![]() |
![]() |
KÜRESEL GÜNDEM: “İklim Cehennemi”ne Doğru Son Sapak: 27’nci Taraflar Konferansı
“İklim Cehennemi”ne Doğru Son Sapak: 27’nci Taraflar Konferansı
Dünya, son birkaç yıldır çeşitli krizlerle sınanmaya devam ediyor. Öyle ki, 2020 yılının başlarında, iklim değişikliğinin aslında bir “iklim krizi” olduğunun tartışıldığı bir gündemden, COVID-19 salgınının sebep olduğu sağlık krizinin ve ekonomik krizin hâkim olduğu bir gündeme geçiş oldu. Bu durumda, ilk sorgulanan politikalardan biri de iklim politikaları oldu.
2021 yılında aşıların piyasaya sürülmesiyle salgının etkisi azalırken, birçok ülke ortaya koyduğu net sıfır emisyon hedefleri ile iklim krizinin varlığını unutmadıklarını gösterdi. Bu atmosferde, 31 Ekim-12 Kasım 2021 tarihlerinde Birleşik Krallık’ın Glasgow şehrinde gerçekleştirilen 26’ncı Taraflar Konferansı’nda (26th Conference of the Parties – COP26) yeniden iddialı iklim politikaları tartışıldı. Konferansta, net sıfır emisyon taahhüdü ortaya koyan ülkelerin sayısı artarken, dünya ormanlarının korunması ve metan emisyonlarının azaltılması gibi birçok girişim başlatıldı. COP26’da daha önce çözülmesi mümkün olmayan bazı sorunlar da çözüme ulaştı. Paris Kural Kitabı’nın altı yılın ardından sonuçlandırılmasıyla, Paris Anlaşması tamamen işlevsel hâle getirildi. Bununla birlikte, iklim finansmanı, kayıp ve zarar mekanizması ve kömürün sonlandırılması konularında hayal kırıklığına neden olan bazı gelişmeler de yaşandı.
İklim Aciliyeti Tüm Hızıyla Devam Ediyor
Dünyanın içinde bulunduğu son sekiz yıl, artan sera gazı emisyonları ve sıcaklıklar nedeniyle bu zamana kadarki en sıcak sekiz yıl olarak kayda geçti. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre, 2022 yılı ortalama küresel sıcaklıklar sanayi öncesi döneme kıyasla yaklaşık 1,15°C artış göstermişken, yıl boyunca soğutma etkisi yaratan La Niña hava olayının etkisiyle 2022 yılı en sıcak beşinci veya altıncı yıl olarak tarihe geçti. 2022, en sıcak yıl olmasa da tüm dünyada milyonlarca insanın hayatını olumsuz etkileyen aşırı sıcaklıklar, kuraklık ve seller nedeniyle, milyarlarca dolarlık hasarın yaşandığı yıl oldu.
Küresel sıcaklıkların şimdiden 1,15°C arttığı düşünülecek olursa, Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklıkları 1,5°C ile sınırlandırma hedefinin gerçekleşmesinin tehlikede olduğu görülebiliyor. Bunun yanında, iddialı denilebilecek bazı iklim taahhütlerinin verildiği COP26’dan bu yana güncellenen ulusal katkı beyanlarının da beklenen etkiyi yaratması mümkün görülmüyor. Öyle ki, BM Çevre Programı tarafından COP27 öncesinde yayımlanan “2022 Emisyon Açığı Raporu” (Emissions Gap Report 2022), koşulsuz ulusal katkı beyanlarının 2100 yılına kadar sıcaklıkları 2,6°C artıracağını öngörüyor. Mevcut politikaların 2,8°C artışa neden olacağına işaret eden rapor, ulusal taahhütler ile bu taahhütlerin hayata geçirilmesi noktasındaki uçuruma da özellikle dikkat çekiyor. Rapora göre, koşullu ulusal katkı beyanlarının tam anlamıyla uygulandığı ve ek net sıfır taahhütlerinin verildiği en iyi senaryoda bile sıcaklıkların 1,8°C’ye yükseleceği öngörülüyor. İklim değişikliği ile mücadele konusunda karamsar bir tablonun çizildiği bu zamanlarda, COP27 gibi yüzlerce ülke, sivil toplum temsilcisi ve özel sektörün bir araya geldiği yüksek düzeyli bir iklim diyaloğu mekanizmasının önemi tartışılamaz bir hâle geliyor.
COP27’ye Doğru Geri Sayım
Her sene gerçekleştirilen COP’lar, daha iddialı iklim politikalarının ortaya koyulması ve iklim krizine yönelik iş birliklerinin artırılması amacından önemli bir platform oluştursa da konferansın gerçekleştirildiği tarihe kadarki süreç de en az konferansın kendisi kadar önem taşıyor. 2022 yılına baktığımızda, iklim değişikliği ile mücadele konusunda inişli çıkışlı bir yıl yaşandığı görülebiliyor. Özellikle de Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’yı işgalinin ardından tehlike altına giren küresel enerji tedariki güvenliği enerji krizine sebep olarak, daha iddialı iklim politikalarının ortaya koyulması ve uygulanmasının tartışmaya açılmasına neden oldu. Ayrıca, dünyanın bazı bölgelerinde aşırı sağ bazılarında sol partilerin yükselişi, enerji krizinin beraberinde getirdiği ekonomik kriz ve bu durumun toplum nezdinde oluşturduğu toplumsal huzursuzluklar da 2022 yılına damga vurdu.
Enerji krizinin gölgesinde, AB’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı konusunda hız kesmemesi, ABD’nin temiz enerjiyi teşvik ettiği Enflasyonu Azaltma Yasası, G20 üye ülkelerinden Avustralya’nın net sıfır emisyon hedefi ortaya koyması ve Brezilya’da Amazon yağmur ormanlarını korumaya ant içmiş Luiz Inacio Lula da Silva’nın genel seçimlerden birinci çıkması, iklim değişikliği ile mücadele açısından yılın en olumlu gelişmeleri oldu. Ancak, özellikle de enerji krizi ve beraberindeki ekonomik krizin etkisiyle, bazı gerilemelere de tanık olundu. Rus enerjisini ikame etmek amacıyla başta kömür olmak üzere fosil diğer yakıtlara olan yönelim, İsveç örneğinde de görüldüğü gibi, iddialı iklim hedeflerine sahip ülkelerde iktidara gelen aşırı sağ partilerinin ilk olarak iklim hedeflerini bir kenara atması bu gerilemelere en büyük örnekler olarak göze çarpıyor.
İklim krizi ne hükümetler ne de medya tarafından yeterince ele alınmazken, vatandaşlar nezdinde önemli bir öncelik olduğu daha da belirginleşti. COP27 öncesi iklim krizine dikkat çekmek amacıyla aktivistlerin dünyaca ünlü tabloları hedef alması bunun en önemli örneği oldu.
İniş ve Çıkışlarla COP27
6-18 Kasım 2022 tarihlerinde COP27’ye Mısır’ın ev sahipliği yapacağı duyurusu, anti-demokratik görülen Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi’nin sivil topluma yönelik tavrından dolayı eleştiri yağmurlarına tutulmuştu. COP27’ye katılmak isteyen kimi sivil toplum temsilcilerinin kabul edilmemesi, bazı katılımcıların Mısır hükümetinin COP27 mobil uygulaması aracılığıyla kendilerini gözetlediğini iddia etmesi ve hatta kimi protestocuların tutuklanması gibi gelişmeler eleştirilerin pek de yersiz olmadığını gösterdi. Buna rağmen, yaklaşık 30 bin delegeye ev sahipliği yapan COP27, en fazla katılımın gerçekleştirildiği COP’lardan biri oldu. Diğer yandan, COP27’ye ev sahipliği yapan ülkenin bir Afrika ülkesi olması, iklim değişikliğine karşı savunmasız diğer Afrika ülkeleri için de bir fırsat oluşturdu. Ancak, Çin, Hindistan ve Rusya gibi önemli oranda sera gazı emisyonuna neden olan ülkelerin liderlerinin zirveye katılmaması, büyük bir hayal kırıklığı yarattı.
COP27 gündeminin en önemli maddeleri, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve iklim değişikliğine uyum, iklim finansmanı ve kayıp ve zarar mekanizması olarak belirlendi. Özellikle COP26’da sonuçlandırılamayan iklim finansmanı ve kayıp ve zarar mekanizması, COP27 öncesi en fazla dillendirilen iki gündem maddesi oldu.
Kayıp ve Zarar Mekanizması
COP26’nın en hayal kırıklığı yaratan gelişmelerinden biri, Glasgow İklim Paktı’nda kayıp ve zarar mekanizmasının hayata geçirilmesi konusunda uzlaşıya varılamamasıydı. Bu nedenle, gelişmekte olan ülkelerin yoğun talebi üzerine COP27'de tartışılması beklenen gündemin en tepesinde kayıp ve zarar mekanizması yer aldı. Gelişmekte olan ülkelerin kayıp ve zarar mekanizmasına olan talepleri önem arz ediyor zira iklime bağlı afetlerin neden olduğu kayıplar her geçen yıl daha da artıyor. Bazı raporlara göre, son yirmi yılda 55 savunmasız ülkenin iklime bağlı kayıpları toplam 525 milyar dolara, yani GSYH’lerinin yaklaşık %20’sine mal oldu. Bununla birlikte, bazı araştırmalar bu kayıpların 2030 yılına kadar her yıl 580 milyar dolara yükselebileceğine de işaret ediyor.
Mısır, kayıp ve zarar mekanizmasını başkanlığı süresince gözeteceği bir öncelik olarak gündeme alırken, gelişmiş ülkeler henüz bu mekanizmanın yürürlüğe girmesine sıcak gözle bakmıyor. AB ve ABD, gelişmekte olan ülkelerin iklime bağlı kayıp ve zararlarının karşılanması konusunda destek sağlamaya karşı çıkmasalar da bu konu hakkındaki çekincelerini de ifade ediyor. AB, kayıp ve zarar mekanizmasının gündeme alınmasını “sorumluluk” ve “tazminat” konularının tartışılmaması ve sürecin en geç 2024 yılına kadar somut sonuçlar ortaya koyulacak şekilde kısıtlandırılması karşılığında kabul etti. Ayrıca, hem AB hem de ABD, kayıp ve zarar finansmanının kurulacak ayrı bir fon ile değil, var olan mekanizmalar sayesinde sağlanması gerektiğini de belirtti. Bununla birlikte, Almanya, Belçika, Danimarka ve İskoçya kayıp ve zararların ele alınması için sembolik miktarda finansman sağlama taahhüdünde bulundu. Ancak, resmen bir kayıp ve zarar mekanizmasının kurulması pek de olası görünmüyor. Zira, gelişmiş olan ülkelerin gelişmekte olan ülkelere her sene sağlaması gereken 100 milyar dolarlık iklim finansmanının bile tam olarak sağlanmadığı günümüzde gelişmiş ülkelerin daha büyük bir sorumluluk altına girmek istemeleri mümkün görülmüyor.
Enerji Krizinin Gölgesinde AB’nin İklim Politikaları
Hiç şüphesiz ki, 2022 yılı AB için sınamalarla dolu bir yıl oldu. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşının ardından AB’nin Rus enerjisine olan bağımlılığının güvenliği ve egemenliği açısından oluşturduğu tehdit iyice su yüzüne çıkarken, bu bağımlılığı sonlandırma çabaları yıl boyunca gündemden düşmedi. Rus enerjisinden bağımsız hâle gelmeye çalışan AB ülkeleri, bu süre zarfında Rus gazını ikame etmek amacıyla ya kömür madenlerini yeniden işler hâle getirdi ya da başka ülkelerden yapılan gaz ithalatını artırdı. Henüz “yeşil” olduğu herkes tarafından kabul görmeyen nükleer enerji de önemini artırmaya devam etti. Olması gerekenin aksine, Rus gazına bağımlılığın sonlandırılması konusunda yenilenebilir enerjinin kritik rolü, fosil yakıtların yanında fazlasıyla sönük kaldı.
AB’nin çekingen iklim politikaları, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu iklim krizini yeterince göz önünde bulundurmayabiliyor. Zira, Avrupa kıtası, küresel sıcaklıklardaki artışlardan en fazla etkilenen kıta olarak tarihe geçmiş durumda. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre, Avrupa kıtasında sıcaklıklar, geçtiğimiz otuz yıl içinde küresel ortalamanın iki katı daha yüksek ölçüldü. Bununla birlikte, küresel ısınmanın etkisini artırması sonucunda meydana gelen aşırı sıcaklar, orman yangınları ve diğer iklime bağlı afetlerin toplumları, ekonomileri ve ekosistemleri tehdit etmesi de bekleniyor. Sadece bu yıl en az 15 bin Avrupalı sıcak hava yüzünden hayatını kaydetmişken, uyum tedbirlerinin alınmadığı 3°C’lik ısınmanın söz konusu olduğu bir senaryoda her yıl 90 bin kişinin aşırı sıcaklardan dolayı hayatını kaybedebileceği öngörülüyor.
AB, iklim değişikliği ile mücadele konusunda liderlik konumunu sürdürmeye devam etse de enerji krizinin etkisiyle yeşil dönüşüm sürecinde bazı tıkanıklıklara da şahit oldu. Tüm bunlara rağmen AB’nin iki önemli organı AP ve Konsey, COP27 öncesi pozisyonlarını belirledi. AP, AB’nin liderliğini göstermesi için 2030 hedeflerini yükseltmesine ve 100 milyar dolarlık iklim finansmanını tam anlamıyla mobilize etmesine yönelik bir çağrıda bulunurken, AB ve diğer ülkelerin ulusal katkı beyanlarını yükseltilmiş iklim hedefleri doğrultusunda güncellemeleri gerektiğini kaydetti. Diğer yandan, AB Konseyi de aynı şekilde tarafların ulusal katkı beyanlarının yükseltilmesi gerekliliğini vurgularken, geçen yıl COP26’nın sonuç belgesinde yer alması engellenen “azaltılmamış kömür kullanımının aşamalı olarak sonlandırılması” ve “verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının sonlandırılması” konularında ilerleme kaydedilmesi çağrısında bulundu. Bununla birlikte, binaların enerji performansının iyileştirilmesi, yeni araçlar için daha katı CO2 kuralları koyulması, Çaba Paylaşma Tüzüğü ve AKAKDO (Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık) sektöründe karbon giderimine ilişkin 55’e Uygun Paketi (Fit for 55 Package) bileşenleri kabul edildi.
COP27, AB için iş birliklerini artırma platformu olarak da görev gördü. COP27 esnasında AB, Kazakistan ve Namibya ile yenilenebilir enerji anlaşmaları imzalarken, Güney Afrika’nın Adil Enerji Dönüşümü Ortaklığı Yatırım Planı’nı destekleme kararı aldı. Bununla birlikte, Afrika’nın Sahel bölgesindeki çölleşmeyi önlemeyi amaçlayan Büyük Yeşil Duvar (Great Green Wall) projesine yaklaşık 715 milyon avroluk desteğini açıkladı ve son olarak beş yeni ormancılık ortaklığını başlattı.
Sonuç
COP27 henüz sona ermemiş olsa da son dönemlerde artan iklim aktivizmine ve durumun aciliyetine rağmen yeterince adım atılmıyor. COP27’nin ilk günlerinde kayda değer bir gelişmenin olmadığı da açıkça görülebiliyor. Ancak, Paris Anlaşması hedefleri ile uyumlu bir şekilde küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırarak daha yaşanabilir bir hayatı mümkün kılabilmek için yalnızca sekiz yılımız kaldı. Bu yolda mevcut sera gazı emisyonlarının 2030 yılına kadar %45 azaltılması gerekiyor. Bu hedef, ancak ülkelerin en kısa zamanda daha iddialı iklim hedefleri ortaya koyması ve uygulaması ile mümkün. COP27’deki etkileyici konuşmasında BM Genel Sekreteri António Guterres’in de dediği gibi: “ayaklarımız hâlâ ayak pedalında iklim cehennemine doğru bir otobandayız” ve “küresel iklim mücadelesi bu kritik on yıl içinde ya kazanılacak ya da kaybedilecek”. COP27, iklim mücadelesinden başarıyla çıkmanın nasıl mümkün kılınacağını tartışmak için en kritik ortamlardan biri olma özelliğini hâlen koruyor.
N. Melis BOSTANOĞLU, İKV Uzmanı