KÜRESEL GÜNDEM: Avrupa Jeopolitiği Yeniden Şekillenirken: Finlandiya ve İsveç’ten NATO Üyelik Başvurusu
Avrupa Jeopolitiği Yeniden Şekillenirken: Finlandiya ve İsveç’ten NATO Üyelik Başvurusu
Rusya’nın Ukrayna’ya Avrupa güvenlik mimarisini temellerinden sarsan askerî müdahalesi, AB’yi ve Üye Devletlerini güvenlik ve savunma alanında bu zamana kadar tabu kabul edilen konularda son derece kritik kararlar almaya zorlayan bir gelişme oldu. Almanya’nın geleneksel tutumundan uzaklaşarak ihtilaf bölgelerine askerî teçhizat sevkiyatına yeşil ışık yakması, AB’nin tarihinde ilk kez bir üçüncü ülkeye silah gönderme kararı alması, art arda açıklanan iddialı savunma bütçeleri, Danimarka’nın AB güvenlik ve savunma politikalarının dışında kalma hakkını (opt out) 1 Haziran’da referanduma götürmeye hazırlanması, AB’nin ve Üye Devletlerin “jeopolitik uyanışına” işaret eden olaylardan akla ilk gelenler.
Savaşın Avrupa kıtasına geri dönüşü, NATO’nun Soğuk Savaş sonrası dönemde sorgulanır hâle gelen kuruluş misyonunun yeniden hatırlanmasına ve Avrupa’nın savunulmasından sorumlu temel aktör olarak değerinin de daha iyi anlaşılmasına neden oldu. NATO’nun, Vaşington Antlaşması’nın kolektif savunmayı öngören ve müttefiklerden birine yapılan saldırıyı tümüne yapılmış kabul eden meşhur 5’inci Maddesi’yle perçinlenen güvenlik şemsiyesi, her zamankinden daha değerli hâle gelmiş durumda. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesiyle birlikte değişen tehdit algılamalarının geleneksel olarak askerî bağlantısızlık politikası izleyen ülkeleri de bu kararlarını gözden geçirmeye ittiği görülüyor. Öyle ki, İkinci Dünya Savaşı sırasında iki kez Sovyetler Birliği ile savaşan ve toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı karşılığında katı bir tarafsızlık politikası izlemek zorunda kalan Finlandiya ile iki yüz yıldır herhangi bir savaşa katılmayan İsveç, tarihi bir karara imza atarak, 18 Mayıs 2022 tarihinde NATO üyeliği için başvuruda bulundu.
Avrupa Güvenliği için Kırılma Anı: 24 Şubat Öncesi ve Sonrası
İronik şekilde, Rusya’nın Ukrayna topraklarına 24 Şubat 2022 tarihinde başlattığı istila harekâtının, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya yönelmesini tetikleyen ve Kremlin’in aslında baştan beri önlemeye çalıştığı ve Ukrayna’ya müdahalesinin gerekçelerinden biri olarak gösterilen NATO’nun sınırlarına doğru genişlemesine de zemin hazırladığı görülüyor.
İsveç ve Finlandiya, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte NATO ile iş birliğini geliştirmek için birtakım girişimlerde bulunmuşlardı. 1994’ten bu yana NATO’nun Barış için Ortaklık (Parternship for Peace- PfP) programı kapsamında yer alan ve düzenli olarak pek çok NATO tatbikatına katılan Finlandiya ve İsveç; Kosova, Afganistan ve Irak gibi coğrafyalardaki NATO misyon ve harekâtlarına katkı sundular. 1995 yılında, dördüncü genişleme dalgası kapsamında AB’ye üye olan bu iki İskandinav ülkesinin askerî bağlantısızlık politikası izlemeyi tercih etmelerinde, Rusya’nın olası tepkisinden duyulan endişe ve kamuoyunun NATO üyeliğine sıcak bakmaması gibi etkenler belirleyici rol oynadı. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi sonucunda Avrupa güvenlik mimarisinde yaşanan radikal değişimle birlikte bu etkenlerin geçerliliğini yitirdiği görülüyor.
Rusya-Ukrayna savaşının neden olduğu jeopolitik deprem, Finlandiya ve İsveç kamuoylarının NATO üyeliğine desteğinin ciddi anlamda artmasında belirleyici olurken Helsinki ve Stokholm’ü güvenlik politikalarını gözden geçirmeye itti. Her iki ülkede de NATO üyeliğini destekleyenlerin oranı geleneksel olarak %20-%30 bandında seyrederken, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin ardından NATO üyeliğine destek Finlandiya’da %76’ya, İsveç’te ise %53’e ulaştı.
NATO üyeliği konusundaki tartışmalar, Finlandiya’da hükümetin 13 Nisan 2022 tarihinde parlamentoya Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin ardından değişen güvenlik ortamını değerlendiren raporunu sunmasıyla derinlik kazandı. Finlandiya’nın NATO üyeliğine giden yolu aşamalı olarak anlatan hükümet raporu, parlamentodaki vekillerin büyük çoğunluğunun desteğini aldı. Bunu takiben Finlandiya Parlamentosundaki komitelerin görüşü alındı. 12 Mayıs 2022 tarihinde ise Cumhurbaşkanı Sauli Väinämö Niinistö ve Başbakan Sanna Marin, Finlandiya’nın gecikmeksizin NATO üyeliği için başvuruda bulunması gerektiğini belirten ortak bir açıklama yayımlayarak, bu doğrultuda ulusal prosedürlerin ivedilikle başlatılması çağrısında bulundu.
Güvenlik politikalarında Helsinki ile yakın koordinasyon içinde hareket eden Stokholm de Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesiyle değişen güvenlik ortamının etkilerini ve İsveç’in olası NATO üyeliğine ilişkin mart ayında başlatılan istişare sürecinin sonuçlarını içeren raporu 13 Mayıs’ta kamuoyu ile paylaştı. İsveç’te Başbakan Magdalena Andersson liderliğindeki sosyal demokratların ülkeye nükleer silah ve kalıcı NATO üssü konuşlandırılmaması kaydıyla NATO üyeliğine yeşil ışık yakmalarının ardından Stokholm de İttifak’a üyelik için girişimde bulunma kararı aldı.
Finlandiya ve İsveç’in Olası NATO Üyeliğinin Önemi
Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği, kuzey Avrupa jeopolitiğini yeniden şekillendiren bir gelişme teşkil ediyor. Öncelikle, Rusya ile 1.340 kilometrelik kara sınırına sahip Finlandiya’nın üyeliğiyle NATO-Rusya sınırı neredeyse iki katına çıkmış olacak. Ayrıca, Finlandiya ve İsveç’in üyeliği, beş Nordik ülkesinin tamamının NATO çatısı altına girmesi ve İttifak’ın kuzey kanadındaki mevcut stratejik açığın da kapatılması anlamına geliyor. Çevik ve modern birliklere sahip, refah düzeyi yüksek ve demokratik bu iki ülkenin NATO’ya katılımının, Baltık bölgesinin ve İttifak’ın kuzey kanadının savunulmasına ve caydırıcılığına muazzam katkı sunmakla kalmayıp, yeni bir jeopolitik rekabet sahası olarak şekillenen Arktik bölgesinde de NATO’nun elini güçlendireceği düşünülüyor. Finlandiya ve İsveç açısından NATO üyeliğinin en önemli kazanımı ise Atlantik İttifakı’nın güvenlik şemsiyesinden yani Vaşington Antlaşması’nın kolektif savunmayı öngören 5’inci Maddesi’nden yararlanabilme imkânı olacak.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, komşularla iyi ilişkiler gibi ilkeleri karşılamaları ve NATO standartlarıyla büyük ölçüde uyumlu askerî kabiliyetlere sahip olmaları nedeniyle Finlandiya ve İsveç’in, İttifak’a katılımının hızlı şekilde gerçekleşmesi bekleniyor. Prosedür gereğince, her iki ülkenin de NATO’ya üyelik için başvurmalarının ardından, NATO müttefiki ülkelerin oy birliğiyle üyeliğe davet edilmeleri, bunu takiben de Katılım Protokolü’nü müzakere ederek imzalamaları gerekecek. Katılım Protokolü’nün 30 müttefik ülkenin her biri tarafından iç hukuk prosedürleri uyarınca onaylanmasının ardından NATO üyeliği resmiyet kazanacak. Katılım Protokolü’nün imzalanmasından onay sürecinin tamamlanmasına kadarki geçiş dönemi, NATO’ya en son katılan iki müttefik ülke olan Karadağ ve Kuzey Makedonya için bir yıldan biraz daha fazla sürmüştü.
Kremlin’in, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvurusunda bulunmasının “Rusya tarafından yeterli bir yanıt gerektiren ciddi askerî ve siyasi sonuçlar doğuracağı" uyarısında bulunduğu göz önünde tutularak, Rusya’dan gelecek olası bir misilleme karşısında ABD ve Birleşik Krallık tarafından güvenlik garantileri sağlanmasını öngören birtakım düzenlemeler gündeme gelmişti. Nitekim Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, 11 Mayıs 2022 tarihinde İsveç ve Finlandiya’yı ziyaret ederek, her iki ülke ile karşılıklı güvenlik güvenceleri içeren birer savunma paktı imzaladı. İzlanda, Danimarka ve Norveç Başbakanları da 16 Mayıs’ta, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini destekleyen ve olası bir saldırı durumunda her iki ülkeye de ellerinden gelen desteği verme taahhüdünde bulunan ortak bir bildiri kaleme aldı.
Müttefiklerin Tutumu ve Türkiye’nin Çekinceleri
Finlandiya ve İsveç’in 29-30 Haziran tarihinde düzenlenecek NATO Madrid Zirvesi’nde üyeliğe davet edilmeleri beklense de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından dile getirilen çekinceler ve Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanovic’in Bosna-Hersek çıkışı, sürecin sanıldığı kadar hızlı ilerlemeyebileceğinin göstergesi olarak yorumlanıyor.
Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvurusu, müttefiklerin çoğu tarafından olumlu karşılanırken, ilk veto sinyali nisan ayında Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanovic’ten gelmişti. Üyelik başvurularının liderler düzeyinde ele alınması hâlinde veto kullanacağını duyuran Milanovic, Helsinki ile Stokholm’ün üyeliğine yeşil ışık yakmak için Bosna-Hersek’te etnik Hırvatlara ayrımcılık yaptığı öne sürülen seçim yasasının reforme edilmesini şart koştu. Milanovic’in, ABD ve diğer müttefiklerin seçim reformu için Bosna-Hersek Hükümeti üzerinde baskı oluşturmasını amaçlayan bu hamlesi, Hırvatistan Başbakanı Andrej Plenkovic’in tepkisine neden oldu. Plenkovic, ne iktidardaki Hırvatistan Demokratlar Birliği’nin (HDZ) ne de parlamentodaki çoğunluğun Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini veto etmeyi düşündüğünü vurguladı.
Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği için başvurmak üzere girişimde bulunmaya hazırlandığı sırada ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu iki ülkenin adeta terör örgütü misafirhanesine dönüştüğünü belirterek bu konuda olumlu bir görüşe sahip olmadığını dile getirmesi, Ankara’nın da veto kullanabileceği yorumlarına neden oldu. Esasında, NATO’nun “açık kapı” politikasını Avrupa-Atlantik bölgesinde istikrar ve güvenliğinin teminatı olarak gören Türkiye, tarihsel olarak NATO genişlemesine güçlü destek veren bir ülke. Ancak Türkiye’nin, özellikle İsveç’in terör örgütü PKK ve Suriye uzantısı YPG unsurlarını içeren Suriye Demokratik Güçleri konusundaki tutumuna ilişkin rahatsızlığını bir süredir dile getirdiği biliniyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Berlin’de gerçekleşen NATO Gayriresmî Dışişleri Bakanları Toplantısı marjında yaptığı açıklamalar, Ankara’nın bu iki ülkeden terörle mücadele konusundaki meşru endişelerini gidermek üzere somut adımlar atmasını beklediğini gösteriyor. Ankara’nın beklentisi, Helsinki ve Stokholm’ün söz konusu terör örgütleriyle arasına mesafe koyarak müttefiklik ruhuna yaraşır şekilde terörle mücadele konusunda Türkiye ile tam dayanışma içerisinde hareket etmesi. Bu kapsamda, İsveç ve Finlandiya’nın ayrıca 2019 Barış Pınarı Harekâtı sonrasında Türkiye’ye savunma sanayii alanında getirdikleri ihracat kısıtlamalarını kaldırmaları da önem taşıyor.
Türkiye’nin güvenlik endişelerinin giderilmemesi hâlinde veto kullanabileceğinin sinyallerini vermesiyle gerek NATO müttefiki ülkelerle gerekse Helsinki ve Stokholm ile Ankara arasındaki diplomasi trafiği de hız kazanmış durumda. Türkiye’nin güvenlik endişeleri somut eylemlerle karşılanmadığı takdirde İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılım sürecinin ilerleyemeyeceği mesajı, 25 Mayıs 2022 tarihinde İsveç ve Finlandiya heyetleriyle Ankara’da gerçekleştirilen görüşmelerin ardından Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın tarafından da teyit edildi. 29-30 Haziran tarihlerinde düzenlenecek NATO Madrid Zirvesi’ne kadar Helsinki-Stokholm-Ankara hattında Türkiye’nin haklı endişelerini giderecek ortak bir anlayışa varılması, bu iki ülkenin içinde bulunduğumuz kritik dönemde NATO güvenlik şemsiyesi altına girmesinin önünü açacaktır.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı