınlar Günü’nün kutlanması yasaklansa da 1960’lı yıllardan itibaren ABD’nin öncülüğünde tekrar gündeme gelen bu özel gün, BM tarafından ilk defa 1975 yılında kutlandı. 16 Aralık 1977 tarihinde ise “8 Mart”, BM Genel Kurulu’nda “Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü” olarak kabul edildi.
Günümüzde dünyanın dört bir yanında kutlanan 8 Mart, kadınların temel hak ve özgürlüklerini elde etmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması gibi amaçlara dikkat çekmek için kimi ülkelerde kadınlığın kutlanması şeklinde gerçekleşirken, bazı ülkelerde barışçıl yürüyüşlere, bazılarında ise polis müdahaleleri ile sonuçlanan protestolara tanıklık ediyor. Dünya Kadınlar Günü’nün kutlandığı ilk dönemlerde de bugün geldiğimiz noktada da kadınların eğitim, sağlık, istihdam ve ücret gibi konularda eşit haklar isteme ve toplumsal cinsiyetçi stereotiplerden arındırılmış bir dünyada yaşama talebi hep devam etti. Yıllar içerisinde gerek küresel ölçekte gerekse ülkeler özelinde kadınların elde ettiği haklarda kayda değer gelişme yaşanmış olsa da bunlar ne yazık ki halen arzu edilen noktada değil.
Nitekim 2015 yılında BM tarafından kabul edilen 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi’nden beşincisi olan cinsiyet eşitliği alanında Dünya Bankasının verilerine göre, kadınların iş gücüne katılım oranı 2019 itibarıyla küresel ölçekte %47,3 oldu. %50’ye yaklaşan bu oran umut verse de kadınların genellikle kayıt dışı sektörlerde istihdam edildiği, teknoloji yoğun sektörlerin erkek egemenliğini sürdürdüğü ve hâlâ cinsiyet eşitliği olamadığı, kadınların erkek meslektaşlarından daha güvensiz şartlarda çalıştığı ve düşük ücretler aldığı biliniyor. BM tarafından ilk defa 18 Eylül 2020 tarihinde kutlanan Eşit Ücret Günü’nde paylaşılan verilere göre, dünya genelinde kadınlar, erkeklerden ortalama %23 daha düşük ücret karşılığında çalışıyor. Küresel cinsiyet ücret uçurumu (global gender pay gap) olarak bilinen bu kavram, aynı işten erkeklerin kazandığı her 1 dolar karşılığında kadınların 77 sent aldığını ve bu uçurumun kapanması için veriler bize 70 yıla ihtiyacımız olduğunu söylüyor.
Sadece bu verilerle sınırlı kalmayan cinsiyet eşitsizliği kadına yönelik şiddet, taciz ve istismar gibi suçların yanı sıra ev ve aile içerisinde kadınların daha çok üstlenmek durumunda kaldığı ücretsiz emekte de kendini açıkça belli ediyor. Benzer şekilde kadınlar, gerek iş hayatına girerken gerekse kariyer basamaklarını tırmanırken annelikleri ya da medeni halleri gibi özel hayatlarına ilişkin kavramlar üzerinden yapılan ve erkeklerin çoğunlukla karşılaşmadığı patriarkal baskılara maruz kalabiliyor. Eril zihniyetin sona erdirilmesi ve kadınlara fırsat eşitliğinin sağlanması ilk etapta ülkelerin kendi problemleri gibi gözükse de aslında küresel ölçekte beşeri sermayenin gelişmesinin ve dünyanın yarısını oluşturan kadınların hayatın her alanına aktif katılmasının trilyonlarca dolar ek gelir yaratacağı ve küresel refahı artıracağı birçok çalışmada kanıtlandı. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi “toplumda iki cinsiyetin birlikte yürümesi ve birbirlerine destek olması gerekiyor.”
Ülkelerin sınırları içerisinde ve dünya genelinde ancak bu şekilde sağlanabilecek kadın-erkek eşitliği, AB’nin de temel değerlerinden biri ve Birliğin Kurucu Antlaşmaları’ndan bu yana altı sürekli çizilen bir kavram. Komisyonun ilk kadın başkanı olarak Aralık 2019’da Berlaymont’un en yukarıdaki koltuğuna oturan Ursula von der Leyen ile daha fazla gözetilmeye başlayan cinsiyet eşitliği, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün kutlandığı ve kadın haklarının yılın diğer dönemlerinden daha çok konuşulduğu şu günlerde AB’deki mesainin de önemli gündem maddelerinden birini oluşturdu.
Koronavirüsün Sosyoekonomik Etkileri ve AB’nin Cinsiyet Eşitliğinde Geriye Gidişi
Von der Leyen’in Komisyon Başkanı olarak kutladığı ilk Dünya Kadınlar Günü olan 8 Mart 2020’den sadece birkaç gün önce, 2020-2025 dönemini kapsayacak Cinsiyet Eşitliği Stratejisi yayımlanmıştı. Bu alanda hem AB’deki güncel durum resmedilmiş hem de beş yılın sonunda toplumsal cinsiyet eşitliğinin varolduğu Birliğe ulaşmak amacıyla kadına yönelik şiddetten yönetici seviyesindeki kadın oranına kadar birçok alandaki hedefler açıklanmıştı. Avrupa Komisyonu bu yıl da benzer şekilde 5 Mart’ta “AB’deki Cinsiyet Eşitliğine İlişkin 2021 Raporu” başlıklı Cinsiyet Eşitliği Stratejisi kapsamında kaleme alınan ilk raporunu paylaştı. Raporda, özellikle koronavirüs salgınının kadınlar üzerindeki etkileri, şiddetten ve stereotiplerden kurtulma, cinsiyet eşit bir ekonominin geliştirilmesi toplumda eşit yönetim, toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması ve dünya genelinde cinsiyet eşitliği ile kadınların güçlendirilmesinin teşviki olmak üzere beş başlık altında ele alınıyor.
Söz konusu rapor, koronavirüs salgınının gerek AB’de gerekse dünya genelinde kadınlar ile erkekler arasındaki mevcut eşitsizlikleri artırdığını ve geçmiş yıllarda bu alanda zar zor elde edilen kazanımlarda geriye gidişlere neden olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre, üye ülkelerde kadına yönelik ev ve aile içi şiddette özellikle karantina uygulamaları sırasında ciddi artışlar yaşandı. Fransa’da salgının ilk haftalarında kadına yönelik şiddet vakaları %32 artarken, bu oran Litvanya’da %20, İspanya’da ise %18 oldu. Kadınların yoğun şekilde istihdam edildiği ve salgınla mücadelede en ön safta yer alan sağlıkla ilişkili sektörlerde iş yükü ve bulaş riski çok yüksek seviyelere çıktı. Sağlık sektörü dışında kadın çalışan yoğunluğunun fazla olduğu ve insan ilişkilerine dayanan perakende, konaklama ve bakım gibi sektörlerin dünyanın geri kalanında olduğu gibi AB’de de kısıtlanması, kadın istihdamında ağır tahribatlara yol açtı.
Rapor’da koronavirüsün kadınlar üzerindeki olumsuz sosyoekonomik etkileri arasında gösterilen gelişmelerden bir diğeri de salgın süresince artan ücretsiz emeğe dayalı sorumlulukların ve iş-yaşam dengesindeki fedakârlıkların daha çok kadınlar tarafından üstlenildiği gerçeği. Nitekim AB’deki kadınlar salgın boyunca bir haftada ortalama 62 saatlerini çocuk bakımına ayırırken, bu sorumluluk için erkekler 36 saat ayırıyordu. Benzer şekilde kadınlar haftada 23 saat ev işi yaparken, erkekler bunun için 15 saat harcıyordu. Cinsiyet nötr bir şekilde paylaşılmadığı tespit edilen ücretsiz emekteki artışların ardından Komisyon tarafından yayımlanan raporda dikkat çekilen bir diğer nokta ise salgına ilişkin karar alan kurumlarda kadınların erkeklerden çok daha az temsil edilmesi oldu. Bu durum aslında 2020 yılında yayımlanan başka bir çalışmada ortaya koyulmuştu. 17 tanesi AB ülkesinde olmak üzere toplam 87 ülkede oluşturulan 115 tane koronavirüse ilişkin ulusal karar organının %85,2’sinin çoğunlukla erkeklerden oluştuğu, öte yandan %11,4’ünün ağırlıklı olarak kadınları istihdam ettiği ve sadece %3,5’inin cinsiyet eşitliğini sağlayabildiği tespit edilmişti. Buna benzer şekilde Avrupa Komisyonu 5 Mart’ta yayımladığı raporda, Üye Devletler’de koronavirüse ilişkin en aktif görevi üstlenen kişiler olan sağlık bakanlarının sadece %30’unun kadın olduğu bilgisini de paylaştı.
Eşit İşe Eşit Ücret: AB’den Ücret Şeffaflığını Sağlamaya Yönelik Teklif
Koronavirüsün Birliğin sınırlarındaki kadınlar üzerindeki etkilerini AB’deki Cinsiyet Eşitliğine ilişkin 2021 Raporu kapsamında açıklayarak olumsuz tabloyu gözler önüne seren Avrupa Komisyonu, aynı günlerde attığı diğer iki adım ile geriye gidişlere rağmen Cinsiyet Eşitliği Stratejisi’ni hayata geçirme yolunda kararlı bir şekilde yürümek istediğini gösterdi. Bu adımlardan ilki, AB genelinde cinsiyet eşitliğine ilişkin kaydedilen ilerlemenin izlenebileceği Cinsiyet Eşitliği Stratejisi İzleme Portalı (Gender Equality Strategy Monitoring Portal) oldu. Komisyonun Ortak Araştırma Merkezi ile Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü (EIGE) iş birliğinde hayata geçirilen ve 5 Mart’ta kamuoyu ile paylaşılan Portal, her bir üye ülkenin performansının izlenmesine ve ülkeler arasında kıyaslamalar yapılmasına olanak sağlayacak.
AB’nin cinsiyet eşitliği alanında attığı ikinci önemli adım ise, yine aynı günlerde Avrupa Komisyonu tarafından sunulan, kadınlar ile erkeklerin yaptıkları eşit işler karşılığında eşit ücret almalarını sağlamayı amaçlayan ücret şeffaflığına ilişkin teklif oldu. AP ile Konseyin onayının ardından ulusal düzenlemelerde yerini alacak olan teklif ile ücret şeffaflığına ilişkin birtakım önlemler uygulamaya koyulacak. Çalışan haklarının daha iyi korunmasının ve sosyal adaletin sağlanmasının hedeflendiği teklifin yürürlüğe girmesi halinde, işverenlere çeşitli kısıtlamalar ve yükümlülükler getirilecek. Eurostat verilerine göre 2019 itibarıyla AB-27’de %14,1 olan erkekler ile kadınlar arasındaki ücret farkı, cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önünde duran en büyük engellerden bir tanesi. Bu farkın azaltılmasını ve kadın çalışanların korunmasını amaçlayan Komisyon, koronavirüs salgınında kadın istihdamının daha çok etkilenmesi sebebiyle iş piyasası dışına itilen kadınların, artan yoksulluk ihtimaline karşı, ellerini güçlendirmeyi hedefliyor. Ücret politikasının şeffaflaştırılması, kadın erkek fark etmeksizin çalışanların haklarının daha iyi savunulması ve ücretlendirmede kadınların aleyhine adım atan işletmelerin bu uygulamalarına son verilmesi eksenlerine kurulan Komisyon teklifi, “eşit işe eşit ücret” ilkesinin uygulanması yolunda kayda değer bir adım.
Komisyon tarafından sunulan teklif, mavi ve beyaz yaka çalışanlar için ücret şeffaflığının sağlanması ve ücret ayrımcılığı mağdurlarının adalete daha iyi erişimi olmak üzere iki önceliğe sahip. İlk öncelik olan ücret şeffaflığı kapsamında işverenlerin adaylar ile görüşme öncesinde giriş ücretine ilişkin bilgi vermesi ve adaylara ücret geçmişlerini sormaması gibi yöntemler ile iş arayan kişiler için ücret şeffaflığının sağlanması amaçlanacak. Bu öncelik kapsamında öngörülen ikinci seçenekte, çalışanlar işverenlerinden kendi ücretlerine ve aynı işi veya eş değerdeki benzer işleri yapan diğer çalışanların cinsiyet ve diğer kategorilere göre sınıflandırılmış haldeki ortalama ücretlerine ilişkin bilgi talep edebilecek. Ücret şeffaflığının sağlanması için planlanan üçüncü seçenekte ise 250 kişiden fazla çalışanı olan işletmeler, kadın ile erkek çalışanları arasındaki ücret farklarını yayımlamak durumunda olacak. Buna ek olarak söz konusu işletmeler, aynı işi yapan kadınlara ve erkeklere ilişkin ücret farklarıyla ilgili bilgileri de paylaşacak. Komisyon tarafından sunulan teklifin ücret şeffaflığı hedefi doğrultusunda hayata geçirilmesi için önerilen son yöntem kapsamında ise cinsiyetler arasındaki ücret farkını açıklayan işletmelerde bu farkın %5’i geçtiği ve bunun işveren tarafından cinsiyet nötr sebeplere dayandırılamadığı hallerde işletmeler işçi temsilcileri ile birlikte ücret değerlendirmesi için masaya oturacak.
Komisyonun teklifinin ikinci önceliği olan ücret ayrımcılığının mağdurlarının adalete daha iyi erişimi kapsamında ise yine dört tane uygulama öngörülüyor. Bunlardan ilki ile cinsiyete dayalı ücret ayrımcılığına uğrayan çalışanların tazminat, geriye dönük ödeme ve ayni ödeme alabilmesinin önü açılacak. Bu öncelik kapsamındaki ikinci uygulama ile ücrete ilişkin bir ayrımcılığın yapılmadığının kanıtlanması işverenin sorumluluğunda olacak. Üçüncü seçenekte eşit ücret kuralının ihlal edildiği durumlarda Üye Devletler ilgili işletmelere para cezası da dâhil olmak üzere birtakım yaptırımlar uygulayabilecek. Ücret şeffaflığına ilişkin sunulan teklifin ikinci önceliği kapsamında öngörülen son yöntemde ise eşitlik konusunda çalışan kurumlar ve işçi temsilcileri, çalışanlar adına hukuki ya da idari dava açabilecek ve aynı zamanda eşit ücret için toplu taleplerde bulunabilecek.
Son Söz AB’nin Kadın Liderlerinden
Kadınların koronavirüs salgınında sosyoekonomik açıdan yaşadığı zorluklar ve sadece AB’nin değil dünyanın da kanayan yarası olan kadınların daha düşük ücretler karşılığında çalışması, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla AB’nin önde gelen kadın liderlerinin yaptığı açıklamalarda da geniş yer buldu. Eylül ayında 16 yıldır yön verdiği Alman siyasetini bırakacak olan Şansölye Angela Merkel, 8 Mart vesilesiyle yayımladığı videoda koronavirüsün kadınlar üzerindeki orantısız etkilerine dikkat çekti. Karar mercilerinde yeteri kadar temsil edilmeyen, sağlık başta olmak üzere insan ilişkilerinin yoğun olduğu sektörlerde istihdamın çoğunluğunu oluşturan, salgında artan çocuk ve yaşlı bakımı ile temizlik gibi ev işlerini daha çok göğüsleyen hemcinslerinin yaşadıkları, “dünyanın en güçlü kadın siyasetçilerinden biri” olarak tanımlanan Merkel’in değindiği konular arasında yer aldı.
AB’de kadınlar ile erkekler arasındaki ortalama ücret farkında Estonya, Letonya ve Avusturya’nın ardından %19,2 ile dördüncü sırada yer alan Almanya’nın bu alandaki performansının iyileştirilmesinin önemini de vurgulayan Şansölye Merkel’e benzer açıklamalar, başkanlık koltuğunda ilk defa bir kadının oturduğu Avrupa Komisyonundan da geldi. Komisyonun açıklamalarında, Merkel’in değindiği noktalara ve AB’deki Cinsiyet Eşitliğine ilişkin 2021 Raporu’nun öne çıkan sonuçlarına ek olarak, Kurtarma ve Dirençlilik Mekanizması (Recovery and Resilience Facility) kapsamında hazırlanacak ulusal planlarda cinsiyet ve fırsat eşitliğine önem verileceğinin altı çizildi. Avrupa Sosyal Haklar Sütunu’nun çok önemli bir parçası olan cinsiyet eşitliği kapsamında Komisyon, yılın ilerleyen dönemlerinde cinsiyete dayalı şiddet ile mücadele amacıyla bir teklif sunacağı bilgisini de paylaştı.
5 Mart’ta Komisyonun yayımladığı raporda belirtildiği üzere, koronavirüs salgını yıllar boyunca kadın-erkek eşitliğinde az da olsa kat edilen mesafenin bir anda tuzla buz olmasına sebep oldu. Söz konusu Rapor ile aynı günlerde açıklanan ve ilerleyen dönemlerde de gündeme getirilmesi planlanan birçok teklif, Birliğin “yıkmak kolay, yapmak zor” felsefesini benimsediğini gösteriyor. Geri gidişi bir seçenek olarak görmediğini ve önüne bakmaya kararlı olduğunu ifade eden Komisyonun ve AB siyasetine yön veren kadın politikacıların bu kararlılıklarının gerçek hayattaki yansımalarını ve dünyanın geri kalanında cinsiyet eşitliği bakımından salgın döneminde yaşanan kötüleşmelerin ne yönde ilerleyeceğini şüphesiz ki bize zaman ve salgının gidişatı gösterecek.
Merve Özcan Altan, İKV Uzman Yardımcısı