İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: 2022’de Türkiye-AB İlişkileri: Beklentiler ve Olasılıklar

AB, Türkiye ile ilişkilerini canlandırarak, stratejik özerkliğini geliştirme, tedarik zincirlerini çeşitlendirme, Çin’e olan bağımlılığını azaltma ve Avrupa’nın rekabet gücünü artırma hedeflerine daha kolayca ulaşabilir.
TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: 2022’de Türkiye-AB İlişkileri: Beklentiler ve Olasılıklar

2022’de Türkiye-AB İlişkileri: Beklentiler ve Olasılıklar
 
2022 yılına girerken, AB ve Türkiye ilişkilerinin, içinde bulunduğu durağanlıktan henüz çıkamadığını görüyoruz. Geçtiğimiz yıl da sıkılıkla ifade ettiğimiz üzere, küresel ekonomideki gelişmeler, AB’nin stratejik özerklik arayışı ve Türkiye’deki ekonomik ve siyasi dönüşüm çabalarını hep birlikte ele aldığımızda, Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerin canlandırılması ve güçlendirilmesi iki taraf için de vazgeçilmez bir ihtiyaç olmaya devam ediyor. AB’nin gündemine aldığı iki öncelik olan Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ve Dijital Dönüşüm (DD) sanayiden tarıma, hizmet sektörlerinden, eğitime kadar ekonomik ve sosyal yaşamın her alanında kapsamlı ve derin bir değişimi ve uyum sürecini gerekli kılıyor. Bu durum yeni fırsatları olduğu gibi kırılganlıkları da beraberinde getiriyor. Özellikle COVID-19 salgınının getirdiği küresel tedarik zincirlerindeki kesinti ve kopmaların aşılmaya çalışıldığı bu dönemde, gerek enerji tedarikinde, gerekse uluslararası taşıma ve yarı iletken arzı gibi alanlarda darboğazları aşmaya çalışıyoruz. 
 
Salgının yarattığı ekonomik ve sosyal sorunları aşma çabaları aynı zamanda siyasal sistemlere de yansıyor. Tüm dünyada devlet ve toplumların dirençliliği ve dayanıklılığı, iyi yönetişimi nasıl sağlanacağı, devlet, toplum ve birey ilişkileri ve devletin sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi alanlardaki rolü tartışılıyor. Önce 2008-10 mali krizi, ardından mülteci krizi ve salgının yol açtığı sağlık krizi ve tüm bu krizlere eşlik eden en temel kriz alanı olan iklim krizi tüm insanlığın yaşam biçimini tekrar gözden geçirme ihtiyacını doruk noktasına çıkardı. Kullandığımız enerjinin yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi, hangi kaynaktan olursa olsun enerjinin verimli kullanılması, başta gıda olmak üzere her alanda israfın önlenmesi, üretimin döngüsel ekonomi ilkeleri çerçevesinde yapılması, sorumlu tüketim anlayışının yerleşmesi, tarımın sürdürülebilir olması, bio-çeşitliliğin geri kazanılması ve korunması…. Tüm bu konular artık gezegenimizdeki insan uygarlığının devamı için ciddiye alınması ve hızla hayata geçirilmesi gereken öncelikler haline geldi. 
 
Bu değişim, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa pazarını ve bu pazarın tedarik ve değer zincirlerini de önemli bir dönüşüm ve uyuma zorluyor. Örneğin AB’ye ihracatımızda lider konumda olan otomotiv sektörü hızla yeşil dönüşümü yaşayan sektörlerin başında geliyor. AB’nin 14 Temmuz 2021’de açıkladığı “55’e Uyum” yasama paketinde önerilen hedeflerden biri de 2035 yılında AB pazarında piyasaya sürülecek araçların tamamen iklim nötr olması. Yani elektrikli araçlar ve yeşil hidrojen gibi alternatif yakıtların kullanımında hızlı atılım dönemindeyiz. AB yine AYM kapsamında Avrupa genelinde 1 milyon şarj noktası oluşturma ve otoyollarda düzenli aralıklarla şarj noktası ve alternatif yakıt noktası oluşturma hedeflerini uygulamaya koydu. Sektördeki kapsamlı dönüşümün Türkiye gibi önemli bir tedarikçiyi de içine alarak hızla ilerlemesi gerekiyor. Tekstilden, yapı gereçlerine, beyaz eşyadan elektroniğe kadar bu değişimin etkilerini tüm sektörler yaşamakta. 
 
Türkiye ve AB arasındaki Gümrük Birliği’nin (GB) güncellenme sürecinin de kapsaması planlanan tarıma baktığımızda AB’nin yeni stratejiler oluşturmakta olduğunu görüyoruz. Organik tarımın artırılması, kimyasal, antimikrobiyal, pestisit kullanımının sınırlanması, sürdürülebilir tarıma geçişte önemli rol oynuyor. Eğer tarımda da AB pazarına ihracatımızı artırmak ve ülkemizde tarım sektörüne uluslararası yatırım çekmek istiyorsak, AB’nin SPS önlemlerinin temelini oluşturan bitki ve hayvan sağlığı alanındaki standartlarına uyum sağlamamız gerekiyor. Gıda fiyatlarındaki artış ve iklim krizi ile mücadele kapsamında alınması gereken tedbirleri dikkate aldığımızda, tarım ve gıdanın önümüzdeki dönemin en öncelikli konuları arasında yer alacağını öngörebiliyoruz. Özellikle kaliteli, sağlıklı ve sürdürülebilir gıdaya erişim en kritik konulardan biri olacak. AB “Çiftlikten Çatala” stratejisi ile Avrupa tarımını dönüştürmeyi hedeflerken, Türkiye’nin de tarım ve gıda alanındaki güçlü potansiyelini kullanmak için gerekli adımları atması gerekiyor.
 
İçinde bulunduğumuz dönüşüm sürecini makro planda ele aldığımızda, küresel, bölgesel ve ulusal yönetişim alanında çoklu meydan okumalarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Çağımızın sorunlarını güçlü bir küresel yönetişim sistemi oluşturmadan çözmek mümkün değil. Küresel yönetişim sisteminin, AB gibi etkili bölgesel kuruluşlar yoluyla dünyanın farklı coğrafyalarındaki koşul ve ihtiyaçlara uyumlu hale getirilmesi ve yine etkili ve dayanıklı ulusal ve yerel otoritelerle birlikte işbirliği ve eşgüdüm içinde çalışması büyük önem taşıyor. Ancak küresel, bölgesel, ulusal ve yerel düzeylerin birlikte harekete geçmesini sağlayan bir yönetişim sistemi bu sorunların çözülmesinde etkili olabilir. Türkiye ve AB’nin arasındaki ilişkinin güçlendirilme ve canlandırılma gereği de bu makro düzeydeki değerlendirmeyi dikkate aldığımızda daha iyi anlaşılabilir. 
Türkiye-AB İlişkilerinde Pozitif Gündemden Sürdürülebilir Gündeme
Türkiye-AB ilişkilerinin kışı olarak adlandırabileceğimiz 2020 yılında ortaya atılan pozitif gündem, 2021’de de ilişkilerin odak noktası olmaya devam etti. Bu kapsamda AB’nin öngördüğü ilerleme alanları şunlardı:
-Gümrük Birliği’nde var olan ticareti kısıtlayıcı uygulamaların kaldırılması ile paralel olarak Gümrük Birliği’nin güncellenme sürecinin başlatılması
-Suriyeli mülteci işbirliğinin devamı
-Türkiye ve AB arasında iklim, halk sağlığı ve ulaştırma gibi alanlar da dâhil olmak üzere Yüksek Düzeyli Diyalogların gerçekleşmesi
-Halklararası temasların geliştirilmesi
 
Pozitif gündem kapsamında Yüksek Düzeyli Diyaloglar başlatılırken, 2021-27 çok yıllı bütçe döneminde Türkiye’nin katılım öncesi fonlar ve Erasmus ve Ufuk Avrupa gibi programlar kapsamındaki fonlardan yararlanmasına yönelik adımlar geçtiğimiz yıl atıldı. Ancak bu sürecin en kapsamlı adımı olarak öngörülen GB’nin güncellenmesine yönelik resmi müzakerelerin başlatılması mümkün olmadı. Bunda AB tarafının resmi müzakereler için yetki verilmesinden önce Türkiye’den ikili ticaretteki engellerin kaldırılması talebinin yanında, siyasi sorunların aşılamamasının da etkisi oldu. Son olarak 14 Aralık 2021’de toplanan Genel İşler Konseyi genişleme sürecini gözden geçirdi ve Türkiye ile ilişkileri de içeren Sonuç Bildirgesi’ni yayımladı. Konsey Sonuç Bildirgesi’nde Doğu Akdeniz’deki gerilimin sona ermesi ve Türkiye’nin 4 milyona yakın mülteciye ev sahipliği yapması olumlu olarak değerlendirilirken, siyasi, hukuki ve ekonomik alanda ciddi endişelerden söz ediliyor. Kıbrıs meselesi ile ilgili olarak AB’nin Yunanistan ve Kıbrıs Rum tezleri ile uyuşan tutumu bir kez daha tekrarlanırken, 2006’da üyelik müzakerelerinde 8 faslın açılmaması kararında olduğu gibi, Gümrük Birliği’nin tüm AB üyelerine ayrım olmaksızın uygulanması uyarısında bulunuluyor. Katılım sürecinde herhangi bir yeni faslın açılmasının düşünülmediği de tekrarlanarak, sürecin donmuş olduğu vurgusu yapılıyor. 
İş dünyamızı yakından ilgilendiren Gümrük Birliği’nin güncellenme süreci ile ilgili bölüme baktığımızda ise şu ifadeleri görüyoruz: 
“Konsey, Türkiye’nin, AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin uygulanması ile ilgili olarak, tüm Üye Devletlere etkili olarak uygulanmasını sağlayarak, yükümlülüklerini karşılama ihtiyacını tekrarlar. Konsey Türkiye’nin, AB-Türkiye Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerinden ayrılmasını esefle karşılar ve bununla uyumlu olmayan ticaret engelleri ve eş etkili önlemlerin gecikmeksizin kaldırılması gereğini hatırlatır.” 
Buradan çıkardığımız sonuç AB’nin Türkiye ile ortak fayda getirecek konularda iş birliği yapma isteğine rağmen, ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi ve derinleşmesi için aciliyet taşıyan Gümrük Birliği’nin güncellenmesi hususunda adım atmaya hazır olmadığı yönündedir. Topu Türkiye tarafına atarak, öncelikle var olan engellerin kaldırılmasını koşul olarak getirmekte ve bunun yanında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik liman ve hava limanlarını açmamasını öne sürerek, Türkiye’nin var olan koşullarda yerine getirmesinin mümkün olmadığı bir diğer koşulu de gündeme getirmektedir.  Bu durum yeni bir müzakere sürecinin başlaması olasılığını zora sokarken, katılım müzakerelerindeki donmuş pozisyon da devam etmektedir. Türkiye-AB ilişkilerinde atılacak adımların sadece göç ve mülteci konusuna indirgenmesi ise yapılabilecek en ciddi hata olacaktır. 
 
Bu koşullarda, ilişkilerde pozitif gündem oluşturma çabaları hüsranla sonuçlanabilir. Esasen yapılması gereken ilişkilerde Sürdürülebilir Gündemi yakalamaktır. Sürdürülebilir Gündem ile ilişkilerde tıkanıklık ve geriye gidişlerin önlenmesi ve iki tarafın iş birliği içinde bir araya gelmesini sağlayacak sürekli bir diyaloğun tesis edilmesi amaçlanıyor. Burada başarılı olacak mekanizma aslında tam üyelik müzakereleri ile sağlanmıştı. Ancak gerek AB’nin genişleme sürecindeki isteksizliği, gerekse müzakerelerin kesintiye uğraması ve reform sürecinin devam etmemesi gibi sebeplerle tam üyelik müzakerelerinin yakın süreç içinde başlatılabilmesi mümkün gözükmüyor. AB üyeliği Türkiye için nihai hedef olmaya devam ediyor. Ancak bu hedefin gerçekleşebileceği koşullar oluşana dek, ilişkileri canlı tutmak ve AB ve Türkiye arasında azami düzeyde iş birliği ve uyum yaratmak için sürdürülebilir bir gündem yaratmamız gerekiyor. 
 
Sürdürülebilir Gündem ile neyi kastediyoruz? Türkiye ve AB arasında sürtüşme ve gerilimleri de önleyecek, devamlılık içeren ve iki tarafın da yararına olacak bir süreçten söz ediyoruz. Bu süreçte AB, Türkiye ile ilişkilerini canlandırarak, stratejik özerkliğini geliştirme, tedarik zincirlerini çeşitlendirme, Çin’e olan bağımlılığını azaltma ve Avrupa’nın rekabet gücünü artırma hedeflerine daha kolayca ulaşabilir. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki pozisyonuna saygılı olmalı ve dayatmalardan kaçınmalı. Öte yandan, Türkiye olarak biz de AB üyelik hedefine yönelik reformlara geri dönmeli ve üyelik hedefi ile uyuşmayacak uygulamalardan kaçınmalıyız. AYM ve DD alanında ise AB ile Gümrük Birliği üzerinden oluşturduğumuz oldukça ileriye giden ilişkileri de dikkate alarak, AB’deki gelişmelerin dışında kalmamalı, AB fon ve olanaklarından azami seviyede yararlanmalı ve müktesebat uyum sürecini canlandırmalıyız. AYM ve DD sadece AB’nin değil, tüm dünyanın gündeminde olan konular. Bu alanda AB ile birlikte hareket etmek Türkiye’ye zaman kazandıracağı gibi küresel gelişmelerde ön almasına da imkân sağlar. Değişim ve dönüşüm çağında, hızlı olduğu kadar, akılcı ve sağduyulu hareket edebilen aktörler başarılı olacaklar. 
 
Ayhan Zeytinoğlu, İKV Yönetim Kurulu Başkanı

Diğer Yazılar