KÜRESEL GÜNDEM: Birleşik Krallık’ın Sınavı: Yeni Başbakan ve Yeni Kral
Birleşik Krallık’ın Sınavı: Yeni Başbakan ve Yeni Kral
Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’ın Başbakanlık’tan ve Muhafazakâr Parti liderliğinden istifası ile 7 Temmuz 2022 tarihinde başlayan adaylık yarışı 5 Eylül’de sonuçlandı. Johnson Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Liz Truss, Maliye Bakanlığı’ndan istifa eden Rishi Sunak’ı %53’e karşı %47 oyla yendi ve Muhafazakâr Parti liderliğine seçilerek BK’ın yeni Başbakanı oldu.
Kraliçe II. Elizabeth’in Başbakanlık görevini yeni sahibine tevdi ettiği “el öpme” töreni, gelenek olduğu üzere Buckingham Sarayı yerine, Kraliçe’nin sağlığı nedeniyle ilk defa İskoçya’daki ikameti Balmoral’da gerçekleşti. Yeni Başbakan’ın Kabinesi ve izleyeceği politikalar üzerinde yorumlar ve spekülasyonlar henüz başlamıştı ki 8 Eylül günü 96 yaşındaki Kraliçe II. Elizabeth’in ölüm haberi BK gündemini bir anda değiştirdi. Liz Truss’a Başbakanlık görevini vermesinin ardından üç gün geçmeden Kraliçe II. Elizabeth’in 70 yıllık hükümranlığının sona ermesi ile BK’da yalnız yeni bir hükümet değil yeni bir Kraliyet dönemi de başlamış oldu.
19 Eylül Pazartesi günü yapılacak olan resmî cenaze törenine kadar Kraliçe II. Elizabeth’in hayatı, hizmetleri ülke ve dünya gündemini meşgul edecek olsa da ekonomik ve siyasi gerçekler Johnson döneminin sona ermesi ve Liz Truss döneminin başlamasının BK için ne anlam ifade ettiği konusunu yeniden gündeme taşıyacak. Bu nedenle, Kral III. Charles’ın tahta geçmesinin ülke için getirdiği belirsizliklere ek olarak hayat pahalılığı, enerji krizi, Brexit gibi konularla yeterince zorlayıcı bir dizi sorunla yüzleşmek durumunda kalacak olan yeni Başbakanın kampanya süresince vaat ettiği politikalara ve atadığı Kabine’ye bakarak Liz Truss dönemine ait beklentilere ve sorunlara değinmekte fayda var.
Hatırlanacağı üzere, Boris Johnson, COVID-19 salgını nedeniyle yaşanan kapanmalar sırasında Başbakanlık binasında verilen partiler nedeniyle hakkında açılan soruşturma ve yaptığı yanıltıcı açıklamalar başta olmak üzere, kendi partisi içinden gelen baskılar sonucunda Muhafazakâr Parti liderliğinden ve Başbakanlıktan istifa etmek durumunda kalmıştı. Muhafazakâr Parti Milletvekillerinden 50 oy alan, aday olmaya hak kazanan ve bu doğrultuda parti liderliği için yarışa giren 10 adayın çeşitli aşamalarda elenmelerinin ardından Rishi Sunak ve Liz Truss son aşamaya kalan iki lider olmuştu. Adayların hangisinin parti lideri olacağını Muhafazakâr Parti üyelerinden aldıkları oy sayısı belirledi. Sonuçta Muhafazakâr Parti üyeleri arasında en popüler aday olan Liz Truss, Johnson Hükümeti’nin Maliye Bakanı ve Muhafazakâr Parti milletvekilleri arasında daha popüler olan Rishi Sunak karşısında yaklaşık 80 bine karşı 60 bin oy alarak hem Muhafazakâr Parti lideri hem 56’ncı BK Başbakanı hem de Margaret Thatcher ve Theresa May’den sonra 3’üncü kadın Başbakan oldu.
Başbakanlığa Giden Yolda Liz Truss
Gençliğinde Liberal Demokrat Parti’yi desteklerken şimdi Muhafazakâr Parti’den Başbakan olması, AB’de kalmaktan yana iken Brexit taraftarı olması, zaman içinde değişen görüşleri ve yaptığı konuşmalarda kırdığı potlar nedeni ile eleştirilere maruz kalan BK’nın yeni Başbakanı Truss, Parti içindeki hızlı yükselişi ve Johnson Hükümeti döneminde önce Uluslararası Ticaret Bakanı ve en son olarak da Dışişleri Bakanı olması ile dikkat çekmişti. 2019 yılında Johnson’ı ilk destekleyen Kabine Bakanlarından biri olan Truss, bunun karşılığında aldığı Uluslararası Ticaret Bakanlığı görevi sayesinde bir yandan ülkeye olumlu haberler getiren bir pozisyona gelmiş olurken diğer yandan da Johnson döneminde iç politikada ortaya çıkan iniş çıkışlardan etkilenmedi.
Rishi Sunak’ın vergileri artırması nedeniyle Parti’nin sağ kanadı ile arası açılması sonrasında ortaya çıkan boşluğu Truss doldurdu ve gerek BK’daki gerekse ABD’de Trump’ı destekleyen sağ eğilimli düşünce kuruluşlarının desteğini aldı. Truss ilk önceleri adaylık yarışının favorilerinden biri olarak gösterilmiyordu. Ancak Boris Johnson’ın Başbakanlığının sona ermesine neden olan istifalar zincirini başlatan kişi olmasının Sunak için bir dezavantaja dönüşmesi, Truss’ın adaylık yarışının ilerleyen günlerinde popülaritesini artırması ve yarıştan çekilen adayların kendisine destek vermesi sonucu Truss, Muhafazakâr Parti milletvekilleri arasında daha popüler olan Rishi Sunak’ı geride bıraktı.
“Truss Dönemi” Politikalarına Bir Bakış
Yeni BK Başbakanı Liz Truss’ın minimal devletten yana, vergi indirimini savunan, iklim değişikliği konusunda atılması öngörülen adımları askıya almaktan ve hatta yeşil dönüşümü desteklemek için enerji faturalarındaki yeşil vergiyi geçici olarak kaldırmaktan çekinmeyen, iklim değişikliğine mesafeli duran, Kuzey İrlanda Protokolü konusunda AB karşısında ödün vermeyen ve savunma bütçesini GSYH’nin %3’üne çıkarmayı öngören bir tavrı benimsediği görülüyor. Başbakanlığı kabul konuşmasında BK’yı her açıdan dönüştüreceğine vurgu yapan Liz Truss, ilk etapta belirlediği üç önceliği: ekonominin büyümesini sağlamak; ülkeyi enerji krizinden çıkararak uzun vadede enerji yatırımlarını artırmak ve sağlık hizmetlerini iyileştirmek olarak açıkladı.
“Truss Dönemi”nin nasıl olacağına dair ipuçları, yeni Başbakanın bundan önceki ekonomi politikalarına yönelik eleştirilerinde ve almayı düşündüğü tedbirlerde yatıyor. Truss ekonomideki durgunluğu, kendi döneminden önce, ekonominin büyümesinden ziyade daha eşit ve adil bir gelir dağılımına yoğunlaşılmış olmasına bağlıyor ve yeni hükümetin enflasyonu ortadan kaldırmak yerine ekonomik büyümeyi sağlamaya odaklı bir politika izleyeceğini söylüyor. Vergi artışlarının ekonomik büyümenin önündeki en büyük engel olduğunu iddia ederek bir yandan vergi indirimi sözü veren, sosyal sigorta primlerine yapılan artışları ve planlanan kurum vergisi artışları ile yeşil dönüşüm için kullanılmak üzere enerji faturalarına yansıtılmış olan yeşil vergileri geri çekeceği, diğer yandan da sağlık hizmetlerini iyileştireceği vaadinde bulunan Truss’ın, Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) ve net sıfır hedefleri ve savunma bütçesi için nereden kaynak bulacağı konusu ise soru işaretlerine ve eleştirilere yol açmaya devam ediyor. Ayrıca ilk bakışta cazip gibi gelse de vergi indiriminden faydalanacak kesimin orta ve üst düzey gelir grubundakiler olduğunu, vergi vermedikleri için düşük gelirlilere enerji krizi ve hayat pahalılığı ile mücadelede pek yarar sağlamayacağı da Liz Truss’ın vaat ettiği politikalara getirilen eleştiriler arasında yer alıyor.
Enerji kriziyle mücadelede 150 milyar sterlinlik bir bütçe açıklayan Truss’ın, bunun maliyetini büyük kar açıklayan enerji şirketlerine vergi olarak yansıtmama kararı getirilen eleştirilerden biri. Ocak ayına kadar %78 hanehalkının enerji yoksulu olacağı verisinden yola çıkılırsa, Truss’ın iki yıl süre ile ortalama bir hane halkının enerji faturalarına senelik 2 bin 500 sterlin tutarındaki üst sınır getirdiği açıklamasının bile Birleşik Krallık’ta önümüzdeki günlerde enerji kısıtlamaları, sosyal çalkalanma ve huzursuzlukların önüne geçemeyeceği düşünülüyor.
Truss’ın Kabinesi Kimlerden Oluşuyor?
Liz Truss’ın, kazanan adayın adaylık yarışındaki rakibine Kabinede görev teklif etmesi geleneğini sürdürmediği görülüyor. Eski Kabine'den sadece Savunma Bakanı Ben Wallace’ı görevinde bırakan Truss, Maliye Bakanı olarak Kwasi Kwarteng’i, Dışişleri Bakanı olarak James Cleverley’i, İçişleri Bakanı olarak ise liderlik yarışındaki adaylardan biri olan Suella Braverman’ı atadı. En büyük taraftarlarından biri olan Therese Coffey’i Başbakan Yardımcısı ve Sağlık Bakanı olarak görevlendirirken, Brexit’in en şiddetli savunucularından ve iklim değişikliği konusunda şüpheci yaklaşıma sahip Jacob Rees-Mogg’a iş dünyasını ve Dışişleri Bakanı olduğu dönemde yardımcısı olan Avrupa şüphecisi Chris Heaton-Harris’a ise Kuzey İrlanda konusunu teslim etti.
Çok tecrübeli olmamakla birlikte sadece kendisine destek veren isimlere Kabinesi’nde yer vermesi ve değil Rishi Sunak’a, hiçbir Sunak taraftarına görev vermemesi, Liz Truss’ın sadakati her şeyden üstte tuttuğunun ve sadece kendi görüşlerini yansıtan bir hükümet kurma isteğinin yansıması olarak görülüyor. Yeni Kabine'nin, BK’nın uzun süredir gördüğü ideolojik olarak en tutarlı ve birlikte hareket edebilecek bir kadroya sahip olduğu yorumları yapılıyor. Ancak tecrübeli isimleri dışlamış olması nedeniyle Muhafazakâr Parti’yi Parlamentodaki en bölünmüş Parti yapması, Liz Truss'ın Parti içinde destek sağlamak açısından ileride sorunlarla karşılaşabileceği ve uzun vadede yeni Başbakan için çok olumlu sonuçlar doğurmayabileceği şeklinde değerlendiriliyor.
ABD ve AB ile İlişkilerde Liz Truss’ı Bekleyen Sorunlar
BK’nın ABD ve AB ile ilişkilerinin geleceği açısından Başbakan Truss’ın gerek Ukrayna-Rusya savaşı gerekse Brexit sonrası dönemin yarattığı belirsizliklere ilişkin nasıl bir politika izleyeceği büyük önem taşıyor.
ABD ile ilişkilerin merkezinde Kuzey İrlanda Protokolü’nün geleceğinin yattığını söylemek mümkün. Bu konudaki hassasiyetin Truss’ın Başbakan olmasının ardından Biden’ın yaptığı açıklamaya yansıdığı görülüyor. Kuzey İrlanda Protokolü'nü tek taraflı olarak bozmaması konusunda Truss’ı uyarması ve bunun olması hâlinde BK-ABD arasındaki ilişkileri ve yapılması beklenen ticaret anlaşmasını zora sokacağının işaretlerini vermesi bu yaklaşımın en iyi göstergesi. Truss, AB’nin BK’nın tüm isteklerini yerine getirmesi hâlinde müzakere edebileceğini söylerken Başbakanlık’tan yapılan açıklamada “Taraflar Hayırlı Cuma Anlaşması’nı korumanın önemi üzerinde anlaşmaya vardılar” şeklinde genel bir ibarenin kullanılması dikkatleri çekiyor.
AB ile BK arasındaki ilişkilerde sorun olabilecek konulara bakıldığında, bunların en başında tabii ki yine Kuzey İrlanda Protokolü’nün geleceği yer alıyor. Protokol nedeniyle AB ile yaşanan anlaşmazlıklarda çözüm olmaması hâlinde yaşanabilecek ticaret savaşı, Rusya’nın Avrupa’ya gaz vermeyi kesmesi nedeniyle Almanya’nın BK’ın doğalgaz satın aldığı Norveç gazına talip olması sonucu BK’nın olası enerji tedariki sıkıntısı ve Fransa’dan BK’ya gerçekleşen yasadışı göç nedeniyle Fransa ile yaşanan gerginlik de çözüm bekleyen diğer sorunlar olarak sayılabilir. Özellikle göçmenlerle ilgili olarak Truss’ın Fransız yetkilileri suçlaması, onlara karşı aldığı sert tavır ve Macron’un dost mu düşman mı olduğu sorusuna net bir cevap verememesi gibi konular, Fransa’dan işbirliği konusunda yapıcı bir tavır beklemesinin zor olduğunu gösteriyor.
Dışişleri Bakanlığı sırasında AB ile ilgili yaklaşımı ve önayak olduğu Kuzey İrlanda Protokolü Yasa Tasarısı nedeniyle Truss’tan ılımlı ve uzlaşmacı olmayan bir tavır bekleyen Avrupa Komisyonu, Liz Truss’ın Başbakan olur olmaz Kuzey İrlanda Protokolü’nün 16'ıncı Maddesi’ni yürürlüğe koyarak Protokol'ün bazı bölümlerini askıya alabileceği endişesini taşıyordu. Ancak Liz Truss’ın 7 Eylül'de yaptığı açıklama ile AB karşısında daha pragmatik bir tavır alarak müzakerelere devam etme yönündeki niyetinden heveslenen AB Başmüzakerecisi Maroš Šefcovic, bir adım atarak Kuzey İrlanda sınır kontrollerini azaltabileceklerini ifade etti. Her iki tarafın bu tutumları en azından ilk etapta bu konuda çatışma içinde olmak istemediklerine işaret ederek beklenilenden daha olumlu bir hava yarattığı görülüyor.
İkinci test, Truss’ın Kuzey İrlanda Protokolünün bazı maddelerini tek taraflı olarak uygulamama hakkını Bakanlara veren ve AB’nin BK ile aralarında imzalanmış olan uluslararası anlaşmayı kesin ihlali olarak algıladığı Kuzey İrlanda Protokolü Yasa Tasarısı ile ilgili ne yapacağı olacak. Daha önce Avam Kamarası’na sunulan Yasa Tasarısı’nın Ekim ayı içinde Lordlar Kamarası’nda görüşülmesi planlanıyor. AB'nin anlaşma uyarınca veri paylaşmadığı gerekçesiyle BK’ya açtığı yedi dava bulunuyor ve BK’nın Ufuk Avrupa Araştırma Programı’na katılmasını askıya almış durumda. Tüm bu gelişmeler AB-BK ilişkilerini olumsuz etkileyen faktörler olmaya devam ediyor.
Diğer bir sorun da Kuzey İrlanda’da yaşanan hükümet krizi. Demokratik Birlik Partisi ve Sinn Fein arasında Protokol konusundaki farklı görüşleri nedeniyle yaşanan anlaşmazlığın bir sonucu olarak 6 Mayıs seçimlerinden beri hükümet kurulamıyor. Mevcut kurallara göre, 28 Ekim’e kadar Kuzey İrlanda’da hükümet kurulamazsa yeniden seçimlere gidilmesi gerekecek. Bu nedenle AB ve BK'ın Kuzey İrlanda Protokolü sorununa ilişkin çözüm üretilmesi için çok hızla hareket edilmesi oldukça önemli.
Son olarak, Rusya karşısındaki tutumu Truss’ın Avrupa ile ilişkilerde başını ağrıtabilecek diğer bir konu olarak ortaya çıkıyor. Liz Truss’ın Dışişleri Bakanlığı sırasında Rusya-Ukrayna savaşı konusunda AB ile uyumlu çalıştığı biliniyor. Ancak Liz Truss’ın Rusya’ya karşı çok sert bir tutum içinde olması ve hatta Nisan ayında Rusya’nın 2014 öncesi sınırlarına gönderilmesi gerektiği şeklindeki çıkışı, Baltık ülkelerinin hoşuna gitse de Scholz liderliğindeki Almanya başta olmak üzere Fransa ve İtalya tarafından Rusya’nın köşeye sıkıştırılması hâlinde nükleer ve/veya biyolojik silahların kullanılmasını tetikleyebileceği gerekçesiyle endişe verici bulunuyor.
Yeni Başbakan, Yeni Kral…
Liz Truss’ın Başbakan olması ile Johnson döneminin sona erdiği ve yeni hükümetin izleyeceği politikaların içeride ve dışarıda BK için neler getireceği tartışmaları her hükümet değişikliğinde olduğu gibi olağan akışında ilerlerken hiç de olağan olmayan bir başka olay Liz Truss’ın Başbakanlığına damgasını vurdu. Kral III. Charles’ın tahta geçmesinin tetikleyeceği olaylar ve BK için ne anlama geleceği ise daha çok üzerinde konuşulacak bir konu olmaya devam edecek gibi görünüyor. Dünyanın birçok çalkantı yaşadığı bir dönemde halkına ve İngiliz Devletler Topluluğu bünyesindeki halklara varlığıyla 70 yıl boyunca istikrar ve sürekliliği sağlayan, politik hiçbir duruş sergilemeyen ve halkı tarafından çok sevilen ve sayılan Kraliçe II. Elizabeth’in ölümünün ardından kalan boşluğu politik duruşlar sergilemekten çekinmeyen Kral III. Charles’ın doldurup dolduramayacağı zaman içinde belli olacak. Aynı şekilde yeni Başbakan Liz Truss’ın Johnson’dan devraldığı BK’nın oldukça büyük ve aşılması güç iç ve dış siyasette kendisini bekleyen sorunların altından kalkıp kalkamayacağı yine zaman içinde ortaya çıkacak.
Şehnaz Dölen, İKV Kıdemli Uzmanı