İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
16-31 OCAK 2022

KÜRESEL GÜNDEM: Ukrayna-Rusya Krizinde Son Durum: AB ve Türkiye’nin Tutumu

Ukrayna-Rusya Krizinde Son Durum: AB ve Türkiye’nin Tutumu

Doğu Avrupa’da Ukrayna ile Rusya arasındaki tansiyon her geçen gün artıyor. Artan tansiyona askeri tahkimatın ve silahlanmanın eklenmesi de eşlik edince bölgede muhtemel bir savaşa dair endişelerde artış gözlendi. Sorun Ukrayna-Rusya gerginliğinden çıkarak Rusya ile Batılı ülkelerin arasında cereyan eden bir krize dönüştü. Yaşanan gerginliğe bakıldığında iki tarafın farklı talepleri olduğu ve bu taleplerden geri adım atmayacakları görülüyor. Rusya, NATO’nun genişlemesini ulusal güvenlik meselesi olarak görüyor. Rusya ayrıca, Bulgaristan ve Romanya’dan NATO güçlerinin çekilmesini, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya alınmamasının garantisini, NATO’nun 1997 öncesi sınırlarına çekilmesini ve Rusya’ya yakın bölgelerde asker ve silah konuşlandırmama sözünü istiyor. Ukrayna ise işgal edilen bölgelerden Rus ayrılıkçı güçlerinin çekilmesini, Kırım’ın iadesini ve Rusya’ya sığınan eski Başbakan Victor Yanukoviç’in ülkeye iade edilmesini istiyor. Ukrayna, Rusya’nın bölgeye yönelik agresif askeri hareketliliğinin karşılığı olarak ABD, NATO, AB gibi aktörleri sorunu sahiplenmeye çağırmasının yanı sıra Birleşik Krallık ve Türkiye’den silah sistemi ve akıllı mühimmat temin etmeye çalışarak muhtemel bir çatışmada Rusya’ya karşı denge oluşturmaya çalışıyor.

Bölgede Tansiyon Yükseliyor

Sorun ekseninde ortaya koyulan diplomatik çabalardan ise henüz bir sonuç alınmış değil. Brüksel, Cenevre ve Viyana’da yapılan bir dizi görüşmeden tansiyonu azaltan bir sonuç çıkmadı. Son olarak 21 Ocak 2022 tarihinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Cenevre’de kritik bir görüşme gerçekleştirdi fakat soruna dair somut bir çözüme ulaşılmadı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov “Rusya’nın Ukrayna’ya saldırma veya ülkeyi işgal etme planı bulunmadığını ve bunu hiç dile getirmediğini” belirtse de birçok ülke bu açıklamaları inandırıcı bulmadı. ABD Dışişleri Bakanı Blinken da Rusya’nın böyle bir adım atması durumunda hızlı ve şiddetli bir karşılık vereceklerini beyan etti. Söz konusu karşılığın Rusya’ya yönelik ağır ekonomik yaptırımlar olacağı belirtiliyor. Özellikle bu kapsamda Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılacağı ve dolarla işlem yapamayacağı iddiaları ABD özelinde Batılı ülkelerin en büyük kozu gibi görünüyor. Rusya ise böyle bir adımın atılması durumunda Avrupa’ya yapılan tüm petrol ve doğalgaz sevkiyatının kesileceği tehdidini dile getiriyor. Bunların yanı sıra Belarus’a Rusya tarafından nükleer silahların yerleştirilmesi söylentilerine karşılık olarak da ABD’nin Polonya ve Romanya’da benzer bir adımı atabileceği tehditleri yükseliyor.

Birçok Batılı ülke, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik bir saldırı başlatacağı konusunda hemfikir. Ukrayna Savunma Bakanlığı da kendi istihbarat raporlarına dayanarak Rusya’nın ocak ayı sonunda Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı bir operasyon yapma ihtimali olduğunu bildirdi. Bu durum Rusya’ya yakın konumda bulunan Doğu Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkenin endişelerini artırdı. Polonya Dışişleri Bakanı Zbigniew Rau, Rusya’yla bir savaşın “son 30 yıldır olmadığı kadar yakın olduğunu” ifade etti.

Çeşitli ülkelerin Ukrayna’da görevli diplomatlarını geri çekme kararı vermeleri ve seyahat uyarısı yayımlamaları da krizin geleceğine yönelik endişeleri artırdı. Birleşik Krallık, ABD, Japonya gibi ülkelerin diplomatik personellerine uyarı gönderdiği basına yansıdı. Rusya da Ukrayna’daki diplomatlarına ülkeden ayrılma emri verdi.

Askeri uzmanlar bir çatışma ihtimalinin ya da ayak seslerinin yapılan tahkimata bakılarak anlaşılabileceğini belirtiyor. Batılı ülkelerin istihbarat raporları ise Rusya’nın Ukrayna sınırındaki asker sayısını ve tahkimatını her geçen gün artırdığını ifade ediyor. RT ve Sputnik gibi Rus medyasının da Rusya’nın bölgeye yönelik yaptığı yığınağa dair görüntülere her gün yer verdikleri ve bu kareleri dolaşıma soktukları görülüyor. Görüntülerde on binlerce Rus askerinin yanı sıra anti-balistik füzelerin, keskin nişancıların ve çok sayıda tankın bölgeye konuşlandırıldığı ve askerlerin atış talimleri ve paraşütle iniş tatbikatları yaptıkları ifade ediliyor. AGİT temsilcileri de 99 Rus askeri teçhizat biriminin Donbass bölgesine yerleştirildiğini ve bunların arasında üç adet füze sisteminin de bulunduğunu açıkladı.

AB’nin Yaptırım Hazırlığı

AB’nin Ukrayna-Rusya arasındaki krizde etkili ve ortak bir dış politika izleyememe sorununun yeniden gözle görülür hale geldiği ve buna bağlı olarak pasif bir tutum sergilediği bu noktada ifade edilmeli. AB’nin özellikle üye ülkeler vasıtasıyla diplomasiyi ön plana çıkarmaya çalıştığı görülüyor. Brüksel’deki yetkililerin Ukrayna-Rusya arasındaki artan krize güvenlik ve ekonomi penceresinden baktığı ve olası gelişmelere ilişkin yedi farklı senaryo üzerinde çalıştığı ifade ediliyor. Yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere Rusya’nın olası askerî harekâtı durumunda yaptırımların devreye alınması AB’nin temel politikasını teşkil ediyor. Bu kapsamda her fırsatta Kırım’ın ilhakı sebebiyle Rusya’ya yönelik uygulanan mevcut yaptırımların daha da ağırlaştırılmasının işaretleri veriliyor.

Bu yaptırımların neler olacağı ise henüz belirlenmiş durumda değil. Medyada Rusya’ya yönelik teknoloji transferinin ve önemli parça tedariklerinin durdurulması ve çeşitli ekonomik yaptırımlar gibi adımların masada ağırlık kazandığı ifade ediliyor. Rusya’ya verilecek muhtemel tepkinin içeriği henüz kesinleştirilmese de bu tepkinin Rusya’nın 2014’teki saldırganlığından daha düşük düzeyde olmayacağı dile getiriliyor. 24 Ocak’ta gerçekleştirilen AB Dışişleri Bakanları Toplantısı’na ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in telekonferans yöntemiyle katılarak müzakerelerle ilgili bilgi vermesi ise AB’nin yaptırım politikasının ve atacağı adımların ABD ile koordineli olacağı mesajını veriyor.

Bunların yanı sıra AB’nin Rusya’nın Doğu Avrupa’da nüfuz oluşturma politikalarından ve Soğuk Savaş dönemine benzer politikalar izlenmesinden rahatsız olduğu ifade edilmeli. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell “iki büyük güç arasında nüfuz bölgeleri için sınırlar çizilmesi 2022 yılına ait olamaz” ifadelerini kullanarak Soğuk Savaş dönemindeki politikaların ve sürtüşmelerin sürdürülmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. AB ayrıca Ukrayna’ya kredi ve hibelerden oluşan toplam 1 milyar 320 milyon avroyu bulacak yeni bir acil mali destek paketi vermeye hazırlanıyor. Avrupa Komisyon Başkanı von der Leyen bu paketi açıklarken AB’nin 2014 yılından bu zamana kadar Ukrayna’ya 17 milyar avronun üzerinde hibe ve kredi desteğinde bulunduğunun altını çizdi.

