İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

AB GÜNDEMİ: Jeopolitik Gerilimlerin Gölgesinde AB-ABD Zirvesi

İsrail-Hamas çatışmasıyla Ortadoğu’da savaşın tırmandığı ve Ukrayna’daki savaşın devam ettiği bir küresel kriz ortamında gerçekleşen ABD-AB Zirvesi, belirsizliklerle sonuçlandı.
AB GÜNDEMİ: Jeopolitik Gerilimlerin Gölgesinde AB-ABD Zirvesi

Jeopolitik Gerilimlerin Gölgesinde AB-ABD Zirvesi

20 Ekim 2023 tarihinde Vaşington’da gerçekleşen AB-ABD Zirvesi’nin, ticaretteki engellerin kaldırılarak “stratejik ortaklığın” güçlendirilmesine, Ukrayna’nın mücadelesinin desteklenmesine ve Çin’e karşı birleşik bir cephe oluşturulmasına odaklanması bekleniyordu. Bu amaçla, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Zirvesi Başkanı Charles Michel, kalabalık bir heyetle -AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Ticaretten Sorumlu Komisyon Üyesi Valdis Dombrovskis ve Dijital Konulardan Sorumlu Komisyon Üyesi Yardımcısı Vera Jourová dâhil olmak üzere- ABD Başkanı Joe Biden ve ekibiyle bir araya geldi. Ancak, İsrail-Hamas arasında çıkan çatışmanın Ortadoğu’da daha geniş bir savaşa dönüşebileceği korkusu zirveye damga vurdu. Zirvenin sonunda liderler, ilişkileri destekleyen ve daha da güçlendirme amacında olan bir ortak bildiriyi kabul etseler de iki tarafın da sahip olduğu derin farklılıkların, ilişkilerin geleceğini etkileyeceği tahmin ediliyor.

Ticaret ve Ekonomi

780 milyon kişiyi etkileyen ve 7,1 trilyon dolar değerindeki AB-ABD ekonomisi, dünyanın en büyük ekonomik ağı olarak kabul ediliyor. Demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa gibi ortak değerler ve çıkarlar üzerine on yıllar önce inşa edilen bu ilişki, Atlantik’in her iki yakasında da büyümenin desteklenmesine, istihdam yaratılmasına ve yaşam standartlarının yükselmesine yardımcı oldu. Ancak, son 20 yılda tarım ürünleri ve alüminyum-çelik ticaretinde bulunan farklı ekonomik çıkarlar, farklılaşan dış politika, iki kıtada da artan milliyetçilik ve popülizm karşısında ekonomik ilişkilerde bir geriye gidiş gözlemlenmişti. Özellikle Trump’ın başkanlığı sırasında başta alüminyum-çelik de dâhil olmak üzere bir dizi AB ürününe gümrük vergisinin getirilmesinin ardından AB’nin de ABD ürünlerine vergi koyması, karşılıklı ticareti misillemelere sürüklemişti. Trump‘ın ardından ABD Başkanı ve Atlantik ilişkilerin önemine her defasında vurgu yapan Joe Biden da konulan gümrük vergileri kaldırılmamıştı. Ayrıca, ekonomik büyümenin kilit parçalarından biri hâline gelen ve her iki tarafında hâkim olmak istediği dijital ticaretle ilgili belirli bir anlaşmaya varamaması da AB-ABD ikilisinin ticari ilişkilerini sorgulatmıştı.

AB ve ABD’nin birbiriyle uzun ve oldukça karmaşık bir iş birliği geçmişi bulunuyor ve birbirlerinin en önemli ekonomik ve siyasi ortakları olduklarını unutmamak gerekiyor. Her iki taraf da ekonomik büyümeyi teşvik etmek ve küresel zorlukların üstesinden birlikte gelebilmek için birlikte çalışma konusunda hâlâ ortak menfaatlere sahip. Bu yüzden jeopolitik gerilimlerin gölgesinde gerçekleştirilen zirveden, çelik ve alüminyum düzenlemeleri başta olmak üzere kritik ham maddeler ve ABD Enflasyonu Düşürme Yasası kapsamında verilen teşviklerin AB sanayisini zarara uğratmaması için bir anlaşma sağlanması bekleniyordu. Bu konuda taraflar tam bir anlaşma sağlayamamış olsa da sürdürülebilir çelik ve alüminyuma ilişkin küresel düzenleme ve hedeflenen kritik ham maddeler anlaşması üzerinde müzakereye başlayacaklarını duyurdular. Müzakerelerin, hâlâ gergin olan AB-ABD ticari ilişkileri altında, başarılı bir şekilde sonuçlandırılması ise uzak görünüyor.

Çin’e Karşı Uyumlu Tutum

AB ve ABD Çin ile güçlü ekonomik bağlara sahip ve Çin’in artan ekonomik ve askerî gücünün yanı sıra insan hakları sicilinden endişe duyuyor. ABD, Çin’in askerî amaçlar için kullandığı iddiasıyla, ileri teknolojiler edinme yeteneğini sınırlandırmaya ve kendi tedarik zincirlerindeki Çin’e karşı bağımlılık risklerini azaltmaya yönelik bir politika başlatmıştı. Bazı AB Üye Devletleri (Hollanda ve Almanya), bu politika bağlamında ABD’yi takip ederken AB ise Çin’e karşı stratejik bağımlılıkları azaltan, ancak yapıcı ve istikrarlı bir ilişki kuran politikalar izleyeceğini açıklamıştı.

Zirvede, Çin’e karşı yapılan referanslarda ise AB ve ABD’nin tamamen ortak bir zeminde buluştukları görüldü. Çin’e ilişkin yapılan AB-ABD ortak açıklamasında, kendi sahip oldukları değerleri ve çıkarları savunacakları belirtilirken Çin’in yarattığı güçlükleri ele almak için de birlikte çalışacakları açıkça vurgulandı. Taraflar, Çin’e, Ukrayna’da yürüttüğü savaşı durdurması için Rusya’ya baskı yapması çağrısında bulundu. Bu çağrı, açık bir şekilde, AB ve ABD’nin Çin’in Rusya ile yakın bağları konusunda artan endişelerinin yansıması olarak okundu. Ayrıca taraflar, Doğu ve Güney Çin Denizlerindeki durumla Çin’deki insan hakları ve zorla çalıştırma konusunda endişelerini dile getirdi. İkili, iklim krizi ve biyoçeşitlilik krizi, küresel sağlık ve küresel salgınlar hakkında tartışmaya katılması için Çin’i uluslararası forumlara davet ederken, Çin’in küresel iyiliğe katkıda bulunma sorumluluğuna sahip olduğunu ifade etti.

Çin’e ilişkin AB-ABD ortak bildirisine bakıldığında, AB ve ABD’nin, gelecekte Çin’e yönelik ihracat kontrollerinin yanı sıra Çin’den gelen ve giden yatırımlar konusunda da iş birliğini artırmaya çalışacağı söylenebilir. Her iki taraf da ekonomik güvenlik politikalarını geliştirmeye devam ederken, Pekin’le dış politikada ve iklim eylemi konusunda iş birliği içerisinde olacağı, aynı zamanda Çin’den kaynaklanacak istenmeyen sonuçlardan kaçınmak için birbirleriyle koordineli bir şekilde çalışacakları tahmin ediliyor. Ancak, bunun da her iki taraf için ne kadar sürdürülebilir olacağı büyük bir soru işareti. Çünkü her ikisi de Çin’e muazzam şekilde bağımlı ve Pekin’in, Vaşington ve Brüksel’in uygulamaya koyacağı herhangi bir tedbire nasıl karşılık vereceği oldukça belirsiz görünüyor. AB’nin, Çin ile ticari ve ekonomik ilişkilerine önem vermesi nedeniyle ticari konuları jeopolitik bir araç olarak kullanmak isteyen ABD’yi tam olarak takip edip etmeyeceği henüz bilinmiyor.

Ortadoğu’da Beklenmeyen Gelişme ve Ukrayna’ya Tam Destek

Ukrayna’daki savaş tüm hızıyla devam ederken, Hamas’ın İsrail’deki sivillere yönelik saldırısıyla başlayan çatışmanın Ortadoğu’ya yayılma tehlikesi karşısında Brüksel ve Vaşington, bölgesel bir gerilime karşı ortak bir tavır izlemeye çalıştı. Komisyon Başkanı von der Leyen’in saldırının ardından İsrail’e gerçekleştirdiği ziyaretine karşı bazı AB üye ülkeleri von der Leyen’e tepki gösterirken, İsrail krizine ilişkin farklı tepkiler vermişti. Bunun karşısında AB kanadı, “birleşik bir AB yanıtı” vermek için zirve öncesinde AB liderlerini bir araya toplamıştı.

Zirveden birkaç gün önce açıklama yapan Komisyon Başkanı von der Leyen, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı ile Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırıları arasında bağlantı kurarak Avrupa’yı ve ABD’yi “birlikte durmaya” ve “bu çatışmanın sınırların dışına taşmaması sağlamamak için çabaları iki katına çıkarmaya” çağırmıştı. Zirvede de AB ve ABD, “demokrasilerini korumak” için birleşik bir cephe oluşturma ihtiyacı konusunda hem fikirdi. Hamas’ın İsrail halkına yönelik saldırıları zirvede kınarken, liderler, İsrail'in uluslararası hukuka uygun olarak kendisini savunma hakkına sahip olduğunu yinelediler. Ayrıca Brüksel ve Vaşington, İsrail-Hamas çatışmasının ardından Hizbullah hareketinin Lübnan’a dâhil olmasından ve öngörülemeyen sonuçlar doğurabilecek bölgesel bir gerilime yol açacak potansiyel bir ikinci cephenin varlığıyla ilgili de endişelere sahip olduğu görüldü.

Ukrayna savaşıyla ilgili olarak -beklenildiği gibi- AB-ABD ikilisi, Ukrayna’ya verdikleri desteği yinelediler. Rusya’nın 300 milyar dolar değerindeki dondurulan döviz rezervleri ve Rusya’ya yönelik yaptırımların etkinliğine ilişkin tartışmaların yanı sıra politika ve eylemlerini koordine etmek üzere bir AB-ABD Diyaloğu platformu kuracaklarını açıkladılar. Ukrayna ile ilgili olarak akıllarda kalan soru işareti ise Ukrayna’nın yeniden inşasının uzak bir hedef olarak görünmesi ve ABD Kongresi’nin Kiev’e yönelik destekle ilgili bölünmüş olmasıydı.

İklim Değişikliği, Enerji ve İkiz Dönüşüm

AB, iklim krizine yanıt olarak yenilenebilir enerji ve temiz teknoloji konusunda önemli bir aktör hâline geliyor. İklim açısından nötr bir ekonomiye geçişi destekleyen birçok strateji yayımlıyor ve bu stratejileri hayata geçirmeyi planlıyor. Ayrıca, dijital dönüşüm ve ileri teknolojiyle ilgili de önemli atılımlar yapıyor. Bu yüzden, en önemli partneri olan ABD ile iklim değişikliği ve çevre konularında ve yeşil ve dijital geçişte iş birliği yapmak istiyor.

Zirve sonunda yayımlanan bildiride, iklim değişikliği ve çevre konularında iş birliğine geniş bir yer verildi; ikiz geçiş için birlikte çalışabilirliğe önemli atıflar yapıldı; temiz enerji dağıtımını en üst seviyeye çıkarmak için de yatırım, araştırma ve iş birliği çağrıları yapıldı; biyolojik çeşitlilik kaybının önüne geçilmesi gündemdeydi ancak tarafların somut taahhütlerde bulunmaması, büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

Transatlantik İlişkiler

Zirvenin ardından transatlantik ilişkilerle ilgili şu yorumları yapabiliriz. Öngörülemeyen risklerden korunmanın ve Batı’nın Çin’in yükselişine yanıt vermedeki ortak bir zemin oluşturma isteğinin görünür bir yüzü olan zirve, AB-ABD ikilisinin, ilişkileri nasıl yeniden dönüştürmek istediğini gösterecekti. Ancak her iki tarafın da ticari gerilimlere çözüm bulamaması, dünya siyasetini saran mevcut zorluklar karşısında ekonomik ilişkilerin -açık bir şekilde- arka planda kaldığını gösterdi. Son olarak zirveyi, 2024’te gerçekleşecek olan ABD seçimleri öncesinde -Trump ya da Trump gibi Cumhuriyetçi bir başkan tarafı bloke etmek için- iş birliği ve ortaklığı derinleştirme çabası olarak da okuyabiliriz.

Sema Nur Yeniyıldız, İKV Uzman Yardımcısı

Diğer Yazılar