NATO Vilnius Zirvesi Üzerine Notlar ve Değerlendirmeler
Avrupa ve Kuzey Amerika'dan liderler 11 Temmuz’da NATO zirvesi için Litvanya'nın Vilnius kentinde bir araya geldi. Ukrayna'daki savaş ve ittifakın yapısı da dâhil olmak üzere birçok acil konunun gündeme geldiği Zirvede, İsveç’in üyeliği, askerî harcamalar ve Ukrayna meselesi gibi jeopolitiği ilgilendiren kritik meseleler -önemli konu başlıkları olarak- öne çıktı.
Zirvenin en önemli gündemlerinden biri, Rusya’nın işgali altındaki Ukrayna’ydı. NATO, tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi yayılmacı Kremlin'e karşı Batı'nın bir kalesi olarak yeni -fakat köklerine döndüğü- bir paradigma değişiminden geçiyor. Bu doğrultuda Ukrayna’nın direnci ve ilerideki olası üyeliği, NATO için oldukça önemli ve kritik bir konu başlığı.
Mart ayından beri Avrupa ve Atlantik’te bir dizi tura çıkan Zelenski, NATO üyeliği ve daha fazla güvenlik garantisi için destek toplamaya çalışmıştı. Zelenski’nin çağrıları Birleşik Krallık, Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya gibi NATO üyesi ülkelerde önemli destek gördü. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise üyelik yerine -en azından şu an için- İsrail ve ABD arasındaki güvenlik garantisine benzeyen bir model sundu. Fakat ABD Başkanı Joe Biden ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un başını çektiği bir grup savaş devam ederken NATO üyeliğinin gerçekleşmeyeceğinin altını çizdi. Bu durum NATO içerisinde üyeliği isteyenler, güvenlik garantisi önerenler ve üyeliği -şu an için- reddedenler şeklinde üçlü bir ayrışmayı doğurdu. Bu noktada belirtmek gerekir ki -her ne kadar Ukrayna’ya karşı önemli bir dayanışma gösterilse de- söz konusu konjonktür ve şartlarda NATO’ya üyeliğin gerçekleşmesi mümkün gözükmüyor. Fakat şu an için süreç Ukrayna adına olumlu seyrediyor. Zira ülkeye Atlantik ve Avrupa’dan gelen destek ve dayanışma, ülkeyi ayakta tutan yegâne olgu. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de Litvanya'daki Zirve sırasında yaptığı açıklamada Ukrayna'nın NATO üyesi olacağının yeniden teyit edildiğini ve üyelik eylem planı gerekliliğinin kaldırılması konusunda uzlaşıldığını ifade etti. Bununla birlikte, ABD Başkanı Joe Biden dâhil olmak üzere önde gelen liderler "Ukrayna'nın geleceği NATO'dadır" ifadelerini kullanarak güvenlik garantisini ve güvenceyi resmîleştirmek için irade göstermiş oldu. Böylelikle, Zirvede 31 müttefik arasında Ukrayna'yı NATO saflarına kabul etme konusunda fikir birliği olmayan liderler de Rusya ile savaş biter bitmez daha hızlı bir şekilde katılımın gerçekleşmesi için Ukrayna'nın üyelik yolundaki engellerinin kaldırılması konusunda mutabık kaldı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski de Zirve sonrasında yaptığı açıklamada Zirveyi Ukrayna’nın güvenliği için "önemli bir zafer" olarak ilan etti.
Zirvede Ukrayna’nın NATO üyeliğinin yanı sıra, Ukrayna’ya Rus işgaline karşı direnmesi için verilecek yeni destekler de gündemdeydi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 11 Temmuz günü yaptığı açıklamada, Fransa'nın Ukrayna'nın Rus kuvvetlerine karşı saldırılarına yardım etme çabalarının bir parçası olarak yeni derin vuruş gücüne sahip füzeler teslim edeceğini açıkladı. Fransız lider, hangi füzelerin ne zaman ve kaç tane tedarik edileceğini belirtmedi. Macron, kararın mevcut tablo ve Ukrayna'nın Rus güçlerine karşı yürüttüğü karşı saldırı göz önünde bulundurularak alındığını ifade etti.
Zirve ve öncesindeki bir diğer gündem ise İsveç’in üyeliği meselesiydi. Türkiye Finlandiya’nın üyeliğine onay vermiş, fakat İsveç’e karşı -gerekli şartlar yerine getirilene kadar- olumsuz yaklaşmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa ülkeleri Türkiye’nin Avrupa Birliği'ne katılmasının "yolunu açarsa" Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini onaylayabileceğini belirten bir açıklama yapmıştı. Stoltenberg buna yanıt olarak Türkiye'nin AB'ye katılma hedefini desteklediğini, ancak bunun İsveç, Finlandiya ve Türkiye'nin geçen yıl Madrid'de düzenlenen NATO zirvesinde imzaladığı koşullar arasında olmadığını söylemişti. Stoltenberg, İsveç'in mutabakat metnindeki koşulları yerine getirdiğini ve üzerine düşeni yaptığının da altını çizmişti.
Türkiye’nin söz konusu negatif tutumu Zirve öncesinde Türkiye-İsveç-NATO arasında yapılan toplantı ile değişti. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile Vilnius'ta görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 10 Temmuz günü vetosunu geri çekmeyi kabul ettiğini söyledi. Böylelikle İsveç’in üyeliği önündeki en büyük engel de kalktı.
Üç taraftan yetkililerin yaptığı açıklamalara göre Türkiye, İsveç'in NATO'ya katılım protokolünü en kısa sürede TBMM'ye göndermeyi kabul etti. Buna karşılık İsveç hükümeti de Türkiye-AB ilişkilerini yeniden canlandırmak için Türkiye’yi desteklemeyi taahhüt etti. Bu bağlamda İsveç, Türkiye'nin AB üyelik sürecini canlandırma çabalarına destek sözü vererek, AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesine ve iki taraf arasında vize serbestisine yardımcı olma sözü verdi.
Öte yandan, Türkiye'nin İsveç'in NATO'ya girmesi için verdiği desteğin hemen öncesinde, ABD'li yetkililer Türkiye'ye F-16 savaş uçaklarının tedarik edilmesini desteklediklerini açıkladı. Ayrıca ABD'li bir yetkili, ABD’nin Türkiye'nin AB üyelik sürecini desteklemeye devam edeceğini de ifade etti.
NATO’nun üye ülkelerin GSYİH’lerinin en az %2’lik kısmını askerî harcamalara ayırmaları yönündeki hedefi, toplantının bir diğer önemli başlıklarından oldu. Rusya, 2014'te Ukrayna'nın Kırım Yarımadası'nı işgal ettikten sonra, NATO, Soğuk Savaş'tan sonra yaptıkları harcama kesintilerini durdurma ve on yıl içinde GSYİH'nin %2'sini savunmaya harcama kararı almıştı. 2014’ten bu yana ulaşılmaya çalışılan bu hedefe Zirve sırasında yeniden değinildi. NATO üyeleri -tekrardan- 11 Temmuz günü GSYİH’lerinin en az %2'sini ulusal askerî bütçelerine harcama sözü verdi; ancak hedefe ulaşmak için herhangi bir zaman çerçevesi belirlenmedi. Zirve bildirisinde liderler mevcut eksiklikleri gidermek ve güvenlik düzeninden kaynaklanan tüm alanlardaki gereksinimleri karşılamak için GSYİH'nin %2'sini aşan harcamaların zaruri olduğu konusunda anlaştılar. Ek olarak liderler, Litvanya'daki zirvede bu yüzdeyi harcama tavanı yerine taban olarak belirleme hususunda da uzlaştı. Ancak ittifakın son tahminlerine göre, 31 NATO üye ülkesinden yalnızca 11'i bu yıl harcama hedefine ulaşabilecek gibi görünüyor.
Değerlendirme ve Sonuç
Vilnius'taki NATO Zirvesi genel anlamıyla umut vaat eden ve başarılı geçen bir Zirve olarak değerlendirilebilir. Ancak belirtmek gerekir ki başarısı birçok noktada sınırlı. Vilnius zirvesi, daha çok geçen yılki Madrid zirvesi ile gelecek yıl gerçekleşecek olan Vaşington zirvesi arasında bir köprü mekanizması görevi görmekten öteye geçemedi. Madrid'de müttefikler hem Rusya'dan hem de Çin'den kaynaklanan yeni tehditlerin ve meydan okumaların doğası konusunda mutabık kalmışlardı. Madrid'in yeni Stratejik Konsepti ile İttifak'a yeniden odaklanılmıştı. Bu doğrultuda Vilnius’un alınan kararların aksiyona dönüşeceği bir tür uygulama zirvesi olması bekleniyordu. Esasen geliştirilmiş caydırıcılıktan, hibrit savaşa ve de iklim değişikliğine kadar birçok alanda ilerleme kaydedildi. Ancak Ukrayna'nın üyeliği, NATO'nun Hint-Pasifik'teki rolü ve hem Rusya'nın -giderek artan bir şekilde- hem de Çin'in oluşturduğu nükleer silah tehdidinin yönetimi gibi bazı kilit konularda yetersiz kalındı. Buna ek olarak NATO harcama taahhütleri ile alakalı hâlâ daha istenilen noktada olunmaması da NATO’nun şu an ki görünümü açısından olumsuz bir tablo ortaya koydu.
Esasen Vilnius'taki en büyük hayal kırıklığı, savaş bittikten sonra Ukrayna'nın üyeliği için daha somut bir yol sağlanamamış olması. Ancak Zirvede konuya dair umut vaat eden adımlar da atıldı. NATO-Ukrayna Komisyonu bir Konsey hâline geldi ve Ukrayna'ya NATO ile ilişkilerinde daha somut bir ortam sağlamış oldu. Konsey "müttefikler kabul ettiğinde ve koşullar karşılandığında" Ukrayna'nın gelecekteki üyeliğini planlamak için kullanılacak. Ukrayna’nın üyelik konusunda şu an için arzuladığı kazanımları elde edememesi ise -uzun vadeli- ek güvenlik garantileri ve düzenlemeleri taahhüt eden Ukrayna'ya yönelik G7 ortak destek beyanıyla bir şekilde dengelenmiş oldu.
Türkiye’nin, İsveç’in üyeliğine karşı koyduğu vetoyu zirvenin hemen öncesinde kaldırmış olması da NATO’nun genişlemesi ve Rusya cephe hattı boyunca elinin güçlenmesi açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Müttefiklik ve ahde vefa ilkelerine bağlı kalındığı ve verilen sözler tutulduğu takdirde hem Türkiye hem de İsveç için bir kazan-kazan durumu söz konusu.
Vilnius zirvesi son 10 yıldır tartışmalı olan Türkiye-Batı ilişkilerinde bir dönüm noktası olabilir. Bu doğrultuda hem Batılı ülkelerin hem de Türkiye’nin, İsveç'in üyelik sürecini diğer meselelerle ilişkilendirdiği ve soruna geniş bir perspektiften yaklaştığı söylenebilir. Başka bir deyişle, Türkiye konuyu AB çerçevesi içinde başarılı bir şekilde bağlamına oturttu ve AB tarafından da önemli geri dönüşler aldı. Ayrıca, İsveç'in AB ülkeleri tarafından Türkiye'ye uygulanan ticaret veya yatırım yaptırımlarını kaldırmaya çalışacağının da kabul edilmesi, Türkiye için oldukça kritik bir kazanım. Ek olarak İsveç, PKK ve FETÖ terör gruplarını desteklemeyeceği sözünü de verdi. Böylelikle Türkiye’nin -en azından bir ölçüye kadar- İsveç meselesinden kazançlı çıktığı söylenebilir.
Bu doğrultuda, Türkiye ve İsveç arasındaki uzlaşma sonrasında Türkiye-AB ilişkilerinde bir ölçüye kadar ivme beklenilebilir. Türkiye-İsveç görüşmesinden saatler sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, iki tarafın ilişkilerini yeniden canlandırma kararı aldığına işaret etti. Bu oldukça önemli ve de kritik bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Fakat konu Türkiye ve AB ilişkileri olduğunda, kesin ifadelerden ve çıkarımlarından kaçınmak, konuyu daha realist bir perspektiften değerlendirmek yerinde olacaktır.
Vilnius zirvesinin en kritik unsuru, NATO'nun Kuzey Avrupa’dan Akdeniz'e kadar Rusya ile olan cephe hattı boyunca caydırıcılığını artırmaktı. Bu konuda İttifak’ın büyük ölçüde başarılı olduğu söylenebilir. NATO’nun Finlandiya, Polonya, Baltık ülkeleri ve Türkiye ile -ve yakında İsveç'in de dâhil olmasıyla- Rus saldırganlığına karşı sağlam bir savunma hattı oluştu. NATO'nun geçen yıl üzerinde anlaşmaya varılan Yeni Kuvvet Modeli, NATO'nun GSYİH’nin %2'lik savunma harcaması tabanını karşılamaya yönelik spesifik savaş zamanı sorumlulukları ve teşvikleri konusunda üyelere açıklık ve netlik kazandıracak. Bu durum da söz konusu yükümlülük ve sorumlulukların yerine getirilmesi sürecine katkı sağlayacak. Ek olarak, NATO'nun Rusya’ya sınırı bulunan müttefiklerinin her birinde tugay düzeyinde sürekli bir askerî mevcudiyeti olması ve sınır hattının daha da güçlendirilmesi gerekiyor. Çünkü Rusya’yı durduracak ve caydıracak şeyin aksiyonsuzluk ve diplomasi olmadığı, 2008 Gürcistan ve 2014 Kırım’dan bu yana oldukça açık. Tarihsel tecrübe bize göstermektedir ki Rusya’yı kışkırtmamak adına NATO’nun ve Batı’nın belirli konularda ihtiyatlı davranması, Rusya’nın ve yayılmacı politikasının daha da ateşlenmesine sebebiyet veriyor.
Batuhan Tezel, İKV Uzman Yardımcısı