Kıbrıs’ta Ortak Zemin Arayışı: Gayriresmî Cenevre Toplantısı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Anastasiadis ile garantör ülkeler; Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın Dışişleri Bakanları BM Genel Sekreteri António Guterres’in himayesinde 27-29 Nisan 2021 tarihlerinde Cenevre’de düzenlenen gayriresmî toplantıda bir araya geldi. Adadaki iki tarafın Kıbrıs meselesinin çözümü konusunda ortak bir zeminde buluşup buluşamayacağının görülmesi amacını taşıyan toplantı, tarafların görüşlerini serbestçe ortaya koyabilmelerini teşvik etmek için gayriresmî formatta düzenlendi. Toplantı kapsamında, BM Genel Sekreteri Guterres üç gün boyunca Kıbrıs meselesinin paydaşlarıyla ikili görüşmeler ve beşli genel oturumlar gerçekleştirdi. Kıbrıs meselesinin muhataplarını, son müzakere turunun Temmuz 2017’de Crans Montana’da çıkmaza girmesinden sonra ilk kez bir araya getiren gayriresmî toplantıdan yeni bir sürece yönelik yol haritasının çıkıp çıkmayacağı merakla bekleniyordu.
Hatırlanacağı üzere, Kıbrıs meselesine kabul edilebilir, adil ve kalıcı bir çözüm arayışıyla 1968’den beri süregelen müzakere maratonunun son turu, 28 Haziran-7 Temmuz 2017 tarihlerinde Crans Montana’daki beşli konferansta çok kritik bir safhada Rum lider Nikos Anastasiadis’in maksimalist talepleri ve uzlaşmaz tutumu nedeniyle çökmüştü. Şubat 2018’de gerçekleşecek seçimler ışığında siyasi kaygılarla hareket eden Anastasiadis’in “sıfır asker sıfır garanti” söyleminde direterek süreci yokuşa sürdüğü, görüşmelere gözlemci statüsünde katılan AB diplomatik kaynakları tarafından da not edilmişti. Crans Montana’da Türk tarafının ve Türkiye’nin yapıcı tutumu sayesinde varılan yakınlaşmalara rağmen sürecin çıkmaza girmesi, 24 Nisan 2004 tarihinde Annan Planı’nın, Kıbrıs Rum halkının büyük çoğunluğu tarafından reddi ve GKRY’nin bir hafta sonra gerçekleşen AB üyeliğinin ardından ikinci bir kırılma noktası teşkil etmiş ve Kıbrıs Türk tarafında büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. Doğu Akdeniz’de doğal kaynaklar ve deniz yetki alanları üzerinde Rum tarafının tek yanlı adımları nedeniyle 2019’da ve Yunanistan ile 2020 yazında yükselen ve Türkiye-AB ilişkilerine de sirayet eden gerginliğin de etkisiyle BM Genel Sekreteri’nin girişimlerine rağmen, sürece geri dönülmesi mümkün olmadı.
Türkiye ve KKTC’nin Egemen Eşitlik Vizyonu ve Diğer Tarafların Pozisyonları
Crans Montana’da yaşanan kırılmadan sonra Türkiye’de ve Kıbrıs Türk tarafında 44 yıldır görüşmelere yön veren iki kesimli iki toplumlu federal çözüm modelinin tüketildiği görüşü ağırlık kazanmaya başladı. KKTC’de federal çözüm ile iki devletli çözüm arasında bir referandum olarak görülen Ekim 2020’deki cumhurbaşkanlığı seçimini, egemen eşitliğe dayalı iki devletli bir çözümü savunan Başbakan ve Ulusal Birlik Partisi adayı Ersin Tatar’ın kazanması ve daha önce kapsamlı çözümün bir parçası olarak ele alınan Maraş sahil şeridinin KKTC yönetimi altında açılması, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının yaklaşımındaki paradigma değişikliğinin habercisiydi. Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin savunduğu yeni vizyona göre; adadaki mevcut gerçeklikleri yansıtan sürdürülebilir çözüm, yana yaşayan iki devlet arasında egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelinde işbirliğinden geçiyor. Cenevre’deki gayriresmî toplantı, bu yeni vizyonun neden en gerçekçi, sürdürülebilir ve adadaki her iki taraf için de tercih edilebilir çözüm şekli olduğunun BM Genel Sekreteri nezdinde gündeme getirilebilmesi ve Kıbrıs meselesinin diğer muhataplarına anlatılabilmesi açısından önem taşıyordu.
BM Genel Sekreteri’nin 28 Ocak 2021 tarihinde, Kıbrıs konulu bir toplantı düzenleme niyetini beyan ettiği basın toplantısında, Güvenlik Konseyi tarafından kendisine verilen yetkilendirmede iki kesimli iki toplumlu federal çözüme atıf yapılmasının, tarafların farklı görüşler sunmasına engel olmadığını belirtmesi ve müzakerelerin kapsamının genişletilmesi yönünde görüş birliğine varılması halinde bunu BM Güvenlik Konseyi’ne iletme sözü vermesi, yeni fikirlerin telaffuz edilmesi için bir fırsat penceresi olarak görülmekteydi. Cenevre’deki gayriresmî toplantı öncesinde Guterres’in tarafları yaratıcı olmaya ve yeni fikirler sunmaya teşvik etmesi de bu izlenimi güçlendirmişti.
Kıbrıs Türk tarafı, Cenevre’ye egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm vizyonu ile giderken, iki kesimli iki toplumlu federasyon dışında bir formülü konuşmayacağını ortaya koyan Rum tarafı görüşmelerin Crans Montana’da kalınan noktadan sürdürülmesini istiyordu. Ankara, Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm vizyonuna verdiği güçlü desteği çeşitli vesilelerle en üst düzeyde ifade etmişti. Atina ise BM Güvenlik Konseyi kararları ve AB müktesebatını ileri sürerek Rum tarafına desteğini yinelemişti. Birleşik Krallık’ın pozisyonunda Brexit sonrasında bir değişiklik olup olmayacağı merak ediliyordu. Brexit sonrasında AB Ortak Dış ve Güvenlik Politikası kapsamındaki karar ve pozisyonlara uyum sağlamak zorunda olmaması nedeniyle Londra’nın daha esnek davranabileceği beklentisi bulunmaktaydı. Nitekim, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Dominic Raab’ın Cenevre’de tarafları yaratıcı ve esnek olmaya davet etmesi, Birleşik Krallık’ın alternatif çözüm modellerini dikkate almaya hazır olduğunun sinyali olarak yorumlandı.
KKTC’nin Altı Maddeli Öneri Paketi
KKTC, toplantının ikinci gününde gerçekleşen genel oturumda, egemen eşitlik temelindeki yeni vizyonunu altı maddeli bir öneri paketi ortaya koyarak somut hale getirdi. Kıbrıs Türk tarafının yazılı olarak da ilettiği paket kapsamında, ilk olarak BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyi’nin iki tarafın eşit uluslararası statüsünü ve egemen eşitliğini güvence altına alan bir karar kabul etmesi için girişimde bulunması öngörülüyor. Söz konusu kararın, mevcut iki devlet arasında işbirliğine dayalı bir ilişkinin inşa edilmesine temel teşkil edeceği ifade ediliyor.
İki tarafın eşit uluslararası statüsünün ve egemen eşitliğinin güvence altına alınmasından sonra ikinci adım olarak, tarafların BM Genel Sekreteri’nin himayesinde kabul edilebilir bir işbirliği anlaşmasına varmak amacıyla bu yeni zeminde, sonuç odaklı ve belirli bir takvime bağlı müzakerelere başlamaları öngörülüyor. Müzakerelerin kapsamındaki konu başlıkları; iki devlet arasında gelecekteki ilişkiler, mülkiyet, güvenlik, sınır düzenlemeleri ve AB ile ilişkiler olarak sıralanıyor. Müzakerelerin; Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın yanında ihtiyaç duyulduğunda gözlemci statüsünde AB tarafından da destekleneceği belirtiliyor. Herhangi bir anlaşma bağlamında, iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanıyacağı ve bunun üç garantör devlet tarafından da destekleneceği ifade ediliyor. Son aşamada ise müzakereler sonucunda varılacak olası bir anlaşmanın iki devlette eşzamanlı olarak düzenlenecek ayrı referandumlarda onaya sunulacağı telaffuz ediliyor.
Kıbrıs Türk tarafının önerileri, yıllardır federal çözüme yönelik müzakereleri statükoyu kendi lehine sürdürmek için bir araç olarak kullanan Rum tarafında paniğe neden oldu. Rum lider Anastasiadis, KKTC’nin önerilerine BM çerçevesinin dışında olduğunu iddiasıyla karşı çıktı. Türk tarafından yapılan açıklamaya göre ise Rum liderliği, Cenevre’deki müzakerelerde Kıbrıs meselesinin temel boyutlarında bilinen pozisyonlarını tekrarlamaktan öteye gidemedi ve Ercan Havaalanı ile Maraş’ın BM gözetiminde, Mağusa Limanı’nın ise AB denetiminde açılması gibi kabul edilemez önerileri masaya taşıdı.
Ortak Zemin Arayışı İleri Bir Tarihe
BM Genel Sekreteri Guterres’in toplantının ikinci akşamında planladığı ikili görüşmeleri iptal etmesi, sürecin sıkıntıya girdiğinin belirtisi olarak yorumlandı. Nitekim Guterres, toplantının üçüncü gününde tarafların nihai pozisyonlarını sundukları genel oturumun ardından bir basın toplantısı düzenleyerek görüşmelerin oldukça zorlu geçtiğini ve gelinen aşamada, tarafların pozisyonları arasında resmi müzakerelerin başlatılması için yeterli ortak zemin bulunamadığını ilan etti. Tarafların 5+BM formatında ortak zemin arayışıyla yeniden bir araya gelme konusunda anlaştıklarını duyuran Guterres, bir sonraki toplantının iki ya da üç ay sonra gerçekleşebileceğini açıkladı.
Kıbrıs’taki iki tarafın pozisyonları arasındaki derin farklılıklar nedeniyle düşük beklentilerle toplanan Cenevre görüşmelerinden sonuç çıkmaması beklenen bir gelişmeydi. BM Genel Sekreteri Guterres’in tarafları ileri bir tarihte bir araya getirerek, bir sonraki görüşmeye kadar elverişli bir ortam yaratabilmek üzere gerek garantör ülkeler gerekse Kıbrıslı taraflar nezdinde girişimlerini artıracağı görülüyor. BM Genel Sekreteri Guterres’in, Güvenlik Konseyi’ni görüşmelere ilişkin bilgilendirmesi bekleniyor. Bu itibarla Cenevre toplantısı, Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitliğe dayalı yeni vizyonunun sürecin diğer muhataplarına aktarılması ve BM tarafından kayda geçirilmesi açısından önemli bir adım teşkil ediyor.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun düzenledikleri ortak basın toplantısında, yeni bir müzakere sürecine başlanmasının Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün kabulüne bağlı olacağı vurgusu ön plandaydı. Tatar ve Çavuşoğlu tarafından yapılan açıklamalarda, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm konusunda kararlı bir duruş sergilemeyi sürdürecekleri mesajı öne çıktı.
Bundan sonraki süreçte, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının şimdiye kadar denenen modelin neden başarısız olduğunu anlatmayı ve egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözümü gündemde tutmayı sürdürecekleri öngörülüyor. Ancak, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ortak basın açıklamasında belirttiği gibi, bu süreçte BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden ve AB’den federal çözüme dönülmesi yönünde telkin ve baskılar gelmesi muhtemel. AB’nin, 2004 yılında GKRY’yi Annan Planı’na “hayır” demesine rağmen Kıbrıs meselesi çözülmeden tek taraflı olarak üyeliğe kabul ederek imza attığı stratejik hatanın sonucu olarak; GKRY, Yunanistan’ın da desteğiyle AB içerisindeki konumunu Türkiye’ye ve Kıbrıs Türk tarafına karşı kullanmaktan çekinmiyor. GKRY’nin son olarak Doğu Akdeniz bağlamında yaptığı gibi, bu konudaki tezlerini de AB platformuna taşıyacağını öngörmek zor değil. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da AB tarafından Kıbrıs meselesinin Türkiye-AB ilişkileri açısından önemine vurgu yapan üst perdeden açıklamaların gelebileceğini ifade ediyor. GKRY’nin, Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden ele alınacağı 24-25 Haziran tarihli AB Zirvesi öncesinde, konuyu AB gündemine taşıması ve Türkiye ile “pozitif gündem” kapsamındaki adımlarla ilişkilendirmeye çalışması muhtemel. AB’nin bu süreçte aklıselim davranması ve ağırlığını GKRY’yi çözüme ikna etmekten yana kullanması, Türkiye-AB ilişkilerine ve Doğu Akdeniz’de barış ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacaktır.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı