TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Ege’de Gerginlik Tırmanırken: Yunanistan’da Telekulak Skandalı ve Yaklaşan Seçimler
Ege’de Gerginlik Tırmanırken: Yunanistan’da Telekulak Skandalı ve Yaklaşan Seçimler
Ağustos ayının son haftalarından itibaren Ege’de Yunanistan ile Türkiye arasında gerilimin, iki yıl önce Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları bağlamında olduğu gibi tırmandığına şahitlik ediyoruz. Yunanistan’ın angajman kurallarını hiçe sayarak Ege Denizi üzerinde, NATO görevi kapsamında ABD’ye ait B-52 stratejik bombardıman uçağına refakat eden Türk F-16’larını taciz etmesi ve Girit’te konuşlu Rus yapımı S-300 hava savunma füze sistemi aracılığıyla radar kilidi atması, Ege’de suların ısınmasına yol açan son hadiseler. Askerî havacılık terminolojisinde, radar aracılığıyla düşman uçağına kilitlenerek onu takip etmek anlamına gelen ve kilitlenen hedefin vurulmaya hazır olduğu mesajını veren “radar kilidi”, NATO angajman kurallarına göre “düşmanca davranış” olarak kabul ediliyor.
Hatırlanacağı üzere, Yunanistan ile Türkiye arasında 2020 yazına damgasını vuran gerginlik, dönemin Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in girişimleri sonucunda 2021 yılının başında beş yıllık aradan sonra istikşafi görüşmelere geri dönülmesiyle birlikte yerini yumuşamaya bırakmıştı. Aynı yılın mart ayında İstanbul’da bir araya gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis tarafından verilen olumlu mesajlar, Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığına dair umutları artırmıştı. Ancak Miçotakis’in Mayıs 2022’de gerçekleştirdiği ABD ziyareti sırasında, Türkiye’yi ABD Kongresine şikâyet etmesi ve Türkiye’ye F-16V satışını engellemeye çalışmasıyla bu yumuşama, yerini yeniden gerginliğe bıraktı. Atina’nın uluslararası hukuka aykırı şekilde Doğu Ege adalarını silahlandırması, Fransa ve ABD gibi ülkelerle ikili savunma anlaşmaları imzalaması ve sığınmacıları geri itmesi bir süredir Türkiye’de rahatsızlık yaratmaktaydı. Yunanistan’ın Türk F-16 jetlerini radar kilidi atarak taciz etmesi sonrasında yapılan karşılıklı açıklamalarla Ankara-Atina hattında ipler daha da gerilirken, karasuları ile hava sahasından aidiyeti belli olmayan coğrafi formasyonların hukuki statüsüne kadar uzanan Ege Denizi uyuşmazlıkları da yeniden gündeme taşındı.
Ağustos ayının son haftalarına damgasını vuran gelişmelerin ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu; AB, BM ve NATO’daki muhataplarına hitaben Ege’deki uyuşmazlıklara ilişkin birer mektup kaleme aldı. 1 Eylül 2022 tarihinde, 25 AB başkentine, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’e, BM Güvenlik Konseyi daimî üyelerine ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile BM Genel Sekreteri António Guterres’e iletilen söz konusu mektuplarda, Türkiye’nin Ege’deki uyuşmazlıklara ilişkin haklı tezlerine ve bunların çözümüne yönelik önerilerine yer verildi. Atina ise karşı bir hamleyle AB, BM ve NATO’ya, Ege’de tansiyonun yükselmesinden Ankara’nın sorumlu olduğunu iddia eden birer mektup gönderdi. Şaşırtıcı olmayan şekilde Yunanistan, iddialarına AB içerisindeki ortaklarından destek buldu. AB Dönem Başkanlığı’nı yürüten Çekya ile Fransa gibi Üye Devletlerin, “üyelik dayanışması” adı altında Yunanistan’ın maksimalist taleplerine koşulsuz destek vererek, Ankara-Atina hattında tansiyonun düşürülmesine katkı sunmak yerine gerilimin sürmesine zemin hazırladıkları görülüyor.
Yunanistan’da Telekulak Skandalı ve Seçim Sürecinde Kullanışlı Gündem: Türkiye ile Gerginlik Kartı
Yunanistan’ın son dönemde sıkça Türk F-16’larını taciz etmesi ve NATO’nun angajman kurallarına göre “düşmanca hareket” kabul edilen radar kilitlemeye başvurması, Ege’de gerilimi tırmandırma siyaseti güttüğü şeklinde yorumlanıyor. İç siyasette, gazetecileri ve muhalif siyasetçileri kapsayan telekulak skandalı nedeniyle zor günler geçiren Miçotakis hükümetinin, Türkiye ile gerginliği bilinçli şekilde tırmandırma yoluna gittiği yaygın bir kanı. Parlamentoda en büyük üçüncü parti olan merkez sol görüşlü PASOK-Kinal’ın (Pan-Helenik Sosyalist Hareket-Değişim Hareketi) yeni lideri Nikos Andrulakis’in telefonunun Yunanistan Ulusal İstihbarat Teşkilâtı (EYP) tarafından dinlenmesi, temmuz ayının sonundan beri ülkenin gündemindeki en önemli konu hâline gelmiş durumda. PASOK liderliğine seçilmeden önce Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi olan Andrulakis’in, haziran ayında Parlamentonun siber güvenlik hizmetine başvurmasının ardından telefonunda Predator adlı casus yazılıma ait şüpheli bir bağlantının tespit etmesiyle, EYP tarafından dinlendiği ortaya çıkmıştı. Andrulakis’in, PASOK’un liderliğine adaylığını açıkladığı Eylül 2021’den partinin başına geçtiği Aralık 2021’ye kadar dinlendiği tespit edilmişti. EYP, Andrulakis’in telefonun dinlendiğini kabul ederken, Predator casus yazılımını tedarik ettiği iddialarını ise reddetmişti.
Pek çok gazetecinin ve muhalif siyasetçinin de dinlediğinin ortaya çıkmasıyla büyüyen telekulak skandalı, yalnızca Yunanistan içerisinde değil, AB içerisinde de tepkiye neden oldu. Avrupa Komisyonunun Atina’dan konuya ilişkin açıklama talep eden mektubuna, Yunanistan’ın AB Daimî Temsilcisi Büyükelçi Yannis Vrailas tarafından konunun, AB’nin yetki alanına girip girmediğinin tartışmalı olduğu şeklinde karşılık verilmesi, Atina’nın, Brüksel’in konuya dâhil olmasını engelleme çabası olarak yorumlandı. Avrupa Komisyonunun İç İşleri, Göç ve İç Güvenlikten Sorumlu Sözcüsü Anitta Hipper de ulusal istihbarat teşkilatlarının gazeteciler ve siyasi muhalefet dâhil olmak üzere vatandaşların kişisel verilerine yasadışı erişim sağlamasının kabul edilemez olduğunu ve Brüksel’in iddiaların derinlemesine araştırılmasını beklediği mesajını verdi. Konu, AP’de İsrail menşeili Pegasus ve eş değer casus yazılımlara yönelik iddiaları araştırmak üzere kurulan PEGA Komitesinin de gündemine gelmiş durumda. AB Genel Veri Koruma Tüzüğü’nün (GDPR) ihlalinin söz konusu olması hâlinde konunun doğrudan AB’nin yetki alanına girdiğini belirten Hollandalı liberal AP Üyesi Sophie in’t Veld, Avrupa Kamu Savcılığı ve Europol’ün derhal harekete geçmesi çağrısında bulundu.
Başbakan Miçotakis’in suçlamalar karşısındaki tepkisi ise siyasi sorumluluktan kaçınmak oldu. Andrulakis’in telefonunun dinlenmesinin siyaseten kabul edilemez ancak yasal olduğunu savunan Miçotakis, kendisinin bundan haberi olmadığını öne sürdü. 2019’da göreve geldikten sonra ilk icraatlarından birinin EYP’yi doğrudan Başbakanlığa bağlamak olduğu düşünüldüğünde, dinlemelerin Miçotakis’in bilgisi dışında gerçekleşebileceği inandırıcı bir argüman değil. EYP Başkanı Panagiotis Kontoleon ile Miçotakis’in sağ kolu ve yeğeni olan Başbakanlık Ofisi Genel Sekreteri Grigoris Dimitriadis’in istifaları krizi dindirmeye yetmezken, muhalefetten Miçotakis’in istifa etmesi gerektiği yönünde sesler yükselmeye başladı. Telekulak skandalını “Yunanistan’ın Watergate’i” olarak nitelendiren ana muhalefetteki SYRIZA (Radikal Sol İttifak) lideri ve eski Başbakan Aleksis Çipras, Miçotakis’in istifa etmesi ve erken seçime gidilmesi çağrısında bulunuyor. İstifa çağrıları karşısında dört yıllık görev süresini tamamlamakta kararlı olan Miçotakis, Ege’de Türkiye ile gerginliği tırmandırarak kamuoyunun dikkatini farklı yöne çekmeye çalışıyor.
Atina’nın Ege’de gerilimi tırmandırmasında rol oynayan bir diğer etken ise 2023 yazında yapılacak seçimler. 2023, Ege Denizi’nin her iki kıyısında da seçim yılı olacak; Türkiye 2023’ün haziran ayında, Yunanistan ise temmuz ayında sandık başına gitmeye hazırlanıyor. Telekulak skandalı, Yunanistan’da seçim atmosferine beklenenden erken girilmesine neden oldu. Telekulak skandalıyla büyük itibar kaybına uğrayan Miçotakis’in, Ankara ile gerilimi tırmandırarak partisi Yeni Demokrasi’nin oylarını konsolide etmeyi amaçladığı görülüyor. Temmuz ayındaki seçimler öncesinde Atina’nın bu yöndeki manevralarını artırması son derece olası görünüyor.
Yunanistan’ın, Türkiye’ye yönelik kışkırtmalarının geniş perspektifte Türkiye’nin Batı’dan dışlanmasını sağlamayı amaçladığı da uzmanlar tarafından dile getirilen görüşler arasında. Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Dr. Serhat Güvenç’e göre, S-300 füze savunma sistemlerini kullanan Atina’nın hedefinde; Türkiye’yi, Rusya’dan aldığı S-400 savunma sistemlerini harekete geçirmeye zorlayarak Batı dünyasından uzaklaştırılmasını sağlamak var. Hatırlanacağı üzere, esasında 1997 yılında GKRY tarafından Rusya’dan temin edilen S-300’ler, Türkiye’nin haklı itirazları sonucunda Girit adasına konuşlandırılmıştı. Yunanistan’ın Girit adasında depoda tutulan bu S-300’leri 2013’ten itibaren bazı tatbikatlarda kullanmaya başladığı biliniyor. Bazı uzmanlar ise Yunanistan’ın S-300 füze savunma sistemleriyle radar kilidi atması gibi kışkırtmaları karşısında Türkiye’nin, Rusya’dan tedarik ettiği S-400 savunma sistemlerini devreye sokması gerektiği düşüncesindeler. Böylece S-400 meselesinin, Türkiye ile ABD arasındaki bir mesele olmaktan çıkıp Türkiye ile Yunanistan arasında S-300 ve S-400 meselesi hâline getirilebileceğini dile getiriyorlar. Öte yandan böyle bir adımın, ABD ile düzelme yoluna giren ilişkilerin yeniden gerilmesine yol açması da son derece muhtemel.
Ege Denizi’nin iki her iki kıyısında yaklaşan seçim takvimi, Ege’de suların yakın zamanda durulmayacağına işaret ediyor. Telekulak skandalının etkisiyle seçim atmosferinin erkenden hissedilmeye başlandığı Yunanistan’da, iktidar partisinin dikkati farklı yöne çekmek ve oylarını konsolide etmek amacıyla Ege’de gerilimi daha da alevlendirecek eylemlerde bulunması söz konusu olabilir. Bu adımlar karşısında Türkiye’nin meşru hak ve çıkarlarını savunurken itidali elden bırakmaması ve Yunanistan’ın kendisini tehdit altında mağdur bir ülke gibi lanse ederek Batılı ortaklarından sempati toplama taktiğine başvurmasına mahal vermeyerek, Yunanistan’ın kışkırtmalarını bir an önce NATO’nun gündemine taşıması önem taşıyor.
Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı