İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
16-31 TEMMUZ 2021

AB GÜNDEMİ: COVID-19 Sonrası Rahatlama Önündeki Delta Engeline Karşı Aşı Şartı

COVID-19 Sonrası Rahatlama Önündeki Delta Engeline Karşı Aşı Şartı

COVID-19 salgını sürecinde gelinen noktada endişe uyandıran yeni varyantlar, aşılama oranları,  Avrupa’da ve dünyada yaşanan yeni dalgalar ile aşı olmak konusunda tereddüt yaşayan ya da aşı olmayı reddeden kişiler karşısında salgını kontrol edebilmek amacıyla üye ülkelerin aldıkları yeni tedbirler gündemi meşgul eden konular olarak karşımıza çıkıyor. Siyasi nedenlerle hiçbir hükümet aşının zorunlu hale getirilmesine ilişkin açıkça karar almaya yanaşmazken ülkelerin dolaylı olarak aldıkları önlemlerle vatandaşlarını aşı olmaya zorlamaya çalıştıkları görülüyor. Ancak bireylerin özgürlükleri kısıtlandığı gerekçesiyle itirazlar da giderek daha yüksek sesle dile getiriliyor.

Avrupa’da COVID-19 Salgınının Durumu

Avrupa’da Temmuz 2021 sonu itibarıyla diğer varyantlara göre %60 oranında daha fazla bulaşıcı olan delta varyantının hakim hale geldiği, vaka sayılarında yaşanan hızlı artışın da buna bağlı olduğu Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan açıklama ile doğrulandı. Hatta ağustos sonu itibarıyla Avrupa’da görülen vakaların %90’ının delta varyantı olacağı öngörülüyor. Bu durumun, kış aylarında yaşanan kapanma sonrası azalan vaka sayıları nedeniyle yaz döneminde kuralları rahatlatmaya başlayan AB ülkelerini zor bir noktaya getirdiği görülüyor. DSÖ Avrupa Direktörü Dr. Kluge, kamu sağlığını korumaya yönelik kısıtlamalarda gevşemeye giden ülkelerin ücretsiz testlere erişimi artırmaları ve filyasyon konusunda daha sıkı tedbirler almaları gerektiğine vurgu yaparken Avrupa Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) Direktörü Dr. Andrea Ammon da sosyal mesafe, hijyen ve maske kullanımı gibi önlemlerin sürdürülmesinin kapanmaya gidilmemesi ve toplumun işleyişine devam edebilmesi için gerekliliğine değindi.

Yoğun olarak hiç aşı olmamış veya tek doz aşı olmuş olan kişiler ve özellikle de gençlerde görülen yeni vakaların aşılarla büyük ölçüde önlenebildiği biliniyor. Bu bilgiden hareketle aşılama faaliyetlerinin artırılması yönünde tavsiyede bulunan uzmanlar, aşılanmayan nüfus arasında mevcut aşıların koruyamadığı yeni varyantların ortaya çıkma riskini COVID-19 salgını ile mücadele açısından önemli bir gerileme olarak değerlendiriyorlar. Delta varyantının hakim olması nedeniyle salgınla ilgili durumun farklı bir boyut aldığının konuşulmaya başlandığı Avrupa’da, bir yandan aşı olmanın önemi artarken diğer yandan da aşı konusunda tereddüt yaşayan insanların artması, aşılara olan güvenin azalması ve bu durum karşısında hükümetlerin neler yapabileceği konuları da gündemi meşgul etmeye başladı. Uzmanların salgının bu döneminin atlatılması için aşılamanın hızlandırılması, ikinci dozların ilk dozdan sonra gereken süre geçtikten hemen sonra en kısa zamanda yapılması,  aşıların sağlık çalışanları gibi bazı meslek grubundaki kişiler için zorunlu tutulmasının etkili olabileceği ancak bunun olumsuz sonuçlar doğurabileceği ve tüm yönleriyle düşünülmesi gerektiği, özellikle gençlerle ilgili olarak bazı mekanlara ve gece kulüplerine gidebilme özgürlüklerinin aşı olup olmadıklarına bağlı hale getirilmesi yönünde tavsiyelerde bulundukları  görülüyor.

AB’nin Aşı Karnesi

27 Temmuz 2021 tarihinde  “AB sözünü tuttu ve taahhüdünü yerine getirdi” sözleriyle başladığı açıklamasında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Komisyonun yaz sonuna kadar AB vatandaşlarının %70’inin  aşılanması hedefine ulaşıldığını ve böylece AB’nin Aşı Stratejisi açısından yeni bir dönüm noktasına gelindiğine dikkat çekti. En azından bir doz aşı olmuş kişi sayısının taahhüt edildiği gibi %70’e ulaştığını, Avrupa’da tam olarak aşılanmış kişi sayısının toplam yetişkin nüfusa oranının %57 olduğunu ve bu oranlarla AB’nin dünya liderleri arasına girdiğini söyledi: Our World in Data rakamlarına göre AB’nin Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Kanada, Birleşik Krallık ve ABD ile birlikte aşılama oranları açısından dünya sıralamasında üst sıralardaki yerini aldığı görülüyor. Temmuz ayı başında üye ülkelerin elinde yetişkin nüfuslarının %70’ni tamamen aşılamaya yetecek kadar doz aşı bulunduğuna dikkat çeken von der Leyen’in, bu açıklamasında %70 hedefine ulaşmanın kriteri olarak tek doz aşı olmayı değerlendirmeye almış olması dikkat çekici ve üye ülkeler arasındaki aşılama oranlarındaki önemli farklılıklara işaret ediyor. En az bir doz aşı yaptırmış kişilerin sayısının nüfusa oranlarına bakıldığında 27 Temmuz itibarıyla Malta %89’la büyük bir fark ile başı çekerken Danimarka, Hollanda, Belçika, Portekiz, İspanya, Finlandiya, İrlanda, Lüksemburg, İtalya, İsveç ve Almanya için bu oran %60’ların üzerinde ancak diğer uçta aynı oran Romanya’da %25, Bulgaristan’da ise %15 olarak belirtiliyor.

Üye Devletlere Rehber: AB’nin Koordineli Ortak Tutumu

Kamu sağlığını korumak amacıyla serbest dolaşıma kısıtlama getirip getirmeme kararı Üye Devletler’in yetkisinde bulunuyor.  Bu yönde alınan AB Konseyi kararlarının yasal bağlayıcılığı olmamakla birlikte COVID-19 salgını ile birlikte bu alanda üye ülkeler arasında ortak kriterler ve ortak bir çerçeve ile koordinasyonun kritik bir önem taşıdığı ortaya çıkmış ve tüm üye ülkeler tarafından kabul görmüştü. Hatırlanacağı üzere, Avrupa Komisyonunun 3 Eylül 2020 tarihinde Üye Devletler tarafından salgın karşısında serbest dolaşımı kısıtlamaya yönelik alınan önlemlerin AB düzeyinde karşılıklı açıkça bildirilmesi ve koordine edilmesi için verdiği öneri doğrultusunda AB Konseyi, 13 Ekim 2020 tarihinde bir tavsiye kararı kabul etmiş, daha sonra değişen epidemiyolojik şartlar çerçevesinde 1 Şubat, 31 Mayıs ve 14 Haziran 2021 tarihlerinde güncellemeler yapmıştı. Buna ek olarak, 20 Mayıs 2021 tarihinde AB içinde serbest dolaşımı kolaylaştırmak amacıyla AB Dijital COVID Sertifikası üzerinde anlaşmaya varılmış ve yine aynı tarihte üçüncü ülkelerde AB’ye gerekli olmayan seyahatlerle ilgili kuralları güncellemesi söz konusu olmuştu.

AB’nin COVID-19 salgını sonrası normalleşme çabası içinde ortak yaklaşımını anlamak için 14 Haziran güncellemesi ile 1 Temmuz 2021 itibarıyla yürürlüğe giren AB Dijital COVID Sertifikası doğrultusunda mevcut tutumuna daha detaylı bakmak gerekiyor.

Yine hatırlanacağı üzere, 17 Mart 2021 tarihinde, epidemiyolojik veriler izin verdiğinde, AB’nin güvenli bir şekilde yeniden açılmasında izlenecek ortak yol bir tebliğ ile açıklanmıştı.  25-26 Mart 2021 tarihli AB Zirve toplantısı öncesinde sunulan Tebliğ, virüs üzerinde kontrolü sağlamak suretiyle güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde Avrupa yaşam tarzına yeniden geri dönebilmek için gerekli dengeli bir politika ve ortak bir Avrupa yaklaşımı oluşturabilmek için neler yapılması gerektiğine dair noktaları ele alıyordu. Nüfusun belirli bir oranı aşılanana kadar Tek Pazar ilkelerinin sağlanarak AB vatandaşlarının serbest dolaşım haklarından faydalanabilmeleri ve ekonomik ve sosyal faaliyetlerini sürdürebilmeleri amacıyla bir süredir konuşulan Dijital Yeşil Sertifika için bir yasama önerisi de bu Tebliğ kapsamında ele alınan konulardan biriydi. Komisyon, 17 Mart tarihinde ‘COVID-19 salgını sırasında serbest dolaşımı kolaylaştırmak için aşılama, test yapma ve iyileşme için birlikte çalışabilir sertifikaların verilmesi, doğrulanması ve tanınması için bir çerçeve’ oluşturulmasına ilişkin yayımladığı ve Dijital Yeşil Sertifika’ya ilişkin detaylı açıklamaları içeren Tüzük önerisini AP’nin ve Üye Devletlerin görüşüne sunmuştu. Daha sonra onaylanma aşamasına gelindiğinde söz konusu sertifikanın adının AB Dijital COVID Sertifikası olarak değiştirilmesi yönünde karar alınmıştı.

AB içinde seyahat edecek kişilerin 1 Temmuz 2021’den itibaren 27 AB üyesi ülke ile İzlanda, Lihtenştayn, Norveç ve İsviçre’de uygulanmaya başlayan ve ülkelerin ulusal yetkili kurumları tarafından verilecek olan AB Dijital COVID Sertifikası alması gerekiyor. AB Dijital COVID Sertifikası, sertifika sahibinin COVID-19 aşısının iki dozunu da olduğuna ve en son dozun üzerinden en az 14 gün geçtiğine, son 72 saat içinde yapılmış olan PCR test sonucunun negatif olduğuna veya COVID-19 geçirmiş ve iyileşmiş kişilerin hastalığı geçirmelerinden itibaren 180 günden az zaman geçmiş olduğuna dair bilgileri içerecek. Bu kriterler ile salgın sırasında AB içinde güvenli bir şekilde serbest dolaşımın gerçekleşebilmesi hedefleniyor.

Buna ek olarak üye ülkelerin sağladıkları veriler doğrultusunda Avrupa Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) tarafından son 14 gündeki vaka sayısının yanı sıra yapılan test sayısı, pozitif çıkan test oranı, endişe uyandıran (VOC-Variant of Concern) ve takibe alınan (VOI-Variant of Interest) varyantların varlığı ve aşı oranları kriter alınarak haftalık bazda düzenlenen renklere göre kodlanmış haritaların ışığında risk bölgeleri yeşil, sarı/turuncu, kırmızı ve koyu kırmızı olmak üzere dört değişik kategori olarak belirlenecek. Bu kategoriler doğrultusunda ise alınabilecek önlemler için üye ülkeler ortak bir çerçeve üzerinde anlaşmaya varmış durumda. Son güncellemeler ışığında,

-koyu kırmızı bölgelere zorunlu olmayan seyahatler hariç seyahat edilmemesi; koyu kırmızı bölgelerden gelenlerden negatif test sonucu yanı sıra karantina veya ev karantinası uygulamalarının istenmesi,

-endişe uyandıran veya takibe alınan varyantların fazla görüldüğü bölgelere de koyu kırmızı bölgeler için alınan önlemlerin uygulanması,

-sarı/turuncu ve kırmız bölgelerden seyahat eden kişilerden negatif test sonucu talep edilmesi,

-birlikte seyahat ettikleri yetişkinlerin karantina/ev karantinasına tabi olmadıkları durumlarda 12 yaşın altındaki çocuklar ile 18 yaş altındaki gençlerin de karantina/ev karantinasından muaf tutulmaları üye ülkelere önerilen önlemler.

Bazı Üye Devletlerin Aldığı Önlemler

AB Komisyonu tarafından ortak önerilerin yanı sıra Üye Devletler yaz öncesi kuralların gevşetilmesinin ardından yaşanan vaka sayılarındaki hızlı artış nedeniyle salgınla mücadelede gerileme yaşanmasını önlemek amacıyla aşı olmayan vatandaşlarını aşı olmaya itecek tartışmaya açık birtakım tedbirler alma yoluna gitmeye başladılar. Bu ülkelerden İtalya, Fransa, İrlanda aldıkları önlemler açısından, Almanya ise dolaylı olarak aşı olmayı zorlamak konusundaki farklı görüşlerin siyasiler tarafından dile getirildiği ancak net bir sonuca henüz ulaşılmayan bir ortamı temsil etmesi nedeniyle daha detaylı bir şekilde ele almaya değer.

İtalya

Arka arkaya dört hafta artarak 21 Mayıs’tan itibaren ilk defa 5.000 sınırını aşan günlük vaka sayılarının ardından İtalya hükümetinin aldığı bir kararla İtalyanların 6 Ağustos tarihinden itibaren İtalya’daki bar ve restoran gibi mekanlara girebilmek için COVID-19 sağlık belgesine sahip olmaları gerekecek. İtalya’da “yeşil belge” olarak anılan belge yalnızca konaklama ile ilgili işyerlerinde değil, yüzme havuzları, spor salonları, spor olayları, konserler, fuarlar ve müze, sinema ve tiyatro gibi kültürel faaliyetlerin yürütüldüğü mekanlar için de geçerli olacak. Gece kulüpleri ise şimdilik kapalı kalmaya devam edecek. Daha önceden beri düğün davetlerinde ve bakım evlerini ziyaret için olduğu gibi sağlık belgesinde kişinin en az bir doz aşı olduğuna, hastalığı geçirdiğine veya son 48 saat içinde alınmış negatif test sonucuna ilişkin bilginin bulunması gereği aranıyor. Başbakan Mario Draghi, “sağlık belgesinin İtalyanların bulaştırma riski olmaksızın faaliyetlerine devam edebilmelerine olanak tanıyacak bir araç olduğuna” ve “ekonominin açık kalması ve ekonomik faaliyetlerin devam etmesi için şart olduğuna” dikkat çekti. Hükümet içinde gerginliğe neden olan önlemi, en başta sağ eğilimli League Partisi lideri Matteo Salvini “acımasız, düşünülmeden ve sonuçları tartılmadan alınmış” olarak değerlendirilerek İtalyanların çoğunun serbestçe çalışma ve hareket etme özgürlüğünü ortadan kaldırdığına dair uyarıda bulundu. Draghi ise delta varyantının diğer varyantlara oranla daha hızlı bir şekilde yayılması nedeniyle bir tehdit oluşturduğuna işaret ederek İtalyanların yarısından çoğunun iki doz aşı olmalarından mutlu olmakla birlikte geri kalan tüm İtalyan vatandaşlarına bir an önce aşı yaptırmaları için çağrıda bulundu.

Fransa

Günlük vaka sayılarının delta varyantının etkisi ile bir hafta içinde 7000’den 18.000’e çıkmasının ardından Fransa’da da benzer bir girişimde bulunan Macron hükümeti, on binlerce kişinin hükümetlerinin kendilerini aşı olmaya zorladığı gerekçesiyle sokaklara döküldüler. Buna rağmen, geçirdiği bir yasa ile aşı olmayı sağlık çalışanları için zorunlu hale getirmesinin yanı sıra eğlence mekanları ile kültürel faaliyetlerin yürütüldüğü mekanlarda bulunabilmek, barlar ve restoranlara gidebilmek ve uzun mesafe kamu taşımacılığından yararlanabilmek için zorunlu “sağlık belgesi” uygulamasını başlattı. Belge yine son altı ay içinde COVID-19 geçirildiği, iki doz aşı yaptırıldığı veya son 48 saat içinde negatif test sonucuna sahip olunduğu şeklindeki bilgileri içerecek. Ancak bu düzenlemenin tarihinin 15 Kasım sonrasına uzatılmak istenmesi halinde Parlamentoda yeniden oylama yapılması gerekecek. Kurallar, 28 Temmuz’dan itibaren 50 kişiden fazla insanın bulunduğu etkinlikler ve iç mekanlar için olmak üzere, Ağustos ayı içinde de kafe, restoran, sinemaları içine alacak şekilde genişletilecek. Önceleri yetişkinler için geçerli olan kural, 30 Eylül tarihinden itibaren 12 yaş üzerindeki tüm Fransızlar için geçerli olacak. Bu yasaya ilişkin açıklamanın ardından protestolar devam etmekle birlikte aşı randevusu alan ve aşı olan insan sayısında da büyük artış görüldü ve en azından bir doz aşı olmuş insan sayısı 40 milyona ulaşarak nüfusun yaklaşık %60’ına yaklaştı.

Almanya

Yetişkin nüfusunun %60’ının bir doz aşı olduğu, %49’unun ise tam aşılandığı Almanya’da ise siyasi partiler arasında vaka sayılarının artması ile birlikte özellikle aşı olmayan kişileri hangi önlemlerle aşı olmaya ikna etmek konusunda ve alınacak önlemlerle ilgili olarak bir uyum olmadığını, hatta karşıt görüşlerin bulunduğunu görmek mümkün. Bir yandan vaka sayılarının daha fazla artması halinde negatif test sonuçlarının yeterli olmayacağı ve aşılamanın gerekliliği üzerinde durulurken, diğer yandan zorunlu aşılara ve insanlar üzerine dolaylı yollarla aşı olmaları için baskı yapılması karşısında görüşler dile getiriliyor. Aşı olmuş kişilerin daha özgürce davranabilecekleri bir döneme girildiğini düşünen siyasilerin yanı sıra bu yöndeki baskıların temel hakların ihlali sonucunu yaratacağını savunanlar da bulunuyor. İlerleyen günlerde delta varyantı karşısında hangi görüşün kazanacağını ve Almanya’nın ne tür tedbirler alacağını görmek mümkün olacak.

Şehnaz Dölen, İKV Kıdemli Uzmanı