İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
1-15 MAYIS 2022

AB GÜNDEMİ: Birleşik Krallık Seçimleri ve Kuzey İrlanda Protokolü Çıkmazı

Birleşik Krallık Seçimleri ve Kuzey İrlanda Protokolü Çıkmazı

İstikrarlı yapısı ile bilinmesine rağmen, özellikle Brexit sonrasında bir türlü huzura kavuşamayan Birleşik Krallık’ta siyasi sistemin krizleri devam ediyor. Birleşik Krallık’ta 5 Mayıs 2022 tarihinde yerel seçimler yapıldı. İngiltere’de 6800 sandalye, İskoçya ve Galler’de ise yerel yönetimin tamamı için seçime gidildi. Kuzey İrlanda’daki seçimler ise BK’nın AB’den ayrılmasından beri yapılan ilk bölge Parlamentosu (Assembly) üyelerini belirlemek için yapıldı.

İngiltere’de 200 yerel yönetimde gerçekleştirilen seçim sonuçlarına göre Muhafazakâr Parti, kontrolünde bulunan 11 bölgenin kontrolünü kaybetti. Buna karşılık İşçi Partisi beş, Liberal Demokratlar ise üç yeni yönetimin kontrolünü ele geçirdi.  Sonuç olarak yeni dönemde İşçi Partisi 74, Muhafazakâr Parti 35 ve Liberal Demokrat Parti de 16 yerel yönetimin kontrolünü elinde bulunduruyor. 66 yerel yönetimde ise hiçbir parti hakimiyeti söz konusu değil.

Seçimleri Muhafazakâr Parti Kaybetti, İşçi Partisi ise Kazanan Olmadı

Bu durumun sandalye sayısına nasıl yansıdığına bakılacak olursa; Boris Johnson liderliğinde en düşük popülerlik düzeyinde olan Muhafazakâr Parti 485 sandalyeyi kaybetmiş halde. 1403 sandalyeye sahip olan Muhafazakârlar karşısında İşçi Partisi sandalye sayısını 108 artırarak 3073’e ulaşmış durumda. Bu tabloda en çarpıcı sonuç ise Liberal Demokrat Parti’ye ait. Aralarında Hull’ın da bulunduğu 3 yeni yerel yönetimi ve 224 sandalyeyi daha ele geçiren Liberal Demokratların, eline geçirdiği 16 yerel yönetim ve 868’e ulaşan sandalye sayısı ile seçimin asıl kazananı olduğunu söylemek mümkün. Muhafazakarların kaybettikleri oyların büyük bir kısmını almış olmaları gelecek seçimler açısından da oldukça kritik önem taşıyor. Sandalye sayısını 87 artıran Yeşil Parti’nin de başarılı bir seçim sonucu yaşadığı yorumlar arasında yer alıyor. İngiltere’nin güneyindeki kritik önem taşıyan bölgeleri ve özellikle Londra’da sırasıyla 1964 ve 1978 yıllarından itibaren Muhafazakarların kontrolünde bulunan Westminster ile Wandsworth yönetimlerinin İşçi Partisi'ne geçmesi Muhafazakâr Parti için oldukça önemli bir yenilgi sayılıyor.  İşçi Partisi’nin elde ettiği kazanımlar nedeniyle parti için “dönüm noktası” olarak nitelediği seçimlerde Londra’daki önemli kazanımlarını Londra dışında yeterince gerçekleştiremediği görülüyor. Bu nedenle de seçimlerin İşçi Partisi için aslında tam bir zafer olarak sayılması doğru değil.  En başarılı seçim sonucunun ise Muhafazakâr Parti’yi protesto oylarını toplayarak oylarını en fazla artıran Liberal Demokrat Parti’ye ait olduğu açıkça görülüyor.

İskoçya ve Galler’de de seçim sonuçlarının İşçi Partisi lehine, Muhafazakâr Parti aleyhine gerçekleştiği görülüyor. Nitekim İskoçya’daki yerel seçimlerde İşçi Partisi 2017’de %21 olan oy oranını %23’e çıkardı. Muhafazakâr Parti ise 2017’de %22 olan oy oranının %17’ye düştüğünü gördü.  İskoç Ulusal Partisi ise (Scottish National Party-SNP) İskoçya yerel yönetimindeki üstünlüğünü korumakla kalmayıp oy oranını belli bir oranda artırmayı başardı. Galler’de İşçi Partisi 67 sandalye alarak iki yerel yönetimin kontrolünü ele geçirirken bağımsızlık yanlısı Plaid Cymru birkaç oy kaybetmekle birlikte üç yerel yönetimin kontrolünü ele geçirdi. Muhafazakâr Parti ise 86 sandalye ve ellerindeki tek yerel yönetimikaybetti. Bağımsızlar bu seçimde de yerel yönetimdeki güçlü konumunu sürdürmeyi başardı.

Kuzey İrlanda Parlamento Seçimlerinde Tarihi Bir İlk Yaşandı

Kuzey İrlanda bölge Parlamentosu seçimleri sonucunda tarihi bir ilke imza atıldı. İrlanda Cumhuriyeti ile birleşme taraftarı olan ulusalcı Sinn Féin, oyların %29’unu alarak Parlamento’daki 90 sandalyeden 27’sini kazandı ve en büyük parti oldu. Bu rakam 2017 seçim sonuçları ile aynı olmakla birlikte 1998 Hayırlı Cuma Anlaşması imzalandığından itibaren ilk parti konumunda olan ve BK ile birleşmeden yana olan Birlik yanlısı Demokratik Birlik Partisi’nin (Democratic Unionist Party-DUP) önceki seçime göre oylarının %7’sini ve üç sandalyesini Kuzey İrlanda Protokolü karşıtı olan Geleneksel Birlik Partisi (Traditional  Unionist Party-TUV) lehine kaybetmesi ve seçimlerden ikinci parti olarak çıkması sonucunu doğurdu. Mezhep kaynaklı olmayan bir siyaset yapan İttifak Partisi (Alliance) ise %4,5 ile oy oranını ve sandalye sayısını en fazla artıran Parti oldu. İttifak Partisi bir önceki seçimlere göre sandalye sayısını 9 artırarak  bunu 17’ye çıkardı. İlk parti olarak seçimlerden çıkan Sinn Féin’in Başbakanı atama hakkını kazanması nedeniyle bu sonucun Kuzey İrlanda siyasi tarihinde sembolik bir dönüm noktası oluşturduğu konusunda herkes hemfikir.

Seçim Sonuçlarının Olası Dönüştürücü Etkileri

BK’daki yerel seçimler ile Kuzey İrlanda Parlamentosu için yapılan seçimlerin sonuçları iki açıdan önemli görülüyor. Bunlardan ilki özellikle “partygate” skandalı ve ağırlaşan yaşam şartlarının gölgesindeki Başbakan Boris Johnson liderliğine ve partinin gelecek seçimlerdeki performansına olası etkisi. Diğeri ise Kuzey İrlanda seçim sonucuna göre BK ile birleşme taraftarı olan DUP yerine İrlanda Cumhuriyeti ile birleşme taraftarı olan Sinn Fein’in Parlamento çoğunluğunu ilk olarak elde etmesinin kısa vadede Brexit sürecine olan etkisinden uzun vadede olası bir Kuzey İrlanda-İrlanda Cumhuriyeti birleşmesi ve bunun BK’nın birliği üzerindeki olası etkilerine kadar uzanan kritik önemdeki bir dizi sorunu gündeme getirmesi.

Muhafazakâr Parti ve Boris Johnson açısından seçim sonuçlarının ne ifade ettiğine bakılacak olursa, seçimlerde Muhafazakâr Parti’nin kayıp yaşayacağı öngörülse de özellikle Londra’da kalesi sayılan en güçlü olduğu yerel yönetimleri kaybetmesinin beklenmeyen bir sonuç olması, buna karşın kırsal kesimde gücünü koruyabilmesi karşısında Parti içi eleştirilerin ne yönde gelişeceği Boris Johnson’ın başbakanlığı açısından belirleyici olacak gibi görünüyor.

Kuzey İrlanda Protokolü Çıkmazı ve Brexit Sürecine Etkisi

Kuzey İrlanda seçim sonuçlarının Kuzey İrlanda hükümeti,Kuzey İrlanda Protokolü ve dolayısıyla Brexit süreci üzerindeki önemini anlamak için önce kısaca Kuzey İrlanda’daki hükümet sisteminin nasıl işlediğine bakmakta fayda var.