Bu noktada Almanya’nın krize yönelik ortaya koyduğu politika ile birçok AB ülkesinden ayrıştığının altı çizilmeli. Almanya, “Rusya’nın saldırganlığının ağır sonuçları olur” şeklinde açıklamalar yapsa da diğer Avrupalı ülkelerden çok daha çekingen bir politika izliyor. Söz konusu temkinli ve isteksiz politika ise AB içinde bir çatlağın ortaya çıktığı şeklinde yorumlanıyor. Almanya’nın yanı sıra Avusturya ve Macaristan’ın da soruna yönelik daha temkinli oldukları görülüyor. Almanya yaşanan krizde Ukrayna’ya şimdilik silah sevkiyatı yapmayacağını açıkladı. Savunma Bakanı Christine Lambrecht, “gerginliği azaltmak için her şeyi yapmalıyız” ifadelerini kullanarak Almanya’nın sorunun bir tarafı olmaktan imtina ettiğini gösterdi. Almanya’nın ayrıca Estonya’nın da Alman yapımı silahları Ukrayna’ya göndermesine izin vermediği basına yansıdı.

Türkiye’nin Diplomasi Vurgusu

Türkiye’nin muhtemel bir savaş senaryosunu istemediği ve sorunun diplomasi yollarıyla çözülmesini arzu ettiği görülüyor. Zira gerek Ukrayna gerekse Rusya son dönemde Türkiye’nin iyi ilişkilere sahip olduğu ülkeler arasında. Rusya ile birçok alanda yapıcı bir diyalog ve iş birliği söz konusuyken Ukrayna ile özellikle son dönemde savunma sanayi alanında yapılan iş birlikleri ve ortak projeler hayata geçirilmiş durumda. Haliyle Ankara yönetimi her ne kadar Ukrayna’ya TB-2 insansız hava araçları ve çeşitli akıllı mühimmatlar sağlıyor olsa da Ukrayna’nın Rusya ile sıcak bir çatışma içine girmesine ya da Rusya’nın Ukrayna’ya müdahale etmesine sıcak bakmıyor.

Doğu Avrupa’daki bir çatışmanın Karadeniz’in güvenliği ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi tartışmalarını yeniden gündeme getireceği açık. Türkiye, Boğazlar rejiminin güvenliğini ve boğazlar üzerindeki egemenlik hakkı ile ilgili statünün bozulmamasını stratejik önceliği haline getirmiş durumda. 2008 yılındaki Gürcistan olaylarında ABD donanmasına ait gemilerin Montrö Sözleşmesi’ni delmesine müsaade edilmemesi ve günümüzde de Karadeniz’in barış havzası olarak korunma çabaları bu politikanın en somut göstergeleri. NATO-Rusya geriliminde denge politikası izlemeye çalışan Türkiye’nin bu dengeyi sürdürmesini zora sokacak gelişmeleri desteklemediği açık. Haliyle Gürcistan savaşına benzer şekilde boğazlar üzerinde Ukrayna-Rusya savaşından doğabilecek yeni bir baskının oluşması, Türkiye’nin en son arzu edeceği gelişmelerden biri olacak.

Ukrayna-Rusya tansiyonuna dair Ankara’daki dış politika karar vericilerinin arasında görüş ayrılığının olduğu ve iki farklı görüşün ortaya çıktığı ise medyaya yansıdı. NATO müttefiki olarak Türkiye’nin kenarda beklemesini ve muhtemel bir gelişmede sorumluluklarını yerine getirmesini düşünenlerin yanı sıra pro-aktif bir politika izlenerek arabulucu rolünü benimsenmesini, Rusya ile son dönemde elde edilen kazanımların kaybedilmemesi ve denge politikasının sürdürülmesi gerektiğini düşünenlerin olduğu ifade ediliyor. Fakat genel hatları itibarıyla muhtemel bir savaşa dair taşınan endişeler sebebiyle Türkiye’nin arabulucuk çabalarının olduğu ve diplomasi yoluyla tansiyonun azaltılmasını istediği görülüyor. Bölgenin bir savaş atmosferinde olmasından ve böyle bir psikolojinin ortaya çıkmasından duyulan rahatsızlık her fırsatta dile getiriliyor. Her ne kadar Ukrayna’nın Türkiye’nin arabulucu çabalarına sıcak baktığı kamuoyuna yansısa da Rusya’nın bu konuda şimdilik kayıtsız olduğu görülüyor.

Oğuz Güngörmez, İKV Uzmanı