İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
1-15 HAZİRAN 2021

KÜRESEL GÜNDEM: Biden’ın “Amerika Geri Döndü” Temalı Avrupa Turu ve NATO Zirvesi

Biden’ın “Amerika Geri Döndü” Temalı Avrupa Turu ve NATO Zirvesi

NATO müttefiki 30 ülkenin devlet ve hükümet başkanları, 14 Haziran 2021 tarihinde Brüksel’de bir araya geldi. Atlantik ittifakını geleceğin sınamalarına hazırlayacak stratejik kararlara sahne olması beklenen NATO Zirvesi, aynı zamanda “Amerika’nın çok taraflılığa ve ittifaklara geri döndüğünü” ilan eden Joe Biden’ın ABD Başkanı sıfatıyla gerçekleştirdiği ilk uluslararası ziyaret olma özelliğini taşıyan Avrupa turu çerçevesinde Atlantik’in her iki yakasında merakla takip edilmekteydi. Biden’ın 10-16 Haziran tarihlerinde çıktığı Avrupa turu, çok taraflı kurumlardan çekilme ve ABD’nin geleneksel ortaklıklarını sorgulama siyaseti izleyen Trump başkanlığında geçen dört çalkantılı yılın neden olduğu hasarı onarma ve ortakları nezdindeki güvenirliğini yeniden tesis etme amacı taşıyordu. Biden’ın Cornwall’daki G7 Zirvesi’nden, Brüksel’deki NATO ve AB-ABD Zirveleri’ne katılımına ve Cenevre’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile gerçekleştireceği görüşmeye uzanan zirveler maratonuna sahne olacak Avrupa çıkarması, ABD’nin çok taraflı düzene ve geleneksel ittifaklarına koşulsuz bağlılığının sürdüğü teması çerçevesinde tasarlanmıştı.

NATO özelinde ise Biden’ın Zirve’ye katılımı, selefi Trump’ın NATO’nun modasının geçtiği söylemiyle başlayıp Avrupalı müttefiklere yük paylaşımı üzerinden yönelttiği suçlamalar ve ABD’nin, NATO’nun kalbindeki kolektif savunma ilkesine bağlılığının koşullu olacağı mesajını vermesiyle derinleşen transatlantik uçurumun kapatılması ve Atlantik ittifakının, ABD’nin baş rol üstlendiği bir vizyon temelinde geleceğin sınamalarına hazırlanması ve yeniden canlandırılması için önemli bir fırsat olarak görülüyordu. Nitekim NATO’yu kuran Vaşington Antlaşması’nın kolektif savunmayı öngören (ve müttefiklerden birine yönelik saldırıyı tümüne yapılmış sayan) meşhur 5’inci Maddesi’ne bağlılığının “kutsal bir yükümlülük” olduğunu vurgulayan Biden, ABD’nin müttefiklerinin yanında olduğu mesajını güçlü şekilde verdi.

NATO’nun Geleceğin Tehditlerine Hazırlanması

Liderlerin gündemindeki en önemli konu, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg öncülüğünde ittifakın geleceğine dair “NATO 2030” adı altında başlatılan stratejik gözden geçirme süreciydi. Hatırlanacağı üzere, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Kasım 2019’da The Economist’e verdiği mülakatta “NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiği” çıkışıyla NATO’nun siyasi boyutuna ilişkin hız kazanan tartışmalar, NATO liderlerinin Aralık 2019’da Londra’daki son buluşmalarında, Stoltenberg’i ittifakın siyasi boyutunun da güçlendirilmesini de kapsayan ileriye dönük bir gözden geçirme süreci başlatmakla görevlendirmelerinde etkili olmuştu. Stoltenberg’in Kasım 2020 tarihli uzman grubu raporu ve sayısız istişare sonucunda, NATO’yu “askeri açıdan daha güçlü, siyasi açıdan güçlü ve küresel bakış açına sahip” kılmak amacıyla hazırladığı “NATO 2030 Gündemi” başlıklı yol haritası, Zirve’de liderler tarafından kabul edildi.

NATO 2030 girişimi kapsamında, siyasi-askeri bir örgüt olan NATO’nun transatlantik güvenliği ilgilendiren tüm meselelerde müttefikler arasındaki başlıca istişare forumu işlevini sürdürmesi ve demokrasi, temel haklar ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlere bağlılığının artırılması öncelik teşkil ediyor. İttifakın Avrupa-Atlantik bölgesindeki temel kolektif savunma örgütü kimliğinin ve caydırıcılığının güçlendirilmesi, dayanıklılığın artırılması, kurallara dayalı uluslararası düzenin korunması için AB’nin yanında Asya-Pasifik gibi diğer coğrafyalardaki geleneksel ortaklarla işbirliğinin derinleştirilmesi, ortak ülkelerdeki askeri eğitim ve kapasite inşası faaliyetlerine hız verilmesi, teknolojiye yatırım ve iklim değişikliğinin güvenlik perspektifinden ele alınması, NATO 2030 kapsamında öncelikli diğer alanları oluşturuyor.

NATO 2030 vizyonunun temel unsurlarından bir diğeri ise ittifakın temel siyasi kılavuzu niteliğindeki Stratejik Kavram Belgesi’nin güncellenmesiydi. Rusya’nın ortaklık penceresinden ele alınması ve Çin’e değinilmemesi bile başlı başına 2010 tarihli mevcut Stratejik Kavram Belgesi’nin bambaşka bir güvenlik ortamının ürünü olduğunun ve yenilenmesi gerektiğini göstergesi niteliğindeydi. Bu gerçekten hareketle zirvede, NATO Stratejik Kavramı’nın güvenlik ortamındaki değişimleri ve geleceğin meydan okumalarını yansıtacak şekilde, İspanya’nın NATO’ya katılımının 40’ıncı yılının idrak edileceği 2022 Madrid Zirvesi’ne kadar güncellenmesi kararı alındı.

NATO’nun bir yandan temel görevlerini yerine getirirken, diğer yandan da 2030 yol haritası doğrultusunda geleceğin tehditlerine adapte olmayı sürdürebilmesi için yeterli mali kaynağa sahip olmasının önemine dikkat çeken liderler, savunma harcamalarının ve NATO ortak bütçesinin artırılmasına vurgu yaptılar. Bu kapsamda, müttefiklerin savunma bütçelerindeki artış grafiğinin sürdüğü yedinci yılda, savunma harcamalarının 2024’e kadar milli gelirin %2’si seviyesine çıkarılmasını öngören 2014 Galler Zirvesi hedefinin altı çizildi. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sonrasında değişen tehdit algılarının ve Trump’ın eleştirilerinin de etkisiyle savunma harcamalarında yaşanan artışla birlikte, COVID-19 salgının yarattığı baskıya rağmen 10 müttefik ülke (Yunanistan, ABD, Hırvatistan, Birleşik Krallık, Estonya, Letonya, Polonya, Litvanya, Romanya ve Fransa) %2’lik Galler Zirvesi hedefini tutturmuş bulunuyor; diğer müttefikler de bu hedefe doğru yol alıyor.

Liderler ayrıca, NATO Karargâhı’nda görevli personelin harcamaları, operasyonel masraflar ile ortak altyapı yatırımlarını finanse eden NATO ortak bütçesinin artırılması konusunda da anlaştılar. Müttefiklerin gelir düzeyleriyle orantılı şekilde doğrudan katkı verdikleri ve yılda 2,6 milyar doları bulan ortak bütçe, toplam savunma harcamalarının %0,3’üne tekabül ediyor. Liderler, Fransa’nın AB çerçevesindeki savunma girişimlerine ilgiyi azaltacağı yönünde dile getirdiği çekincelere rağmen, ortak bütçenin üç sütununu oluşturan sivil, askeri ve altyapı boyutlarının tamamında katkılarını artırma sözü verdiler.

Rusya Hasım, Çin Sistemik Rakip

Jeostratejik ortamın hızlı değişimlere sahne olduğu ve kurallara dayalı uluslararası düzene yönelik meydan okumaların arttığı bir dönemde bir araya gelen 30 müttefik ülkenin lideri; Rusya’nın iddialı dış politikasından küresel terörizm tehdidine, Çin’in yükselişinden çığır açan teknolojilere, siber saldırılardan iklim değişikliğine uzanan pek çok konuyu ele aldılar.

İlişkilerin Soğuk Savaş sonrasındaki en düşük seviyede seyrettiği Rusya konusundaki tartışma, 16 Haziran’da Cenevre’de gerçekleşecek kritik Biden-Putin görüşmesi öncesinde özel önem taşıyordu. Rusya’nın Kırım’a ve Ukrayna sınırına artan askeri sevkiyatları, iddialı duruşu, Belarus yönetimine sağladığı askeri destek, müttefiklere karşı başvurduğu hibrit taktikler, siber saldırılar ve dezenformasyon kampanyaları ışığında; liderler, açıkça Rusya’nın eylemlerinin Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğine tehdit teşkil ettiğini belirttiler. Rusya’ya yönelik gerek inandırıcı caydırıcılık ve savunmaya gerekse anlamlı diyaloğa odaklanan “çift kulvarlı yaklaşımın” tezahürü olarak, bir yandan safları sıkılaştırırken diğer yandan da diyalog kanallarını açık tutacakları mesajını verdiler.

NATO liderleri düzeyinde ilk kez Aralık 2019’daki Londra Zirvesi’nde ele alınan Çin’in siyasi arenadaki yükselişi, bu yılki Zirve’nin başat konu başlıklarından biriydi. Liderlerin, bir hasım olarak nitelendirdikleri Rusya’nın aksine, Çin’i sistemik rakip olarak tanımlamaları dikkat çekti. Kimi yorumculara göre, 79 maddeli Zirve Sonuç Bildirisi’nde Rusya’dan 19 maddede (61 kez), Çin’den ise üç maddede (10 kez) söz edilmesi dahi NATO’nun, Rusya’yı ve Çin’i farklı şekilde tanımladığının göstergesi.

Pekin’in iddialı politikalarının kurallara dayalı uluslararası düzene ve Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğine sistemik bir meydan okuma oluşturduğunu belirten NATO liderleri, Çin’in genişleyen nükleer silah envanteri, dezenformasyon kampanyaları, modern teknolojik kabiliyetlere artan yatırımları ve Vaşington Antlaşması’ndaki temel değerlerle çelişen zorlayıcı politikalarından duydukları endişeyi dile getirdiler.

Çin’in artan siyasi nüfuzu ve politikalarının hem fırsat hem de sınama teşkil ettiğinin müttefikler tarafından ilk kez telaffuz edildiği 2019 Londra Zirvesi’ne kıyasla sert bir söylemin hâkim olduğu Zirve Sonuç Bildirisi’nde, Pekin’in yükselişinin ortaya koyduğu sınamaların müttefikler tarafından ortak bir yaklaşımla ele alınması gerektiği mesajı verildi. Öte yandan iklim değişikliğiyle mücadele başta olmak üzere müşterek çıkar alanlarında Pekin ile işbirliği potansiyeli bulunduğunun altı çizildi.

Avrupalı muhataplarının, Çin’in yükselişini ele almak üzere harekete geçirilmesi, aynı zamanda Biden’ın Avrupa ajandasındaki en önemli başlıklardan biriydi. Zirve Sonuç Bildirisi’nde benimsenen sert tona rağmen, Çin’in yükselişinin aciliyeti konusunda Atlantik’in iki yakası arasında tam uyumdan söz etmek zor. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile Almanya Şansölyesi olarak son kez NATO Zirvesi’ne katılan Angela Merkel’in açıklamaları da Avrupalı müttefiklerin Pekin’e yönelik ABD kadar şahin bir çizgi benimseme taraftarı olmadıklarını ve daha dengeli bir yaklaşımı savunduklarını gösteriyor. 

Çığır Açıcı Teknolojiler ve İklim Değişikliğinin Güvenlik Boyutu

Yükselen ve çığır açan teknolojilerin büyük güçler arasında önemli bir jeopolitik rekabet unsuru haline geldiği mevcut ortamda, NATO’nun teknolojik üstünlüğünün korunması gerektiği mesajı da Zirve’de güçlü şekilde telaffuz edildi. Liderler, müttefikler arasındaki işbirliğinin artırılması ve kabiliyet açıklarının kapatılması yoluyla ittifakın rakipleri nezdindeki teknolojik üstünlüğünü sürdürmesi amacıyla “Kuzey Atlantik Savunma İnovasyonu Hızlandırıcısı” (DIANA) adlı yeni bir teknoloji merkezi kurulması kararını aldılar. Buna ek olarak, savunma ve güvenlik alanındaki start-up’lara finansal destek sağlamak üzere NATO İnovasyon Fonu oluşturulmasını da karara bağladılar.

Zirvede, son dönemde çağın en önemli sınamalarından biri olarak önem kazanan iklim değişikliği de ilk kez liderlerin radarına girdi. Liderler, NATO’nun bir tehdit çarpanı görevi gören iklim krizinin, güvenlik alanındaki etkilerine adapte olması ve bunları azaltmaya odaklanması gerektiğini vurguladılar. Zirve’de, NATO’nun iklim krizinin güvenlik alanındaki etkilerinin kavranması ve ele alınmasında öncü uluslararası örgüt haline gelmesi gibi iddialı bir hedef belirleyen liderler, bu hedefi desteklemek üzere NATO İklim Değişikliği ve Güvenlik Eylem Planı’nı kabul ettiler. Bunun yanında, iklim değişikliği boyutunun ittifakın tatbikat ve planlama süreçlerine dahil edilmesi konusunda anlaşan liderler, önde gelen ülkeler tarafından art arda açıklanan iddialı emisyon azaltım hedeflerine katkıda bulunmak üzere askeri emisyonların büyük ölçüde azaltma kararlılıklarını dile getirdiler.

NATO’nun iki yeni harekât alanı olan siber alan ve uzaya yönelik tehditleri de ele alan liderler, yeni bir siber güvenlik stratejisi kabul ettiler. Liderler, bu iki alana yönelik saldırıların da bazı durumlarda Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliği açısından konvansiyonel saldırılara eşdeğer etkilere yol açabileceği görüşünden hareketle, vaka bazında değerlendirmeye bağlı olarak Vaşington Antlaşması’nın kolektif savunmayı öngören 5’inci Maddesi’nin devreye sokulabileceği ortaya koydular. Böylece, ittifakın kalbindeki kolektif savunma taahhüdünün, aynı diğer harekat alanları olan hava, kara, deniz ve siber alan gibi, 2019 Londra Zirvesi’nde NATO’nun harekât alanları arasına eklenen uzay için de geçerli olacağı ilk kez telaffuz edilmiş oldu.

Kritik Erdoğan-Biden Görüşmesinin Satır Araları

69 yıldır NATO müttefiki olarak Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisinde önemli görevler üstlenen ve ittifakın güneydoğu kanadının savunulmasında hayati role sahip Türkiye açısından, NATO Zirvesi aynı zamanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Biden ile arasında ilk yüz yüze görüşmeye ev sahipliği yapacak olması itibarıyla kritik önem taşıyordu. NATO müttefiki iki stratejik ortak arasındaki ilişkiler; ABD’nin, terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı PYD/YPG unsurlarını içeren Suriye Demokratik Güçlerine desteği; Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasını takiben ABD’nin devreye soktuğu CAATSA yaptırımları ve Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması kararı, terör örgütü FETÖ elebaşı Gülen’in iadesi ve Halkbank davası gibi bir dizi konu nedeniyle bir süredir bunalımlı bir süreçten geçiyor. İki lider arasındaki ilk telefon görüşmesinin, Biden’ın göreve gelmesinden üç ay sonra, ABD Başkanı’nın 1915 olayları konusundaki talihsiz açıklamasının arifesinde gerçekleşmesi, yeni ABD yönetimiyle gergin bir başlangıç yapılmasına neden olmuştu. Biden’ın, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına paralel bir söylem benimsemesi ise Türkiye-ABD ilişkilerine ilave yük getiren bir durum yaratmıştı.

Bu arka plan karşısında, görüşmenin Ankara ile Vaşington arasında daha olumlu yeni bir dönemin kapısını aralayıp aralayamayacağı merakla bekleniyordu. Görüşme öncesinde; Libya, Suriye’nin batısı ve Afganistan, Türkiye ile ABD’nin birlikte çalışabilecekleri konu başlıkları arasında gösteriliyordu. Afganistan ile köklü ilişkileri ve NATO kapsamında Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (ISAF) ve Kararlı Destek Misyonu’na önemli katkıları ve edindiği engin tecrübenin yanında Afgan Hükümeti ile Taliban arasında ertelenen barış görüşmelerine ev sahipliği yapacak olması itibarıyla Türkiye, Afganistan’da son derece önemli bir role sahip. ABD ve NATO askerlerinin 20 yılın sonunda Eylül 2021’de Afganistan’dan çekilmesinin ardından Türkiye’nin, ülkenin dış dünyaya açılan kapısı konumundaki Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı’nın işletilmesi ve korunmasını üstlenme teklifinde bulunmasının, aynı zamanda Ankara-Vaşington ilişkilerine olumlu şekilde yansıyabileceği düşünülüyordu.

Erdoğan-Biden görüşmesi sonrasında verilen yapıcı mesajlar, süregelen açık konulara rağmen ilişkilerde diyalog ve işbirliği temelinde olumlu bir sürece girildiğinin sinyallerini verdi. ABD Başkanı Biden görüşmenin iyi geçtiğini belirtirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan son derece yararlı ve samimi bir görüşme gerçekleştirdikleri değerlendirmesinde bulundu. Görüşmenin en önemli sonucu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği üzere, tarafların verimli bir işbirliği süreci başlatma ve stratejik ortaklık ruhuna yakışır şekilde doğrudan diyalog kanallarını etkin ve düzenli şekilde işletme konusunda anlaşmaları oldu. Türkiye ile ABD arasında çözüme kavuşturulamayacak hiçbir konu olmadığı mesajını veren Erdoğan, S-400 meselesinin ABD ile bakanlar düzeyinde yürütülecek diyalogla çözüme kavuşturulabileceğini dile getirdi. Görüşmenin bir diğer önemli çıktısı ise Türkiye için Afganistan bağlamında yeni bir rolün; ABD’nin lojistik, mali ve diplomatik desteği, Taliban’ın onayı ve Macaristan ile Pakistan gibi dost ülkelerin katılımı gibi koşullara bağlı olacağı mesajıydı.

Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı