2024 Yılında AB Gündeminde ve Küresel Alanda İzlenmesi Gereken Konular
Gelecek; güçsüzler için ulaşılmaz, korkaklar için bilinmezlik, cesurlar için ise şanstır.
Victor Hugo
1. AB Kurumlarında Seçim Yılı: AP Seçimleri ve Komisyonun Öncelikleri
2024, sadece ulusal seçimlerin gerçekleşeceği Avusturya, Belçika, Hırvatistan ve Finlandiya gibi AB üye ülkeleri için değil aynı zamanda AB kurumları açısından da son derece önemli bir yıl olarak hatırlanacak. 6-9 Haziran 2024 tarihlerinde düzenlenecek Avrupa Parlamentosu seçimleri sonrasında AP içerisinde siyasi grupların ağırlıklarının ne yönde değişeceği görülecek. AP içerisindeki dağılımın büyük oranda değişmesi halinde ise halihazırda Komisyon Başkanlığı görevini yürüten ve bu göreve önümüzdeki dönemde de devam etmek istediği bilenen von der Leyen ve onun belirlediği Komisyon üyelerinin koltuklarını sallayabilir.
Aslında AB vatandaşlarının AP seçimlerine ilgisinin çok yüksek olmadığı, hatta 1979’da gerçekleşen ilk AP seçimlerinden bu yana seçime katılım oranlarının düştüğü biliniyor. Ancak 2019’da gerçekleşen son seçimlerde bu eğilim tersine dönmüş ve seçimlere katılım artmıştı. Nitekim halihazırda görevini sürdüren AP üyeleri ve Komisyon üyeleri için 2019-2024 oldukça çalkantılı geçti ve AB vatandaşlarının gözlerini AB kurumlarına daha fazla çevirdiği bir dönem oldu. COVID-19 salgınıyla başlayan bu dönem, Ukrayna-Rusya savaşıyla devam ederken bir yandan da süregelen düzensiz göç AB kurumlarını yeni çözümler bulmaya, mevcut politikaları gözden geçirmeye ve hatta sağlık gibi yeni ortak politika alanları yaratmaya itti. Nitekim enerji politikasından dış politikaya, göçten gıda güvenliğine dek pek çok alanda alınan kararların etkisi, AB vatandaşları tarafından bizzat hissediliyor.
2019’da göreve gelen Ursula von der Leyen başkanlığında Komisyon, önceliklerini Avrupa Yeşil Mutabakatı, Dijital Çağa Uygun bir Avrupa, Halk Odaklı bir Ekonomi, Dünyada Daha Güçlü bir Avrupa, Avrupalı Yaşam Tarzını Desteklemek, Avrupa Demokrasisi için Yeni bir Çaba olarak sıralamıştı. Yeşil Mutabakat’ın ve dijital dönüşümün, 2024-2029 dönemi önceliklerinde de kendine yer bulması kuvvetle muhtemel. Bununla birlikte, hızla değişen ve dönüşen küresel güç dengesinde stratejik otonominin; göç, gıda ve enerji güvenliği meseleleri içinse dayanıklılığın (resilience) öne çıkarıldığı, realist tavrın güçlü bir biçimde hissedildiği bir öncelik listesiyle karşılaşılabilir.
AP seçimlerinin AB üye ülkelerindeki seçimlerde giderek daha fazla güçlenen popülist ve AB şüphecisi siyasi rüzgârdan ne derece etkileneceğini hep birlikte göreceğiz. Her ne kadar anketler ECR ve ID gibi AB şüphecisi ve aşırı sağ grupların oylarında yükseliş gösterse de mevcut siyasi dağılımın büyük oranda değişmeyeceği bir yapıda Komisyonun da von der Leyen başkanlığında görevine devam etmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Böyle bir durumda geniş kapsamlı bir dönüşüm modeli olarak karşımıza çıkan Yeşil Mutabakat’ın hayata geçirilmesinde daha ısrarcı ve daha tecrübeli bir yapı göreceğiz.
2024’te AP seçimlerini takiben AB Konseyi ve Avrupa Komisyonu Başkanlıkları da yeniden belirlenecek. Komisyon Başkanlığı için Ursula von der Leyen’in iddiası sürerken, AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in AP seçimlerinde aday olmak üzee görevini bırakacağını açıklaması yeni yılın ilk sürprizi oldu. Michel’in bu açıklaması sonrasında AB Konseyinin yeni Başkanının seçilme sürecinin hızlandırılması gereği gündeme geldi. 2024 AB kurumlarının direksiyonuna kimlerin geçeceğinin belirleneceği kritik bir yıl olacak. Yenilenecek olan AB Konseyi ve Avrupa Komisyonu 2024-29 dönemi için stratejik önceliklerini de bu yıl içinde belirleyecekler.
2. Belçika ve Macaristan Dönem Başkanlıkları
İspanya, Belçika ve Macaristan’dan oluşan 12’nci Üçlü Dönem Başkanlığı kapsamında önümüzdeki altı aylık sürede dönem başkanlığı görevini ifa edecek olan Belçika, ilgili makamı 30 Haziran 2024’e kadar üstlenecek; daha sonra görevi Macaristan’a devredecek.
Üçlü Dönem Başkanlığı’nın Haziran 2023’te açıklanan programında, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte küresel belirsizliklerin iyiden iyiye arttığı bir jeopolitik ortamda, AB içindeki dayanışmanın ve AB dayanıklılığının pekiştirilmesinin önemine dikkat çekiliyor. AB’nin stratejik otonomisinin güçlendirilmesi maksadıyla yeşil ve dijital dönüşümü de hızlandırarak AB’nin sanayi altyapısının kuvvetlendirilmesi ve yeniliklerin teşvik edilmesi; yeşil ve dijital dönüşüm gerçekleştirildiği sırada bu sürecin kapsayıcı ve adil bir şekilde sürdürülmesi; uluslararası ortaklıklarda, çok taraflı iş birliklerinde ve güvenliğin her alanında sağlanacak ilerlemelerle AB çıkarlarının etkili bir şekilde korunması, diğer öncelikler olarak sıralanıyor.
Belçika Dönem Başkanlığı'nın öncelikleri hukukun üstünlüğü, demokrasi ve birliği savunmak, rekabet gücünü artırmak, yeşil ve adil bir geçişi takip etmek, sosyal ve sağlık gündemini güçlendirmek, insanları ve sınırları korumak ve küresel bir Avrupa'yı teşvik etmek olarak belirlendi. AB'nin karşı karşıya olduğu zorluklara ve artan jeopolitik belirsizliğe yanıt niteliğinde belirlenen bu önceliklerle Belçika Dönem Başkanlığı, üye ülkeler arasında diyalog ve uzlaşmayı teşvik etmek için çalışacaktır. Ancak, AB'nin karmaşık karar alma mekanizması, üye ülkelerin çıkarları ve belirsizliklerle dolu uluslararası sistem dönem başkanlığının hedeflerine ulaşmasını zorlaştırabilir.
Belçika’dan sonra dönem başkanlığını devralacak olan Macaristan, seçimler sonrası yenilenen AB kurumlarıyla birlikte hızlandırılmış ikiz yeşil ve dijital geçişlerle uyumlu olarak sanayi tabanını güçlendirerek ve yeniliği kullanarak AB'nin küresel rekabet gücünü güçlendirmek; AB'nin karşı karşıya olduğu demografik zorluğun ele alınması dâhil olmak üzere Avrupa'nın sosyal boyutunu güçlendirerek ikiz geçişlerin adil ve kapsayıcı olmasını sağlamak; Avrupa değerlerine dayalı olarak AB çıkarlarını daha kararlı bir şekilde savunmak ve AB'nin güvenlik ve savunma alanındaki yetkisini güçlendirirken, aynı zamanda hırslı ve dengeli bir ticaret politikası inşa etmenin yanı sıra uluslararası ortaklıkları, çok taraflı iş birliğini ve güvenliği tüm boyutlarıyla güçlendirmek gibi kapsamlı ve iddialı konu başlıkları üzerine yoğunlaşacaktır. Ancak Macaristan’ın AB içerisinde temel haklar ve genişleme gibi alanlarda ortak yaklaşımın dışına çıkan ve eleştiri alan bir ülke olduğu dikkate alındığında dönem başkanlığının temel unsurlarından “arabuluculuk” sıfatını nasıl kullanacağı ve ne kadar etkili olacağı bir tartışma konusudur.
3. Küresel Gündemi Belirleyecek Seçimler
ABD Seçimleri, Trump Geri mi Dönüyor?
5 Kasım 2024 tarihinde gerçekleşecek seçimde ABD, 47’nci başkanını belirleyecek. Washington Post gazetesi tarafından yayımlanan son anketler eski ABD Başkanı Donald Trump’ı halefi Joe Biden’ın önünde gösteriyor. Elbette, Trump’ın başkan adayı olabilmesi için öncelikle Cumhuriyetçi Parti içerisindeki adaylık yarışını kazanması gerekiyor. Cumhuriyetçilerin aday sayısı Florida Valisi Ron DeSantis’in de adaylığını koymasıyla sekize çıktı. Eski Başkan Trump’ın en büyük rakibinin Ron DeSantis olduğu düşünülüyor. Demokratlarda ise Biden’a rakip olarak Eski ABD Başkanı John F. Kennedy’nin yeğeni Robert F. Kennedy ve Marianne Williamson’un isimleri yer alıyor.
Kolorado ve Maine eyaletlerinde 6 Ocak Kongre Baskınında kalkışma ve ayaklanma suçlarını işlediği gerekçesiyle Trump’ı ön seçimlere katılmaktan meneden kararlar alınmıştı. Son kararı ABD Yüksek Mahkemesi verecek.
ABD seçimlerinde birçok isim konuşulsa da temelde iki kişi öne çıkıyor: Joe Biden ve Donald Trump. İki ismin hem iç hem de dış politikadaki görüşleri ve seçim vaatlerinin oldukça farklı olacağı düşünülüyor. Biden dış politikada, Rusya’yı özellikle Ukrayna savaşı sebebiyle hedef alıyor ve Çin ile ilişkilerini Trump dönemine göre nispeten mesafeli tutuyor. Öte yandan özellikle sosyal politikalar, silahlanma, halk güvenliği, kadın hakları gibi konularda Cumhuriyetçiler ve Demokratların aynı çizgide ilerlemeyeceği düşünülüyor. Bahsi geçen konularda Cumhuriyetçilerin alabilecekleri yol sınırlı iken, Demokratların ekonomik destek paketi politikalarını seçim döneminde gündeme getirmesi bekleniyor. Bu yıl ABD’yi, her iki kanatta da seçmeni etkilemek için verilen vaatlerle geçen hareketli bir seçim dönemi bekliyor.
2024 seçimlerinin kaderini daha önceki seçimlerde olduğu gibi oyların birbirine çok yakın olduğu Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında gidip gelen “salıncak eyaletler” belirleyecek gibi görünüyor. Seçim sonuçları ise sadece ABD vatandaşlarını değil, çatışmalarla dolu küresel gündemi de yakından ilgilendiriyor.
b. Birleşik Krallık’ta Muhafazakâr Parti Başkanı Değişecek mi?
Birleşik Krallık Başbakanı Başbakan Rishi Sunak, 2024 yılının ikinci yarısında ülkede genel seçimlerin yapılacağını söyledi. Sunak’ın 2019’da kazanılan seçimlerin sonucunda 5 yıllık dönemi tamamlamadan seçimleri birkaç ay öne çekeceği anlamına gelen bu açıklama Birleşik Krallık için 2024’ün seçim yılı olarak geçeceğini gösteriyor. Seçimlerin sonucunda ise 14 yıldır iktidarda olan Muhafazakâr Parti’nin şimdiye kadarki en kötü sonuç ve sandalye sayısıyla karşı karşıya kalması şaşırtıcı olmayacak. Nitekim anketler muhalefetteki İşçi Partisi, Liberal Demokratlar ve Yeşiller’e desteğin artığını, hatta Muhafazakârlar ve İşçi Partisi arasındaki farkın %20’ye yaklaştığını gösteriyor.
c. AB Üye Ülkelerinde Seçimler
AB üye ülkelerindeki seçimlerde popülist partilerin yükselişinin 2024 yılında da devam etmesi bekleniyor. 2024 yılında Avusturya’da gerçekleşecek seçimlerde Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) yükseleceği öngörülüyor. Sağcı popülist bir parti olan FPÖ karşısında parlamentonun en güçlü muhaliflerinden olan Sosyal Demokratlar etkili muhalif kampanyalar düzenlemek yerine parti içerisindeki mücadelelerle meşgul oluyor.
Avusturya’da iktidarda olan Avusturya Halk Partisi ise Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle tepki görüyor. Ekonomik zorluklar yaşanmaya başlandıkça ve Avusturya’nın tarafsızlığı Rusya’ya karşı yaptırımlar konusunda sınandıkça, Ukrayna’daki savaş Avusturya halkının iktidar partisiyle ilişkisini zorlamaya başladı. Bu süreç ise sağcı popülist parti FPÖ’yü güçlendiriyor.
Aşırı sağcı Vlaams Belang anketlerde Belçika’nın en büyük partisi oldu. Son anketlere göre göçmen karşıtı parti, Flanders’da (Belçika’da bir Flaman bölgesi) %23 oranında oy alabilir. Bu, federal parlamentodaki 150 sandalyenin 22’sini alarak hem bölgenin hem de Belçika'nın en büyük partisi haline gelmesi demek.
Aşırı sağ partiler Finlandiya gibi ülkelerde de önemli bir destek kazanıyor ve yerel veya ulusal düzeyde hükümete giriyor. Bu yıl Finlandiya’da kurulan yeni hükümet de internet üzerinden yaptığı ırkçı yorumlar sebebiyle eleştirildi. Finlandiya’yla beraber Hırvatistan’da da sağın yükselişini görüyoruz.
2024’teki seçimlerde bu ülkelerde yükselen sağla birlikte AB’nin göç, iklim değişikliği ve AB genişlemesi gibi alanlardaki siyasi tutumunun olumsuz etkilenmesi muhtemel.
4. Jeopolitiği Etkileyen Savaşlar ve Çatışmalar:
a. Rusya-Ukrayna Savaşı:
Yaklaşık iki yıldır dünya gündeminin başlarında yer alan Rusya-Ukrayna savaşının 2024 yılında da devam edeceği düşünülüyor. Öte yandan savaşın gidişatını 2024’teki yeni faktörler etkileyebilir. Örneğin Ukrayna’ya yapılacak yardımlar konusunda hem ABD hem de AB’de tartışmalar devam ediyor. ABD’de Ukrayna’ya yapılacak olan yardımların Kongre onayından geçmesi gerekiyor ve seçimlerden önce var olan atmosferde Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki harcamalar konusundaki tartışmaları aşmak kolay görünmüyor. AB’de 50 milyar avroluk yardım paketi Macaristan engeline takılmış durumda. Dolayısıyla, Ukrayna’ya yapılan yardımların sekteye uğraması savaşın seyrinin değişebileceğini gösteriyor. Ukrayna’ya dışarıdan gelen bu yardımların azalması veya kesilmesi orduya gelişmiş silah desteğinin sürmesi konusunda olumsuz bir tablo çiziyor. Ayrıca, 2024’te iki taraf için de insan gücü konusunda sorunlar yaşanabileceği düşünülüyor. Birçok sivil ve askerin hayatını kaybettiği savaşta her iki ülkeden yurt dışına göç edenlerin sayısı da oldukça fazla. Öte yandan, savaş devam ettikçe özellikle Ukrayna’ya destek veren ülkelerin ilgisinin azalmaya başladığı görülüyor. AB’de gerçekleşen iktidar değişiklikleri ve ABD seçimlerinde Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın yeniden başa gelmesiyle Ukrayna ve Rusya’ya yönelik ciddi politika değişiklileri gözlemlenebilir.
Rusya, savaşın gerektiği kadar süreceğini ifade ederken, Ukrayna da Rusya’nın işgalinin tamamen bitmesini ve uluslararası kabul gören sınırlara dönüş halinde çatışmaların biteceğini savunuyor. 14-15 Aralık tarihlerindeki AB Konseyi sonuç bildirgesinde yer alan Ukrayna’ya saldırı suçunun yargılanması için uluslararası bir mahkeme kurulması önerisi, savaş suçlarına karşılanların cezalandırılması ve Ukrayna’da altyapı ve ekonomiye verilen zararın tazmini konularının da özellikle savaş sonrası döneminin en önemli gündem maddeleri olacağı görülüyor.
b. İsrail-Hamas Çatışması:
7 Ekim 2023 tarihi, uzun süredir kaos içerisinde olan Orta Doğu bölgesinde İsrail ve Hamas’ın karşı karşıya geldiği sıcak bir çatışmanın başlangıcı oldu. Bu çatışma, Arap-İsrail Savaşları’nın dördüncüsü şeklinde tanımlandı. İsrail Ordusunca Gazze’ye karşı gerçekleştirilen saldırılarda Ocak 2024 başı itibarıyla üçte ikisinden fazlasını kadın ve çocukların oluştuduğu 22.400’den fazla insan hayatını kaybetti. Gazze Sağılk Bakanlığı’nın verdiği verilere göre, 36 bin kişi yarlandı, 7bini kişini ise yıkılan binaların altında kaldığı ve kayıp olduğu bildiriliyor. Oratısız güç kullanımı ve sivil yaşam kaybı, İsrail’in bir soykırım suçu işleyip işlemediği sorusunu da gündeme getiriyor.
İsrail-Hamas çatışması, yeni bir dünya düzeninin zeminini hazırlayacak mı sorusu bir tarafta yer alırken, artık uluslararası sistem içerisinde Avrupalı devletler ve ABD’nin söz sahibi olduğu bir düzenden ziyade çok kutuplu bir düzenin var olduğu ortaya çıkıyor. Bu çok kutuplu düzen radikal aktörleri ve onların destekçilerini daha büyük riskler almaya teşvik edebilir.Bugünden bakıldığında İsrail-Filistin arasında 2024’te de iki devletli bir çözüm mekanizmasının oluşması mümkün görünmüyor. ABD ve AB’nin şartlı desteğini alan İsrail, şiddet içeren ve insan haklarını ve sivillerin hedef olmaması ilkelerini ihlal eden tutumunu 2024’te de sürdürürse, uluslararası toplumun desteği daha da azalacaktır. İran, Rusya ve Çin’in Filistin’e desteklerini artırması durumunda İsrail’in yanında daha sert duran bir ABD görülebilir.
c.Tayvan-Çin Krizi:
Tayvan, Birinci Çin-Japonya Savaşı’yla 1895’te Japonya’ya, Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesiyle Çin’e geçti. Çin’de Chiang Kai-Shek önderliğindeki milliyetçiler ve Mao Zedong önderliğindeki komünistler arasında çıkan iç savaşın ardından Pekin’i kontrol altına alan Mao Zedong oldu. Milliyetçilerden geri kalanlar ise Tayvan’da bir sürgün hükümeti kurdular ve Chiang Kai-Shek 25 yıl bu hükümetin başında kaldı.
Olası bir askeri müdahale durumunda Tayvan’ın kendini nasıl koruyabileceği tartışma konusu. Kara, deniz ve hava güçleri kıyaslandığında Çin ve Tayvan birbirinden oldukça farklı ve Çin, ABD’den sonra askeri harcamaları en yüksek ülke konumunda yer alıyor. 2013 yılından bugüne Çin’in Devlet Başkanı olan Xi Jinping her zaman Tayvan ve Çin’in birleşmesi gerektiğini dile getiriyor. Özellikle son bir yılda Çin, Tayvan’a uyguladığı baskının şiddetini artırmış durumda. Tüm bu stratejik karmaşaya ek olarak Tayvan bilgisayar çipleri, akıllı telefonlar, oyun konsolları gibi ürünlerin önemli bir kısmını üretiyor. Dünyanın en ünlü çip üreticisi TSMC Tayvan’da yer alıyor ve AMD, Apple ve Arm gibi şirketlere çip üretiyor. Bu üretim kapasitesi de büyük şirketler için önem arz ediyor.
Tayvan-Çin krizinin sıcak savaşa dönüşmesi mümkün görünmüyor ancak, Çin ve ABD ilişkilerine yansıyacak bir hesaplaşma mümkün.
5. 2024 Yılında AB Genişleme Tartışmaları ve Türkiye
Rusya-Ukrayna savaşı patlak verene kadar AB gündeminde yer almayan genişleme süreci, yıllar sonra tekrar ivme kazandı. Nitekim aralık ayında gerçekleşen yılın son AB Zirvesi’nden, Ukrayna ve Moldova ile katılım müzakerelerine başlanması ve Gürcistan’a aday ülke statüsü verilmesi kararı alındı. Ancak altını çizmek gerekir ki bugüne kadar her AB genişlemesi beraberinde bir derinleşme sürecini de beraberinde getirdi. Bu doğrultuda genişlemeye paralel bir şekilde reform tartışmaları da AB gündeminin en üst sıralarında yer alıyor. Nitekim AB kurumları ve liderlerinden ufuktaki genişleme sürecine yönelik umut verici açıklamalar gelirken; 12 Fransız ve Alman uzman, AB ve kurumlarının 2030 yılına kadar yeni üyeleri kabul etmeye hazır olması için birçok reform çağrısında bulunulan “Açık Denizlere Yelken Açmak: 21. Yüzyıl için AB'nin Reformu ve Genişlemesi” adlı bir rapor yayımladı. AP ise 22 Kasım 2023 tarihinde AB Antlaşmalarında değişiklik yapılması çağrısında bulunulan bir raporu onayladı.
AB içerisindeki genişleme ve derinleşme tartışmalarının 2024 yılında yoğunlaşması şaşırtıcı olmayacaktır. Nitekim Komisyon haziran ayına kadar çeşitli AB kurum ve politikalarının genişlemeden nasıl etkileneceğini analiz edecek ve reform önerilerinde bulunacak bir rapor yayımlamayı planlıyor. Benzer bir şekilde AB Konseyi de gelecek toplantılarında genişleme süreciyle paralel olarak iç reform konularını yoğun bir şekilde tartışacağını açıkladı.
Genişlemenin Ukrayna, Moldova ve Gürcistan boyutunun, oldukça karmaşık ve çelişkilerle dolu olduğu görülüyor. AB; Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın üyeliği konusunda olumlu ve umut verici mesajlar verse de bu ülkelerin AB üyeliği sürecinde karşımıza bir Rusya gerçeği çıkıyor. Rusya, “Yakın Çevre Doktrini” kapsamında post-Sovyet coğrafyasını kendi nüfuz alanı olarak görüyor ve yakın çevresinde yaşanan gelişmelerden birinci derecede sorumlu olduğunu iddia ediyor. Geleneksel olarak bölgede nüfuz sahibi bir aktör olan Rusya’nın, 2008 yılındaki Gürcistan müdahalesi bu ülkenin Sovyetler Birliği sonrası jeopolitik sahneye geri dönmesi olarak yorumlanmıştı. Rusya ilerleyen tarihlerde bölgede etkisini giderek arttırdı ve bölgedeki ihtilafların kendi lehine çözümlenmesine yönelik bir tutum sergiledi. Ukrayna savaşına gelene kadar 2008’de Abhazya ve Osetya’yı bağımsız devletler olarak tanıması; 2014’te Kırım’ı ilhak etmesi ve ihtilaflı bölgelere kendi barış güçlerini yollaması gibi birçok örnek, Rusya’nın “arka bahçesi” olarak gördüğü yakın çevresindeki devletler üzerindeki nüfuzunu muhafaza etmek istediğini gösteriyor. Dahası Rusya’nın yakın çevresinde yer alan bu üç ülke, AB’nin başta gelen genişleme kriterlerinden biri olan “ülkelerin sınırlarında çatışma durumunun veya riskinin bulunmaması ve toprak bütünlüğünde problem olmaması” gerekliliğini karşılamıyor. Nitekim Ukrayna’nın hâlihazırda Rusya ile savaşta olduğu; Gürcistan’ın 2008 yılından beri Abhazya ve Güney Osetya’daki durum sebebiyle toprak bütünlüğü konusunda sorun yaşadığı ve Moldova’da Transdinyester bölgesinde ayrılıkçı bir yapıyla karşı karşıya olduğu bir gerçek. Öte yandan, AB’nin Rusya’nın yayılmacı ve saldırgan politikaları karşsıında ortak bir cephe oluşturması, bu ülkelerin Rusya karşısında yalnız bırakılmamasını daha da kritik hale getiriyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırarak son kozunu oynaması, savaş sonrasında oluşacak statükoyu belirleme arzusundan kaynaklanıyor. Savaşın sonucuna bağlı olarak Ukrayna’nın doğusundaki kazanıumlarını korusa da, daha küçülmüş bir Ukrayna’nın AB üyeliğini kabullenmek durumunda kalabilir.
Mevcut jeopolitik durum göz önüne alındığında, AB açısından, genişlemenin Batı Balkanlar boyutunun daha kolay gerçekleşebileceği söylenebilir. Nitekim Konsey Başkanı Charles Michel, genişleme konusunda Arnavutluk, Karadağ ve Kuzey Makedonya'nın ön sıralarda yer aldığı açıklamasında bulunmuştu. Bu doğrultuda genişleme konusunda 2024 yılında Batı Balkanlar için daha fazla ilerlemenin yaşanması oldukça olası.
AB içerisinde genişleme tartışmaları yoğunlaşırken Türkiye bu sürecin dışında bırakılmış gibi görünüyor. Ancak gene de ilişkilerdeki gerilimli yıllardan sonra bir yumuşama dönemine girildi. Taraflar Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi gibi rafa kaldırılmış konuları yeniden tartışmaya başladı. Özellikle Aralık 2023’te yayımlanan Borrell raporunda Gümrük Birliği ve vize, iş birliği yapılması çağrısında bulunan konular arasında yer aldı. Özellikle Türkiye ile ilişkileri oldukça iyi olan Macaristan’ın 2024’ün ikinci yarısında AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı devralacak olması, bu meselelerde ilerleme kaydedilmesi için büyük bir fırsat. Nitekim Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, dönem başkanlığı sürecinde Gümrük Birliği ve vize konularında Türkiye’yi doğrudan destekleyeceğini açıklamıştı.
6. NATO’nun 75’inci Yıl Dönümü ve İsveç ile Finlandiya’nın Üyeliği
2024 Nisan ayında NATO'nun 75. yıl dönümünü kutlanacak. Değişen siyasi girişimleri, askeri operasyonları ve 12'den 31'e çıkan üyelik sayısı, NATO’nun kalıcı önemini yansıtıyor. Ukrayna'da savaş devam ederken, 75’inci yılda yapılacak olan Zirve, Avrupa güvenliği için de kritik bir zamanda gerçekleşecek. Ancak bir sonraki zirvenin başarılı olması için bazı kilit konularda ilerleme kaydetmek gerekiyor.
ABD'de yapılacak Zirveden önce çözülmesi gereken en büyük sorunlardan biri genişleme meselesi. NATO 1949'da kurulduğundan beri, birbiri ardına gelen genişlemeler ittifaka yeni üyeler kattı ve Avrupa çapında daha fazla istikrar ve güvenlik getirdi. NATO'nun başarısı, onu ülkelerin katılmak istediği bir kulüp hâline getirdi. Hiçbir ülke ittifaka katılmaya zorlanmadı veya baskı altına alınmadı.
Haziran 2023’teki Zirveye kadar Ukrayna'nın üyeliği konusunda beklentiler yüksekti. İttifakın Kiev'e resmi katılım davetiyesi vermesini uman üyeler olsa da bu gerçekleşmedi, yerine yüksek düzeyli bir forum olarak hizmet veren bir NATO-Ukrayna Konseyi oluşturdu. Bu, artan NATO-Ukrayna angajmanı için bir platform olarak tasarlandı.
2023 yılı boyunca NATO genişlemesiyle ilgili bir diğer problemli konu da İsveç'in ittifaka girişiydi. Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinden kısa bir süre sonra Finlandiya ve İsveç, askeri ittifakların dışında kalma politikalarını terk etti ve her ikisi de NATO'ya katılmak için başvurdu. Finlandiya 2023 Nisan ayında NATO’ya katıldı; ancak İsveç'in teklifi, Türkiye'nin ülkede PKK terör örgütünün durumu ve rolü konusundaki endişeleri nedeniyle gecikti.
Litvanya'daki Zirvede Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç'in ittifaka girişine yeşil ışık verdiği için övgü aldı. İsveç’in NATO’ya katılım protokolünün uygun bulunduğuna dair yasa teklifi TBMM Dışişleri Komisyonu’nda 23 Aralık 2023 tarihinde kabul edildi. Genel Kurul gündemine ise 2024 yılı içerisinde gelmesi bekleniyor. Dolayısıyla İsveç’in üyeliği, 2024’teki Zirveden önce çözülmesi gereken başka bir sorun olarak varlığını koruyor.
Haziran ayından bu yana Ukrayna'ya verilen desteğin artırılması, NATO’nun önemli ilerleme kaydettiği bir alan oldu. Ukrayna'yı silahlandırmak ve desteklemek, Vilnius'ta ele alınan en önemli konulardan biriydi. Savaşın ilk bölümünde ABD, Ukrayna'ya en büyük yardımı sağlıyordu. Ancak bu durum yakın zamanda değişti. Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü'nün açıkladığı Ukrayna’ya yardım verilerine göre, toplam Avrupa taahhütleri artık ABD'nin taahhütlerinin iki katından fazla. Askeri, ekonomik, insani ve mülteci yardımını içeren tüm yardım türlerini topladıktan sonra, 20 Avrupa ülkesi ABD'den daha fazla yardımı Ukrayna'ya sağlamış oldu.
Sonuç olarak, NATO'nun 75’inci yıl dönümünü kutlamak için yapılacak Washington Zirvesi, 2024 yılında ittifakın geleceğini şekillendirecek önemli bir olay. Zirvede, Ukrayna'nın üyelik talebi, İsveç'in üyelik başvurusu ve Ukrayna'ya verilen destek gibi konularda ilerleme kaydedilmesi bekleniyor.
7. Savaş ve Çatışmalar Devam Ederken Yeşil Mutabakat Hedefleri
Yeşil Mutabakat, üretimden tüketime dek zincirdeki tüm halkaları sürdürülebilirlik temelinde ele alıp değiştirmeyi amaçlıyor. Fosil yakıtların kullanımının azaltılması ve aşamalı olarak fosil yakıtlardan çıkılması ise 2050 yılında net sıfır karbon hedefi olan AB için önemli bir öncelik. Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla Rusya’dan ithal edilen doğal gazın azalması ve sonrasında bir AB politikası olarak minimuma indirilmesiyle enerji fiyatlarında ciddi artışlar yaşanmış hem endüstri hem de hane halkı bu fiyat artışlarından etkilenmişti. Bu durumda, kömürün yeniden devreye sokulması ve nükleer enerji santrallerinin Avrupa’daki konumlarını sağlamlaştırmasına yönelik tartışmalar gündemi meşgul etti. 2024 yılında da çatışmaların, AB’nin iklim hedeflerine ulaşmasını zorlaştırmasının yanı sıra kamuoyunda konuya ilişkin hâlihazırda var olan fikir ayrılıklarını derinleştirmesi -özellikle AP seçim gündemi bağlamında- beklenebilir.
2024’te sürdürülebilirliğe ilişkin birçok reform önerisinin de gündemde olması bekleniyor. Pestisit Azaltım Düzenlemesi, Temmuz 2022’de Komisyon tarafından önerilmişti ve 2030 yılında pestisit kullanımını ve buna bağlı riskleri yarı yarıya azaltmayı hedefliyordu. AP, düzenleme metnini reddetti ancak AB Konseyinde ilgili bakanlar, konu üzerine çalışmayı sürdüreceklerini açıkladılar. Doğa Restorasyon Yasası’nda ise geçtiğimiz kasım ayında uzlaşıya varılmıştı. 2024 yılında ilgili düzenlemenin üye ülke parlamentolarınca ayrı ayrı onaylanıp yasalaşması bekleniyor. Ormansızlaşmaya ilişkin ise geçtiğimiz yılın haziran ayında yasalaşan düzenleme (Regulation on deforestation-free products), 30 Aralık 2024’te uygulanmaya başlanacak.
AB, gıda güvenliğine ve gıda üretim süreçlerinde sürdürülebilirliğe ayrı bir önem atfediyor. Bu kapsamda Haziran 2022’de Avrupa Komisyonunca önerilen Çiftlik Sürdürülebilirlik Veri Ağı, çiftliklerin işleyişine dair çevresel, sosyal ve ekonomik verilerin toplanmasını, Tarladan Sofraya Stratejisi’nde ve genel manada sürdürülebilirlikte ne durumda olunduğunun net bir şekilde saptanmasını amaçlıyor. Temmuz 2023’te AB Konseyi ve AP arasında, ilgili öneriye dair anlaşmaya varılmıştı. 2024, bu düzenlemenin resmen yasalaşması sürecine ve belki de ilk denemelerine tanıklık edebilir.
Yeşil dönüşüm kapsamında AB, temiz enerji için çabalarını sürdürüyor. RePowerEU kapsamında, karbon çıktısı olmayan elektroliz gibi yöntemlerle temiz hidrojen üretimini 2030 yılına dek 10 katına çıkarmayı planlayan AB, 2020 yılında Avrupa Temiz Hidrojen İttifakı’nı kurdu ve 2023 yılında ise temiz hidrojen üretimine destek olmak için Avrupa Hidrojen Bankası’nı işler hâle getirdi. 2024 yılında bu alanda atılacak adımların -Avrupa Hidrojen Bankası bünyesinde sunulacak destekler gibi- artması beklenebilir.
AB gündeminde uzun bir süredir tartışılan Elektrik Piyasaları Yasası Reformu’nda AB, Avrupa enerji güvenliğini sağlamayı, kısa süreli şoklardan ve manipülasyonlardan etkilenmeyen bir elektrik piyasası kurmayı ve iklim hedeflerinde ilerleme sağlamayı hedefliyor. Geçtiğimiz aralık ayında AB Konseyi ve AP, reform paketi üzerinde anlaşmaya varmıştı. 2024’te ise reform paketinin resmen yasalaşması için adımlar atılacak.
8. SKDM’nin Yürürlüğe Girmesi Sonrasındaki Gelişmeler ve Sürecinin Küresel Ticaret Üzerindeki Etkileri
2023 yılında, Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM) alanında önemli gelişmeler yaşandı. Ağustos ayında uygulamaya ilişkin kurallar belli olurken, ekimde fiyatlandırma aracının geçiş aşamasında başlayacak olan raporlama kuralları yürürlüğü koyuldu. Asıl uygulama dönemi 2026’da başlayacak olan SKDM için geçtiğimiz aylarda önemli imzaların atılmasının ardından çimento, alüminyum, demir ve çelik sektörleri için varsayılan değerler belirlendi.
SKDM'nin yürürlüğe girmesi sonrasında, AB'ye ithal edilen ürünlerden alınan karbon vergisi miktarı artmaya başladı. Bu durum, AB ile ticaret yapan ülkeler için önemli bir maliyet unsuru haline geldi. Özellikle yüksek karbon salımına neden olan sektörlerde faaliyet gösteren şirketler, SKDM'den kaynaklanan maliyet artışlarını ürünlerine yansıtmak zorunda kaldı. SKDM'nin yürürlüğe girmesinin ardından, ABD ve Birleşik Krallık gibi ülkeler de benzer düzenlemeler getirmeye başladı. Birleşik Krallık hükümeti, karbon emisyonlarının minimum seviyede olduğu ülkelerden ithal edilen ürünler için ithalatçılardan karbon vergisi talep edeceğini açıkladı. Oluşturulacak mekanizmanın ayrıntıları net olmamasına rağmen demir, çelik, alüminyum, gübre, hidrojen, seramik, cam ve çimento endüstrilerini kapsaması planlanıyor. Bu mekanizmanın 2024'te tasarımının ve kapsamının tamamlanması ve 2027'de uygulamaya geçilmesi öngörülüyor.
ABD’de Biden yönetimi de karbon mekanizması için çalışmalar yapıyor. SKDM’yi hem destekleyip hem de kendisine uygun düzenlemelerle benzer bir uygulama üzerinden hareket etmek isteyen ABD, alüminyum, demir, çelik, petrol, kömür ve doğalgaz için 2024’de vergilendirme uygulamasına başlayacak.
SKDM'nin küresel ticaret üzerindeki etkileri arasında ihracat ve üretim maliyetlerinin artması, yeni üretim merkezlerinin ortaya çıkması ve ticaret anlaşmalarının yeniden gözden geçirilmesi sıralanabilir. Henüz SKDM kapsamına dahil olmayan kâğıt, cam, kimyasallar, seramik sektörlerinin de 2030 yılına kadar kapsama alınması planlanıyor. SKDM, Komisyonun iklim hedeflerine ulaşma çabalarının merkezinde yer alan önemli bir adım olarak Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın en kritik unsurlarından birini oluşturuyor. SKDM'nin kademeli olarak uygulanması, endüstrilerin karbonsuzlaşma sürecine destek olurken, adil bir karbon fiyatının hesaplanmasını sağlayacak. Bu mekanizmanın Türkiye ekonomisine etkileri ise demir-çelik, çimento ve diğer sektörlerde görülecek olsa da ulusal Emisyon Ticaret Sistemi'nin kurulmasıyla rekabetçiliğin sürdürülmesine yönelik çözümler sunabileceği öngörülüyor. Küresel çapta, SKDM gibi karbon fiyatlandırma mekanizmaları, sürdürülebilir bir geleceğe doğru adım atmamız için önemli araçlar olarak karşımıza çıkıyor.
9. COP29+ Temiz Enerji Dönüşümü+ İklim için Kalkınma Yardımları
Birçok tartışmayı bünyesinde barındıran COP28, geçtiğimiz sene Dubai’de düzenlendi. BM İklim Değişikliği Zirvesi olarak anılan COP Zirvelerinde, iklim değişikliğine karşı atılacak küresel adımlar ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum için alınabilecek tedbirler tartışılıyor. COP28’de de gündem farklı değildi.
Paris Anlaşması’nda öngörülen, iklim hedefleri için yapılanları ve eksik kalınan noktaları vurgulayan Küresel Durum Değerlendirmesi raporlarının ilki, COP28 Zirvesi sonunda kabul edildi. Ve ilk kez bir sonuç metninde “fosil yakıtlar” terimi kullanıldı. Fosil yakıt kullanımının aşamalı olarak azaltılması ya da aşamalı olarak terkedilmesi gibi net bir ifadeden kaçınılsa da “uzaklaşılması” önerildi. Ek olarak, iklim krizinin bu seviyeye ulaşmasında tarihsel sorumluluğu olan ülkelerin, krizden en çok etkilenen daha az gelişmiş ülkelere yapacakları yardımları düzenleyen Kayıp ve Zarar Fonu’na işlerlik kazandırıldı. COP29’un 11-24 Kasım 2024 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenleneceği açıklandı.
İklim gündeminde fosil yakıtlar tartışma konusu olmayı sürdürürken AB, temiz ve sürdürülebilir enerji yatırımlarını ve bu alanda inovasyonu çeşitli programlarla destekliyor. 2023 yılında dünya, yenilenebilir enerji tesisi kapasitesinde artışta bir rekor kırdı. 2024’te de bu yöndeki gidişatın sürmesi beklenirken, bölgesel ve yerel projelerle temiz enerjiye geçişin desteklenmesi, büyük stratejilerin yerelde uygulanması açısından büyük bir önem taşıyor.
AB ve AB üye ülkeleri, aynı zamanda küresel iklim finansmanı konusunda da katkı sunmayı sürdürüyor. 2021-2027 döneminde AB bütçesinin %30’unun iklim değişikliğiyle mücadele kapsamındaki projelere ve programlara ayrılmasına karar verilmişti. Avrupa Yatırım Bankası ise 2021 yılında 2,56 milyar avroluk iklim finansmanı sağlayarak Afrika’daki ve diğer bölgelerdeki gelişmekte olan ekonomilerde enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji projelerini finanse etmişti. Paris Anlaşması kapsamında düşük karbon emisyonlu, iklimsel dayanıklılığı yüksek ve uzun vadeli iklim hedeflerine uygun yatırımların desteklenmesi öngörülmüştü. Buna bağlı olarak AB, Sürdürülebilir Büyüme Finansmanı Eylem Planı’nı ve sürdürülebilir ekonomiye geçişi finanse etme stratejisini duyurmuştu. Ek olarak AB, COP28 sırasında kabul edilen Kayıp ve Zarar Fonu’na önemli bir katkı yapacağını açıklamıştı. 2024 yılında iklim eylemine yönelik önerilerin artması ve çeşitlenmesi beklenirken, AB’nin iklim finansmanı konusunda atacağı adımların ne ve nasıl olacağı -Kayıp ve Zarar Fonu başta olmak üzere- takip edilmeli.
10. 2024 Yılında Küresel Ekonomi
Küresel ekonomi tedarik zinciri sorunlarının devam etmesi, Çin ekonomisinin beklenenden yavaş toparlaması, yüksek enflasyon ve merkez bankalarının enflasyonu baskılamak için faiz artışlarına gitmesi gibi gelişmelerin yaşandığı zorlu bir yılı geride bıraktı. Bu zorluklara rağmen küresel ekonomi, 2023’te çoğu ekonomistin öngördüğünden daha dirençli bir grafik çizdi.
OECD'nin Ekonomik Görünüm Raporu'na göre, 2023 yılında gerçekleşen %2,9’luk büyümenin ardından küresel ekonomik büyüme 2024 yılında %2,7’ye gerileyerek “ılımlı” kalmaya devam edecek. ABD’de 2023 yılında %2,1 olan büyümenin 2024 yılında %1,4’e inmesi öngörülürken, AB’de %0,7 olan büyümenin 2024’te %1,5’a yükselmesi bekleniyor. Küresel ekonomik büyümenin 2024 yılında ağırlıklı olarak Asya ekonomilerine bağımlı olduğunun altını çizen ekonomistlere göre Çin’de 2023’te %4,8 olan büyüme oranı 2024’te %4,2’ye gerileyecek.
Uzmanlara göre ABD ekonomisinde yükselen faizlerin hane halkı harcamalarını etkilemeye başlayacağı döneme geçildi. Avro Alanı’nda enflasyonda düşüş ve reel ücretlerde artışlar görülmeye başla da Rusya-Ukrayna savaşından dolayı enerji fiyatlarındaki oynaklığın ekonomik istikrar üzerinde büyük bir baskısı olacağı düşünülüyor. Çin ekonomisinde ise özellikle konut piyasasında aşağı yönlü bir görünümün ve bu doğrultuda konut inşaatında keskin bir düşüşün ve ihracatta gerilemenin olacağı tahmin ediliyor.
2024 yılında küresel ekonomide yaşanacak en göze çarpan gelişmelerden birisi 140 ülkenin üç yıl önce anlaşmaya vardığı Asgari Kurumlar Vergisi’nin uygulanmaya başlaması olacak. Bu doğrultuda çokuluslu işletmelerin, düşük vergileme yapılan veya hiç vergileme yapılmayan ülkelerdeki şube ve iştiraklerinin en az %15 oranında vergilendirilmesi öngörülüyor. Yeni kurallar, yıllık cirosu 750 milyon avronun üzerinde olan çok uluslu şirketler için geçerli olacak. Ocak ayından itibaren küresel asgari vergiyi uygulayacak olan ilk ülke grupları arasında AB, İngiltere, Norveç, Avustralya, Güney Kore, Japonya ve Kanada yer alıyor. ABD ve Çin’in anlaşmayı desteklemelerine rağmen henüz ilgili konuda bir yasa tasarısı sunmadığı görülüyor.
11. Küresel Güney'in Artan Önemi ve G20 Brezilya Dönem Başkanlığı
Ukrayna savaşında birçok önde gelen Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkesinin NATO ile aynı safta yer almaması, "Küresel Güney" terimini bir kez daha ön plana çıkardı. Küresel Güney, dünya çapında bazen "gelişmekte," "daha az gelişmiş" veya "gelişmemiş" olarak tanımlanan çeşitli ülkelere atıfta bulunur. Bu ülkelerin çoğu -hepsi olmasa da- Güney Yarımküre’de, özellikle Afrika, Asya ve Latin Amerika'da bulunuyor. Genel olarak, "Küresel Kuzey" olarak adlandırılan ülkelerden daha yoksullar, gelir eşitsizliği seviyeleri daha yüksek, yaşam beklentileri daha düşük ve yaşam koşulları daha zor.
Küresel Güney'in artan önemi, küresel ekonomideki ve siyasetteki değişimlerden kaynaklanıyor. Küresel ekonomi, son yıllarda hızla büyüyen gelişmekte olan ülkeler tarafından giderek daha fazla şekillendiriliyor. Bu ülkeler, küresel ticaretin, yatırımların ve üretimin önemli bir kısmını oluşturuyor. Örneğin, Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve en büyük ihracatçısı konumunda. Hindistan ise dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi. Bu iki ülkenin de BRICS üyesi olması, aynı zamanda Küresel Güney’in yükselişi ve BRICS arasında bir bağlantı da oluşturuyor.
Gelişmekte olan ülkeler, küresel siyasette de giderek daha fazla söz sahibi oluyor. Bu ülkeler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde veto hakkına sahip olan beş ülke dışındaki üye sayısının çoğunu oluşturuyor. Ayrıca, G20 gibi uluslararası kuruluşlarda da önemli bir rol oynuyorlar. Bu doğrultuda, Brezilya’nın G20 Dönem Başkanlığı’nı yürütecek olması da 2024’te Küresel Güney’in dünya siyaseti ve ticaretinde daha etkili bir rol oynayacağını gösteriyor.
Küresel Güney'in artan önemi, bu bölgenin dinamiklerini de değiştiriyor. Özellikle de ülkeler arasındaki ekonomik ve siyasi farklılıklar artıyor. Örneğin, Çin ve Hindistan gibi yükselen güçler, gelişmekte olan dünyanın geri kalanından önemli ölçüde daha zengin ve daha güçlü bir konumda. Ayrıca Küresel Güney ülkeleri, daha fazla iş birliği yapıyor. Bu iş birliği, örneğin BRICS gibi bölgesel blokların yükselişinde görülüyor.
Küresel Güney, küresel ekonomi ve siyasette giderek daha önemli bir rol oynuyor. Bu bölgenin artan önemi, uluslararası ilişkilerde yeni dinamiklerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu sebeple 2024, hâlihazırda yükselişte olan Küresel Güney’in, uluslararası siyaset ve ticaretteki etkisini ivmelendireceği bir yıl olabilir.
Brezilya, 2024 yılı sonuna kadar G20 Dönem Başkanlığı’nı üstlenecek. 18-19 Kasım 2024 tarihlerinde Rio de Janeiro'da düzenlenecek 19’uncu G20 Zirvesi'nde dünyanın en büyük ekonomilerini temsil eden liderler bir araya gelecek ve küresel ölçekteki en önemli konuları tartışacak. Brezilya'nın G20 Dönem Başkanlığı, ülkenin uluslararası alandaki gücünü göstermek için tarihi ve sembolik bir öneme sahip. Cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva'nın üçüncü döneminde öncelik verilen konular G20 gündemine dâhil edilecek: Açlık, yoksulluk ve eşitsizliğe karşı mücadele, sürdürülebilir kalkınmanın üç boyutu (ekonomik, sosyal ve çevresel) ve küresel yönetişimde reform.
Küresel Güney’in yükselişinde önemli bir pay sahibi -ve aynı zamanda BRICS üyesi- olan Brezilya’nın G20 Dönem Başkanlığı hem Brezilya için hem de Küresel Güney’in talep ve etkisinin uluslararası sistemde hissedilmesi adına oldukça önemli bir fırsat. Bu doğrultuda, 2025 G20 Dönem Başkanlığı’nı Güney Afrika’nın yürüteceği düşünüldüğünde, önümüzdeki iki yıl boyunca G20 gibi önemli bir platformda, Küresel Güney’in etkisi oldukça hissedilir olacak.
BRICS Genişlemesi: Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, İran ve Etiyopya
BRICS grubu, 1 Ocak 2024 tarihinde Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, İran ve Etiyopya'nın katılımıyla küresel sahnede dikkat çeken bir genişleme yaşadı. Bu beş ülke, Ağustos 2023'te Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde düzenlenen 15. BRICS Zirvesi’nde gruba katılma davetini almıştı. Arjantin de davetliler arasındaydı ancak aralık ayının sonunda BRICS’e katılmaktan vazgeçti.
2006 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin tarafından kurulan BRICS grubu, 2010 yılında Güney Afrika'nın katılımıyla gelişmekte olan ekonomiler ve ülkeler arasında iş birliği için önemli bir platform hâline geldi. 2024 yılı ile üye sayısının iki katına çıkması, grubun küresel sahnedeki etkisini artırmayı amaçlıyor.
Genişlemiş BRICS'in toplam nüfusu yaklaşık 3,5 milyar, toplam ekonomisi ise 28,5 trilyon doları aşarak küresel ekonominin yaklaşık %28'ini oluşturuyor. Grubun büyümesi, jeopolitik manzarada kayda değer bir değişim yaratabilir. Zira BRICS’in etki alanını artırması ve genişlemesi, Küresel Güney’in yükselmesi ve bir alternatif olarak ortaya çıkmasıyla beraber okunmalıdır.
Ancak analistler, genişlemenin BRICS üyeleri için bir fayda mı yoksa engel mi olacağı konusunda kararsız kalıyor. Bazı uzmanlar, grup içindeki farklılıkların karar verme mekanizmasını ve BRICS'in genel gücünü zayıflatabileceğini savunuyor. Ancak BRICS ülkeleri, genişlemenin, gelişmekte olan ekonomiler için daha fazla temsiliyet sağlayacağını ve ABD dolarına bağımlılıktan uzaklaşma fırsatı vereceğini umuyor.
Genişlemiş BRICS'in önündeki en önemli hedeflerden biri, küresel ekonomik ve siyasi düzende daha fazla söz sahibi olmak. Grup, bu hedefe ulaşmak için ortak ekonomik politikalar geliştirmeyi, ticaret ve yatırımı artırmayı ve küresel sorunların çözümüne katkıda bulunmayı planlıyor. BRICS ayrıca, küresel istikrarın ve güvenliğin korunmasında da daha aktif bir rol oynamak istiyor. Grup, bu hedefe ulaşmak için terörizmle mücadeleyi, iklim değişikliğiyle mücadeleyi ve uluslararası hukukun üstünlüğünü savunmayı planlıyor.
12. Dijital Gündem
2024’e girerken, birçok kişi dijital dönüşümle ilgili daha nelerin gelebileceğini merak ediyor. ChatGPT gibi üretken yapay zekâ platformlarının ortaya çıkışı ile 2024 yapay zekâ için muazzam bir yıl olurken, metaverse gibi sanal dünyaların artışına tanıklık etti. 2024 yılında ise dijital alanda yaşanacak gelişmelerin ana gündem maddeleri olmaya devam edeceği değerlendiriliyor.
2024 yılında her alana yayılan dijital dönüşüm devam ettikçe, dönüşümün ve teknolojinin insani yönüne daha fazla vurgu yapılacağı öngörülüyor. Özellikle dijital alanda üretkenlik ve yenilikçilik, şirketlerden devletlere kadar hayati bir konu olarak ön plana çıkacağı, hükümetlerin ise yeni teknolojileri benimsemek, dijital öğrenme kültürünü teşvik etmek ve dijital alanda lider bir rol oynamak için hızla değişen dijital dünyada daha fazla çabalayacağı tahmin ediliyor. Özellikle devletlerin sağlıktan sanayiye ticaretten eğitime kadar birçok politikasını ve pazarını teknoloji ve dijital alana uyum için yenilikçilik ve beceri ile birleştireceği, yasalarını ise dijital alanın sunduğu tehdit ve risklerden kaçınmak ve korunmak için güncelleyeceği öngörülüyor.
AB ise küresel dijital manzaranın şekillendirilmesinde ön saflarda yer almak için mücadeleye devam edecek. AB için silo hâlinde odaklanılan günler geride kalırken, 2024 itibarıyla birbiriyle bağlantılı bir dijital gündem ön plana çıkıyor. Uzun zamandır ilgi odağı olan yapay zekânın, bulmacanın sadece bir parçası olması bekleniyor. Uzun soluklu müzakerelerin ardından AB Yapay Zekâ Yasası üzerinde Aralık 2023’te sağlanan geçici siyasi anlaşmayı takiben, yasanın detaylarının 2024 yılında tamamlanması öngörülüyor. Yasanın, yapay zekânın gelişiminin daha sorumlu ve etik bir şekilde yönlendirilmesi için diğer ülkeler ve bölgelerde de yapay zekâ üzerinde yasa yapımı için bir model olacağı tahmin ediliyor.
AB, yapay zekâ dışında, iddialı bir hedef olan ve 2030 yılına kadar Avrupa’da %100 gigabit kapsama alanını öngören Dijital Altyapı Yasası, siber saldırılara karşı kolektif savunmayı güçlendirmeyi amaçlayan ve Pan-Avrupa Siber Güvenlik Ajansı’nın kurulmasını öngören Siber Dayanışma Yasası, kritik öneme sahip 5G dijital altyapının güvence altına alınması için 5G Siber Güvenlik Yasası ve AB’nin telekom mevzuatını güncelleyecek Dijital Ağlar Yasası ile ilgili 2024 yılında önemli çerçeveleri kabul etmeyi planlıyor. Ayrıca AB, ABD ve Çin gibi küresel dijital devlerle rekabet edebilirliğini artırabilmek için kendisiyle benzer düşünen ülkelerle iş birliği yaparak dijital teknolojileri ve altyapıyı geliştirme, ortak kaynaklardan ve uzmanlıklardan yararlanma hedefiyle kritik dijital stratejik ittifaklarını 2024’te artırmayı planlıyor. 2023’te Japonya, Güney Kore, Singapur ve Kanada gibi ülkelerle kurduğu ortaklıkların yanı sıra 2024’te Hindistan, Brezilya ve İsrail gibi ülkelerle de ittifak yoluna gidebileceği tahmin ediliyor. Dahası, uzun süredir önemli bir bulmaca olan AB-ABD veri transferi konusu müzakerelerinin hararetli bir şekilde devam edeceği öngörülüyor. ABD tarafından Avrupalılar için sağlam veri koruma garantilerinin sunulmasını amaçlayan AB’nin, beklentilerinin karşılanmaması durumunda, müzakerelerin sonuçsuz kalması da muhtemel görünüyor. Son olarak, 2024’te yapılacak AP seçimleri öncesinde ise çevrim içi alanda demokrasiyi baltalayan dezenformasyon faaliyetlerini önlemek için AB’nin Dezenformasyon Kodu’nu güncellemesi bekleniyor.
13. 2024 Yılında AB ve Küresel Güney İlişkileri
Son yıllarda uluslararası arenada yaşanan çoklu krizler, gıda ve enerjiye erişimde yaşanan aksaklıklar, zayıf büyüme, enflasyondaki artış ve iklim değişikliğinin hızlanan etkileri gibi gelişmeler en fazla “Küresel Güney” ekonomilerini etkiledi. Özellikle Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası AB’nin Küresel Güney’den beklediği desteği bulamaması, bu ülkelerin çok daha farklı endişelerinin olduğunu gözler önüne serdi. Çin’in artan ekonomik ve siyasi etkisi bu ülkelerin üzerinde görülmeye başladı ve kalkınma meselesi giderek küresel rekabetin yoğunlaştığı bir alan hâline geldi. Bu doğrultuda mevcut konjonktürde Afrika, Latin Amerika ve Asya'daki pek çok yoksul ülkenin artık AB ile ilişkilerinde sadece daha fazla kaynak paylaşımı değil, karar alma organlarına daha fazla katılım ve eski moda donör-alıcı modellerinden ziyade eşitlik ve karşılıklı saygıya dayalı bir ortaklık talep ettiğini gözlemlemek mümkün.
AB’nin 5 Kasım 2023 tarihinde, 79 devletten oluşan Afrika, Karayip ve Pasifik ülkeleriyle önümüzdeki 20 yıl boyunca taraflar arasındaki ilişkilerin seyrini belirleyecek olan Samoa Anlaşması’nı imzalaması, uzun bir süredir geriye giden ilişkileri rayına sokmak için oldukça önemli bir adım. 1 Aralık 2021 tarihinde duyurulan ve Çin’in Kuşak-Yol Girişimi’ne rakip olarak yorumlanan Küresel Geçit Stratejisi, 300 milyar dolarlık bir bütçe ile AB’nin iş birliği içerisinde olduğu ortakları ile bu ülkelerin ihtiyaçları ve kendi öncelikleri doğrultusunda küresel bir altyapı geliştirmeyi amaçlıyor. Hâlihazırda AB, strateji kapsamında, 2024 yılı içerisinde Küresel Güney’den pek çok ülkenin de yer alacağı 138 projeyi onaylamış durumda.
AB-Orta Asya ilişkilerine ayrı bir parantez açmak gerekirse; AB’nin uzun yıllar boyu ihmal ettiği bu bölge ile ilişkilerini özellikle 2019 yılında revize edilen Asya Stratejisi’nden beri yeniden canlandırma arayışında olduğu görülüyor. Bu doğrultuda AB, Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini, bölgedeki her bir ülkenin kendine has özellikleri göz önünde bulundurularak bölgesel yaklaşımdan ziyade geniş tabanlı ve karşılıklı fayda sağlayan Geliştirilmiş Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları (EPCA) ile ilerletmeyi amaçlıyor. Hâlihazırda Kazakistan ve Özbekistan ile EPCA’lar imzalamış olan AB’nin 2024 yılında diğer Orta Asya ülkeleriyle de benzer anlaşmaların müzakerelerinde ilerleme kaydetmesi bekleniyor.
Son olarak mevcut konjonktürde STA müzakerelerini hızlandıran AB’nin, 2024 yılında, Avustralya, Hindistan, Endonezya, Singapur, Filipinler ve MERCOSUR ülkeleri ile devam eden müzakerelerini takip etmekte fayda görünüyor.
14. AB İç Pazarı ve Gümrük Birliği Reformu
1968 yılında kurulan AB Gümrük Birliği 17 Mayıs 2023 tarihinde Komisyonun açıklamasıyla “AB Gümrük Reformu” adı altında bir değişim sürecine girdi. Bu reform paketi, dijital dönüşümü merkeze alan gümrükte külfetli işlemler, e-ticaret, sınırda karbon düzenleme mekanizması gibi AB standartları konulara cevap vermek için hazırlandı.
Bu reform paketinde, Gümrük Birliği’nin yönetiminde kurumlar ve işletmeler arasındaki risk yönetimine bağlı olarak daha uygun maliyetli ve etkili iş birlikleri ortaya koymak için bir ortaklık çerçevesi sunulacak. Bu kapsamda, ticari faaliyetlerde bulunan ithalat ve ihracatçılar için ihtiyaç duyulan bilgilere kolay erişilmesi amacıyla AB Gümrük Veri Merkezi adından yeni bir sistem oluşturulacak. Nakliyeciler ve depo işletmecileri malların taşınması konusundaki bilgileri bu sisteme girerek bilginin paylaşılmasını sağlayacak. Bu veri merkezi 2028 yılında elektronik ticaret teslimatına 2032 yılında ise diğer tüm işletmelere açılmış olacak.
Bu reformla birlikte özellikle e-ticaret başta olmak üzere ticaret hacimlerinde artış gerçekleşecek ve sınırda kontrol edilmesi gereken gün geçtikçe artan ürün ve belgelere çözüm yolu oluşturacak. Teklif edilen önlemlerle gümrük süreçlerinin basitleşmesi hem üreticilere hem de piyasaya fayda sağlayacak. Dijital dönüşümü de özümseyen bu yeni reformda, zahmetli gümrük prosedürlerini azalacak ve geleneksel beyannamelerin yerine ithalat denetimi için daha akıllı ve veriye dayalı bir yaklaşım kazandıracak.
Önerilen bu yeni sistemle birlikte AB'ye giren malların tedarik zincirleri ve üretim süreçleri hakkında gümrük görevlilerine ve makamlarına kuş bakışı bir görünüm kazandırılacak. Tüm üye ülkeler verilere erişebilecek durumda olacak ve risklere daha hızlı ve etkili bir şekilde cevap verebilmek için bir bilgi havuzu oluşturabilecekler. Birliğin gerçekleştirmek istediği yenilikleri hızlandırmak veya aksaklıklara engel olmak için, bu sürecin en doğru şekilde yürütülmesi ve üye ülkelerdeki reformdan etkilenecek tedarik zincirinde yer alan kişilerin detaylı bir şekilde bilgilendirilmesi başta geliyor.
Yaşamını 2023’ün son günlerinde yitiren Eski Komisyon Başkanlarından Jacques Delors’un temellerini attığı Avrupa Tek Pazarı 2024 itibarıyla 32’inci yılına giriyor. Tek Pazar’ın yapısı özellikle yeşil ve dijital dönüşümle birlikte büyük bir değişime uğramakta. 30 Haziran 2023 tarihinde toplanan AB Konseyi Mart 2024’teki Zirveye kadar hazırlanması talimatı ile Tek Pazar’ın geleceği hakkında yüksek düzeyli bir rapor hazırlanmasını talep etmişti. Eski İtalya Başbakanı ve Jacques Delors Enstitüsü Başkanı Enrico Letta bu raporu hazırlamakla görevlendirildi. Raporun varacağı sonuç ve öneriler yeni dönemdeki yasama sürecinde somut yas tekliflierine dönüşebilir.
15. Küresel Ağ Geçidi Stratejisi ve Kuşak ve Yol Girişimi
2013 yılında duyurulan ve 2013’ten bu yana 151 ülkede 1,01 trilyon dolarlık yatırıma ulaşan Kuşak ve Yol Girişimi, Çin’in dünya çapında altyapı yatırımlarını artırarak küresel ekonominin şekillendirilmesinde etkili olmuştu. 2021 yılında açıklanan ve 2027 yılına kadar 300 milyar avroluk yatırım yaparak AB’yi küresel ekonomide istediği liderliğe oturtmayı ve altyapı yatırımları ile küresel ortaklıklarını güçlendirmeyi hedefleyen Küresel Ağ Geçidi Stratejisi ile 2023 yılında küresel altyapı yarışında hızlı bir çıkış yapmıştı. Geçit, 2023 yılında ilk yatırımlarını Afrika’daki, Asya’daki ve Latin Amerika’daki ortaklarıyla başlattı. Önümüzdeki dönem Geçit ile Afrika'da, 1 milyar avroluk yatırımla, elektrik şebekelerinin geliştirilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması ve dijital altyapının güçlendirilmesi; Asya'da, 1,5 milyar avroluk yatırımla, demir yolu ve kara yolu bağlantılarının geliştirilmesi, dijital altyapının güçlendirilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması; Latin Amerika'da, 500 milyon avroluk yatırımla, demir yolu ve kara yolu bağlantılarının geliştirilmesi, dijital altyapının güçlendirilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması planlanıyor.
2024 yılında AB ve Çin’in altyapı yarışında stratejik farklılıkların daha belirgin hâle gelmesi bekleniyor. AB’nin, Küresel Ağ Geçidi ile değerlerini ve insan odaklı yaklaşımını ön plana çıkararak Çin'e karşı rekabetini artırmaya, Çin’in ise Kuşak ve Yol ile ekonomik etkisini artırmaya ve küresel liderliğini sürdürmeye çalışacağı tahmin ediliyor. Bu yarışın da küresel ekonominin şekillenmesi ve uluslararası ilişkilerde güç dengelerinin değişmesi açısından önemli bir rol oynayacağı tahmin ediliyor. Ayrıca, 2023’te dünya ekonomisi küresel COVID-19 salgını sonrası bir toparlanma yaşasa da 2024 yılında dünya ekonomisinin, ekonomik büyümede öngörülen daralma ve artan ticari korumacılık rüzgârı nedeniyle sıkıntılı bir yıl yaşayacağı tahmin ediliyor. Bu tahmin karşısında, Çin’in iddialı Kuşak ve Yol Girişimi’ne büyük ölçüde borçlu durumda olan ülkelerin daha derin problemlerle yüzleşeceği söylenebilir. Kredi geri ödemeleri giderek daha külfetli hâle geldikçe, Pekin’in bu ülkeler üzerindeki kontrolü artabilir, bu da borç tuzaklarına ilişkin ülkelerde endişelere yol açabilir. AB’nin yeni gözdesi Küresel Geçit ise gelişmekte olan ülkelere sunduğu şeffaflık, çevreyi önceliklendirme, insan haklarına bağlılık ve egemenliğe saygı ile sunduğu sürdürülebilir kalkınma ve altyapı vaatleri ile yatırım alan ülkelere Kuşak ve Yol Girişimi’nden farklı bir alternatif yol sunarak bir parlama dönemi yaşayabilir.
16. Paris Olimpiyatları’nın Siyaseti
Olimpiyat oyunları, dünyanın dört bir yanından sporcuları bir araya getirerek barışı ve rekabeti temsil eden bir spor organizasyonu olsa da tüm birleştirici amaçlarına rağmen başlangıcından bu yana siyasete isteksiz bir ev sahipliği yapıyor. 1936 Berlin Olimpiyatları, Nazi Almanyası’nın gücünü ve propagandasını göstermek için kullanmıştı. Soğuk Savaş sorasında gerçekleşen 1980 Moskova Olimpiyatları, ABD ve diğer Batılı ülkeleri tarafından, Sovyetler Birliği’nin Afganistan işgalini protesto etmek için boykota sahne olmuştu. 2008 Pekin Olimpiyatları, Çin’in küresel sahnede yükselişinin bir işareti olarak görüldü. 26 Temmuz-11 Ağustos 2024 tarihleri arasında Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenecek olan Paris Olimpiyatları’nın da uluslararası gelişmeleri yansıtan bir siyasete ev sahipliği yapması bekleniyor.
İlk olarak Ukrayna savaşının gölgesinin Paris 2024’ün üzerinde dolaşacağı tahmin ediliyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin hemen ardından 2022 ve 2023 yılında Rus ve Belaruslu sporcular, birçok uluslararası spor organizasyonundan menedildi. Bu kısıtlama ve yasaklar, sporcuların kariyerlerini etkilerken, sporun siyasetten ayrı tutulması tartışmaları yaşandı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi ise Ocak 2023’te Rus ve Belaruslu sporcuların bayrakları ve millî marşları olmadan “bağımsız sporcu” unvanıyla katılması için çözüm bulacağını duyurmuştu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Olimpiyat oyunlarında Rusya bayrağının olmayacağını belirtti. Uluslararası Olimpiyat Komitesi henüz nihai bir karar vermese de Rus ve Belaruslu sporcuların, bağımsız sporcu olarak yarışmalarına izin verilmesi bekleniyor.
Olimpiyatlara gölge düşürmesi beklenen ikinci konu ise Hamas-İsrail çatışması. Kimi kaynaklar, Hamas-İsrail arasında yaşanan çatışmasının, olimpiyat oyunları sırasında Fransa’da terörist faaliyetlerin artması riskini doğurduğunu belirtiyor. Ayrıca, olimpiyat oyunlarının İsrail’in Filistin’deki masum kadın ve çocuklara yönelik şiddetini protesto edenler ile karşı karşıya kalabileceğinden bahsediyor. Avrupa’nın en büyük Müslüman ve Yahudi topluluklarına ev sahipliği yapan Fransa’nın, olimpiyat oyunları sırasında güvenlik önlemlerini artırabileceği ve bunun da olimpiyatların ruhu ile ne kadar bağdaşacağı sorgulanabilir.
Üçüncü olarak, 2017’de Sorbonne’da yaptığı konuşmada “egemen” ve özerk bir Avrupa vizyonunu ortaya koyan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Paris Olimpiyatları’nda bu hamlesini tüm dünyanın gözü önünde yeniden canlandırmaya çalışacağı öngörülüyor. Bu bağlamda Macron’un hem kendi ulusunun hem de Avrupa vatandaşlarının yaşayacağı olimpiyat coşkusunu “stratejik olarak özerk bir Avrupa” fikriyle birleştirerek Paris’i “küresel bir vitrin” olarak kullanması bekleniyor.
17. Dünyadan Uzay Gündemi
Geleceğe atılan adımda önemli rolü olan uzay çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Türkiye de dahil olmak üzere, ABD, AB, Rusya, Çin, Hindistan bu alanda çalışmalarını sürdürmekte. ABD’de NASA dışında özel sektöre de girmiş olan uzay çalışmalarında, uzaya gönderdiği roketleri sağlam bir şekilde geri döndürmesiyle ünlenen SpaceX, astronotları Uluslararası Uzay İstasyonu’na göndermeye de başladı. NASA atmosferik dalgalarla ölçümler, yeni roket çeşitleri denemeleri, yeni GPS uyduları, iklim değişikliğinin sebeplerini araştırmak için özel uydular ve nötron yıldızlarının incelenmesi için geliştirilen yeni bir uydu üzerinde çalışmalar yapmakta. Mars’ta kolonileşme için çalışmalar da tüm hızıyla devam etmekte. Ayrıca NASA 2024 yılında Artemis görevi ile tekrar Ay’a astronot gönderecek.
Geçmişten günümüze uzay araştırmaları konusunda ABD ile rekabet içerisinde olan Rusya, eski roketlerini emekliye ayırıp geliştirmiş olduğu yeni roketlerinin testlerini yapmakta. Hava durumu, biyolojik araştırmalar ve yüksek çözünürlüklü dünya fotoğrafları çeken uydular geliştiren Rusya, 2024’te bu uyduları uzaya yollayacak. Gönderdiği bu uydular sayesinde özellikle iklim çalışmaları konusunda büyük atılımlar yapması beklenen Rusya, AB ve ABD ile ortak çalışmalar da yürütüyor.
2023’te uzay araştırmaları konusunda büyük başarılara imza atan Hindistan da çalışmalarına yoğun bir şekilde devam ediyor. Hindistan Uzay Araştırma Organizasyonunun (ISRO) Ay yüzeyine inme çalışmaları geçtiğimiz senelerde başarısızlıkla sonuçlanmıştı ancak 2023 yılında başarıyla gerçekleştirilen görevin ardından Hindistan bu alanda kendini kanıtlamış oldu. Önümüzdeki yıllarda ondan fazla görev planlayan ISRO’nun dikkat çeken görevleri arasında X-ray polarimetre uydusu, haberleşme uydusu ve Mars görüntüleri için uydu yer alıyor. NASA ile de çalışan ISRO, çift kanallı sentetik aralıklı radar ile yüksek kaliteli Dünya görselleri çekmeyi amaçlıyor.
2023’te Euclid uzay teleskobunu çıkartan Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ise 2024 yılının başından itibaren uzay çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Uluslararası Uzay İstasyonu’na astronot göndermekle 2024’e başlayacak ESA, son dönemde özellikle akıllı telefonlarda konum belirlemede çokça kullanılan Galileo uydusunun yeni bir versiyonunu gönderecek. Bulutların ve aerosollerin incelenmesi için Japonya ile ortaklaşa geliştirilen EarthCARE uydusuna ise gönderilmeden önce son dokunuşlar yapılıyor. 2024 için çeşitli kongreler ve fuarlar da planlayan ESA, asteroid araştırmaları için hazırladığı Hera uydusunu ise SpaceX ile beraber Florida’dan gönderecek.
Yakın zamanda bir diğer uydu konumlandırma sistemi olan Beidou’yu gönderen Çin de 2024 için planlar yapmakta. Özellikle ayın öteki yüzü üzerine iniş gerçekleştirerek veri toplamak isteyen Çin, kendi kurduğu Tiangong Uzay İstasyonu’na da gerekli tedarikleri yapmak için çalışmalar sürdürüyor. Türkiye de yüzünü uzaya dönerek bu konuda çalışmalara başladı. 2024’ün başında gidecek olan ilk Türk astronot ile mikro uzaktan algılama uydusu olan Rasat, Göktürk, optik uzaktan algılama uydusu İmece, güvenlik, genel haritalama, orman ve bitki örtu¨su¨nu¨n takibi, tarım alanlarının incelenmesi, afet takibi gibi amaçlara yönelik olarak görev yapacak olan Lagari gibi çeşitli uydular da göndermeyi planlıyor. Geliştirdiği uydular ile diğer ülkelerden geride kalmayan Türkiye, çalışmalardan elde ettiği veriler ile her ne kadar bazı ülkelere kıyasla geç başlamış olsa da hızlı bir şekilde yükselip uzay yarışında iddialı olduğunu gösteriyor.
18. 2024’te Türkiye-AB ilişkilerinin Kıbrıs Boyutu
Türkiye-AB ilişkilerinde Kıbrıs konusunun 2024 yılında da belirleyici olmaya devam edeceğini öngörmek mümkündür. Bu konuda AB pozisyonunu son olarak kamuoyunda Borrell raporu olarak bilinen 29 Kasım 2023 tarihli “AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerin Mevcut Durumu” isimli raporda ortaya koydu. Buna göre Türkiye’nin 2021'den bu yana Doğu Akdeniz'deki gerilimi azaltmaya yönelik adımlar attığı kabul edildi ancak Türk Devletleri Teşkilatında GKRY’nin tanınması çabaları ve iki devletli çözüm çağrıları eleştirilerek Türkiye ile “yeniden yakınlaşma” sürecinin kırılgan olduğuna vurgu yapıldı. Nitekim 2024 yılında ilerleme kaydedilmesi beklenen Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusunda, Kıbrıs sorunu önkoşul olmaya devam edecektir ve bunun aşılması için karşılıklı adımların atılması gerekiyor.
Bunlara rağmen KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın 6 ayı aşmayacak bir süre için görevde kalması şartıyla, 10 Aralık 2023'te, eski Kolombiya Dışişleri Bakanı Maria Angela Holguin Cuellar'ın BM Genel Sekreteri tarafından Kıbrıs Şahsi Temsilcisi olarak atanmasını kabul etmesi önemli bir gelişme. Kıbrıs Şahsi Temsilcisi Cuellar, bu süre zarfında, KKTC-GKRY arasında görüşmelerin başlamasına yönelik olarak ortak bir zemin olup olmadığını araştıracak. Cuellar'ın görev aldığı süreç boyunca ilerleme kaydedilmesi elbette Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecine olumlu yansıyacaktır. Ancak bugüne kadarki müzakerelerin akıbeti ve son olarak Crans-Montana’da yapılan görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanması dikkate alınırsa, iki tarafın da yeni bir sürece umutlu ve iyimser bir şekilde yaklaşmadıkları görülebilir.
İKV Uzman Kadrosu