İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

KÜRESEL GÜNDEM: Birleşik Krallık Siyasetinde Deprem: Brexit Sonrası Sular Durulmuyor

2016 referandumundan beri Brexit’in gölgesinde suların durulmadığı BK siyasetinde Liz Truss’ın istifası ile tetiklenen olaylar deprem niteliği taşıyor.
KÜRESEL GÜNDEM: Birleşik Krallık Siyasetinde Deprem: Brexit Sonrası Sular Durulmuyor

Birleşik Krallık Siyasetinde Deprem: Brexit Sonrası Sular Durulmuyor

Birleşik Krallık siyasetinde sular bir türlü durulmuyor. Boris Johnson’ın Temmuz başındaki istifasının ardından bu sefer de 6 Eylül’de Başbakanlık görevini devralan Liz Truss, 20 Ekim günü istifasını açıkladı. Muhafazakâr Parti liderliğine adaylık için son tarih olarak belirlenen 24 Ekim tarihinde ise tek geçerli aday olan Johnson Hükümeti Maliye Bakanı ve bir önceki liderlik yarışında Liz Truss’ın rakibi Rishi Sunak, Muhafazakâr Parti lideri ve Birleşil Krallık Başbakanı oldu. Johnson’ın istifasından Liz Truss’ın Başbakan olmasına kadar geçen liderlik yarışı süreci de Liz Truss’ın istifasına kadar olan süreç de çalkantılı ve Muhafazakâr Parti içindeki ayrılıkları derinleştirmesi ve su yüzüne çıkarması nedeniyle Birleşik Krallık ekonomisi ve uluslararası konumu açısından yıpratıcı oldu. 2016 referandumundan beri Brexit’in gölgesinde sürdürülen Birleşik Krallık siyasetinde yazdan beri ve özellikle de son iki ay içinde yer alan olaylar deprem niteliği taşıyor.

Neden Yeni Bir Başbakan ve Yeni Bir Hükümet?

Hatırlanacağı üzere, Boris Johnson’ın kendi partisinden gelen baskılar sonucu 7 Temmuz 2022 tarihinde Muhafazakâr Parti liderliğinden ve Başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalmasının ardından iki aya yakın süren bir liderlik yarışı siyaset gündemini oldukça hareketli hâle getirmişti. 6 Eylül tarihinde Kraliçe II. Elizabeth’ten hükümeti kurma görevini alan Liz Truss hükümetinin ilk krizi görevi devralmasından iki gün sonra 8 Eylül 2022’de Kraliçe’nin ölüm haberi ile gerçekleşmişti. Kraliçe II. Elizabeth’in 70 yıllık hükümranlığının sona ermesi ile başlayan 10 günlük resmî yas sürecinde yeni hükümet ve vaat ettiği iddialı reformlar gündemde arka plana düşmüştü.

Siyasetteki karmaşa bu kadarla kalmadı. Resmî yasın Kraliçe II. Elizabeth’in cenaze töreni ile sona ermesinin ardından yeni hükümetin aldığı ilk önemli karar, hanelerin senelik enerji faturalarına getirdiği 2.500 sterlin üst sınırı oldu. Enerji krizine çözüm getirmek için 2019 yılında yer sarsıntılarına yol açtığı gerekçesiyle getirilen hidrolik kırılma yasağını bazı bölgelerde kaldırmak yönündeki kararı tartışma ve eleştirilere yol açtı. 23 Eylül’de Maliye Bakanı Kwasi Kwarteng tarafından açıklanan ve herkesin merakla beklediği mini bütçe ise Truss Hükümeti için bir dönüm noktası oldu. Liderlik yarışında da savundukları gibi ekonomik büyümeyi öncelik hâline getiren, bunu yaparken de vergileri indirmeyi ve borçlanmayı artırmayı hedefleyen politika doğrultusunda açıklanan mini bütçe, finans piyasalarının karışmasına yol açtı. 70’li yıllardan beri sterlinin ilk defa dolar karşısındaki en düşük seviyesine ulaşması Başbakan Liz Truss’ın istifasını hazırlayan bir dizi olayın başlangıç noktasını oluşturdu. Baskılar karşısında Truss’ın ilk olarak Maliye Bakanı Kwarteng’i ABD seyahatinden zamanından önce çağırarak istifasını istemesi ve yerine kendi destekçilerinden olmayan ilk kişi olarak Jeremy Hunt’ı ataması Başbakanın geri adımı olarak algılandı. İçişleri Bakanı Suella Braverman’ın resmî bir evrakı şahsi e-mail adresinden yollayarak bir veri ihlaline yol açması nedeniyle istifa etmesi ile en üst düzeyde iki bakanını kaybeden Liz Truss zor duruma düştü.

Kabinesinde hep kendi arkadaş ve destekçilerine yer verdiği gerekçesiyle eleştirilen Liz Truss’ı, altı hafta önce görevden aldığı kendi destekçisi olmayan eski Ulaştırma Bakanı Grant Schapps’i İçişleri Bakanı olarak ataması da kurtarmaya yetmedi ve Truss ertesi gün istifasını sunmak zorunda kaldı.

24 Ekim’e kadar olan dönemde Rishi Sunak ve eski adaylardan Penny Mordaunt adaylıklarını açıklarken Boris Johnson’ın da aday olmayı düşündüğü haberi ile siyasi ortam oldukça gerildi. Adaylık sürecini kısaltmak için Parlamentodaki Muhafazakâr Parti milletvekillerini temsil eden 1922 Komitesi Başkanı Graham Brady, aday olmak için 100 milletvekilinin desteğini şart olarak getirdiklerini açıkladı. Piyasalar açısından da belirsizliği azaltmak amacıyla getirildiği düşünülen yeni şart ile birlikte yeterli sayıda destekçi bulamaması nedeniyle Boris Johnson adaylığını koymadı. Bazı Muhafazakâr Parti milletvekillerinin yanı sıra muhalefetin, AB’nin ve piyasaların da Boris Johnson’ın aday olmamasından rahatladığı söylenebilir. İlginç bir diğer nokta da UK in a Changing Europe adlı düşünce kuruluşunun Direktörü olan Anand Menon’un da sözünü ettiği, Liz Truss’ın istifası sonrasında gerçekleşen adaylık yarışında bugüne kadar olmayan yeni bir faktörün piyasalar olduğu savı. Diğer aday olan Penny Mordaunt’ın yeterli desteği sağlayamaması nedeniyle son anda geri çekilmek durumunda kalması ve piyasaların daha ılımlı baktığı Rishi Sunak’ın tek aday kalarak Muhafazakâr Parti lideri ve Başbakan olması adeta bu savı güçlendiren bir gelişme. Muhalefet partilerinin Truss’ın istifasından itibaren Muhafazakâr Parti’nin seçim olmadan bir Başbakan daha çıkarmasının demokratik süreç açısından mümkün olmadığını söyleyerek genel seçim çağrısında bulunduğunu ancak Rishi Sunak’ın Başbakanlığı kabul konuşmasında genel seçim olasılığını reddettiğini söylemekte fayda var.

Rishi Sunak’ın Konuşmasındaki Birlik ve Güven Vurgusu

2015 yılında ilk defa Muhafazakâr Parti milletvekili olarak Parlamentoya giren Rishi Sunak’ın Parti içinde hızla yükselerek Johnson Hükümeti’nde Maliye Bakanı olmasının ardından 42 yaşında modern zamanlardaki en genç, Kral III. Charles’dan daha zengin ve ilk Asya kökenli Başbakan olması yeni Birleşik Krallık Başbakanı ile ilgili öne çıkan bilgiler arasında yer alıyor.

Başbakanlığı kabul konuşmasında Rishi Sunak, Liz Truss’ın büyümeye öncelik vermesinin yanlış olmadığını ancak yanlışlar yapıldığını ve “bu yanlışları düzeltmeye hazır olduğunu” ve ekonomik istikrar ve güveni kurduğu hükümetin merkezine koyduğunu ifade etti. Ülkeyi “kelimelerle değil, eylemlerle bir araya getireceğini” söyledikten sonra “hükümetin her düzeyinde bütünlük, profesyonellik ve hesap verebilirliği uygulayacağına” vurgu yaptı ve gücünü 2019 Parti Bildirisi’nden aldığını ifade etti.

Rishi Sunak’ın Başbakanlığında Birleşik Krallık'ın önünde enflasyondan, enerji krizine, Ukrayna savaşından Kuzey İrlanda Protokolü’ne kadar ve Brexit’den kaynaklanan ve acilen halledilmesi gereken birçok temel ve zorlu sorun bulunuyor. Bunlara ek olarak mayıs seçimlerinden beri Kuzey İrlanda’da yaşanan hükümet krizinin 28 Ekim’e kadar çözülememesi nedeniyle yeni bir seçim olacağının Kuzey İrlanda’dan sorumlu Bakan Chris Heaton-Harris tarafından açıklanması, işlerin o cephede daha da karışacağına işaret ediyor.

Sunak Hükümeti’nin Birlik Çabası

Sunak’ın, önündeki bu sorunlarla başa çıkmak amacıyla kabinesini, Liz Truss’ın aksine, sadece kendi arkadaşları ve destekçileri arasından oluşturmadığı, Muhafazakâr Parti içindeki çeşitli görüşlere yer verecek şekilde, parti içinde birliği ve istikrarı sağlamaya çalıştığı görülüyor. Truss tarafından atanan Maliye Bakanı Jeremy Hunt ve Dışişleri Bakanı James Cleverly’i değiştirmediği, Johnson Hükümeti’nden Dominic Raab gibi isimleri de dâhil ettiği; Truss Hükümeti’nde iş dünyasından sorumlu Bakan ve partinin en sağ kanadından olan Jacob Rees-Mogg’u ise görevden aldığı görülüyor.

En tartışmalı Kabine atamalarından birisi ise Suella Braverman’ı istifa ettiği İçişleri Bakanlığı görevine yeniden ataması. Başbakanlık görevini kabul konuşmasında “bütünlük ve hesap verebilirlik” taahhüdünde bulunan Sunak’ın Braverman’ı yeniden İçişleri Bakanı olarak ataması ile bu sözünü tehlikeye attığı bazı milletvekilleri ve muhalefet arasında yaygın olan bir görüş. Bu atama bazıları tarafından Sunak’ın Başbakanlığının ilk hatası olarak da görülüyor. Parlamentoda Başbakan olarak katıldığı ve Başbakana soruların yöneltildiği ilk oturumda bu konuda muhalefetteki İşçi Partisi lideri Keir Starmer tarafından kendisine yöneltilen soruyu Braverman’ın bir “değerlendirme hatası” yaptığı, bundan dolayı özür dilediğini söyleyerek geçiştirdiği görüldü. Ancak bu atamanın Sunak’ın Başbakanlığını garantiye almak için Braverman’la yaptığı bir anlaşmaya dayandığı iddiasında bulunan İşçi Partisi ile Liberal Demokrat Parti bu konuyla ilgili bir soruşturma açılması için süreci başlattı. Bu atamayla ilgili olarak COVID-19 dönemindeki kapanmalar sırasında Partinin sağ kanadının desteğini alsa da Maliye Bakanı Sunak’ın enflasyonu kontrol altına almak ve kamu maliyesine ilişkin tutumluluk yönünde ısrarcı olması nedeniyle “sosyalist” olarak nitelendirildiğini de unutmamak gerekiyor. Sunak’ın Parti içinde disiplin kurmak için yeterli güce sahip olmamasının ve Parti içindeki sağ kanadın şimşeklerini üzerine çekmek istememesinin Suella Braverman’ı yeniden İçişleri Bakanı olarak atamasında bir etken olduğuna dikkat çekiliyor.

Liz Truss’ın Kwasi Kwarteng’in istifası sonrasında Maliye Bakanı olarak atadığı Jeremy Hunt’ın görevi devralması ile başlayan Liz Truss Hükümeti’nin ekonomi politikalarından geri adım atma sürecinin Sunak Hükümeti içinde de devam ettiği görülüyor. Yer sarsıntılarına neden olduğu gerekçesiyle 2019 yılında yasaklanan hidrolik kırılmayı (fracking) geri getirmek konusunda Truss’ın aldığı kararın geri çevrilmesi, fiyat artışlarına göre otomatik olarak artmayan sosyal yardımlarda enflasyon düzeyinde artış sağlayacağına işaret edilmesi ve emekli maaşları ve göç konularında da 2019 Parti Bildirisi’ne sadık kalınacağının açıklandığı görülüyor. Maliye Bakanı Hunt, önceliğin ekonomik istikrarı sağlayarak Birleşik Krallık'ın kendi yolunu çizebilecek bir ülke olduğuna dair güvenin yeniden tesis edilmesi olduğunu ve bu yolda ekonomi ve kamu maliyesine ilişkin tahminlerin doğru ve yerinde olmasının son derece önemli olduğuna vurgu yaptı. Bu kapsamda normal şartlar altında 3 Kasım’daki İngiliz Merkez Bankası’nın faiz kararı öncesinde 31 Ekim’de açıklanması beklenen Orta Vadeli Mali Planın, İngiliz Merkez Bankası ile danışılarak, 17 Kasım’a ertelendiği haberi açıklandı. Yeni hükümetin ekonomi politikasının belirlenmesinde bir sonraki aşama olan Planın gecikmesi ile ilgili en büyük çekince, Merkez Bankası’nın yeni hükümetin harcama ve enflasyonla ilgili kararlarını bilmeden faiz kararını belirlemesi ve belirsizliğin uzamasının piyasalar üzerindeki etkisi olarak görülüyor. Buna karşılık olarak Maliye Bakanı Jeremy Hunt’ın politika belirlenmesinde doğru ekonomik tahminlerin öneminin şu aşamada daha büyük olduğuna vurgu yapması dikkat çekici.

Sunak’ın Başbakan Olmasına Tepkiler

Siyasette çalkalanmalar yaşayan Birleşik Krallık’ın yeni Başbakanı Rishi Sunak’la ilgili ABD başta olmak üzere Brexit nedeniyle bazı Avrupa ülkelerinin tepkileri, bu gelişmenin ileriye dönük yansımalarını anlamak açısından oldukça değerli.

Hindistan bağlantısı nedeniyle Sunak’tan “Birleşik Krallık’taki Hintliler için yaşayan köprü” olarak söz eden Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin, Sunak’ın Başbakan olmasından duyduğu memnuniyetini ve “küresel sorunlarla ilgili olarak ve 2030 Yol Haritası’nı uygulamak için birlikte çalışmaya hazır olduğunu” ifade eden mesajı Hindistan ile Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalamaya çalışan Birleşik Krallık için olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir.

Birleşik Krallık-AB ilişkileri açısından AB’nin Liz Truss’ı aramayacak olduğu tahmin ediliyor. Ancak Boris Johnson’ın yeniden Başbakan olma ihtimalinin gündemde olduğu iki günün AB için en zorlu geçen iki gün olduğu söylenebilir. Rishi Sunak’ın Başbakan olduğu haberi ile Johnson hükümetinde aklın sesi olarak algıladıkları ve AB ile bir ticaret savaşına girmeyi en son isteyen Sunak Avrupa için bu dönemde bir rahatlama unsuru olduğunu söylemek lazım. AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in de mesajında ortak sorunlarla başa çıkmanın yolunun “istikrar ve birlikte çalışmak ile ancak mümkün olduğunu” ifade etmesi her ne kadar Brexit taraftarı olsa da istikrarsızlıkları ve güvenilir olmayan tutumu ile AB’yi bezdiren Boris Johnson yerine AB ile ticaret savaşı istemeyen Rishi Sunak’ın AB tarafından tercih edilen bir Başbakan olduğuna işaret ediyor.

Birleşik Krallık’ta Asya kökenli bir Başbakan seçilmesini bir dönüm noktası olarak niteleyen ve yakın bir ilişki kurmaktan yana olduğuna işaret eden ifadeler de Atlantik’in öte yakasından gelen tepkiler arasında.

Çin’den gelen mesaj da oldukça olumlu; Truss’ın sert tutumuna karşı Çin ile ticari ilişkilere daha ılımlı bir tavır sergileyen Sunak'ın Başbakan olması ile ilgili Çin'den “karşılıklı saygı ve her iki tarafın da kazanacağı şekilde ilişkilerin geliştirilmesi yönünde” görüş bildirildiği görülüyor.

Kısa Bir Rahatlama mı Kalıcı İstikrar mı?

Genel seçim yapılmasının demokratik açıdan elzem olduğu konusunda muhalefet ısrarcı olsa da 44 gün süren Başbakanlığı ile görevde en kısa süre kalan Birleşik Krallık Başbakanı olarak tarihe geçen Liz Truss ve hükümetinin Birleşik Krallık siyasetinde yarattığı depremin ardından, Rishi Sunak’ın Başbakan olmasının bir istikrar ve birlik göstergesi olarak algılandığı görülüyor. Gerek Muhafazakâr Parti içinde gerekse Avrupa’da, kısa süreli olması muhtemel olsa da, bir rahatlama yarattığı bir gerçek. Birleşik Krallık'ın önünde enflasyondan, enerji krizine, Ukrayna savaşından Kuzey İrlanda Protokolü ve Brexit’e kadar halledilmesi gereken birçok temel ve zorlu sorun bulunuyor. Henüz yolun çok başı olduğu için Sunak Hükümeti’nin nasıl bir yol izleyeceği, güven tesis etmek konusunda ne kadar başarılı olabileceği ve hatta bir dahaki seçimlere kadar dayanıp dayanmayacağı konusunda ileriye dönük tahminde bulunmak oldukça zor. Yine de bu kadar çalkantılı bir siyaset döneminin ardından suların kısa bir süreliğine de olsa durulmasının tüm çevreler tarafından hoş karşılandığı aşikâr.

Şehnaz Dölen, İKV Kıdemli Uzmanı

Diğer Yazılar