KÜRESEL GÜNDEM: 78’inci BM Genel Kurulu: Dünya Ülkelerinden Reform Çağrısı
78’inci BM Genel Kurulu: Dünya Ülkelerinden Reform Çağrısı
BM Genel Kurulu’nun 78’incisi, 18-26 Eylül tarihleri arasında, New York’taki BM binasında gerçekleştirildi. Ağustos ayındaki BRICS genişlemesinin ardından BM Genel Kurul’unun ses getirmesi bekleniyordu ancak BM Güvenlik Konseyinin diğer dört daimî üyesinin (Çin, Rusya, Birleşik Krallık ve Fransa) liderlerinin katılmaması, etkinlik boyunca tartışılan dünya sorunlarının daimî üyeler tarafından kayda değer alınmadığı yorumlarına neden oldu. BM Genel Sekreter Yardımcısı Amina Mohammed, BM 78’inci Genel Kurulu'na Güvenlik Konseyi daimî üyelerinden sadece ABD'nin başkan düzeyinde katılım sağlamış olmasının "moral bozucu" olduğunu belirtti.
Devam eden Ukrayna savaşı, Batı Afrika alt bölgesinde ortaya çıkan siyasi krizler, Fas’taki deprem, Libya’daki sel ve dünyanın dört bir yanında çıkan yangınlar gibi felaketlerin yaşandığı bir dönemde gerçekleşen Genel Kurul’un bu seneki teması "Güveni yeniden inşa etmek ve küresel dayanışmayı yeniden canlandırmak: Herkes için barış, refah, ilerleme ve sürdürülebilirlik yolunda 2030 Gündemi ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne yönelik eylemlerin hızlandırılması" olarak seçilmesi de son derece anlamlıydı.
COVID-19 salgının başlamasının ardından ilk kez bu kadar yoğun bir katılımla gerçekleşen 193 üye ülkeli BM Genel Kurulu’nun en üst düzey bölümü olan genel tartışma oturumuna bu sene 88 devlet başkanı ile 42 hükümet başkanı, 13 bin temsilci ve diplomat katıldı. Bu seneki BM Genel Kurulu’nun başkanı Trinidad ve Tobago'nun BM Daimî Temsilcisi Dennis Francis idi. BM Genel Sekreteri António Guterres’in açış konuşmasının ardından, her yıl olduğu gibi Genel Kurul’un genel tartışma oturumu, Brezilya devlet başkanının (Luiz Inácio Lula da Silva) yaptığı hitap konuşmasıyla başladı. ABD Başkanı Joseph R. Biden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskyy, Almanya Şansölyesi Olaf Schozl ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin hitap konuşmaları ilgi çekti. Genel Kurul’da Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskyy ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un karşı karşıya gelip gelmeyeceği merak ediliyordu ancak her iki tarafın da karşılaşmadığı görüldü.
Bir araya gelen dünya liderleri, uluslararası kalkınma, iklim değişikliğiyle mücadele ve Ukrayna savaşı başta olmak üzere birçok konuyu ele aldı. “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”ne nasıl ulaşılacağı en fazla tartışılan konu olurken, dünyada açlığın ve yoksulluğun sona erdirilmesi, dünya çapında gelirlerin ve eğitimin iyileştirilmesi, temiz suya ve sanitasyona erişimin artırılması gibi hedefler çerçevesinde de eylem önerileri tartışıldı.
Geçen sene olduğu gibi bu sene de birçok lider, Rusya’nın Ukrayna işgalini kınadı ve savaşın derhâl sona erdirilmesi çağrısında bulundu. Ayrıca liderler, savaşın küresel gıda ve enerji kaynakları üzerindeki etkisinin yanı sıra küresel düzen üzerindeki etkilerine ilişkin endişelerini de dile getirdi.
Reform Tartışmaları Yine Ön Planda
Kurulun ilk günü konuşan BM Genel Sekreteri António Guterres, dünyanın dört bir yanından gelen liderlere hitap ederken, iklim değişikliğinden yapay zekâya kadar dünyanın “varoluşsal tehditlerini” tek tek sıraladı. “Büyük bir kırılmaya doğru adım adım yaklaşıyoruz. Çatışmalar, darbeler ve kaoslar artıyor. İklim krizi büyüyor. Daha zengin Kuzey ve daha fakir Güney, Doğu ve Batı arasındaki uçurum artıyor. Ve biz de krizlere yanıt vermek için bir araya gelmekten aciz görünüyoruz.” ifadesi kullandı. Genel Sekreter, birçok güç merkezinin olduğu bir dünyayla ve küçük ulus gruplarıyla, tüm ülkeleri etkileyen zorlukların çözülemeyeceğini vurguladı. Bu nedenle BM gibi güçlü kurumlara ihtiyacın her zamankinden daha çok olduğunu söyleyen Guterres, BM’nin ve ülkelerin iş birliği şekillerinin çağımıza cevap verecek şekilde reforme edilmesi gerektiği çağrısını çok daha yüksek bir sesle yaptı. Ayrıca, reformların bir güç meselesi olduğunu, birbiriyle çatışan birçok çıkar ve gündem olduğunu belirten Guterres, BM için reformun alternatifinin daha fazla parçalanma olduğunu söyledi.
Sadece Guterres değil, geçen sene olduğu gibi bu sene de liderler -daha açık ve baskın bir şekilde- BM Güvenlik Konseyinin dünyanın mevcut jeopolitik manzarasını daha iyi temsil edecek şekilde genişletilmesi, Güvenlik Konseyi’nin daimî üyelerinin veto yetkisinin yeniden düzenlenmesi ve BM’nin iklim değişikliği ve sürdürülebilir kalkınma gibi küresel zorlukların ele alınmasında daha etkin hâle getirilmesi gibi bir dizi reform çağrısında bulundu. Her liderin, BM’nin neden reforme edilmesi gerektiği ile ilgili kendi argümanı olsa da hepsi, BM’nin "dünyadaki değişimin hızına ayak uyduramadığını" ve 21’inci yüzyılın zorluklarını karşılayabilmesi için "modernize ve reforme edilmesi" gerektiğinde hem fikirdi. BM reformuna duyulan ihtiyaç konusunda güçlü bir fikir birliği açıkça görülse de aralarındaki farklılıkların üstesinden gelip gelemeyecekleri ve belirli reformlar üzerinde anlaşıp anlaşamayacakları, hatta bu reform ivmesini üstlenecek bir liderin olup olmayacağı belirsiz görünüyor.
BM’nin Reforme Edilememesi En Çok Çin’e Yarar
BM, 75 yılı aşkın bir süredir küresel yönetişimin ve çok taraflılığın merkezinde yer alıyor. Son yıllarda, örgütün reforme edilmesine yönelik çok çeşitli taraflardan gelen çağrılar (üye ülkeler, sivil toplum örgütleri) ise sürekli olarak genişleyerek yenileniyor. Uluslararası barışın ve güvenliğin korunmasından sorumlu olarak bilinen BM Güvenlik Konseyinin veto yetkisine sahip beş üyesinin demokratik ve temsili olmamasından kaynaklı olarak güvenliği sağlamadığı yönündeki eleştirilerin ötesinde, dünyanın iklim değişikliği, terörizm ve salgın hastalıklar gibi bir dizi yeni zorluklara yanıt veremediği yönündeki sesler giderek -başta bu zorluklardan en çok etkilenen Afrika ülkeleri olmak üzere- yükseliyor. BM’nin tüm bu sesleri görmezden gelmeye devam etmesi durumunda, alternatiflerinin yükseleceği tahmin ediliyor. İlk alternatifin kim olacağı ise çok büyük bir tartışma konusu değil. Çin’in giderek artan küresel siyasetteki etkisi karşısında, ASEAN ve BRICS gibi Çin liderliğindeki örgütlerin yalnızca bölgesel düzeyde değil, küresel düzeyde de nüfuzunu ve etkisini artıracağı söylenebilir. Geçmişe baktığımızda, İkinci Dünya Savaşı’ndan kazanan güç olarak çıkan ve savaş sonrası kurulan dünya düzeninde hegemon olarak görülen ABD’nin kurmuş olduğu çeşitli konuları kapsayan örgütlere (barışı tesis etmek amacıyla BM, ticaret için DTÖ ve savunma için NATO gibi) üyelik, prestij olarak görülüyordu. Aynı şekilde Çin de şu an hem ekonomik hem de askerî gücüyle birlikte kendi prestiji için stratejiler belirliyor; hamlelerde bulunuyor. Bunları yaparken de ABD’yi ve ittifaklarını, prestij kaybına uğratmayı hedefliyor -Çin Devlet Başkanı’nın BM, G20 gibi çok taraflı örgütlerin zirvelerine katılmaması, buna bir örnek olarak verilebilir.
Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olarak Çin, izlediği siyasi, ekonomi ve yatırım politikalarının ardından neredeyse dünyanın tümüyle önce ticaret bağlarını, ardından da siyasi -kimi ülkelerle de savunma ve güvenlik- ilişkilerini geliştirdi. Dahası, her geçen gün Çin mal ve hizmetlerine artan taleplerin sonucunda, Çin ile iş yapan birçok ülke Çin ile daha yakın ilişkiler kurmak istiyor ve Çin liderliğindeki örgütlere üyelik de bunun yollarından biri olarak görülüyor. 24-26 Ağustos 2023 tarihleri arasında gerçekleşen BRICS Zirvesi’nde Arjantin, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin BRICS’e üyeliğinin onaylanması ve gelecek tarihlerde BRICS’in daha fazla genişleyeceği yorumlarından da anlaşılacağı üzere Çin, kurmaya çalıştığı yeni dünya düzeninde emin adımlarla ilerliyor.
Türkiye’nin Israrları
Türkiye, diğer olağan genel kurullara benzer şekilde, bu Genel Kurul’da da BM’nin reformu tartışmalarının ağırlıklı bir şekilde gündeme getirdiği görüldü. BM Genel Kurulu’ndaki 13’üncü konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’den Doğu Akdeniz’e, Suriye’den PKK’nın varlığına, Ukrayna’ya ve AB ile ilişkilere kadar birçok başlıkta değerlendirmeler yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta yinelediği “Dünya beşten büyüktür.” mottosuna benzer şekilde bu sene de BM Güvenlik Konseyinin artık dünya güvenliğinin teminatı olmaktan çıktığını, beş ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı hâline geldiğini ifade etti.
Erdoğan’ın dikkat çeken konuşmasında, Türkiye’nin Ukrayna’nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü temelinde, savaşın diplomasi ve diyalogla sona erdirilmesine yönelik çabalarını artırarak sürdüreceğine; KKTC'nin bağımsızlığının tanınarak bu ülkeyle diplomatik, siyasi ve ekonomik bağlar kurulması gerektiğine; Orta Doğu'ya kalıcı barışın gelebilmesi, ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulmasına ve AB’nin, Türkiye’ye yönelik sergilediği ikircikli tavırları sona erdirmesi gerektiğine dikkat çekti.
Sema Nur Yeniyıldız, İKV Uzman Yardımcısı