İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

AB GÜNDEMİ: Enerji Krizi Avrupa’yı Derinden Etkilerken: Almanya’nın Değişen Enerji Politikaları Neye İşaret Ediyor?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından tüm Avrupa’da derinleşen enerji krizi, AB’nin lokomotif ülkelerinden Almanya’nın enerji politikalarında da değişim rüzgarlarını beraberinde getirdi.
AB GÜNDEMİ: Enerji Krizi Avrupa’yı Derinden Etkilerken: Almanya’nın Değişen Enerji Politikaları Neye İşaret Ediyor?

Enerji Krizi Avrupa’yı Derinden Etkilerken: Almanya’nın Değişen Enerji Politikaları Neye İşaret Ediyor?

Enerji fiyatlarındaki artış ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, 2022 yılında başta Avrupa olmak üzere küresel çapta enerji arzı güvenliğini tehdit eden en önemli gelişmeler oldu. Küresel ekonominin COVID-19 salgını sonrası rayına girmesinin ardından yükselen enerji fiyatları, dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçısı olan Rusya’ya Ukrayna’ya karşı tutumundan dolayı uygulanan yaptırımlar sonucunda iyice yükselişe geçti. Bununla birlikte, Rusya doğal gaz ihracatının %74’ünü başta Almanya, Türkiye, İtalya, Belarus, Fransa ve Polonya gibi Avrupa ülkelerine yaptığından, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığının sonlandırılması ihtiyacı küresel gündemin tepesine oturdu.

Rusya-Ukrayna Savaşının Ardından Avrupa’nın Enerji Bağımlılığını Sonlandırma Çabaları

Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’yı işgal etmesiyle, yıllarca göz ardı edilen günümüz küresel enerji mimarisindeki sorunlar iyiden iyiye su yüzüne çıktı. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, yüksek oranda fosil yakıtlara dayalı küresel enerji mimarisinin başlıca aktörleri olan ülkelerin enerji tedariki konusunda Rusya gibi öngörülemez ve meydan okuyucu bir ülkeye bağımlı hâle gelmiş olması, bu ülkelerin yanlış enerji politikalarının bir sonucu olarak kendisini gösterdi. Nitekim 2021 yılında AB toplam gaz tüketiminin %40’ını, petrol ithalatının %27’sini ve kömür ithalatının %46’sından fazlasını Rusya’dan sağlamıştı.

Büyük oranda Rus gazına bağımlı olan AB, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline istinaden bu ülkeye uyguladığı yaptırımların kapsamında enerjiyi kısıtlı bir şekilde ele almak zorunda kaldı. Bu kapsamda, kömür ithalatı ile petrol rafinerisi için gerekli olan ürün ve teknolojilerin Rusya’dan tedarik edilmesi, Rusya’ya satılması, nakledilmesi ve ihraç edilmesini yasaklayabildi. AB ayrıca, uzun süredir Avrupa’nın Rusya’ya bağımlılığını artıracağı gerekçesiyle ABD tarafından tepkiyle karşılanan ancak Almanya’nın ısrarcı olduğu Kuzey Akımı 2 projesini rafa kaldırdı. Bununla birlikte, yayımladığı RePowerEU başlıklı stratejisi ile Rusya’dan yapılan enerji ithalatını sonlandırmayı, artan enerji fiyatlarını ele almayı, enerji piyasası tasarımını optimize etmeyi, gaz depolarının kapasitesinin her ekim ayında en az %90’a yükseltilmesini, gaz arzının çeşitlendirilmesi ve enerji verimliliğinin artırılmasını ve yeşil ve yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmayı amaçladı.

Batılı ülkelerin sergilediği bu tutumun ardından, Rusya, talep ettiği son tarihe kadar ruble ile ödeme yapmadıkları gerekçesiyle Bulgaristan ve Polonya gibi ülkelere gaz akışını keserken, Kuzey Akım 1 boru hattından Almanya’ya taşınan doğal gaz akışını da “bakım çalışmaları” gerekçesiyle geçici olarak durdurdu. Bu durum, Rusya’nın maruz kaldığı yaptırımlar karşısında doğal gazı Almanya’ya karşı bir silah olarak kullandığı şeklinde yorumlandı.

AB Enerji Politikalarındaki Keskin Değişim

AB’nin karşı karşıya kaldığı enerji krizi, Avrupa Yeşil Mutabakatı doğrultusunda elde ettiği veya etmeyi amaçladığı bazı kazanımları tehlike altına soktu. Zira, AB ülkelerinin çoğunda, bağımlı oldukları Rus gazının kesildiği takdirde ne yapacaklarına dair endişeler hâkim hâle geldi. Bu durumda, doğal gaz ve nükleer enerjinin “yeşil” olup olmadığının tartışıldığı bir gündemden, doğal gaz ve nükleer enerjinin yanı sıra en kirletici fosil yakıt olan kömüre de dönüşün değerlendirildiği bir gündeme geçiş yapıldı. Kimi AB ülkeleri ABD, İsrail, Mısır, Norveç, Azerbaycan ve Cezayir gibi doğal gaz ve LNG ihracatçı ülkeleri ile doğal gaz ihracatını artırmak için müzakereler sonuçlandırırken, Fransa ve Belçika nükleer enerji santrallerinin işletilme süresini artırma, Avusturya, Hollanda ve Almanya ise kömür santrallerini çalıştırma kararı aldı. Buna ek olarak Polonya, fiyat spekülasyonunu önlemek için kömürü sübvanse etme niyeti olduğunu açıkladı.

Değişen Enerji Politikalarının Başlıca Aktörü: Almanya

AB’nin lokomotif ülkelerinden Almanya, son zamanlarda iklim değişikliği ile mücadelede öncü bir tutuma sahip bir ülke olarak konumlandırılmaktaydı. Gelecek İçin Cuma Günleri (Fridays for Future) ve Yok Oluş İsyanı (Extinction Rebellion) gibi Avrupa’da son yıllarda ivme kazanan yeşil hareket Almanya’nın iç politika dinamiklerine yansımıştı. Gençlerin ön safhalarda olduğu bu yeşil hareketin etkisiyle Alman Yeşiller Partisi (Bündnis 90/Die Grünen), 2019 yılı AP genel seçimlerinde en fazla oy alan ikinci parti olarak en büyük oy artışı gösteren Alman partisi oldu.

Dahası, 2021 Almanya genel seçimlerinden önce yapılan bir kamuoyu araştırması, seçmenlerin iklim değişikliğini ülkenin karşı karşıya kaldığı en acil sorun olarak gördüğünü ortaya koymaktaydı. 26 Eylül 2021 tarihinde gerçekleştirilen Almanya genel seçimlerinde, iklim politikalarına önem veren SPD (Sozialdemokratische Partei Deutschlands - SPD) oyların %25,7’sini alarak birinci, %14,8 oy alan Yeşiller Partisi ise üçüncü parti oldu. Yoğun müzakereler sonucunda, seçimlerden tam 59 gün sonra SPD ve Yeşiller, Hür Demokrat Parti (Freie Demokratische Partei - FDP) ile anlaşarak üç partinin renklerini temsil eden “trafik lambası koalisyonu”nu oluşturdu. Taraflar arasında imzalanan koalisyon protokolünün içeriğinde, maden ve taş kömüründen enerji üretimine 2030 yılında son verilmesi ve Almanya genelinde tüketilen enerjinin 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması yer aldı.

Ancak, hâlihazırda enerji krizi ile mücadele eden diğer Avrupa ülkeleri gibi Almanya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ardından enerji politikalarında iklim değişikliği ile mücadeleye uygun olmayan bazı uygulamalara başvurmak zorunda kaldı. Almanya, 2020 yılında brüt elektrik üretiminin %44’ünü yenilenebilir enerji ile karşılasa da enerji karmasında nükleer ve fosil yakıtlar da önemli bir yere sahipti ve bu fosil yakıtları Rusya gibi üçüncü ülkelerden ithal etmekteydi. Öyle ki, Almanya brüt enerji üretiminde en fazla kullanılan ikinci kaynak olan doğal gazın yaklaşık %65’ini, petrol ve petrol ürünlerinin yaklaşık %30’unu, katı fosil yakıtlarınsa %46’sını Rusya’dan tedarik ediyordu. Rusya’nın doğal gaz akışını AB tarafından uygulanan yaptırımlara karşı bir silah olarak kullanmasının yanı sıra azalan doğal gaz depoları da ülkede büyük çaplı bir endişe kaynağı oldu.

Almanya, bu enerji krizini aşabilmek için bazı iklim ve enerji taahhütlerini de göz ardı etmek zorunda kaldı. Normalde 2030 yılına kadar kömüre dayalı elektrik üretimini sonlandırmayı hedefleyen Almanya, doğal gaz depolarını gelecek kış aylarında kullanmak için muhafaza etme amacı doğrultusunda, elektrik üretiminde daha az gaz kullanmaya, kalan ihtiyacı da kapatılmış kömür santrallerini yeniden açarak karşılamaya karar verdi. Bu durumu “geçici bir acil durum tedbiri” olarak tanımlayan Alman Şansölyesi Olaf Scholz, bu geçici acil durum tedbirinin Almanya’nın iklim hedeflerine halel getirmeyeceğini açıkladı.

Krizi aşma yolunda nükleer enerjiye dönüş de Almanya’da gündeme gelen bir diğer konu oldu. 1998 yılında iktidardaki SPD-Yeşiller koalisyonunun nükleer enerjinin aşamalı olarak sonlandırılmasına ilişkin çalışmaları başarıyla sonuçlandırılmışken, bir sonraki Hristiyan Birlik (CDU-CSU) hükümeti uzun süre nükleer santrallerin kapatılmasına ilişkin son tarih vermekten kaçındı. Ancak 2011 yılında Japonya’nın Fukuşima kentinde yaşanan nükleer felaketin ardından nükleer santrallerin kapatılması gündeminin ivme kazanması sonucunda, dönemin Şansölyesi Angela Merkel 2022 yılının sonuna kadar tüm nükleer santrallerinin kapatılması taahhüdünü verdi.

Günümüzde enerji krizine ilişkin son gelişmeler, Almanya’nın nükleer politikasında değişimleri beraberinde getirdi. Alman Şansölyesi Scholz, Rus gazından bağımsız hâle gelmeye yönelik bir hamle olarak, kalan üç nükleer santralin çalıştırılmaya devam etmesinin değerlendirileceğini açıkladı. Bu üç santralin çalıştırılıp çalıştırılmayacağına yapılacak stres testinin sonucuna göre karar verileceği söylenirken, bu seferki stres testinin daha önce yapılanlardan daha sıkı kurallara bağlı olacağının da altı çizildi. Tek Marketten Sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi Thierry Breton başta olmak üzere kimi Avrupa Komisyonu üyeleri ve Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Fatih Birol, Almanya’nın kış aylarında karşı karşıya kalabileceği enerji kesintilerine karşı nükleer santrallerin faaliyetlerine devam etmesinin doğru olduğunu beyan ederken, çevreci örgütler bunun gerçekleşmesi halinde hükümete karşı hukuki yollara başvuracaklarını açıkladı.

Alman koalisyon hükümetinde yer alan FDP nükleer santrallerin işleyişine devam etmesi görüşündeyken, diğer koalisyon ortakları SDP ve Yeşiller bu konuya muhalif kalıyor. Öyle ki, aynı etkinlikte, Yeşiller Partisi üyesi Ekonomik İşler ve İklim Eylemi Bakanı Robert Habeck, nükleer santrallerin işleyişine devam ettiği takdirde Almanya’nın yalnızca %2 oranında gaz tasarrufu sağlayabileceğini söyleyerek santrallerin ömrünün uzatılmasına karşı çıkarken, FDP üyesi Finans Bakanı Christian Lindne ise nükleer santrallerin kullanılmasına ilişkin desteğini açıkladı.

Almanya, kömüre ve nükleere dönüş planlarının yanı sıra, enerji ihracatçısı ülkelerle diplomatik ilişkilerini geliştirerek enerji kaynaklarını çeşitlendirme çabalarını artırdı. Katar, ABD ve Norveç gibi doğal gaz ve LNG ihracatçısı ülkelerle anlaşmalar yapan Almanya Şansölyesi Scholz, en son Kanada Başbakanı Justin Trudeau ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından iki ülke arasında kurulan Hidrojen İttifakı ile güvenli hidrojen tedarik zincirlerinin geliştirilmesinin desteklenmesi, transatlantik Kanada-Almanya tedarik koridorunun kurulması ve 2025 itibarıyla temiz Kanada hidrojeninin ihracı amaçlanıyor. Kanada ayrıca, bakım onarım yapmak için almış olduğu Kuzey Akım 1 boru hattının rüzgâr türbinlerinin Almanya’ya iade edilmesi üzerinde de anlaştı. Görüşme öncesinde dünyanın dördüncü en büyük doğal gaz üreticisi Kanada’dan doğal gaz ithalatını mümkün kılmak için anlaşma yapılabileceğine dair bazı haberler gündeme gelmiş olsa da Kanada’nın doğal gazı LNG’ye dönüştürme konusundaki kabiliyeti sınırlı olduğundan bu konuda bir gelişme gerçekleşmedi.

Diğer yandan, Alman hükümeti enerji tasarrufu yapmak amacıyla kamu binalarının ısıtılmasını kısıtladı ve işletmeleri çalışanlarını mümkün oldukça evden çalıştırması için teşvik etti. Sanayi ve kamu sektörlerinde enerji tüketiminin azaltılması teşvik edildi.

Çözüm Fosil Yakıtlar mı?

Enerji krizi, Almanya vatandaşları için “elektriksiz kalma” korkusu yaratırken, bu duruma bağlı yükselen enerji fiyatları da vatandaşların refahını tehdit ediyor. Uniper gibi Rus gazı ithalatçılarının yükünü hafifletmek için Alman hükümeti tarafından getirilen yeni enerji vergisi, Alman vatandaşlarının cebinden her yıl neredeyse 500 avro daha fazla vergi ödemesi anlamına geliyor. 2021 yılının ikinci yarısında saat başı 0,3234 megavat elektrik faturası ödeyen Almanya hanehalkı, Danimarka’nın ardından en pahalı elektriği kullanan AB hanehalkı oldu. Bu durum hâlihazırda Alman toplumu nezdinde sosyal bir rahatsızlık oluşturmuşken, hükümetin getirdiği yeni enerji vergisinin Almanya’da büyük bir tepki ile karşılanması kaçınılmazdı.

Almanya’nın enerji krizinin gölgesinde fosil yakıtlara dönüş sinyalleri vermesi şaşırtıcı olmasa da fosil yakıtlara dönüş uzun vadede çözüm vadetmiyor. Fosil yakıtlara dönüş, Almanya’nın sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar %55 azaltma, 2050 yılına kadar iklim nötr hâle getirme hedeflerine zarar verme potansiyeline sahip. Almanya’nın enerji krizini fosil yakıtlarla çözmeye çalışmak yerine, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjinin önemini daha fazla göz önünde bulundurması gerekiyor. Zira, fosil yakıtların iklim değişikliğini körüklediği gerçeğinin yanı sıra enerji kaynakları bakımından zengin olmayan Almanya’nın Rus gazına alternatif yaratmak için başka ülkelerle anlaşmaya gitmesi gerektiğinin de unutulmaması gerekiyor. Ancak, bu durumun Almanya’nın başka ülkelere olan bağımlılığını artırmasına yol açması çok muhtemel görünüyor. Bu nedenle, Almanya’nın fosil yakıtlara bağımlılığı artırmak yerine gündeme yeteri kadar sıklıkla gelmeyen enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiyi artırmak için çalışması gerekiyor. Fosil yakıtlara yapılması planlanan yatırımların yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi için kullanılması, enerji güvenliğinin sağlanmasında atılabilecek önemli bir adım olma özelliğine sahip.

Son olarak, yenilenebilir enerjiye dönüşüme verilen ağırlık ile yalnız Alman iç politikasında yanlış kararların alınmasının değil, aynı zamanda Birlik çapında da bu politikaların örnek alınmasının önüne geçilebileceği tahmin ediliyor.

N. Melis BOSTANOĞLU, İKV Uzmanı

Diğer Yazılar