İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
1-15 KASIM 2021

KÜRESEL GÜNDEM: Umutlar ve Hayal Kırıklarıyla Dolu Bir Yıl: 26’ncı Taraflar Konferansı

Umutlar ve Hayal Kırıklıklarıyla Dolu Bir Yıl: 26’ncı Taraflar Konferansı

2020 yılında COVID-19 salgınının baş göstermesiyle dünyada birçok şey değişti. Salgın, insan kaynaklı faktörlerin ve “insani ekonomik kalkınma”nın yarattığı görünmez maliyetin enfeksiyon hastalıklarının oluşmasına neden olduğunu gözler önüne sererken, üretim ve tüketim alışkanlıklarını da büyük ölçüde değiştirdi. İnsanların kapalı alanlardan ve seyahatten kaçınmaları nedeniyle 2020 yılının sonlarına doğru yapılması planlanan 26’ncı Taraflar Konferansı (26th Conference of the Parties –COP26) ertelenerek 31 Ekim-13 Kasım 2021 tarihlerinde gerçekleştirilebildi.

COVID-19 ile mücadele kapsamında alınan tedbirler, pek çok ülkeyi ekonomik açıdan derinden sarstı. Öyle ki, Büyük Buhran’dan sonraki en ciddi ekonomik durgunluk riski dünya ekonomilerini tehdit ederken, 2020 yılında sadece Çin ekonomik büyüme sağladı. Bu durum, insanların doğa ile ilişkisini yeniden düşünmesi gerektiğini hatırlatırken, insan kaynaklı iklim değişikliğinin de yakın gelecekte benzer sorunlara neden olabileceği korkularını artırdı. Aynı zamanda Greta Thunberg öncülüğünde milyonlarca gencin iklim eylemi çağrılarının da başta AB olmak üzere birçok ülkede karşılık bulması, başarısız geçen bir COP25’in ardından,  COP26 gerçekleştirilemese bile iklim eylemlerinin ivme kazanabileceği umutlarını da beraberinde getirdi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in ortaya koyduğu Avrupa Yeşil Mutabakatı, küresel çapta iklim çabalarının artmasında bir kaldıraç etkisi yarattı. 2050 yılına kadar Avrupa’yı ilk iklim nötr kıta hâline getirme hedefini taşıyan Avrupa Yeşil Mutabakatı, 2030 yılında sera gazı emisyonlarının da sanayi öncesi döneme kıyasla %55 azaltılması hedefini İklim Yasası ile kabul etti.

Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB kendi iklim taahhütlerinin hızını artırırken, küresel konjonktürdeki değişimler diğer önde gelen ekonomilerin iklim hedeflerinin artırılmasında büyük rol oynadı. Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ve aynı zamanda en fazla CO2 salımı yapan ikinci ülkesi olan ABD’nin Trump yönetimi altında iklim şüpheci yaklaşımlarla iklim değişikliğine ilişkin taahhüt vermekten ve iş birliğinden kaçınması, tüm dünya için büyük bir endişe kaynağıydı. Ancak, 2021 yılının başında göreve başlayan yeni ABD Başkanı Joe Biden, Paris Anlaşması’na dönerek ve 2050 net sıfır hedefi ortaya koyarak ABD’yi yeniden iklim rejiminin bir önemli parçası hâline getirdi. Diğer yandan, dünyanın en fazla CO2 salımı yapan ülkesi Çin’in de 2060 yılı için karbon nötr bir ekonomi olma taahhüdü vermesi yeterli görülmese de umutları bir nebze yeşertti. Başta Birleşik Krallık ve Japonya olmak üzere birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke  2050 net sıfır emisyon taahhüdü altına girmeye devam etti. Kısaca, COP26 2020 yılında gerçekleştirilememiş olsa da daha önceki “başarısız” addedilen COP’larda elde edilebilen kazanımlardan çok daha öte iklim adımları atılmış oldu.

İnsanlık İçin Kırmızı Alarm

Paris Anlaşması uyarınca her beş yılda bir yapılması öngörülen küresel durum değerlendirmesi ile politika yapımı ve küresel iklim müzakerelerine ilişkin süreçlerde başvurulacak başlıca bir kaynak olarak görülen Altıncı Değerlendirme Raporu, COP26 müzakereleri için önemli bir referans oldu. Birinci Çalışma Grubu’na İlişkin Altıncı Değerlendirme Raporu, insan faaliyetlerinin iklim değişikliği üzerindeki etkisine işaret ederken, daha hızlı ve kararlı adımlar atılmadığı takdirde “geri döndürülemez” değişimlerin gerçekleşmesinin mümkün olduğuna işaret etti. Önümüzdeki yıllarda CO2 ve diğer sera gazı emisyonlarında önemli oranda azalma gerçekleşmediği takdirde, 21’inci yüzyılda 1,5°C ve 2°C'lik küresel ısınma sınırlarının ötesine geçileceği belirtildi.

Diğer yandan, her COP’tan önce geleneksel olarak yayımlanan Emisyon Açığı Raporu, COP26 öncesinde de yayımlandı. “İklim taahhütlerinin yerine getirilmediği bir dünya” sloganıyla yayımlanan 2021 Emisyon Açığı Raporu, Altıncı Değerlendirme Raporu’na referans vererek birkaç on yıl içinde 1,5°C sınırının aşılması olasılığının %50 olduğunu hatırlattı. Raporda, hâlihazırda “zayıf” olarak saptanan iklim hedeflerinin bile yerine getirilmemiş olması eleştirildi. Paris Anlaşması kapsamında güncellenen ulusal katkı beyanlarının, önceki katkı beyanlarına kıyasla tahmin edilen 2030 yılı emisyon seviyesini yalnızca %7,5 azaltacağı için oldukça yetersiz kaldığı vurgulandı. Zira raporda, 2030 yılına yönelik yeni veya güncellenmiş ulusal katkı beyanları ve diğer azaltım taahhütleri ile küresel ısınmanın 2,7°C; net sıfır hedeflerinin etkili bir şekilde uygulanması hâlinde ise 2,2°C ile sınırlandırılabileceği öngörülüyor.

Türkiye Sonunda İklim Rejiminde

Yıllardır Paris Anlaşması’nı onaylamayan tek OECD ve G20 ülkesi olan ve COP’larda Ek 1 listesinden çıkma isteğini defalarca tekrar eden Türkiye, COP26 öncesinde Anlaşma’yı onaylayarak yeni iklim rejiminin bir parçası oldu. Paris Anlaşması, 7 Ekim 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi ve Türkiye 10 Kasım 2021’de Anlaşma’ya resmen taraf oldu. Ancak Paris Anlaşması’nı kabul ederken kanun teklifine “Türkiye anlaşmayı ekonomik ve sosyal kalkınma hakkına halel getirmemesi kaydıyla uygulayacak” şerhi koyuldu.

Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı kabul etmesinde küresel iş birliğinden ve finansman kaynaklarından geri kalmamak isteği ile AB’nin Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’nın yarattığı tehdidin etkili olduğu belirtiliyor. Ancak, Anlaşma’nın ilk Türkiye-AB Yüksek Düzeyli İklim Diyaloğu’nun hemen ardından kabul edilmesi ile Dünya Bankası, Almanya, Fransa, BM ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ile varılan mutabakata bağlı olarak Türkiye’ye yaklaşık 3,2 milyon dolarlık bir finansman sağlanması da bu süreci hızlandırmış gözüküyor. Sonuç olarak, her sene COP’larda Ek 1 listesinden çıkma talebini UNFCCC’ye ileten Türkiye’nin bu gelişmelerin ardından bu talebini COP26 gündeminden çekerek yapıcı görüşmelere açık olduğunun sinyalini vermesi olumlu bir gelişme.

Türkiye’nin UNFCCC nezdinde sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar referans senaryoya kıyasla %21 azaltacağına dair “koşullu” ulusal katkı beyanı, Paris Anlaşması hedefleri ile uyumsuz ve “kritik derecede yetersiz” kabul ediliyor. Her yıl yayımlanan Emisyon Açığı Raporları da Türkiye’nin 2030 yılı emisyonlarının, koşullu ulusal katkı beyanında belirlediği emisyon hedefinin altında kalacağını; bu nedenle Türkiye’nin çok daha iddialı hedefler ortaya koyabileceğini belirtiyor. 2021 Türkiye Raporu’nun da benzer şekilde vurguladığı gibi Türkiye’nin yeni koyduğu 2053 net sıfır emisyon hedefine uyumlu bir 2030 iklim hedefi koyması önem arz ediyor. COP26’ya katılan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı ve Baş Müzakereci Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar’ın Politico’ya verdiği bir röportajda, mevcut 2030 iklim hedefinin yeterli olmadığını kabul etmesi ve Türkiye’nin bundan daha iyisini yapacağını belirtmesi umut verici bir gelişme.

Yeni Taahhütler, Daha Kapsamlı İklim Hedefleri

Fiziksel ve çevrim içi olarak toplamda yaklaşık 50 bin kişinin katıldığı COP26, bu zamana kadarki en yüksek katılımlı COP olarak tarihe geçti. COP26’nın ilk iki gününde gerçekleşen COP26 Dünya Liderleri Zirvesi’nde, yaklaşık 120 devlet ve hükümet başkanı bir araya gelerek yeni ve daha iddialı taahhütler ortaya koydu. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Zirve’ye katılmaması eleştirilerin odağındaydı. Bunun üzerine Rusya Devlet Başkanı Putin, 2060 yılına kadar karbon nötrlük taahhüdü ile bu doğrultuda uzun vadeli bir iklim stratejisini kabul ettiğini duyurarak eleştirileri reddetti. Diğer yandan Çin de ABD ile ortak bir duyuru yayımlayarak mevcut on yıl içinde emisyonları azaltmak için birlikte daha iddialı iklim eylemleri için çalışacaklarını açıkladı.

COP26 Dünya Liderler Zirvesi’nde ABD Başkanı Joe Biden, ABD’nin birkaç gün içinde ormancılık ve tarım, petrol ve doğal gaz sektörlerinde emisyonları azaltmaya ilişkin tedbirler alacağını açıkladı. Bununla birlikte Hindistan, Tayland, Nepal, Nijerya ve Vietnam liderlerinin de yeni net sıfır emisyon taahhütlerinde bulunmasıyla, küresel ekonominin %90’ı net sıfır taahhüdü altına girmiş oldu.

Diğer yandan, dünya ormanlarının %85’ini temsil eden en az 110 lider 2030 yılına kadar ormansızlaşmayı ve arazi bozulmasını durdurma ve tersine çevirme taahhüdünde bulundu. AB, buna ek olarak dünya ormanlarını korumak için 1 milyar avro fon ayırdığını açıkladı.

CO2’den sonra iklim değişikliğine en fazla katkıda bulunan metana karşı da bir küresel iş birliği kuruldu. Küresel Metan Taahhüdü girişimi altında küresel ekonominin %70’ini temsil eden 104 ülke, 2030 yılına kadar metan emisyonlarını en az %30 azaltma taahhüdünde bulundu.

Temiz Enerji İkilemi Devam Ediyor

Enerji, sera gazı emisyonlarının üçte ikisine neden olduğu için iklim değişikliği ile mücadelede enerji sektörünün önemi göze çarpıyor. Özellikle elektrik üretimi, enerjiye bağlı CO2 emisyonlarının %40’ını oluşturduğu ve elektrik de nihai kullanıma bağlı enerji talebini karşılamak için kullanıldığından, enerji sektörü temiz enerji dönüşümlerini gerçekleştirmek açısından kritik bir sektör. Ancak, mevcut enerji trendleri, 2050 yılına kadar net sıfır emisyon senaryosuyla uyum sağlamıyor.

COVID-19 salgını nedeniyle 2020 yılında enerji üretimi ve atmosfere salınan sera gazı emisyonları azalsa da son dönemde fosil yakıt kullanımı yeniden artış eğilimi gösteriyor. Özellikle kömüre bağlı enerji üretiminin diğer fosil yakıtlara bağlı elektrik üretiminden daha karbon yoğun bir süreç olduğu biliniyor. 2050 yılına kadar net sıfır senaryosunun gerçekleşmesi için 2030 yılına kadar kömüre bağlı elektrik üretiminin her yıl %11 azaltılması; 2040 yılına kadar da tamamen durdurulması gerekiyor. Bu nedenle, kömüre karşı kurulan iş birliklerinin de hız kazandığı görülebiliyor. COP26’da 23 ülke daha 30 yıl içinde kömüre yatırım yapmayı durdurma sözü verirken, ABD, Kanada ve Birleşik Krallık başta olmak üzere 20 ülke yurt dışında kömür, petrol ve doğal gaz yatırımını sonlandırarak her yıl yenilenebilir enerjiye 1,8 milyar dolar yatırım yapma taahhüdünde bulundu. Ancak, Çin, Japonya, G. Kore, ABD ve Avustralya gibi ekonomileri büyük oranda kömüre dayalı ülkelerin kömürü aşamalı olarak durduran ülkelerden olmaması COP26’da hayal kırıklığına uğratan gelişmelerden biri oldu.

Diğer yandan, fosil yakıt endüstrisinin bu kritik dönemde boş durmadığı görülebiliyor. Yapılan bir analize göre, iklim zirvesine katılan 503 kişinin fosil yakıt endüstrisi ile bağı bulunuyor. Fosil yakıt endüstrisinden oluşan delegelerin sayısı, 479 kişiden oluşan ve COP26’da en fazla delegeye sahip ülke olan Brezilya’dan bile daha fazla. COP26’daki fosil yakıt endüstrisine çalışan grupların çoğu büyük çaplı petrol şirketleri tarafından destekleniyor ve karbon dengeleme ve ticaretini teşvik ederek petrol ve doğal gaz çıkarmaya devam etmeyi amaçlıyor. Bu grupların Zirve’deki varlığı, “iklim eylemleri olarak yanlış çözümler sunarak fosil yakıtların yer altında kalması gibi basit ve net çözümleri engelledikleri” için çevre grupları tarafından protesto ediliyor. Çevre grupları, tütün sektöründeki tüm lobicilerin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) toplantılarına katılması yasaklanana kadar DSÖ’nün tütünü yasaklama konusunda ciddi olmadığını savunurken, petrol ve doğal gaz şirketlerinin de COP’larda aynı muameleyi görmesi gerektiğini ifade ediyor.

Fosil yakıt sektörünün geleceğine bakıldığında da pozitif bir tablo çizilemiyor. Urgewald adlı bir STK’nın temsilcisi, doğal gaz ve petrol üreticilerinin en az %96’sının varlıklarını genişletmeyi düşündüğünü söylerken, bu genişlemedeki yeni projelerin yaklaşık %50’sinin en kirli üretim yollarıyla yapılacağını vurguluyor. G20 ülkelerinin 2018 ile 2020 yılları arasında yenilenebilir enerjiye harcananın 2,5 katını, yani 188 milyar doları, fosil yakıtlara harcayarak yanlış bir yolda olduğunun altını çiziyor.

Benzer bir şekilde, ticaretin de yanlış bir istikamette olduğu görülebiliyor. UNCTAD verilerine göre, 2020 yılında COVID-19 salgınının getirdiği ekonomik krizle birlikte dünyada fosil yakıt ticareti düşmüşken, 2021 yılında tekrar bir yükseliş yaşadığı görülüyor. Hatta kömür ticaretinin 2021 yılında COVID-19 öncesi seviyelerinden bile daha yüksek olduğu göze çarpıyor. Diğer yandan, yenilenebilir enerjinin fosil yakıtlara kıyasla daha stabil bir enerji kaynağı olduğu görülebiliyor zira yenilenebilir enerji 2020 yılında bile yükseliş gösteren tek enerji kaynağı. 

Bitmek Bilmeyen Müzakereler

Müzakereler, COP’ların en önemli parçalarından biri. Taahhütlerin yalnızca taahhüt olarak kalmaması, aynı zamanda hayata geçirilmesi için müzakerelerin başarılı bir şekilde yürütülmesi gerekiyor.

Bir önceki COP’u başarısız kılan faktörlerden bazıları, “iklim aciliyeti” kelimesinin sonuç belgesine eklenmesinin engellenmesi ve Brezilya’nın arazi kullanımına ilişkin tedbirlerin alınmasında zorluklar çıkarması sonucunda müzakereleri tıkamasıydı. Ancak müzakerelerdeki en büyük sorun Paris Anlaşması’nın uluslararası karbon ticaretine ilişkin 6’ncı maddesi üzerinde mutabakata varılamamasıydı. Başta Avustralya ve Brezilya gibi ülkeler, Kyoto Protokolü zamanından kalan Temiz Kalkınma Mekanizması kredilerinin korunmasını istedikleri için Paris Anlaşması kazanımlarını tehdit etmekle suçlandı. Zira bu ülkelerin sahip oldukları kredileri kullanarak emisyonlarını düşürmeye çalışmaları, ek olarak %0,1 oranında küresel ısınmaya neden olabileceği için Paris Anlaşması hedefleriyle de ters düşmekteydi. Müzakerelerde ortak kuralların belirlenememesi nedeniyle Paris Anlaşması kural kitabı da hazırlanamamıştı.

COP26, yıllardır çözülmesi mümkün olmayan tüm bu sorunların ele alınması için kritik bir platform olarak görülmekteydi. COP26’ya katılan Avrupa Komisyonunun Avrupa Yeşil Mutabakatı'ndan Sorumlu Birinci Başkan Yardımcısı Frans Timmermans da diğer en çok emisyon üreten ülkeleri “karbon nötrlük veya iklim nötrlük için sadece tarih beyan etmemeleri, aynı zamanda politikalar ortaya koymaları” için ikna etmeyi planladığını söylüyordu. Bu doğrultuda Birleşik Krallık’ın COP26 Başkanlığı, tüm ülkeleri 2022 yılına kadar net sıfır stratejileri oluşturmaları ve eylemlerini hızlandırmaları gerektiğini belirten bir sonuç taslağı hazırlayarak bu taslağı tartışılmak üzere müzakereye açtı. Böyle bir belgeye, ilk defa fosil yakıt sübvansiyonlarının durdurulması çağrısının ve “kayıp ve zararların” da dâhil edilmesi bir yandan olumlu karşılanırken, diğer yandan da yeteri kadar iddialı olmadığı için eleştirildi.

Daha önceki COP’lar gibi COP26’da da sonuç bildirgesinde uzlaşıya varmakta sorunlar yaşandı. Fosil yakıtlara ilişkin dilin ne kadar sert olacağına dair anlaşmazlıkların devam etmesi nedeniyle çıkmaza giren müzakerelerin sonucunda 12 Kasım’da bitmesi gereken COP26, bir gün daha ertelenmek zorunda kaldı. 13 Kasım’a uzayan müzakerelerin sonucunda varılan “küresel uzlaşı”, küresel iklim rejiminin içinde neredeyse 200 tarafın çıkarları ve amaçları arasında hassas bir denge kurma niyetini taşıdı. “Glasgow İklim Paktı” (Glasgow Climate Pact) olarak da adlandırılan sonuç bildirgesiyle gelen en büyük kazanımlardan biri, yıllar sonra bir COP sonuç belgesinde fosil yakıtların küresel ısınmaya neden olduğuna dair bir hükme yer verilmesi oldu. İklim Paktı doğrultusunda kolektif iklim eyleminin üç önemli sütununda daha iddialı eylemler üzerinde uzlaşıya varıldı:

Bu sütunlardan ilki olan “uyum”, müzakerelerde en fazla vurgulanan konulardan biriydi. Taraflar, uyum konusundaki küresel hedefi tanımlamak için bir çalışma programı kabul ederken, COP25’te hayal kırıklığı yaratan Santiago Kayıp ve Hasar Ağı’nın (Santiago Loss and Damage Network) iklim değişikliğine bağlı kayıp ve hasarların azaltılması konusundaki fonksiyonlarının artırılmasında anlaşmaya vardı.

İkinci sütun olan “finansman” konusunda, gelişmekte olan ülkelere finansman desteğine devam edilmesi gerekliliğinde uzlaşıya varıldı. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yıllık 100 milyar dolar sağlanması taahhüdü yeniden tasdik edilirken, uyum finansmanının en az iki katına çıkarılması konusunda da anlaşıldı.

Son sütun olan iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması konusunda da küresel ısınmanın 1,5°C ile sınırlandırılması yolunda devam etmekte olan emisyon açığını mevcut on yıl içinde azaltmak için çalışılması konusunda anlaşıldı. Tarafların daha fazla emisyon azaltımı yapmaları ve ulusal eylem taahhütlerini Paris Anlaşması ile uyumlu hâle getirmeleri teşvik edildi.

Glasgow İklim Paktı’nın en önemli çıktısı, Paris Kural Kitabı’nın altı yılın sonunda sonuçlandırılması oldu. Daha önceki yıllarda bir türlü uzlaşıya varılamayan karbon piyasalarına ilişkin 6’ncı Madde’nin temel normlarında sonunda uzlaşmaya varılarak Paris Anlaşması’nın tamamen işlevsel hâle gelmesi mümkün kılındı. Böylece iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve uyumun desteklenmesine ilişkin piyasa içi ve piyasa dışı yaklaşımlar konusunda kesinlik ve tahmin edilebilirlik de tesis edilmiş oldu. Güçlendirilmiş Saydamlık Çerçevesi’ne ilişkin müzakereler de sonuçlandırıldı.

COP26 ve İklim Paktı’nın pozitif yanlarının yanında hayal kırıklığı yaratan detaylar da bir hayli fazlaydı. Pakt'ın, 1,5°C hedefini ulaşılabilir kıldığına dair bazı görüşler ifade edilse de taahhütlerin hızla hayata geçirilmediği takdirde hedefin gerçekten ulaşılabilir kılınması zor görünüyor. Zira COP26 sırasında verilen emisyon azaltımı taahhütleri de göz önünde bulundurulduğunda küresel ısınmanın ancak 2,4°C ile sınırlandırılmasının mümkün olduğu düşünülüyor. COP26 ve İklim Paktı’na ilişkin hayal kırıklıklarından bir diğeri, iklim değişikliğine bağlı kayıp ve hasarları gidermeleri için gelişmekte olan ülkelere finansman sağlanmasına ilişkin somut bir taahhüde yer verilmemesi oldu. Ayrıca İklim Paktı’nda uyum finansmanı konusunda da gelişmiş ülkeler hâlâ daha güçlü taahhütlere yer vermiyor. 100 milyar dolar taahhüdü yeniden tasdik edilirken, bu rakamın yükseltilmesi konusunda somut bir taahhüt ortaya koyulmuyor.

COP26’ya damga vuran en önemli anlardan biri, COP26 Başkanı Alok Sharma’nın İklim Paktı’nda yer alan “azaltılmamış kömür enerjisinin ve fosil yakıtlara yönelik verimsiz sübvansiyonların aşamalı olarak durdurulması” hükmünün kömür ile alakalı kısmının son dakikada Çin ve Hindistan tarafından “azaltılmamış kömür enerjisinin aşamalı olarak azaltılması” olarak değiştirilmesi karşısında gözyaşlarını tutamaması oldu. Bu durum üzerine Alok Sharma, kömüre ilişkin güçlü bir dil kullanılmadığı için bazı delegasyonların hayal kırıklığına uğramalarını anladığını söyleyerek, süreç böyle sonlandığı için üzüntüsünü dile getirdi. Bu durum fazlasıyla endişe verici zira IEA Başkanı Fatih Birol’a göre, küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırabilmek için 2030 yılına kadar dünyadaki 8500 kömür santralinin %40’ının kapatılması ve yeni kömür santrallerinin açılmaması gerekiyor. Aynı zamanda petrol ve doğal gazın aşamalı olarak durdurulması hakkında herhangi bir hükmün bulunmaması da İklim Paktı’nın eleştirildiği yönlerinden biri. 

Ancak, COP26 ve Glasgow İklim Paktı’na genel olarak bakıldığında, hem olumlu hem de olumsuz tepkilerin ifade edildiği görülüyor. Kimileri COP26 sonuçlarını “en az kötü sonuç” (least worst outcome) olarak görerek, hem hayal kırıklıklarını ifade ediyor hem de ülkeler arasındaki görüş farklılıkları arasında kurulabilecek en iyi dengenin bulunduğunu iddia ediyor. Başta Türkiye, Nijerya, Palau, Filipinler ve Şili, sonucun kusursuz olmadığını ancak metni tamamen desteklediklerini söyleyen ülkelerden bazıları. Sonuç olarak, UNFCCC İcra Direktörü Patricia Espinosa’nın da dediği gibi “Müzakereler asla kolay değil. Bu, görüş birliği ve çok taraflılığın doğasında var.” Gelecek yıl Mısır’da gerçekleşecek olan COP27’ye kadar ülkelerin ulusal planlarını yeniden gözden geçirmesi ve daha güçlü emisyon azaltımı taahhütleri ile müzakere masasına oturmaları bekleniyor.

N. Melis Bostanoğlu, İKV Uzmanı