İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci Yıldönümünde Kıbrıs Meselesi ve AB

KKTC’nin Girne şehrinde, 20 Temmuz 2024 tarihinde, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümü vesilesiyle anma törenleri düzenlendi.
TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci Yıldönümünde Kıbrıs Meselesi ve AB

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci Yıldönümünde Kıbrıs Meselesi ve AB


20 Temmuz 2024’te KKTC’nin Girne şehrinde, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümü vesilesiyle anma törenleri düzenlendi. Anma törenlerinde Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ın liderlik ettiği kalabalık bir Türk heyet Girne’de bulundu. Anma törenleri kapsamında Dr. Fazıl Küçük Bulvarı’nda geçit töreni düzenlendi, alandaki Atatürk Anıtı’na çelenk bırakıldı, donanma gemileri Girne açıklarında geçit töreni düzenledi ve Türk Yıldızları Akrobasi Timi de havada gösteri uçuşu gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, günün anlam ve önemine ilişkin mesajlar iletti. 


50 yıl önce Yunanistan’da gerçekleşen askerî darbe sonrası adada ortaya çıkan çatışmalar sonucu Kıbrıs Türk halkının can güvenliğinin ve adada barışın sağlanabilmesi amacıyla gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 59’uncu yıl dönümü anmaları gerçekleştirildi. 20 Temmuz 2024’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki kalabalık Türk heyeti katılımıyla Lefkoşa’da anma etkinlikleri düzenlendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkent Lefkoşa’da, Dr. Fazıl Küçük Bulvarı’nda gerçekleştirilen anma etkinliklerinde KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'la Atatürk Anıtı’nı ziyaret ederek saygı duruşunda bulundu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından anıta çelenk bıraktı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anıt Özel Defteri’ni imzalayarak deftere şu ifadeleri kaydetti:

“Kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin Kıbrıs Türk halkı ile omuz omuza mücadele ederek gerçekleştirdiği 20 Temmuz Barış Harekâtı’nın 50'nci yıl dönümüne kavuşmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Türk milleti, istiklal ve istikbaline olan sarsılmaz bağlılığını bu harekatla tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir. Kıbrıs Türk halkı, zaferle taçlandırdığı bağımsızlık mücadelesini Anavatan Türkiye Cumhuriyeti'nin desteğiyle, kararlı bir şekilde sürdürmekte, geleceğe umut ve güvenle bakmaktadır. Çetin mücadeleler neticesinde, şehitlerimizin canı pahasına kazanılan özgürlüğün ilelebet devam edeceğine yürekten inanıyorum. Bu vesileyle bu toprakları vatan olarak bırakan şehitlerimizi tekrar rahmetle anıyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyorum.”

50 yıl önce gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın dönemin şartları ve zorunluluklarının akılda bulundurularak değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın, adadaki Türklerin maruz kaldığı şiddetli saldırılara ve baskılara son verilmesi ve güvenli ortamın yaratılması için düzenlendiğini ifade etti. Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün adadaki varlığına rağmen şiddetin sürmesi nedeniyle, harekatın Türk ordusu tarafından Anavatan ve garantör ülke olarak uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan hak ve yükümlülüklere dayanılarak hayata geçirildiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasının devamında, “İnsan olmak, vicdan sahibi olmak bize ne sorumluluk yüklüyorsa Türkiye olarak bu sorumluluğun gereğini yerine getirdik. O gün tüm dünyaya Kıbrıs Türkü'nün yalnız olmadığını ve asla yalnız bırakılmayacağını gösterdik.” ifadelerini kullandı. Sözlerine adada Türk tarafının, Rum tarafıyla eşit bir zeminde müzakere masasına oturması gerektiğini kaydederek devam eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yöndeki temennisini 10 Temmuz’da Vaşington’da gerçekleştirilen NATO Zirvesi’nde adanın diğer garantörü Yunanistan’ın Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile gerçekleştirdikleri görüşmede de dile getirdiğini belirterek son dönemde başlatılan Türkiye-Yunanistan diyalog zemininin güçlenerek sürdürülmesinin adadaki uzlaşmazlığın çözümüne olumlu katkı yapacağını dile getirdi.

18 Temmuz 2024’te, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yıldönümü sebebiyle Kıbrıs Türk halkının Barış ve Özgürlük Bayramı'nın içtenlikle tebrik edildiği aktarılan, yıldönümünün büyük bir gurur ve mutlulukla karşılandığının ifade edildiği bir tezkere kabul edilmişti. Bu doğrultuda KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, konuşmasında ilgili tezkerenin Kıbrıslı Türkler için önemine değinerek “İlk tezkere; elli yıl önce Kıbrıs Türk halkının can güvenliğini sağlamak amacıyla garantörlük hakkını kullanarak yapılacak olan 20 Temmuz 1974 tarihli Barış Harekâtı tezkeresidir. İkinci tezkere ise iki gün önce 18 Temmuz 2024 tarihindeki “iki devletli çözüm siyasetimizi destekleyen” tezkeredir. Bu kararı oy birliği ile alan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş nezdinde tüm milletvekillerine şahsım ve Kıbrıs Türk halkı adına teşekkürlerimi ifade eder, en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. Bu tezkere, 50’nci yılını kutlamakta olduğumuz Barış Harekatı’nın yıl dönümünde davamıza, bizlere büyük güç ve destek vermiştir.” şeklinde duygu ve düşüncelerini paylaştı.

Kıbrıs Barış Harekâtı 50’nci yıl dönümü dolayısıyla gerçekleştirilen etkinlikler arasında Girne açıklarında bir geçit töreni de vardı. 50’nci Yıla özel 50 donanma gemisinin yer aldığı geçit töreninde Türkiye’nin en büyük savaş gemisi TCG Anadolu da yer alırken, bu gemilere Bayraktar TB-3, Bayraktar KIZILELMA, 3 deniz karakol uçağı ve F-16 savaş uçakları da eşlik etti. Geçit töreninde Türk Yıldızları Akrobasi Timi de gösteri uçuşu gerçekleştirdi.

Kıbrıs Adasının Yakın Tarihi

Adanın 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’yla Birleşik Krallık’a bırakılmasından sonra 1930’lu yıllardan itibaren Kıbrıs’ın yönetimsel olarak Yunanistan’la birleşmesi ve entegre olması fikrine olan destek artmaya başladı. EOKA’nın artış gösteren terör faaliyetleri ile yükselen şiddet olayları ve baskı sebebiyle Kıbrıslı Türkler evlerini ve köylerini terk etmeye başlamış ve böylece Kıbrıslı Türkler taksim fikrini benimsemişlerdi. 1954-1958 yılları arasında Kıbrıslı Rum toplumu tarafından BM’ye “self-determinasyon” konusunda yapılan başvurulardan sonuç alınamamasıyla birlikte, adanın kontrolünü elinde tutan Birleşik Krallık, 1956 yılında Kıbrıslı Türklerin de self-determinasyon hakkı olduğunu ifade etmişti. Buna karşılık, Kıbrıslı Rum aktörler bu görüşe karşı çıkmışlardı.

1960 Sonrası Dönem: Garanti Antlaşması

11 Şubat 1959’da Zürih’te imzalanan Garanti Antlaşması ile Türkiye, Yunanistan ve İngiltere “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin garantörleri sayılmış; adanın bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve güvenliğinin tanınması ve devamının sağlanması hususunda garantör ülkelerin birlikte hareket etmesi öngörülmüş, birlikte hareket edilemiyorsa tek başına hedeflenen noktaların sağlanması hakkı söz konusu ülkelere tanınmıştı. 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş, ülkenin anayasasında Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum toplumlar içinden seçilecek aktörlerin ülke yönetiminde söz alması ve eşit siyasi haklar tanınması söz konusu olmuştu. Rum bir Cumhurbaşkanı ile Türk bir Cumhurbaşkanı Yardımcısının varlığını öngören anayasanın benimsenmesi sonrası 1963’ten itibaren, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlar ile eşit siyasi haklara sahip olması adadaki Rumlarca anayasanın sorgulanmaya başlamasına yol açmıştı. Kıbrıs Cumhuriyeti Başpiskoposu III. Makarios’un bu doğrultuda Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının yetkilerinin kısıtlanarak veto hakkının kaldırılmasını da kapsayan 13 maddelik önerileri dönemin Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’e iletmiş ve söz konusu öneriler Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye tarafından reddedilmişti. Böylece, 1963 yılından itibaren adada Kıbrıslı Türklere yönelik kitlesel şiddet olayları artmış, Kanlı Noel gibi çeşitli dramlar yaşanmıştı. 1974’e değin artan şiddet dolu olaylar sonucunda, EOKA ve Makarios arasında yaşanan fikir ayrılıkları gerekçesiyle 15 Temmuz 1974’te EOKA lideri Nikos Sampson, ada ve Yunanistan’ı bağlamak amacıyla darbe yaparak kısa bir süre için iktidarı ele geçirmişti. Bunun üzerine Türkiye, 1959 tarihli Garanti Antlaşması’nın, Türkiye’nin aralarında bulunduğu garantör ülkelere tanıdığı haktan yola çıkarak önce İngiltere’ye ortak hareket etme teklifinde bulunması ancak reddedilmesiyle münferit şekilde Türk ordusu aracılığıyla adada Kıbrıslı Türklerin can güvenliklerini sağlanması ve demokrasinin güvenli bir şekilde tesis edilebilmesi için Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirmişti. 1964’te adada görevine başlayan BM Barış Gücü’nün denetiminde ikiye ayrılmış olan adada hâlen Türk ordusu varlığını sürdürerek Kıbrıslı Türklerin can güvenliği teminat altına alıyor.

GKRY’nin AB Üyeliğinin Türkiye’nin AB Üyelik Sürecine Etkisi

GKRY’nin 1990 yılında AB’ye tek taraflı başvurusu, Kıbrıs Türkleri tarafından gelen itirazlara rağmen 1993’te Komisyon tarafından uygun bulundu. Ancak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na göre, Türk toplumundan seçilen Cumhurbaşkanı Yardımcısının dış politikayı ilgilendiren kararları veto edebilme hakkı bulunmaktaydı. Bunun yanında, Garanti Anlaşması’nda Kıbrıs’ın, herhangi bir devlet ile tümü veya bir bölümü olmak üzere ekonomik veya siyasi bütünleşmeye girmeyeceği taahhüt edilmişti. Sözü edilen hukuksal engellere rağmen AB, 1994 Korfu Zirvesi'nde, Kıbrıs ve Malta'nın genişlemeye dahil edilmesi kararını aldı. Daha sonra 1998 yılında, katılım müzakereleri başladı, 2003’te Atina’da Katılım Anlaşması imzalandı ve 2004’te GKRY’nin AB üyeliği gerçekleşti. Adanın AB üyeliği süreci münferit olarak GKRY tarafından ilerletilmiş olsa da,  AB adanın bütününü “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıdı.

2004’te Brüksel Zirvesi’nde katılım müzakerelerine başlama tarihinin duyurulmasını bekleyen Türkiye, GKRY’nin tam üye statüsü verilmesine sert bir şekilde tepki verdi. İlgili gelişme sonrası Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığınca bir açıklama yayımlandı. Açıklamada GKRY’nin, daha önce Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin, BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan 1 Nisan 2003 tarihli raporunda belirtildiği üzere, uluslararası bir ihtilafa konu olması nedeniyle adaylık sürecinin kendine özgü bir karakteri olduğuna vurgu yapılarak GKRY’nin AB tam üyeliğinin, Türkiye’nin hukuki dayanağı olan Kıbrıs üzerindeki hak ve yükümlülüklerini hiçbir şekilde etkilemeyeceği ifade edildi.

AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi, 11 Aralık 2006 tarihinde aldığı Karar doğrultusunda, Katma Protokol’ün gerekliliklerinin yerine getirilmesini, Türkiye’nin liman ve havalimanlarını GKRY’ye açmasının beklendiğini ve bunun yerine getirilene dek gümrük birliği ile ilişkilendirilen sekiz faslın açılmayarak hiçbir faslın da geçici olarak kapatılmayacağını ifade etti.

AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi kararınca askıya alınan fasıllar:

• 1’inci Fasıl: Malların Serbest Dolaşımı

3’üncü Fasıl: İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi

• 9’uncu Fasıl: Mali Hizmetler

11’inci Fasıl: Tarım ve Kırsal Kalkınma

• 13’üncü Fasıl: Balıkçılık

• 14’üncü Fasıl: Taşımacılık Politikası

• 29’uncu Fasıl: Gümrük Birliği

• 30’uncu Fasıl: Dış İlişkiler

Bu gelişmenin ardından, Türkiye’nin müzakere süreci tıkandı ve Türkiye siyasi engellemelere maruz kaldı. 2009’da Konsey, bahse konu sekiz faslın açılmaması kararını yeniden oyladı. Toplantıda GKRY kararın gözden geçirilmesine itiraz etti ve Türkiye’ye yeni bazı yaptırımların uygulanmasını talep etti. Diğer üye devletlerin bu talebi uygun bulmaması üzerine GKRY tek taraflı şekilde altı faslı veto edeceğini duyurdu.

GKRY tarafından veto edilen fasıllar:

• 2’nci Fasıl: İşçilerin Serbest Dolaşımı

• 15’inci Fasıl: Enerji

• 23’üncü Fasıl: Yargı ve temel haklar

• 24’üncü Fasıl: Adalet Özgürlük ve Güvenlik

• 26’ncı Fasıl: Eğitim ve Kültür

• 31’inci Fasıl: Dış, Güvenlik ve Savunma Politikası

Kıbrıs konusu sadece üyelik müzakereleri sürecinde değil, Türkiye-AB ilişkilerinin genelinde kilitlenmeye yol açmıştır. Kıbrıs açıklarında doğal gaz kaynakları bulunması sonrasında deniz yetki alanları meselesi ilişkileri tekrar alevlendirmiş ve Türkiye ve AB arasında gerilimli bir döneme yol açmıştır. AB Türkiye’yi uluslararası hukuka uymamakla suçlarken, Türkiye garantör devlet olarak KKTC’nin haklarını koruduğunu ifade etmiştir. Türkiye-AB ilişkilerini düzeltmek ve canlandırmaya yönelik pozitif gündem girişimi ve Borrell-Varhelyi Raporu gibi adımlar da beklenen ivmeyi yaratamamıştır. İlişkilerde yeni bir hızlanma sağlaması beklenen Gümrük Birliğinin güncellenme süreci yine Kıbrıs engeline takılmış ve bugüne kadar başlatılamamıştır.

Sonuç

Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’te düzenlediği Kıbrıs Barış Harekatı’nın hukuksal dayanağı, 11 Şubat 1959’da Zürih’te Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve Birleşik Krallık ile imzalanan Garanti Antlaşması’ndan geliyor. Antlaşmayla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörleri sayılan ülkelerin; adanın bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve güvenliğinin devamının sağlanması için birlikte hareket edilmesi öngörülmüş ve bu mümkün olmazsa garantörlere durumu düzeltme hakkı tanınmıştı. Ancak adada uzun yıllar eşit siyasi temsil engellenmiş, siyasi baskılar ve toplumsal nefret ile artan şiddet ve terör olaylarına maruz kalmış Kıbrıs Türk toplumu, söz konusu ayrımcılık ve şiddet döneminden 20 Temmuz 1974 tarihli Kıbrıs Barış Harekâtı aracılığıyla uzaklaşabilmişti.

Henüz adadaki sorunlar bir çözüme kavuşturulamadan, GKRY’nin 2004 yılında Türk toplumunun itirazlarına rağmen ve hukuka aykırı şekilde AB üyesi olması, Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin geleceğini de etkiledi. Bu konu ile de bağlantılı bir şekilde, müzakere fasıllarındaki siyasi blokajlar, bazı üye ülkelerin Türkiye karşıtı tutumları ve yıllar içerisinde gerilen ikili ilişkiler, müzakereleri durma noktasına getirdi.  Bugün de Türkiye-AB ilişkilerinin canlandırmaya yönelik adımlar ve gümrük birliğinin güncellenmesi süreci gibi girişimler yine Kıbrıs engeline takılmaya devam ediyor.

Melike Sönmez, İKV Uzman Yardımcısı

Diğer Yazılar