AB GÜNDEMİ:Hiper Rekabet Çağında Yönünü Arayan AB’nin Stratejik Pusulası
Hiper Rekabet Çağında Yönünü Arayan AB’nin Stratejik Pusulası
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AB güvenlik ve savunma politikasının 2030 yılına kadar izleyeceği yönü belirleyecek Stratejik Pusula belgesinin ilk taslağını 15 Kasım 2021 tarihinde AB dışişleri ve savunma bakanlarının görüşüne sundu. 2020 yılının ikinci yarısında Almanya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığı sırasında başlatılan ve ilk kez 27 AB Üye Devletini kapsayan ortak bir tehdit değerlendirmesi ile ilerleyen Stratejik Pusula sürecinin, AB başkentlerinin sunacağı katkılar ışığında şekillenerek, Mart 2022’de Fransa’nın AB Dönem Başkanlığı sırasında nihai halini alması bekleniyor.
AB’de savunma alanındaki işbirliği çabalarının, değişen tehdit algılamalarının yanında özellikle AB’nin en büyük askeri güçlerinden biri olan ancak NATO’nun merkezi konumunu tehlikeye sokacağı gerekçesiyle savunma alanında işbirliği adımlarına kuşkuyla yaklaşan Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma kararı alması ve “önce Amerika” yaklaşımıyla geleneksel ittifakları sorgulayan Donald Trump’ın Atlantik’in diğer yakasında göreve gelmesiyle hız kazandığı dikkat çekiyor. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in sözleriyle “AB’nin kendi kaderini ele almasının zamanının geldiği” anlayışının zemin kazanmasıyla birlikte, savunma alanında antlaşmalarda ortaya koyulan -ancak siyasi irade eksikliği nedeniyle kullanılmayan- Daimi Yapılandırılmış İşbirliği (PESCO) gibi mekanizmaların yeniden keşfedildiği ve Avrupa Savunma Fonu (EDF) gibi yeni girişimlerin hayata geçirildiği bir döneme girildi. Savunma alanındaki tartışmalar, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ortaya koyduğu “stratejik özerklik” vizyonu ile farklı bir boyuta taşınırken, “ABD geri döndü” sloganıyla göreve gelen Joe Biden başkanlığındaki ABD’nin Afganistan’dan Avrupalı müttefikleriyle yeterli istişarede bulunmaksızın yürüttüğü kaotik çekilme süreci ile birlikte ivme kazandı. ABD, Avustralya ve Birleşik Krallık arasında imzalanan ve AB’yi hazırlıksız yakalayan AUKUS Paktı ise AB’nin güvenliğinin sağlanmasında ABD’ye olan bağımlılığın azaltılması ve stratejik özerkliğin sağlaması yönündeki refleksleri daha da güçlendiren gelişmelere bir yenisini ekledi.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 2021 Birliğin Durumu konuşmasında, savunma ekosisteminden “gerçek anlamda bir Avrupa Savunma Birliği’ne” geçişi hedef olarak belirlemesi ve Şubat 2022’de Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile AB Savunma Zirvesi düzenlemeye hazırlandığını duyurması ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in 2022’yi “AB’nin savunma yılı” ilan etmesi de Birliğin savunma alanındaki girişimlerini hızlandıracağının habercisi. Bu sürecin belkemiğini oluşturacak Stratejik Pusula belgesi, AB’nin “stratejik özerklik” iddiası açısından büyük önem taşıyor. Burada bir parantez açıp Stratejik Pusula sürecine paralel olarak, Avrupa-Atlantik bölgesinin savunulmasından sorumlu temel örgüt konumundaki NATO’nun da en son 2010 yılında güncellenen ve bambaşka bir güvenlik ortamının ürünü olan Stratejik Kavram Belgesi’nin yerini alacak yeni Stratejik Kavram’ını tasarlama sürecinde olduğunu belirtmek gerekiyor. Yeni Stratejik Kavram’ın Haziran 2022’de Madrid’de gerçekleşecek NATO Zirvesi’nde müttefik ülke liderleri tarafından kabul edilmesi bekleniyor. Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisi açısından belirleyici önemde olacak bu iki sürecin yakından takip edilmesi önem taşıyor.
AB Jeostratejik Ortamı Nasıl Okuyor?
Stratejik Pusula, jeostratejik ortamın büyük güçler arasında pek çok alanda kızışan rekabet ile karakterize edildiği, tehditlerin doğasının dönüşüme uğradığı, savaş ile barış arasındaki ayrımın giderek bulanıklaştığı bir güvenlik ortamının ürünü. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’in Birliğin Durumu konuşmasında “hiper rekabet çağı” olarak tanımladığı bu dönemde, Stratejik Pusula ile AB’yi vatandaşlarının güvenliğini sağlayabilecek ve çıkarlarını savunmada daha hızlı ve kararlı hareket eden bir aktör haline getirecek araçların ve operasyonel ilkelerin belirlenmesi hedefleniyor. Yüksek Temsilci Borrell’in deyimiyle, “stratejik pusula sihirli bir değnek değil, yön belirleyen bir eylem kılavuzu” olarak görülmeli.