1998 Hayırlı Cuma Antlaşması'nın bir gereği olarak Kuzey İrlanda, Başbakan (First Minister) ve Başbakan Yardımcısı (Deputy First Minister) olarak anılan ancak eşit güce sahip iki hükümet başkanı olan yetki paylaşımı ilkesine dayanan Kuzey İrlanda Yürütme Kurulu (Executive) tarafından yönetiliyor. Yine Hayırlı Cuma Anlaşması’na göre en fazla sandalyeyi kazanan partinin adayı Başbakan olurken ikinci parti adayı ise Başbakan Yardımcısı oluyor. Yürütme Kurulu ancak ve ancak her iki hükümet başkanının da görevde olması halinde görev yapabiliyor. Birinin görevden ayrılması halinde Yürütme kurulu çalışamıyor. Eşit güce sahip olsalar da Başbakanlık konumu sembolik bir öneme sahip. Anlaşmadan beri ilk parti olarak Başbakanlığı elinde bulunduran ancak bu seçimlerde Sinn Féin’in ardından ilk defa ikinci konuma düşen DUP için bu seçim çok büyük bir statü kaybı anlamına geliyor. Sinn Fein’in kazanmasının Kuzey İrlanda’yı daha da fazla BK’dan uzaklaştıracağı endişesini taşıyan DUP lideri Jeffrey Donaldson, seçimlerin hemen arkasından Başbakan Yardımcısı atamayarak Yürütme Kurulu’nu bloke edeceğini yani hükümetin kurulmasını engelleyeceğini açıkladı. Mevcut yasalara göre hükümetin altı ay içinde kurulması, hükümetin bu süre içinde kurulamaması halinde yeniden seçime gidilmesi gerekiyor.

İlk günlerde DUP’nin bu süreyi sonuna kadar kullanarak hükümetin kurulmasını Noel’e kadar bloke edeceği düşünülürken, DUP’nin lideri Jeffrey Donaldson’ın henüz seçimlerin ardından bir hafta geçmeden BK hükümetine Kuzey İrlanda Protokolü’nün iptal edilmemesi halinde Başbakan Yardımcısı atamayacağını ve hükümetin kurulmasına izin vermeyeceğini açıkladı. Hatta Parlamento Sözcüsünü onaylamayarak Kuzey İrlanda Parlamentosunun oturum yeri olan Stormont’un da işlevsel hale gelmesini engelleyeceğini söyledi. Ayrıca mevcut yasalara göre hem Stormont’ta hem de Westminster’da görev yapamayacak olan Donaldson, Stormont’tan istifa ederek Westminster’da milletvekili olarak devam edeceğini ifade etti. Bu da Donaldson’un bu sorunun kısa vadede çözümlenemeyeceğine olan inancını yansıttığı şeklinde yorumlandı.

Kuzey İrlanda’da yaşanan bu hükümet krizi yalnız Kuzey İrlanda açısından önem taşımıyor ve etki alanı çok daha büyük. Kuzey İrlanda seçim sonuçları iki açıdan önemli sayılabilir. Bunlardan ilki kısa vadede Kuzey İrlanda’da hükümet kurulup kurulamayacağı ve Parlamento’nun işlevsellik kazanıp kazanmayacağı. Diğeri ise uzun vadede Sinn Fein’in kazanmasıyla İrlanda ile Kuzey İrlanda’nın birleşmesinin daha olası bir hale gelip gelmeyeceği. BK’nın AB’den ayrılmasından sonra Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki ticaretin kurallarını belirleyen ve Başbakan Boris Johnson’ın imzaladığı ancak imzaladığı günden beri de değiştirmeye çalıştığı Kuzey İrlanda Protokolü nedeniyle her an tehlikede olan BK-AB ilişkilerinin geleceği açısından son derece kritik bir rolü var.

Hatırlanacağı üzere, BK’nın AB’den Ayrılma Anlaşması ile gümrük birliğinden ve Tek Pazar’dan çıkan BK ile AB arasında olması gereken sınırın Kuzey İrlanda’nın hassas durumu nedeniyle İrlanda Adası’nda Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında değil  de İrlanda Denizi’nde olması konusunda anlaşma imzalamasına  rağmen BK Başbakanı Johnson, BK’dan Kuzey İrlanda’ya gönderilen malların tabi olması gereken kontroller ve ek idari maliyetlerin orantısız olduğu, Hayırlı Cuma Anlaşması’nın İrlanda Adası’nda tesis etmeye çalıştığı barış ve istikrarı tehlikeye soktuğu gerekçesiyle Kuzey İrlanda Protokolü’nün yeniden müzakere edilmesi konusunda ısrarcı olmuştu.  Bunun üzerine AB BK’ya Ekim 2021’de yaratıcı ve pratik çözüm önerileri içeren bir paket sunmuştu. Nihayetinde BK Dışişleri Bakanı Liz Truss, 11 Mayıs 2022 tarihinde yaptığı açıklama ile AB’nin söz konusu Ekim paketindeki önerilerinin mevcut ticaret düzenlemeleri daha da kötüleştireceği şeklinde bir açıklama yapmış ve sorun çözüme ulaştırılamamıştı.

BK’nın Kuzey İrlanda’dan Sorumlu Bakanı Brandon Lewis’in Protokolün mevcut durumunun Hayırlı Cuma Anlaşması’nı temel anlamda göz ardı ettiğini ifade etmesinin, ardından Johnson’ın BK için esas önemli olanın 25 yıl önce imzalanan Hayırlı Cuma Anlaşması olduğu ve toplum genelinde kabul görmeyen mevcut şartlar nedeniyle Protokolün yeniden müzakere edilmesi gerektiğini söylemesi ile Brexit süreci bir kez daha tehlikeli sularda ilerlemeye başlamış oldu. AB Başmüzakerecisi Maroš Šefcovic ile Liz Truss’ın seçimler sonrası yaptıkları ilk görüşmede Šefcovic’in AB’den Protokolü yeniden müzakere etmek için yetki almadığını açıklaması üzerine de Liz Truss, mevcut durumun BK için bir “iç barış ve güvenlik meselesi” olduğunu, “AB’nin esneklik göstermemesi halinde BK’nın başka seçeneği kalmadığını ve harekete geçmek zorunda kalacağını” açıkladı. Buna karşılık Šefcovic’in, BK’nın tek taraflı harekete geçerek uluslararası bir anlaşmanın kurallarına uymamasının kabul edilemez olduğunu ifade etmesiyle işler daha da içinden çıkılmaz bir hale geldi.

Yakın Gelecekte Çıkabilecek Sorunlar

16 Mayıs’ta Boris Johnson siyasi parti liderleriyle görüşmek üzere Kuzey İrlanda’ya bir ziyaret gerçekleştiriyor. Bu arada Protokolün bazı kısımlarını kaldırmak için zor yolu seçerek yasal düzenleme yoluna gitmek üzere BK’da süreci başlatacağı haberleri gündemi meşgul ediyor. Bu yola gitmesi halinde birtakım tehlikelerin kendisini beklediği de yapılan yorumlar arasında. Bu durumda en hafifinden AB’nin gümrük tarifelerini artıracağı, ticari yaptırım yoluna gidebileceği ve hatta Ticaret ve İş birliği Anlaşması’nı askıya alabileceği öngörülüyor.

Avam Kamarası’nda onaylanma sürecinde kendi partisi içinde protestolarla karşılaşacağı, Avrupa yanlısı Lordlar Kamarası’nda da işlerin uzayacağı ve aradan geçen bunca zaman sonra hala Brexit’in sorun yaratmasının İngiliz halkını popülerliği endüşük seviyede olan Boris Johnson’a karşı bir tutuma içine sokacağı ve bir dahaki genel seçimlerde Muhafazakâr Parti’nin kazanma şansını olumsuz etkileyeceği de yapılan yorumlar arasında. Eski BK Başbakanı Theresa May’in ve İrlanda Dışişleri Bakanı Simon Coveney’nin Johnson’a Protokolün bazı kısımlarını tek taraflı olarak uygulamaması konusunda yaptıkları uyarı, Biden yönetiminin Kuzey İrlanda-İrlanda Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin barış ve istikrar içinde sürmesine verdiği önem nedeniyle ABD ile yaşanabilecek sorunlar Johnson hükümetinin başının dertte olduğuna işaret ediyor.

Bazı çevreler tarafından iddia edildiği gibi, Johnson’ın AB liderlerini Šefcovic’e müzakere konusunda yeni bir görev tanımalarını  sağlamak için mi bu krizi yarattığı yoksa gerçekten bu konuda kararlı mı olduğu sorusunu gelişmeler gösterecek. Her zamanki gibi Brexit süreci dikenlerle kaplı. Kuzey İrlanda Protokolü bir kez daha bu süreci bir çıkmaza sokmuş durumda. Kuzey İrlanda-İrlanda Cumhuriyeti birleşmesinin bir olasılık olup olmadığı, bu süreçte yaşananların gündeme getirdiği BK’nın bütünlüğüne olan etkileri gibi kritik sorunlar ise çok daha karmaşık dinamikleri içeriyor.

Şehnaz Dölen, İKV Kıdemli Uzmanı