Savaşın Gölgesinde Dönüşen Transatlantik İlişkiler
Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2019 yılında İngiliz The Economist dergisine verdiği "Şu an deneyimlediğimiz şey, NATO'nun beyin ölümüdür" demeci, Donald Trump’ın 2016 ABD Başkanlık seçimlerini kazanması ile geriye giden transatlantik ilişkilerin dibe vurduğu noktayı açıkça gösterir nitelikteydi. Joe Biden’ın 2021 yılında ABD Başkanlığı görevini devralmasının bu durumu tersine çevireceği beklense de ikili ilişkilerdeki gerilim, daha alt perdeden devam ediyordu. Ancak 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması transatlantik ilişkileri açısından her şeyi değiştirdi. Savaş kapıyı çalınca taraflar, müttefiklik ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu tekrardan hatırladı ve Rusya’ya karşı ağır yaptırımlar konusunda ortak hareket etti. Savaşın yıldönümünün ertesi günü AB tarafından kabul edilen 10’uncu yaptırım paketi, ittifakın Avrupa kanadının Rusya üzerindeki baskıyı giderek arttıracağının sinyalini veriyordu.
AB’nin Rusya’ya Karşı 10’uncu Yaptırım Paketinin İçeriği
25 Şubat 2023 tarihinde onaylanan yaptırım paketi kapsamında AB, yaptırım listesine 87 kişi ve 34 kuruluşu daha ekledi. Bu doğrultuda, Rusya Federasyonu Konseyi üyeleri, 19 bakan yardımcısı, çeşitli federal kurum başkanları da dâhil olmak üzere birçok hükümet yetkilisi ile 4 Duma milletvekili; Rus askerî liderleri, Wagner grubunun Ukrayna’da bulunan iki komutanı ve silah üretimi gerçekleştiren ve bunları Rusya’ya satan şirketler; ilhak edilmiş Ukrayna bölgelerinde görev yapan savcılar; Rusya’da faaliyet gösteren büyük televizyon kanalları ve medya gruplarında yer alan üst düzey yöneticiler; Rusya’nın Ukrayna’da kullandığı İHA’ların hazırlık ve tedarik sürecinde yer alan dört İran vatandaşı; Rosbank, Alfa-Bank, Tinkoff Bank, Rusya Federasyonu Ulusal Varlık Fonu ve Rusya Ulusal Reasürans Şirketi ve Rusya’ya finansal destek veren sektörlerdeki ekonomik aktörler listeye dâhil edildi. Listede yer alan kişi ve kurumların mal varlıkları donduruldu, bireylere AB’ye giriş yasağı getirildi ve AB içerisindeki aktörlerin listede yer alan kişi ve kurumlara finansman sağlaması yasaklandı. Böylece, diğer yaptırım paketleri ile beraber, AB’nin kısıtlayıcı tedbir uyguladığı kişi sayısı 1.473, kuruluş sayısı ise 205’e yükseldi.
Rusya’nın askerî ve teknolojik gelişimine katkıda bulunan çift kullanımlı ve ileri teknoloji ürünlerine yeni ihracat kısıtlamaları getirilmesi paket kapsamında yer aldı. Bu doğrultuda, Rus silah sitemlerinde kullanılabilecek elektronik bileşenler ile belirli nadir toprak elementleri ve termal kameralara; ağır vasıta ve yedek parçaları, forklift, vinç, dürbün, pusula, römork, jeneratör gibi inşaat araçlarına ve pompa, metal işleme makineleri, bazı makine parçaları ve havacılık sektöründe kullanılan ürünlere ek ihracat yasağı getirildi. Ayrıca Rusya'ya yüksek gelir kaynağı getiren asfalt, bitüm ve sentetik kauçuk gibi bazı ürünlere ithalat yasağı uygulandı.
Rusya’nın petrol ihracatına yönelik getirilen yaptırımların delinmesine yardım ettiğinden şüphelenilen üçüncü ülkelerin nakliye şirketleri listeye alınırken, Rus vatandaşlarının AB ülkelerinin kritik altyapı şirketlerinin yönetim kadrolarında çalışmaları yasaklandı.
Transatlantik İlişkilerin Geleceği: Von der Leyen – Biden Görüşmesi
Donald Trump’ın ABD Başkanlığı transatlantik ilişkiler açısından belirleyici olmuş, AB ve ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında demokrasi ve uluslararası hukukun üstünlüğü, liberal ekonominin işlerliği ve uluslararası iş birliği gibi ortak değerler üzerine kurmuş oldukları ilişkiler büyük bir çıkmaza girmişti. Brexit sürecine destek vererek Trump, AB’ye olan inançsızlığını açıkça gösteriyor; ittifaklar, çok taraflılık ve müttefiklik ilişkilerine önem vermiyor ve NATO’yu ABD’nin “adeta bedavaya Avrupa’yı koruduğu bir organizasyon” olarak görüyordu. Trump’ın retoriği, diğer üyelerin askerî harcamalarını artırmaması hâlinde ABD'yi NATO'dan çekeceğine dair tehditlere kadar uzanmıştı.
Joe Biden’ın 2021’de yeni ABD Başkanı olarak seçilmesi, derinden sarsılan transatlantik ilişkilerin geleceği için umut vericiydi. Nitekim “Amerika geri döndü. Transatlantik ittifak geri döndü”, Biden’ın göreve gelir gelmez Avrupalı müttefiklerine verdiği ilk mesajdı. Amerika gerçekten geri dönmüş müydü? Aslına bakılırsa Biden yönetimi ilk yılında transatlantik bağların önemini vurgulamış ve Trump yönetimine göre çok daha fazla iş birlikçi bir tavır sergilemişti. Ancak ABD’nin AB ile istişare etmeden Afganistan’dan ayrılması, Avustralya ve Birleşik Krallık ile AUKUS paktını oluşturarak Fransa’nın büyük tepkisini çekmesi ve Kuzey Akım II boru hattı konusunda Almanya ile ters düşmesi, AB – ABD ilişkilerinde taşların tam olarak yerine oturmadığını gösterir nitelikteydi.
Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’ya saldırması, suların bir türlü durulmadığı transatlantik ilişkilerine ihtiyacı olan can suyunu verdi. Putin’in uluslararası hukuku hiçe sayarak Ukrayna’ya savaş ilan etmesi, AB ve ABD’yi ortak bir amaç doğrultusunda bir araya getirdi ve iki müttefik Rusya’ya karşı eşi benzeri görülmemiş yaptırımları hızlı bir şekilde uygulamaya başladı.
Ancak çalkantılı Trump yılları sonrasında taraflar arasında esen olumlu rüzgâr, çok geçmeden tersine dönecekti. Nitekim ABD'de enflasyonun düşürülmesine yönelik kapsamlı sağlık, iklim ve vergi düzenlemelerini içeren ve Biden tarafından Ağustos 2022’de imzalanan Enflasyonu Düşürme Yasası, (Inflation Reduction Act – IRA) AB’yi büyük hayal kırıklığına uğrattı ve Avrupa içerisinde ciddi şekilde tartışıldı. Yasanın AB içerisinde tartışılmasının en büyük nedeni, yasa kapsamında verilen büyük teşviklerden dolayı Avrupalı şirketlerin üretimlerini ABD'ye kaydırma eğilimine yol açabileceğine dair duyulan rahatsızlıktı. Hâlihazırda AB, enerji fiyatlarındaki farklılıklardan dolayı ABD ile rekabette dezavantajlı bir konumda. Bu doğrultuda Enflasyonu Düşürme Yasası kapsamında verilen teşviklerin bu durumu daha da belirgin hâle getirme ihtimali bulunuyor. Enerji krizi, yüksek enflasyon ve resesyon ihtimalinden dolayı zor bir süreçten geçen AB, dünya ekonomisini tamamen ABD ve Çin’in kontrolüne bırakacak endüstriyel bir gerilemeden endişe duyuyor. Nitekim veriler de bu endişeyi destekleyecek nitelikte. AB ekonomisi 1990 yılında dünya ekonomisinin %25'ini oluştururken bugün bu oran %17’ye kadar gerilemiş durumda. Komisyonun 1 Şubat 2023 tarihinde ayrıntılarını kamuoyu ile paylaştığı Yeşil Mutabakat Sanayi Planı’nın ise ABD’nin Enflasyonu Düşürme Yasası’na bir yanıt niteliğinde olduğu yorumları yapıldı.
İşte tam bu noktada, 10 Mart 2023 tarihinde gerçekleşen von der Leyen-Biden görüşmesi transatlantik ilişkilerin seyrinin nasıl ilerleyeceğine dair önemli göstergeler içeriyor.
Biden ve von der Leyen, geçtiğimiz cuma günü, Beyaz Saray'da bir araya geldi. Şaşırtıcı olmayacak şekilde iki liderin gündeminde elektrikli araçlar için kritik mineraller ve devlet sübvansiyonları vardı. Görüşme sonrası yapılan ortak açıklamada, temiz teknoloji endüstrisine yönelik teşviklerle ilgili bir diyalog kurulması konusunda uzlaşı sağlandığı belirtildi. ABD ve AB'nin “iklim krizini ele almaya, küresel temiz enerji ekonomisini hızlandırmaya ve esnek, güvenli ve çeşitlendirilmiş temiz enerji tedarik zincirleri” oluşturmaya kararlı olduğunun altı çizildi. ABD’nin Enflasyonu Azaltma Yasası'nın ve AB’nin Yeşil Mutabakat Sanayi Planı'nın bahsi geçen hedeflerin odağını oluşturduğu ifade edildi. AB'de çıkarılan veya işlenen kritik minerallerin, Enflasyonu Azaltma Yasası'nın temiz araç vergi kredisi bölümündeki temiz araç gereklilikleri kapsamında kabul edilmesinin sağlanmasını da içerecek bir şekilde, sübvansiyon gerekliliklerini karşılamayı kolaylaştırmak için hedeflenen kritik madenler üzerinde müzakerelerin hemen başlatılması hususunda anlaşma sağlandığının altı çizildi. Ayrıca tarafların, Ekim 2023'e kadar, düşük karbon yoğunluklu çelik ve alüminyum üretimi ve ticaretini teşvik etmeyi amaçlayan Sürdürülebilir Çelik ve Alüminyum Küresel Düzenleme müzakerelerinde bir sonuca ulaşma konusunda kararlı oldukları vurgulandı.
Toplantıda tartışılan bir diğer gündem maddesi Rusya-Ukrayna savaşıydı. Ortak açıklamada dünyanın herhangi bir yerinden Rusya’ya verilen desteği engellemek için üçüncü ülkeleri hedef alacak ortaklaşa yeni adımların atılacağının duyurulması oldukça dikkat çekiciydi.
Sonuç olarak, Rusya-Ukrayna savaşının yıkıcı etkileri artarak devam ederken von der Leyen ve Biden arasındaki görüşmenin son derece yapıcı bir tonda gerçekleşmesi, transatlantik ilişkilerin sonunda rayına oturacağını göstermesi açısından oldukça önemli.
Ahmet Emre Usta, İKV Uzman Yardımcısı