İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

KÜRESEL GÜNDEM: Rusya-Ukrayna Savaşı ile Gündeme Gelen Nükleer Savaş Riski

Rusya-Ukrayna savaşı sadece enerji, tahıl, göç ve ekonomiyle ilgili olarak değil aynı zamanda nükleer silahlanma konusunda da endişeleri artırıyor.
KÜRESEL GÜNDEM: Rusya-Ukrayna Savaşı ile Gündeme Gelen Nükleer Savaş Riski

Rusya-Ukrayna Savaşı ile Gündeme Gelen Nükleer Savaş Riski

Ukrayna Ulusal Nükleer Enerji Üretim Kuruluşu (Energoatom), 5 Ağustos 2022 tarihinde Zaporijya Nükleer Santrali’ne Rusya tarafından saldırı yapıldığını açıkladı. Ukrayna'nın güneyinde Zaporijya bölgesindeki Enerhodar şehrinde bulunan ve mart ayının başından beri Rus birliklerinin işgali altında bulunan Santral, hâlen Ukraynalı personel tarafından işletilmeye devam ediyor. Altı ünitesi ve 6000 megavatlık kapasitesiyle Zaporijya Nükleer Santrali, Avrupa'nın en büyük ve dünyanın ise dokuzuncu en büyük santrali olma özelliğini taşıyor.

Radyasyon sızıntısının olmadığı ancak iki işçinin şarapnel yaralarıyla hastaneye kaldırıldığı ve bir nitrojen-oksijen ünitesi ile yüksek voltajlı bir elektrik hattının hasar gördüğü Zaporijya Nükleer Santrali’ndeki saldırıdan Ukrayna ve Rusya, birbirlerini sorumlu tutarken, her iki taraf da bunu bir terör eylemi olarak nitelendiriyor.

Ukrayna, Zaporijya Santrali’nde Ukraynalı personel çalıştığını, buranın bir Ukrayna santrali olduğunu ve Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ndeki askerlerin kendi altyapılarına zarar vermek istemeyeceğini iddia ediyor. Rusya’nın Santrali bir askerî üs ve kalkan olarak kullanıldığını ileri sürüyor. Ayrıca Rusya’yı, Batı'nın nükleer felaket korkusuna oynamak ve Batı'nın Ukrayna'ya askerî destek sağlama isteğini kırmak amacıyla santrali kullanmakla suçluyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, yapılan saldırıların ardından açıklamalarda bulundu ve nükleer felaket uyarısında bulunarak 1986'daki Çernobil felaketine gönderme yaptı. Zelenskiy, Zaporijya Nükleer Santrali’nin Avrupa'nın en büyük nükleer santrali olduğunu hatırlatarak Çernobil felaketinin tek bir reaktörün patlamasıyla oluştuğunu, Zaporijya’nın ise altı reaktörü olduğunun altını çizdi.

Rusya-Ukrayna savaşının ilk günlerinde nükleer güvenliğin önemini vurgulamak amacıyla Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) Başkanı Rafael Grossi, savaş esnasında asla ihlal edilmemesi gereken nükleer güvenliğin “Yedi Sütunu” olduğunu belirtmişti. Bunlar;

-Reaktörler, yakıt havuzları veya radyoaktif atık depoları dâhil tüm tesislerin fiziksel bütünlüğünün korunması;

-Emniyet ve güvenlik sistemleri ve ekipmanlarının tamamının her zaman tam olarak çalışır durumda olması;

-İşletme personelinin, emniyet ve güvenlik görevlerini aşırı baskı altında kalmadan ve karar verme kapasitesine sahip olarak yerine getirebilmesi;

-Tüm nükleer tesisler için güvenli tesis dışı güç kaynağının sürekliliğinin sağlanması;

-Nükleer parçaların kesintisiz tedarikinin lojistiğinin sağlanması;

-Etkili saha içi ve saha dışı radyasyon izleme sistemleri ve acil durum hazırlık ve müdahale önlemleri olması;

-Düzenleyici kurum ve diğer kurumlarla güvenilir iletişim kurulması.

Saldırıdan birkaç gün önce, 1-26 Ağustos tarihleri arasında devam edecek olan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'nın (Nuclear Non-Proliferation Treaty-NPT) uygulanmasının gözden geçirildiği 10’uncu Konferansı’nın açılışında yaptığı konuşmada Grossi, savaş başladığından beri tüm bu yedi ilkenin ihlal edildiğinin altını çizmişti. Konuşmasında Grossi, 1986'daki felaketin yaşandığı Çernobil nükleer santralindeki sistemleri eski hâline getirmek için Ukrayna ile birlikte çalışmayı başarmış olan IAEA’den bir grubun, nükleer güvenliğin sağlanabilmesi için Zaporijya Nükleer Santrali’ne gitmesine izin verilmesinin önemini vurgulamıştı.

Santraldeki Saldırıdan Sonra Nükleer Felaket İhtimali

Hiroşima’nın yıldönümüne rastlayan bir dönemde, Rus işgali altındaki Ukrayna'da bulunan ve Avrupa'nın en büyük nükleer santrali olma özelliğini taşıyan Zaporijya tesisinin bombalanması ile nükleer felaket korkularının yeniden gündeme gelmesi sonrasında uzmanların konuya ilişkin yorumlar yaptıkları görülüyor.

Avrupa Nükleer Topluluğu Başkanı Leon Cizelj'e göre, reaktörler on metreye kadar betonla korunduğu için bombardımandan kaynaklanan riskler sınırlı. Cizelj, reaktör duvarlarının sadece hedefli bir hava bombardımanıyla aşılabileceğini tahmin ediyor. Cizelj, yakıt depolama alanlarına yapılacak bir saldırının etkisinin sınırlı olacağını, zira açığa çıkacak radyoaktif maddenin sadece 10 ila 20 kilometre arasında bir mesafe kat edebileceğini öngörüyor.

Nükleer enerji santralleri, çok sayıda şebeke bağlantısı ve yedek dizel jeneratörler gibi birçok güvenlik sistemi ile tasarlanıyor. Zaporijya ayrıca soğutma için bir püskürtme havuzu kullanıyor. Yani santralin içindeki sıcak su, sıcaklığını düşürmek için dışarıdaki havaya püskürtülüyor. Bu önlemlere rağmen soğutma sistemlerinin arızalanması ve reaktörün erimesine yol açması hâlinde oluşacak en kötü senaryoda bile bunun sadece yerel düzeyde ciddi hasara yol açacağı ifade ediliyor. Çernobil benzeri bir felaket riskinin düşük olduğu söylense de bu durum söz konusu olduğu takdirde yerel halk için bir trajedi manasına geliyor.

Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması ve BM Konferansı

Santralde yaşanan bu hadisenin tam da BM'de Nükleer Silahsızlanma Antlaşması’na (NPT) taraf ülkelerin katıldığı konferansa denk gelmesi oldukça manidardı. 1970 yılında yürürlüğe giren ve 191 ülkenin taraf olduğu Antlaşma, nükleer silahların ve silah teknolojisinin yayılmasını önlemeyi, nükleer enerjinin barışçıl kullanımında iş birliğini teşvik etmeyi ve nükleer silahsızlanma ile genel ve tam silahsızlanmaya ulaşma hedefini ilerletmeyi amaçlayan önemli bir uluslararası antlaşma olma özelliğine sahip.

Konferansta BM Genel Sekreteri Antonio Gutuerres, dünyanın COVID-19 salgını, iklim değişikliği, savaş ve insan hakları ihlalleri gibi birçok ciddi sorunla boğuştuğunu ve konferansın Soğuk Savaş'ın zirve yaptığı dönemden bu yana görülmemiş bir nükleer tehlike döneminde gerçekleştiğini ifade etti. Gutuerres, 2022 yılı itibarıyla dünyada 13 bin nükleer silah olduğunu ve bugün insanlığın "nükleer imhadan sadece bir yanlış anlama, bir yanlış hesaplama uzakta" olduğunu vurguladı.

Nükleer Savaş Konusunun Rusya-Ukrayna Savaşı ile Tekrar Gündeme Gelmesi

Nükleer savaş konusunun tekrar gündeme gelmesinde Rusya önemli bir paya sahip. Askerî doktrini Rus devletine yönelik varoluşsal bir tehdit durumunda nükleer silahların kullanılmasına izin veren Rusya, Batı'yı, Ukrayna'yı silahlandırarak ve yaptırımlar uygulayarak kendisine karşı bir "vekalet savaşı" yürütmekle suçladı. Savaş başladıktan sonra Putin, Rusya'nın nükleer cephaneliğine dikkat çekerek, herhangi bir müdahale girişiminin bu ülkeleri tarihlerinde hiç karşılaşmadığı sonuçlara götüreceği konusunda uyarmıştı. Bu açıklamadan birkaç gün sonra da Rusya'nın nükleer güçlerinin yüksek alarm durumuna geçirilmesi emrini vermişti. Savaş, jeopolitik gerilimi 1962 Küba Füze Krizi'nden bu yana görülmemiş seviyelere çıkardı ve hem Rusya hem de ABD'deki politikacılar Üçüncü Dünya Savaşı riskinden açıkça bahseder oldu.

Bu gelişmelerden sonra Rusya’nın nükleer silah kullanımına yönelik birkaç teori ortaya atılmıştı. Bu senaryolar:

-Karadeniz üzerinde can kaybına neden olmayan ancak Rusya’nın nükleer eşiği geçme kararlılığını ve daha kötüsünün gelebileceğinin sinyalini verilebilecek olan bir patlama;

-Ukrayna'daki bir askerî hedefe, sivillere zarar vermeyi amaçlamayan bir nükleer saldırı;

-Tıpkı Hiroşima ve Nagazaki'de amaçlanıp kullanıldığı gibi Ukrayna'nın bir kentini yok etmek, kitlesel sivil kayıplara neden olmak ve bu şekilde Ukrayna’nın teslim olmasını sağlama.

1-26 Ağustos 2022 tarihleri arasındaki BM Konferansı’nda Putin, Rusya olarak nükleer bir savaşın kazananı olamayacağı ve uluslararası toplumun tüm üyeleri için eşit ve bölünmez güvenliği savunduklarını ifade etti. Putin’in bu açıklamaları daha önce yaptığı ve Batı'da üstü kapalı nükleer tehditler olarak yorumlanan açıklamalarla tezat teşkil ediyor. Putin'in NPT forumunda sarf ettiği sözler, güven verici bir mesaj vermeyi ve Rusya'yı sorumlu bir nükleer güç olarak göstermeyi amaçlıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise Rusya’yı suçlayarak Ukrayna’nın 1994’te Rusya ve diğer bazı ülkelerin verdikleri güvenlik garantileri karşılığında Sovyet dönemi nükleer silahlarından vazgeçtiğini hatırlattı. Blinken son olarak Rusya’nın saldırısının bağımsızlığına ve özgürlüğüne yönelik saldırıları bertaraf etmek isteyen, kendisini korumak ve savunmak isteyen ve bu nedenle de nükleer silahlara sahip olması gerektiğini düşünen ülkelere yanlış mesaj verdiğini vurguladı.

Nükleer Silahlanma Konusunda Ülkelerin Durumu

Rusya altı bin 255 nükleer savaş başlığı ile nükleer silah konusunda dünyada birinci sırada bulunuyor. İkinci sırada beş bin 550 nükleer savaş başlığı ile ABD yer alıyor. Çin 350 nükleer savaş başlığı ile üçüncü, Fransa 290 nükleer savaş başlığı ile dördüncü, 225 nükleer savaş başlığına sahip Birleşik Krallık ise beşinci sırada yer alıyor. Sonrasında da sırayla 165 ile Pakistan, 156 ile Hindistan ve 90 nükleer savaş başlığı ile İsrail geliyor.

Kuzey Kore’nin nükleer cephaneliğinin tam boyutu ve gücü belirsizliğini koruyor. Ancak analistler Kuzey Kore’nin altı kez nükleer silah denemesi yaptığını ve ABD ile müttefikleri Japonya ve Güney Kore'ye ulaşabilecek balistik füzeler geliştirdiğini ifade ediyor. İlki Ekim 2006, sonrasında da sırasıyla Şubat 2013, Ocak ve Eylül 2016 ve Eylül 2017'de olmak üzere toplamda altı nükleer test gerçekleştiren Kuzey Kore'nin 2027 yılına kadar yaklaşık iki yüz nükleer silaha sahip olabileceği öngörülüyor.

Rusya-Ukrayna savaşı özelinde Rusya, nükleer kaza fikrinin korkutuculuğunu kullanarak,  altıncı ayına girmek üzere olan savaşa dikkat çekerken, karşı tarafın ve Ukrayna’yı desteklenen Avrupa ülkelerinin kaygılarını artırmayı hedefliyor. Bu anlamda Rusya Batı'nın nükleer bir felaketle ilgili korkularını manipüle etmek ve Batı'nın Ukrayna'ya ek askerî destek sağlama isteğini azaltmak için bir strateji uyguluyor olabilir.  Ukrayna’nın amacı ise ele geçirilen santral etrafında "kamuoyu sempatisi" oluşturmak ve Rusya’nın saldırganlığına yönelik uluslararası tepkileri artırmak. Görülüyor ki, nükleer güce sahip bir ülkenin içinde olduğu ve nükleer tesislerin sahada yer aldığı böyle bir savaş en korkunç senaryoları yeniden gündeme taşıdı ve nükleer tehdit ile bir kez daha yüzleşmemize yol açtı.

Zafer Can Dartan, İKV Uzman Yardımcısı

Diğer Yazılar