AB Taksonomisinde Yeni Dönem
2020 yılında AB Komisyonu, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın(AYM) hedeflerine ulaşmak için adeta teknik bir kural kitabı niteliğinde olan AB taksonomisini(EU taxonomy) yürürlüğe koydu. Ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilir hale getirilebilmesi için şirketlere, yatırımcılara ve karar vericilere kılavuz olması amaçlanan AB taksonomisi onaylandığında doğal gaz ve nükleer enerjiye yer verilmemişti. Sebep olarak ise doğal gaz kullanımı sonucu oluşan karbon emisyonu ve nükleer enerjinin oluşturduğu atıkların tehlikeli olması gösterilmişti.
Avrupa Komisyonu, geçtiğimiz aylarda yaşanan bazı gelişmelerden sonra, 31 Aralık 2021’de nükleer enerji ve doğal gaz santrallerini de iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olan tesisler kapsamına(yeşil etiket) alarak, finansmanlarını kolaylaştırmayı amaçlayan bir taslak açıkladı. Uygulanan “yeşil etiket” sistemiyle birlikte elektrik üretimi için nükleer veya doğal gazla çalışan santrallere asgari 10 sene daha yatırım yapılmasına izin verilmiş olacak.
Bunun yanında taslak nükleer enerji ve doğalgazın “sürdürülebilir” olarak nitelendirilebilmesi için bazı şartlar koşuyor. Doğalgazı "yeşil enerjilere geçişte kullanılacak enerji kaynağı" olarak tanımlayan taslakta Avrupa Komisyonunun, 2035 yılı itibarıyla doğal gaz tesislerinden isteyeceği kWh başına 100 gramdan az CO2 emisyonu eşiğine, mevcut teknolojilerle ulaşılması zor görülüyor.
Nükleer enerjide ise öncelikli olarak atıkların arıtılması ve nükleer tesislerin ömürlerinin sonunda sökülmesine ilişkin garanti verilmesi isteniyor. Mevcut santrallerin ömrünün uzatılmasına yönelik çalışmalara 2040'tan önce izin verilmesi ve yeni nükleer santral inşası için projelerin 2045'ten önce yapı ruhsatı almış olması gerekiyor.
Komisyon, ilgili taslağı hazırlarken doğal gaz ve nükleer enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi kolaylaştıracağını düşünmüş olsa da, taslağın üye ülkelere orta ve uzun vadede daha az maliyetli enerji kullanımı imkânı vermesi “yeşil dönüşüm”ü yavaşlatabilir.
Komisyon Neden Yeni Taslak Önerisinde Bulundu?
Yeni taslakla birlikte doğal gaz ve nükleer enerjinin AB taksonomisine eklenerek sürdürülebilir ekonomik faaliyetler kategorisine alınacak olması, AB’nin jeostratejik bir hamlesi olarak nitelendirilebilir.
AB’nin Ekim 2021’den itibaren Rusya ile yaşadığı enerji krizi, AYM’de yer verdiği 2030 ve 2050 hedeflerine ulaşırken alternatif kaynaklara sahip olması gerektiğini gösterdi.
Önce, Rus doğalgaz şirketi Gazprom, 2021 Eylül ayı sonunda Baltık Denizi üzerinden Almanya'ya ulaşan Kuzey Akım 2 boru hattının inşaatını tamamlayarak gaz ihracat kapasitesini iki katına çıkardığını duyurdu. Alman otoritelerinin boru hattına işletme ruhsatını hızlı bir biçimde vermeyeceğinin konuşulması üzerine Rusya, Yamal-Avrupa boru hattı üzerinden gerçekleşen gaz akışını mevcutun çeyreğine düşürerek doğal gaz ve elektrik fiyatlarının hızla yükselmesine sebep oldu.
AYM sebebiyle üye ülkeler 2030 senesine kadar kömür kullanımını aşamalı olarak durdurmayı ve tüm kömür santrallerini kapatmayı taahhüt etmişti. Güneş panelleri ve rüzgâr enerji santrallerinin ürettiği elektrik miktarının doğal gaz santrallerinin yerini dolduramaması üzerine, bazı üye ülkeler verdikleri taahhütlere zıt biçimde elektrik üretimi için kömür talebinde bulunmak zorunda kaldılar. AYM hedeflerini sekteye uğratabilecek bu durum, AB karar vericilerini farklı alternatif arayışlarına yöneltmiş gibi görünüyor.
Bunun yanında, AB’de kömürü yoğun şekilde kullanan üye ülkeler bulunuyor. Polonya, enerji dağılımında %75’i geçen kömür oranıyla listenin ilk sırasında yer alıyor. Kömürün yoğun olarak kullanıldığı sektörlerin ve endüstrilerin yeşil enerjiye dönüştürülmesi maliyeti bir yana, madenlerin kapanmasıyla oluşacak işsizlik de bazı üye ülkelerde işçilerin protestolarına sebep oldu.
AYM’nin tüm üye ülkeler tarafından başarıyla uygulanıp iklim nötr hedeflerine ulaşması için Komisyonun kömür yoğun endüstriye sahip ülkelere de bir alternatif sunması gerekiyordu. Komisyonun Avrupa Yeşil Mutabakatı’ndan Sorumlu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans, ekim ayında Bulgaristan’da yaşanan geniş çaplı kömür madeni işçilerinin protestosuyla ilgili yaptığı açıklamada, taslakla ilgili ilk sinyalleri vererek; Bulgaristan'a kömür üretimini aşamalı olarak bırakmasını tavsiye etmiş ve nükleer santral projesini yeniden başlatması halinde AB'nin yardım edeceğini söylemişti.
Nükleer santrallerin kurulum maliyetleri yüksek olsa da, kömür yoğun endüstrilere sahip orta Avrupa ülkeleri için uzun vadede finansal açıdan sürdürülebilir olması ve madenlerin kapatılması sonucu oluşan işsizliğin karşısında, nükleer enerjinin yeni iş imkânları oluşturması bekleniyor.
AB Üyeleri Arasında Fikir Ayrılıkları
Avrupa Komisyonunun, doğal gaz ve nükleer enerjiyi AB taksonomisinde yeşil kaynak olarak sınıflandırmaya yönelik son önerisi, blok içerisindeki görüş ayrılıklarını yeniden gündeme getirdi.
Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre AB’nin enerji kaynakları dağılımında doğal gaz %22,3 ve nükleer enerji %13,1’lik yer tutuyor. AB’de nükleer enerjinin yeşil etiket almasını isteyenlerin başında enerji dağılımında %50’yi aşan nükleer oranıyla Fransa yer alıyor. Nükleer enerjinin, istikrarlı ve düşük karbon emisyonlu elektrik üretimine uygun olduğunu iddia eden Fransa’yı, kömürle çalışan elektrik santrallerini değiştirmesi gereken Polonya ve Çekya gibi Orta Avrupa ülkeleri takip ediyor.
Nükleer enerjinin karşısında duran grubun liderliğinde ise AB'nin nüfusu ve karbon emisyonu en yüksek ülkesi olan Almanya bulunuyor. Almanya’nın yeni koalisyon hükümetinin bir parçası olan Yeşiller Partisi’nden yetkililerin yaptığı açıklamalarda; nükleer enerjinin yeşil etiket almaması gerektiği fakat yenilenebilir kaynaklara geçişinin bir parçası olarak doğal gazın dahil edilmesi gerektiği belirtildi.
Bu açıklamaların arka planında tıpkı Fransa'da olduğu gibi, Almanya’nın enerji dağılımında da doğal gazın %24’ten fazlasını oluşturması düşünülebilir. Almanya'da nükleer enerji %6,2 ile en az kullanılan enerji kaynağı durumunda bulunuyor. Yakın zamanda üç nükleer santralini kapatan Almanya, 2022 sonuna kadar kalan üç santralini de kapatmayı planlıyor. İtalya, Almanya’ya nükleer enerji karşıtlığı konusunda destek verirken, mevcut durumda doğalgaz ve nükleer enerji kullanan İspanya ise iki enerji türünün de yeşil olarak sınıflandırılmasının mantıksız olduğunu ve iklim kriziyle mücadelede istenmeyen mesajlar verebileceğini belirtti.
ABD ve Rusya Arasındaki Mücadele AB’nin Enerji Geleceğini Şekillendiriyor
Avrupa ülkelerinin oluşturduğu enerji pazarı, ABD ve Rusya arasındaki mücadelenin başka bir cephesi haline geldi. ABD tarafı, Avrupa ülkelerinin enerji bağımlılığı nedeniyle Rusya’nın siyasi güç elde ettiğini ve Kuzey Akım 2 ile bu gücün katlanarak artacağını iddia ediyor. Ayrıca Kuzey Akım 2 hattı ile birlikte Rusya’nın, Ukrayna'ya gaz transit ücreti ödemek zorunda kalmayacak olması, ABD tarafından Ukrayna’ya karşı ekonomik bir yaptırım niteliğinde görülüyor.
Geçtiğimiz aylarda yaşanan gelişmeler bu görüşleri doğrular nitelikte olsa da, oluşturulan enerji ortaklığı, Rusya’nın da siyasi manevra alanını daraltıyor. Kuzey Akım 2 projesi, Rusya tarafında olduğu gibi AB ülkeleri tarafından da siyasi bir silah olarak kullanılabilir.
Rus birliklerinin Ukrayna'yı işgal etmesi durumunda, Almanya 11 milyar dolara mal olan ve Avrupa’nın %15’lik doğal gaz ihtiyacını karşılaması beklenen Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının açılmasını reddedebilir. Enerji gelirleri, Rusya'nın toplam gelirinin yaklaşık üçte ikisini oluşturuyor. Bu sebeple Rusya kısa süreli doğal gaz kesintileriyle Avrupa ülkeleri üzerinde baskı oluşturmaya çalışsa da, pazarını kaybetmeyi göze almayacaktır. Almanya’nın projeye çalışma ruhsatı verme sürecini uzatması, Rusya üzerindeki siyasi baskıyı yükseltiyor.
Öte yandan ABD, Avrupa enerji pazarında Rusya’nın siyasi etkisini azaltmaktan fazlasını hedefliyor. Sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tedarikçisi olarak Avrupa’daki pazar payını artırmak, ABD için stratejik hedef olarak belirlenmiş durumda.
ABD’nin Doğu Akdeniz Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nden (EastMed) desteğini çekmesi, bu stratejik hedef doğrultusunda görülebilir. Avrupa Birliği'nin Rus gazına olan bağımlılığını azaltılmasının bir yolu olarak lanse edilen EastMed ile Yunanistan ve İtalya üzerinden Güney Avrupa ülkelerinin doğal gaz ihtiyacını karşılanacak olması ABD tarafından başlangıçta olumlu bulunmuştu. Toplam 1900 kilometre uzunluğundaki projenin 6 milyar avro civarında bir maliyetinin olması öngörülüyordu. Proje ayrıca Türkiye ile AB ilişkilerinde uzun süreli gerginliklerin oluşmasına sebep olmuştu.
Ancak, geçtiğimiz aylarda Rusya-AB arasında yaşanan gelişmeler, ABD’nin Avrupa’ya sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatını 2021 Aralık ayında rekor seviyeye çıkardı. Kış boyunca devam etmesi beklenen doğal gaz arzı endişeleri, siparişlerin devam etmesini sağladı. ABD’nin çıkardığı LNG’nin yaklaşık yarısı, 2021’in son çeyreğinde %37 artarak Avrupa'ya gitti. Bir önceki yılın aynı ayında gerçekleşen 6,14 milyon ton ihracata kıyasla %16 arttı.
ABD’nin EastMed’e desteğini kesmesinin nedenleri arasında çevresel kaygıları, ekonomik olarak sürdürülebilir olmamasını ve bölgede yaşanan gerilimleri göstermesi; asıl sebebin ticari kaygılar olabileceği yönünde şüphe oluşturuyor. Projeden desteğin çekilmesinin asıl sebebi, ABD’nin LNG ihracatında Avrupa’daki potansiyel pazar hacmini azaltmamak olabilir.
Rusya şu anda Avrupa’da kullanılan doğal gazın %39'unu, ABD ise LNG ile %3,5’ini tedarik ediyor. Ancak Rusya’nın temin ettiği doğalgaz fiyatları LNG spot fiyatlarından %40 daha ucuz. Avrupa, kaynaklarını çeşitlendirmek için daha fazla LNG terminali inşa ediyor. AB’nin enerji için her geçen gün daha yüksek bedeller ödemesi, AB taksonomisinde yapılacak olan değişiklik önerisinin bir tercihten çok, mecburiyet olduğunu gösteriyor.
Mehmet Can Sezgin, İKV Uzman Yardımcısı