TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: 2023 Yılında Türkiye-AB İlişkilerinden Beklentiler: İrade, Vizyon ve Güven
2023 Yılında Türkiye-AB İlişkilerinden Beklentiler: İrade, Vizyon ve Güven
2023 yılı AB-Türkiye ilişkilerinde kritik yıllardan biri olmaya aday. Bunun en önemli sebebi kuşkusuz ki Türkiye’de muhalefetin birleşerek mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı bir aday çıkarmayı hedeflediği seçimlerin Haziran 2023 ya da daha erken bir tarihte yapılacak olmasında yatıyor. Seçimin sonuçlarına göre ya mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan göreve devam edecek ya da şu anda meçhul olan ortak aday kazanarak yönetimde köklü bir değişim süreci başlayacak. Bu dönüşümün en önemli unsurunu ise Parlamenter sisteme geri dönüş oluşturacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesi durumunda ise, Başkanlık sisteminin devam edeceği bilinmekle birlikte, uygulanacak politikalar üzerinde Parlamentoda siyasi partiler arasında ortaya çıkacak yeni denklem de etkili olacak.
Seçimin sonuçlanmasının ardından, kurulacak hükümetin mahiyeti, Türkiye’nin Avrupalı kimliği, Avrupa değerlerine yaklaşımı ve AB ile ilişkilere yönelimi belirleyici olacak. AB sürecini yeniden canlandırmaya yönelik politikalar ve diplomatik girişimlerin gündeme gelmesi halinde, Üyelik sürecinin yeniden işlemeye başlaması kısa vadede mümkün olmasa da, özellikle Gümrük Birliği’nin güncellenmesi süreci gibi daha teknik ve çıkar odaklı süreçler üzerinden ilişkilerde yeni bir ivme yaratılabilir. Ancak yeni hükümetin AB ile aynı dalga boyunda olmaması, Avrupa değerleri olarak görülen demokrasi, insan hakları, temel özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda reformlar yapılmaması, ülkenin AB gündemini dikkate almayan bir yaklaşımın benimsenmesi halinde ise AB ile ilişkilerin onarılması ve yeniden canlandırılması mümkün olamaz. Böyle bir durumda, AB tarafı üyelik müzakerelerini tamamen göz ardı ederek, Ortaklık ilişkisi üzerinden ticari ilişkilere odaklanarak, ilişkilerinin mahiyetini tamamen üyelikten sınırlı bir işbirliği sürecine döndürmek için adımlar da atabilir. Her durumda, en önemli öncelik AB ile güven kaybını telafi edecek ve AB ile ilişkinin önemini idrak ederek gerekli adımları zaman kaybetmeden atacak bir iradenin ortaya çıkması olacak. Dolayısıyla seçim sonuçları AB ile ilişkilerin geleceği ve Türkiye’nin Avrupalı kimliği açısından oldukça belirleyici olacak ve her durumda da iktidara gelecek hükümetin tavrına bağlı olarak, seçim sonrası dönemde AB ile ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi gündeme gelecek.
AB ile İlişkilerde Kritik Dönemeç: Belirleyici Unsurlar
2023’ün Türkiye-AB ilişkilerinde kritik bir yıl olmasının en önemli sebebi Türkiye’deki seçimler olsa da, aslında gerek küresel gerekse Avrupa gündeminden kaynaklanan bazı hususlar da süreci yakından ilgilendiriyor ve etkiliyor. Şimdi bu unsurlara daha detaylı bakalım.
-Türkiye’nin 2005 yılında başlatılan AB katılım müzakereleri bu sene on sekizinci yılını dolduracak. Ancak bilindiği gibi katılım müzakerelerinde son fasıl 2016’da açılabildi ve 2018 yılında AB Konseyi sonuç bildirisinde yeni fasılların müzakereye açılmasının düşünülmediğini belirtti. Dolayısıyla resmen askıya alınmış olmasa da, müzakereler fiilen durmuş durumda. Bugüne kadar AB, Türkiye’ye yönelik olarak bir bekle gör stratejisi yürütmüş ve seçimlere kadar önemli bir girişimde bulunmamayı tercih etmişti. Ancak seçimlerin tahminen Mayıs veya Haziran aylarında yapılması sonrasında AB Türkiye ile ilişkileri yeniden gözden geçirme ihtiyacı duyacaktır. Seçim sonuçlarına göre, Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden ele alınması ilişkilerin Gümrük Birliğinin güncellenmesi gibi bir konunun gündeme gelmesi ile mümkün olabileceği gibi, katılım müzakerelerinin resmen askıya alınarak, yeni bir sürecin başlatılmasına yönelik bir girişim de başlatılabilir.
-24 Şubat 2022’den beri devam eden Ukrayna Savaşı Avrupa ve geniş coğrafyada dengeleri ciddi bir biçimde değiştirdi. Öyle ki, Almanya savunma bütçesini bugüne kadar görülmedik biçimde artırırken, tarafsızlık politikası uygulayan İsveç ve Finlandiya NATO üyeliğine başvuruda bulundular. Savaş Avrupa’da tekrar boy gösterirken, ABD-AB ilişkisi ve NATO’nun önemi bir kez daha vurgulanmış oldu. Ukrayna, Moldovya ve Gürcistan’ın AB’ye üyelik başvurusunda bulunmaları ise, son dönemde durma noktasına gelmiş olan AB genişleme sürecini yeniden canlandırdı ve kıtasal dönüşüm için stratejik bir politika aracı olarak tekrar gündemin ön sıralarına taşıdı. AB genişleme politikasını tekrar gündemine alırken, AB’ye katılımın ancak zorlu bir süreç sonucunda gerçekleşebileceğinin bilinciyle, “Avrupa Siyasi Topluluğu (AST)” gibi bazı ara formülleri uygulamaya koydu. AST AB adaylığının bir alternatifi olmasa da, en azından geniş Avrupa coğrafyasında AB’nin yakın ilişki içinde olduğu ülkeleri bir araya getiren bir platform oluşturarak, Rusya’ya karşı ortak bir tavır alınmasına vesile oldu. Tüm bu gelişmeler bir NATO üyesi ve AB aday ülkesi olan ve Ukrayna ve Rusya arasında arabuluculuk çabalarında da etkili olan Türkiye’nin rolünü bir kez daha gündeme getirdi. Ancak Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşması ve Rusya ile ticari ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesi AB tarafından şüpheyle karşılandı. 2023’te savaş devam ederken, kuşkusuz ki diplomatik çözüm çabaları da devam edecek. Ukrayna savaşı sonrası Avrupa’nın planlanması ve şekillendirilmesinde (Putin sonrası) Rusya’nın tekrar sisteme entegre edilmesi hedeflenecek ve burada Türkiye’nin AB ile birlikte hareket etmesi önemli olacak. 2023’te AB’nin Türkiye’ye yönelik adımlarında bu hesapların ve mülahazaların da etkisini göreceğiz. Türkiye’nin dış politikada uluslararası hukuk ve çoktaraflılığa önem veren, içinde bulunduğu uluslararası oluşumları ve diplomasiyi öne çıkaran bir yaklaşım içinde olması kuşkusuz ki AB ile yakınlaşma sürecini de olumlu etkileyecek.
-AB’nin ekonomik mantığını değiştiren ve döngüsel ekonomiye geçişi öngören Avrupa Yeşil Mutabakatı da Ukrayna krizinden etkilendi. Özellikle Rusya’ya yönelik yaptırımlar sonrası, AB için en temel önceliklerden biri enerji kartını bir silah olarak kullanan Rusya’ya olan, özellikle doğal gaz ve petroldeki bağımlılığın bitirilmesine yönelik adımlar atılması ve yenilenebilir enerjiye geçişin hızlandırılması büyük önem taşıyor. Bu minvalde Türkiye’nin de yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımı artırarak, Avrupa’dan yatırım çekmesi ve yeşil hidrojen gibi kaynakları üreterek Avrupa’ya enerji sağlayıcı konumuna gelmesi mümkün olabilir. Ayrıca Avrupa için önemini devam ettiren Yeşil Mutabakat kapsamında atılacak adımların yakından izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması da Türkiye’nin Avrupa ekonomisindeki konumunu devam ettirmesi ve güçlendirmesi açısından gerekli. Aralık ayı içinde AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu Yeşil Mutabakatın en önemli unsurlarından biri olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) üzerinde mutabakat sağladı. AB’ye yapılacak ithalata karbon yoğun sektörlerde karbon fiyatlaması uygulamasını getiren SKDM’nin Ekim 2023’ten itibaren yürürlüğe girmesi ve geçiş dönemini takiben 2026 itibarıyla tamamen operasyonel olması bekleniyor. Türkiye’nin de çelik, alüminyum, çimento vs sektörlerde SKDM’nin getireceği ek maliyettten etkilenmemesi için, kendi karbon piyasası düzenlemelerini hızla hayata geçirmesi ve AB ile temaslarını yoğunlaştırması gerekiyor. Aslında Avrupa Yeşil Mutabakatı Türkiye’nin iklim politikasını yakından ilgilendirdiği gibi, bu alanda BM İklim Değişikliği ile Mücadele Çerçeve Sözleşmesi ve Paris İklim Anlaşması hükümlerinin hayata geçirilmesi için daha kararlı adımlar atılmasını gerekli kılıyor. Tüm Dünyanın bir enerji krizinden geçtiği ve enerjide yenilenebilir kaynaklara dönüşümün stratejik bir önem kazandığı günümüzde, yeşil dönüşüm ve enerji işbirliği konuları da Türkiye-AB ilişkilerinde gündemin en önemli maddelerinden olmaya aday.
Dolayısıyla, 2023’te Türkiye-AB ilişiklerinde temel beklenti seçim sonuçlarına endeksli olsa da, aslında zaman ve uzam açısından çok daha geniş bir bakış açısıyla konuya yaklaşılmalı. İçinden geçtiğimiz çalkantılı dönemde değişen dengeler, Avrupa güvenlik mimarisindeki yeni parametreler, Avrupa’daki köklü dönüşüm, Yeşil Mutabakat ve enerjideki geçiş süreçleri gibi yaşamsal önemdeki süreç ve gelişmeler Türkiye ve AB’nin çok daha fazla angaje olarak birlikte çalışmasını, sürekli bir iletişim içinde olmasını ve ortak hedefler doğrultusunda stratejilerini yakınlaştırmalarını gerektiriyor. Ne yazık ki, son yıllarda ilişkilerde yaşanan sorunlar sebebiyle ortaya çıkan güven bunalımı ilişkilerin onarılması için çok daha fazla çaba harcanmasını gerektiriyor. Seçimler sonrasında Türkiye’de AB yönünde daha güçlü bir iradenin ortaya çıkması ve AB’nin de Türkiye’den gelebilecek olumlu adımlara karşılık vererek, ilişkileri geliştirmeye yönelik girişimler ortaya koyması sadece Türkiye veya AB’nin değil, tüm Avrupa’nın yararına olur.
Doç. Dr. Çiğdem Nas, İKV Genel Sekreteri