Stratejik Pusula’nın, AB’nin tehlike altında olduğu varsayımı üzerine inşa edildiği dikkat çekiyor. Borrell’e göre, Stratejik Pusula kapsamında AB genelinde ilk kez gerçekleştirilen tehdit değerlendirmesi ışığında AB’nin karşı karşıya kaldığı en ciddi meydan okuma “stratejik daralma” tehlikesi. Birliğin küresel refah dağılımındaki payının azalması ve demografik olarak küçülmesi bunun yalnızca bir boyutunu oluşturuyor. Diğer yandan AB’nin ekonomik rakiplerinin farklı değerleri ve yönetişim modellerini savunmaları, Birliğin normatif gücünü tehdit ediyor. AB’nin üzerine inşa edildiği liberal değerler farklı düzeylerde giderek daha fazla sorgulanır hale gelmişken, süregelen söylemsel savaşta evrensel değerlerin Batı icadı olduğu görüşü zemin kazanmaya başlamış durumda. Borrell’in tasvir ettiği bu tablo aynı zamanda ekonomik kalkınmanın demokratik gelişimi tetikleyeceği varsayımını da geçersiz kılıyor. Stratejik ortam, iddialı politikalar güden aktörlerin askeri güç gösterileri ve siber taktikler ile dezenformasyon kampanyalarının eşlik ettiği istikrarı bozucu stratejileri nedeniyle daha tartışmalı hale gelmişken AB’nin, ne savaş ne de barış olarak tanımlanan “hibrit” durumlara yönelik araçları repertuvarına eklemesi gerekiyor.
Borrell, AB’nin, bu rekabetçi stratejik ortamda vatandaşlarının güvenliğini sağlayabilecek bir aktör haline gelmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bu hedef doğrultusunda, Stratejik Pusula’nın dört sütun üzerinde yükselmesi bekleniyor. “Harekete geç. Yatırım yap. Güvenliği sağla. Ortaklık kur.” mottolarıyla özetlenebilecek bu sütunlar kapsamında, öncelikle Birliğin krizler karşısında daha hızlı ve kararlı hareket edebilecek hale getirilmesi için askeri birliklerin hazırlık düzeyinin artırılması ve 5 bin askerden oluşan “Hızlı İntikal Kuvveti”nin (EU Rapid Deployment Capacity) oluşturulması hedefleniyor. Ayrıca hibrit tehditlerin önlenmesi ve bunlara karşı caydırıcılığın artırılması ile AB’nin güvenliğinin deniz ile uzay gibi harekât alanlarında da sağlanması için gerekli kapasitenin inşa edilmesi öngörülüyor. Askeri kabiliyet ve teknolojilere daha fazla ve akılcı yatırım yapılması ve müşterek meydan okumaların ele alınmasında gerek NATO, BM ve ASEAN gibi kuruluşlarla gerekse ABD, Kanada ve Türkiye gibi ortaklarla işbirliğinin derinleştirilmesi Stratejik Pusula’da öne çıkan diğer unsurlar.
Muharebe Gruplarından Hızlı İntikal Gücü’ne Doğru
Hibrit tehditlerle mücadele ve siber güvenlik de dâhil pek çok alanda yeni araç ve girişim oluşturulmasını öngören Stratejik Pusula Belgesi’ndeki en dikkat çeken öneri 2025 yılına kadar 5 bin askerlik Hızlı İntikal Kuvveti oluşturulması. Krizlere müdahale etmek üzere ortak bir AB askeri gücünün oluşturulması fikri yeni değil. Daha önce Aralık 1999 tarihli Helsinki Zirvesi’nde benimsenen bu hedef, esasında bin 500 askerden oluşan AB Muharebe Grupları (EU Battlegroups) ile hayata geçirilmişti. AB Muharebe Grupları, 2007 yılında tam operasyonel kapasiteye ulaşmalarına karşın AB başkentleri arasında finansmana yönelik görüş ayrılıkları, ortak bir stratejik kültürün bulunmayışı ve siyasi irade eksikliği gibi nedenlerle kâğıt üzerinde kaldı. Stratejik Pusula’da öngörülen Hızlı İntikal Gücü’nün, Muharebe Gruplarından farklı olarak somut operasyonel senaryolar temelinde kara, hava ve deniz unsurlarını içerecek ve modüler hareket edecek şekilde tasarlanması ve ortak tatbikatlar gerçekleştirmesi öngörülüyor.
2021 yazında Afganistan’dan çekilme sürecine damgasını vuran koordinasyon eksikliği ve kaos, beş bin kişilik bir müdahale gücü oluşturulması fikrinin yeniden AB’deki karar alıcıların gündemine alınmasında etkili oldu. Hızlı İntikal Gücü’nün Muharebe Grupları ile aynı kaderi paylaşmaması için üstün savunma kabiliyetlerine sahip istekli Üye Devletlerin krizlere AB çerçevesinde “gönüllüler koalisyonu” şeklinde müdahale edebilmesini sağlayan Lizbon Antlaşması’nın 44’üncü Maddesi’nin devreye sokulması ve savunma alanında “yapıcı çekimserlik” ilkesinin harekete geçirilmesi de Stratejik Pusula’da yer buluyor.
Yeni bir askeri kabiliyet oluşturulması fikrinin tüm Üye Devletler nezdinde aynı heyecanla karşılanmadığını belirtmek gerekiyor. Polonya ve Litvanya gibi bazı Üye Devletler, Muharebe Grupları dururken benzer bir yapı yaratmanın mantığını sorguluyor. Atlantikçi kimlikleriyle dikkat çeken ve oybirliği ilkesini tabu kabul eden bu devletler, aynı zamanda savunma alanında karar alma sürecinin iyileştirilmesi konusundaki fikirlere açık olmakla birlikte yeni bir askeri güç oluşturulmasına Avrupa’nın savunulmasında NATO’nun merkezi konumunu tehlikeye atabileceği gerekçesiyle mesafeli yaklaşıyor.
Stratejik Pusula ve Türkiye
Yüksek Temsilci Borrell’e göre, AB dışişleri ve savunma bakanlarının Stratejik Pusula belgesinin ilk taslağına tepkileri genel anlamda olumlu olmakla birlikte, ileriki aylarda bazı noktaların netleştirilmesi için en az iki taslağın daha hazırlanması gerekecek. AB Dönem Başkanı Slovenya’nın Savunma Bakanı Matej Tonin’in açıklamaları ışığında, bazı Üye Devletlerin Rusya ve Akdeniz bağlamında birtakım değişiklik taleplerinde bulunulduğu anlaşılıyor. Diplomatik kaynaklara dayandırılan haberler iki Üye Devletin, belgenin tehdit değerlendirmesi bölümünde, Türkiye’nin açıkça tehdit olarak nitelendirilmesi yönünde direttiğine işaret ediyor. Açıkça ifade edilmese de Türkiye’yi hasmane bir pencereden tanımlama çabasındaki ikilinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olabileceğini tahmin etmek zor değil.
28 sayfalık Stratejik Pusula belgesinin mevcut taslağında, Türkiye’nin ilk olarak stratejik ortamın değerlendirildiği bölümde Doğu Akdeniz bağlamında ele aldığı görülüyor. Bu kapsamda, Doğu Akdeniz’de; sınırlar, düzensiz göç akını ve enerji arama hakları konularındaki gerginliğin hızlı şekilde tırmanma potansiyeline dikkat çekilerek, yapıcı ve olumlu bir ilişki tesis etmenin hem AB’nin hem de Türkiye’nin çıkarına olduğu belirtiliyor.
Türkiye ayrıca kendine AB’nin ikili ortaklıkları başlıklı bölümde yer buluyor. Burada Türkiye’nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası kapsamındaki misyon ve harekatlara uzun süredir katkı yaptığı belirtilerek, Ankara ile müşterek çıkar alanlarında işbirliğinin sürdürüleceği ifade ediliyor. AB’nin Türkiye ile karşılıklı yarar temelinde bir ortaklık geliştirme konusundaki kararlılığının sürdüğü mesajı verilirken bunun Mart 2021 tarihli AB Zirvesi kararları doğrultusunda; Türkiye tarafından da işbirliği yolunda ilerleme, gerginliğin sürdürülebilir şekilde dindirilmesi ve AB’nin endişelerinin ele alınması yönünde eşit derecede kararlılık gerektirdiğinin altı çiziliyor.
AB ile çıkarları Batı Balkanların istikrara kavuşturulmasından Afganistan’a kadar pek çok coğrafyada ve dış politika konusunda örtüşen bir stratejik ortak ve aynı zamanda AB aday ülkesi olan Türkiye’nin hasmane bir perspektiften ele alınması, Birliğin stratejik aktör olma iddiasına katkı sunmayacak, aksine bunu baltalayacaktır. AB’nin Stratejik Pusula sürecinin Rum-Yunan ikilisi tarafından rehin alınmasına izin vermeyerek, bu süreci objektif temeller üzerine kurması Birliğin küresel aktörlük iddiası açısından da belirleyici olacaktır. Avrupa’nın savunulmasında Soğuk Savaş döneminden günümüze kritik işlevler üstlenen ve NATO’nun güneydoğu kanadının güvenliğini sağlayan Türkiye’yi ötekileştiren bir temel üzerine inşa edilecek bir güvenlik ve savunma vizyonunun başarı şansı bulunmuyor. Stratejik Pusula sürecinde, AB’nin kolektif çıkarlarını zedeleyecek bu tarz taleplerin karşılıksız kalacağını ve sağduyu ile vizyonerliğin galip geleceğini umut ediyoruz.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı