Rusya-Ukrayna Gerilimi: Avrupa Komşuluk Alanında Çatışma Olasılığına AB’nin Tepkisi
Rus askeri varlığının nisan ayından sonra ikinci kez Ukrayna'nın kuzeydoğu ve güney sınırlarının yakınında geniş çaplı bir şekilde yoğunlaşması, Ukrayna ve Batılı müttefiklerini yeni bir savaş ihtimali karşısında endişelendirdi. Sınırlarında artan Rus varlığı hakkında açıklamalarda bulunan Ukrayna Savunma Bakanı Oleksiy Reznikov, Ukrayna sınırında toplanan Rus askeri sayısının 94.300'ü bulduğunu ve Rusya’nın ocak ayı itibarıyla büyük çaplı bir saldırı hazırlığında olabileceğini ifade etti. Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliğin takip edildiğini açıklayan NATO da Rus ordusu varlığının, Ukrayna sınırı yakınında son haftalarda ‘’geniş çaplı ve alışılmadık şekilde’’ arttığı uyarısında bulundu. Bu gelişmelerin yanı sıra 3 Aralık 2021’de Washington Post gazetesinde yayımlanan bir ABD istihbarat raporunda Rusya'nın 175 bin kişilik bir askeri güçle Ukrayna'yı işgal etmeyi planladığının aktarılması Batı medyasında yankı buldu.
Tansiyon Neden Yükseliyor?
Soğuk Savaş bitmesine rağmen NATO’nun halen kendi sınırlarına doğru genişlemeye devam etmesi Rusya tarafından büyük bir güvenlik tehdidi olarak algılanıyor. Bunu Soğuk Savaş döneminden kalan “çevreleme” stratejisi bağlamında değerlendiren Rusya için Ukrayna’nın NATO üyeliği “kırmızı çizgi” olarak tanımlanıyor. Ancak bilindiği gibi Ukrayna’ya resmi olarak 2008 Bükreş Zirvesi’nde NATO üyeliği vaadi verildi.
Rusya “Yakın Çevre Doktrini” kapsamında post-Sovyet coğrafyasını kendi nüfuz alanı olarak görüyor ve yakın çevresinde yaşanan gelişmelerden birinci derecede sorumlu olduğunu iddia ediyor. Nitekim Rusya’nın, “arka bahçesi” olarak gördüğü Ukrayna ile AB ve NATO’nun ilişkilerini derinleştirmesi Rusya’yı rahatsız etmiş ve bu kriz 2014 yılında Rusya’nın Kırım'ı ilhakına kadar giden süreci başlatmıştı.
NATO’nun kendi sınırlarına gelme ihtimalinden büyük rahatsızlık duyan Rusya bu konudaki endişelerini yıllardır dile getiriyor. Haziran 2021’de Kremlin Basın Sözcüsü Dmitri Peskov’un Ukrayna’nın NATO üyesi yapılmasının; Kasım 2021’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in üyeliğin ötesinde NATO’nun askeri altyapısını Ukrayna’da genişletmesinin bile Rusya açısından kırmızı çizgi olduğu açıklamaları ile aralık ayında gerçekleşen Joe Biden-Vladimir Putin görüşmesinin ardından Kremlin'in, NATO'nun doğuya doğru genişlemeyeceğine yönelik Rusya’nın garanti talep ettiği açıklaması Rusya’nın konuyla ilgili rahatsızlığının ne kadar derin olduğunu gösteriyor.
Bunu yanında Rusya, Ukrayna’nın silahlanmasından ve askeri kapasitesini artırmasından da oldukça rahatsız. Batılı ülkelerin Ukrayna'ya yaptığı silah sevkiyatının bölgedeki gerilimi artırdığını savunan Rusya, bu sevkiyatların Ukrayna’yı ülkenin “doğusundaki çatışmaları güç kullanarak sona erdireceğine inandırabileceğini” düşünüyor. Bu düşünceyi destekler biçimde Ukrayna’nın Türk yapımı Bayraktar TB2 SİHA'larını Rus yanlısı ayrılıkçılara ait bir topçu mevziini vurmak için kullanması Rusya’nın büyük tepkisini çekmişti.
Rusya’nın bir diğer rahatsızlığı da ABD’nin Yunanistan’ın Dedeağaç Limanı’na askeri yığınak yapmasından ve yakın çevresinde gerçekleştirilen askeri tatbikatlardan kaynaklanıyor. ABD, Rusya’nın Avrupa’daki etkinliğini sınırlandırmak amacıyla 2014’ten bu yana “Atlantik Çözümü” (Atlantic Resolve) operasyonu çerçevesinde Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerine tank, zırhlı, helikopter, çeşitli askeri malzeme ve personel gönderimi yapıyor. Son yıllarda Yunanistan bu operasyonun merkez üssü konumuna gelmiş durumda. Nitekim 14 Ekim 2021’de, Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması (MDCA) imzalayan ABD ve Yunanistan arasında özellikle askeri alanda ciddi bir yakınlaşma var ve ABD Yunanistan'ın Dedeağaç Limanı'na askeri yığınak yapıyor. Bunlara ek olarak son zamanlarda Doğu Avrupa, Balkanlar ve Karadeniz bölgesinde yapılan tatbikatların hız kazandığı görülüyor. Nitekim Mart 2021’de gerçekleştirilen Defender Europe-21, Soğuk Savaş sonrasında bölgede gerçekleştirilen en büyük tatbikat olarak nitelendirildi.
Biden-Putin Görüşmesi ve Yükselen Tansiyona Karşı Batının Tepkisi
Bölgede yükselen tansiyonun ardından 7 Aralık 2021’de Rusya Devlet Başkanı Putin ve ABD Başkanı Biden iki saatlik bir video konferans gerçekleştirdi. Ukrayna meselesinin ele alındığı bu konferans sonrası açıklamalarda bulunan ABD Başkanı Joe Biden, Putin’e “Rusya'nın, Ukrayna'yı işgal etmesi halinde korkunç bir bedel ödeyeceğini ve yıkıcı ekonomik sonuçlarla karşılaşacağını” ifade ettiğini dile getirdi. Rusya’nın herhangi bir işgal girişimine karşı Amerikan kara muharebe birliklerini Ukrayna'ya göndermeyeceğini söyleyen Biden, askeri bir seçenek masada olmasa da herhangi bir işgal durumunda ABD ve NATO tarafından ittifakın doğu kanadındaki ülkelerin savunmalarını güçlendirmek için daha fazla kuvvet gönderilmesi gerekeceğinin altını çizdi. Görüşmede Rusya tarafı ise ABD ve NATO çevrelemesini durdurma amacı taşıyan bir dizi talebi ABD’ye sundu. Bu bağlamda Rusya sınırları yakınında NATO'nun askeri kapasitesinin artırıldığına dikkat çeken Putin, NATO’nun doğuya doğru genişlememesi ve Rusya'ya yakın ülkelerde saldırı sistemlerinin konuşlandırılmaması konularında yasal olarak bağlayıcı güvenlik garantileri talep etti.
Rusya’ya karşı başka bir tepki G7 ülkelerinden geldi. 12 Aralık’ta Liverpool'da düzenlenen G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı'nın ardından konuşan İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı herhangi bir müdahalesinin ciddi maliyetli sonuçlar doğuracağını söyledi ve G7 ülkelerinin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e çok net bir mesaj gönderdiğini ifade etti.
13 Aralık 2021’de bir araya gelen AB Dışişleri Bakanları’nın da gündemi Ukrayna-Rusya gerilimiydi. Toplantıda konu ile ilgili konuşan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Komisyon Başkan Yardımcısı Josep Borrell, "Ukrayna'ya yönelik herhangi bir saldırı durumunda, bunun Rusya için yüksek bir maliyeti olacağına dair net bir sinyal göndereceklerini” ifade etti. Toplantıda ayrıca Ukrayna ve bazı Afrika ülkelerinde Rus paralı askerlerini çalıştıran Wagner şirketinin yanı sıra 8 kişi ve üç şirkete daha istikrarı bozdukları gerekçesiyle yaptırım uygulanması kararı alındı.
Rusya Ukrayna Denkleminde Türkiye
Türkiye’nin güçlü bir tarihi ve kültürel bağa sahip olduğu Kırım ve Kırım Tatarlarının Türkiye-Ukrayna ilişkilerinde özel bir yeri bulunuyor. Rusya’nın Kırım müdahalesini bir işgal olarak tanımlayan ve Kırım’ın ilhakını tanımayan Türkiye, Ukrayna’ya bu konuda ilk günden beri destek veriyor. Ayrıca Türkiye, Ukrayna’ya başta SİHA olmak üzere silah da satıyor. Ancak Türkiye her ne kadar Kırım’ın ilhakını tanımasa da Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlara dâhil olmuyor. Diğer yandan Türkiye Rusya ile S-400 alımı, Suriye, enerji ve turizm gibi birçok alanda özel bir ilişkiye sahip.
Her iki tarafla da iyi ilişkileri olan Türkiye, bölgedeki tansiyonun düşürülmesine yardımcı olmak için taraflar arasında arabuluculuk yapmak istedi. Ukrayna Türkiye’nin bu isteğine sıcak baksa da Rusya bu öneriyi kabul etmedi. Nitekim Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kiev üzerindeki etkisini, Minsk Önlemler Paketi, Paris Anlaşması hükümlerine uymaya ikna etmek için kullanırsa, bu gayet tabii ki memnuniyet yaratır” ifadesini kullandı.
Bölgedeki statükonun bozulması Türkiye’nin uzun yıllardır Karadeniz’de sürdürdüğü denge politikasına bir tehdit oluşturuyor. Nitekim Karadeniz’de ABD ve NATO varlığının çok fazla olmamasını isteyen Türkiye açısından Rusya’nın Karadeniz’de daha fazla güç kazanması bu dengeyi bozma potansiyeline sahip. Bundan dolayı bölgede yaşanacak olası bir çatışma Türkiye’nin çıkarlarını etkileyecek gelişmelere sebep olabilir.
Savaş Kapıda mı?
Kırım’ın ilhakından sonra ABD ve AB tarafından çeşitli yaptırımlara maruz kalan ve ciddi ekonomik sıkıntılarla boğuşan Rusya’nın mevcut koşullarda yeni ekonomik yaptırımları göze alması rasyonel görünmüyor. Ayrıca Rusya’nın “Kuzey Akım-2” Boru Hattı Projesi’ni faaliyete geçirebilmesi için Almanya enerji piyasası düzenleyici kurumunun (Bundesnetzagentur-BNetzA) ruhsat vermesi gerekiyor. Ancak Rusya-Ukrayna gerilimi Rusya açısından hayati bir öneme sahip olan Kuzey Akım-2’yi tehlikeye sokuyor. Nitekim Almanya’daki yeni koalisyon hükümetinin Dışişleri Bakanı Annalena Bearbock’un, Kuzey Akım-2 doğal gaz boru hattının tamamlanmış olmasına rağmen açılmaya hazır olmadığını belirtmesi ve Almanya ile Rusya arasındaki işbirliğinin devam etmesi için Ukrayna krizinin barışçıl yoldan çözülmesi gerektiğini bildirmesi bunu açıkça gösteriyor.
Dikkate alınması gereken bir diğer husus ise bölgedeki durumun daha önce Ukrayna ile yaşanan kriz neticesinde Kırım’ın ilhakının gerçekleştiği 2014 yılına göre çok farklı olduğu. Rusya, Kırım’ı ilhak ettiğinde bölgede etnik Ruslar çoğunluktaydı ve Donbas bölgesindeki ayrılıkçılar büyük oranda Rusya yanlısıydı. Bugün ise olası bir müdahalede Rusya 2014’teki kadar kolay bir coğrafya ile karşı karşıya kalmayacak. Tüm bu etkenler Ukrayna’da girişilecek bir savaşın Rusya açısından maliyetinin çok ağır olacağını gösteriyor.
Batı Olası Bir İşgal Durumunda Rusya’ya Karşılık Verebilir mi?
Rusya’nın Ukrayna'yı işgali etmesi halinde AB’nin Rusya’yı durduracak yeterli güce sahip olmadığı açık. AB, Rusya’nın bölgedeki ağırlığını dengeleyecek stratejik araçlara ve kabiliyetlere sahip değil. Bunun ötesinde AB’nin bir dış politika çıktısı ortaya koyabilmesi için üye ülkelerin oy birliği gerekiyor ve her üye devletin dış politikada kendi ulusal çıkarını gözetmesinden dolayı bu oldukça zor.
Bir enerji devi olan Rusya, dünya doğalgaz rezervlerinin neredeyse %26’sına sahip. AB ise enerji bakımından %55 dışa bağımlı ve Rusya, AB doğalgazının %34’ünü karşılıyor. AB’nin bu enerji bağımlılığı Rusya’ya karşı atılacak ortak adımları zorlaştırmakta. Nitekim Ukrayna’nın Kırım’ı kaybettiği süreçte AB üyelerinden Polonya, Litvanya, Estonya ve Letonya gibi ülkeler güvenliklerine bir tehdit olarak gördükleri için Rusya’ya karşı daha sert yaptırımlar uygulanmasını talep etmekteyken; Rusya ile yoğun ekonomik ilişkilere sahip olan Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler yaptırımların daha hafif olması gerektiğini savunmuşlardı. Bu durum da AB’nin Rusya’ya karşı atacağı adımları zorlaştırmış ve geciktirmişti.
Rusya’yı dengeleyebilecek en güçlü aktör olan ABD ise bölgede her ne kadar Rusya’yı çevreleyecek politikalar yürütse de Çin tehdidi doğrultusunda odağını Asya-Pasifik bölgesine kaydırmış durumda. Bundan dolayı ABD’nin Rusya ile sıcak bir çatışmaya girme olasılığı çok düşük. Ayrıca ABD daha önce, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etme sürecinde ve sonrasında Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımların ötesinde bir mücadeleye girişmemişti.
Sonuç olarak, her ne kadar ABD ve NATO’nun olası bir işgal durumunda Ukrayna için sıcak çatışmaya girmeyeceği öngörülse de Rusya açısından da durum 2014 Kırım müdahalesinden farklı ve büyük oranda yukarıda bahsedilen ekonomik nedenlerden dolayı Rusya yeni bir savaşın maliyetini göze alamayacak durumda. Peki, girmeyeceği bir savaş için Rusya neden Ukrayna sınırına asker yağıyor? Bu soruya “Tırmandırma Teorisi” (Theory of Brinkmanship) çerçevesinde bir cevap verilebilir. Buna göre, devletler bazı durumlarda krizlerin tırmanmasını kendi ulusal çıkarları için bilinçli olarak kullanabilmekte ve ilgili konu hakkında avantaj elde etmeye çalışabilmektedirler. ABD ve Sovyetler Birliği gibi iki büyük gücü nükleer bir savaşın eşiğine getiren ve Sovyetler Birliği’nin Küba’ya yerleştirdiği füzeleri geri çekmesi ile sonuçlanan 1962 Küba Füze Krizi tırmandırma politikasının başarılı bir örneğini oluşturuyor. Bu bağlamda, Kremlin’in Ukrayna sınırına büyük bir askeri sığınak yapmasının ve Ukrayna, ABD ve NATO tarafını Ukrayna’yı işgal edeceğine inandırmasının, Rusya’nın kendi ulusal çıkarları doğrultusunda ABD ve NATO tarafından çevrelenmesini durdurmak ve Ukrayna’nın Kırım veya Donbas bölgelerini geri alma yönünde girişimde bulunması ihtimaline karşı diğer aktörleri caydırmak amacı taşıdığı söylenebilir.
Ahmet Emre Usta – İKV Uzman Yardımcısı