AB GÜNDEMİ:Avrupa’da Vize ve Göç Gündemi: Almanya, Hollanda, İsveç, İtalya ve Birleşik Krallık’taki Gelişmeler
Avrupa’da Vize ve Göç Gündemi: Almanya, Hollanda, İsveç, İtalya ve Birleşik Krallık’taki Gelişmeler
AB üye ülkeleri göç konusunda yaşadıkları fikir ayrılıklarıyla ortak bir politikada anlaşmakta zorlanıyorlardı. Gerçekleşen ve yakında yapılacak seçimlerin de etkisiyle hükümetlerin, daha popülist ve sert politikalar benimsedikleri ve izledikleri görülüyor. Göç sorunu ile mücadelede zorlandığını açıklayan Almanya, kara sınırlarında kontrol başlattığını duyurdu. Benzer şekilde Hollanda olağanüstü hâl ilan ederken, İsveç’in de mültecilere geri dönüşlerini teşvik amacıyla ödeme yapacağı açıklandı. Birleşik Krallık ve coğrafi sebeplerle mülteci sorunundan en çok etkilenen ülkelerden biri olan İtalya ise mülteci sorununa yönelik iş birliği yapacaklarını açıkladı.
Göç, AB’de uzun süredir tartışılan ve çözüm getirilmeye çalışılan bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Tüm çabalara rağmen göç, Birlik içerisinde uzlaşı sağlamanın zor olduğu bir alan olma vasfını koruyor. Coğrafi konumları gereği mülteci ve sığınmacı sorunundan muzdarip olan ve bunu uzun süredir gündeme getiren ülkeler Yunanistan, İtalya, Malta ve İspanya’ydı. Ancak yaşanan son gelişmeler ışığında diğer üye ülkelerin de göç ve vize kapsamında getirdiği yeni düzenlemeler getirdiği görülüyor.
Almanya’nın Sınır Kontrolleri Düzenlemesi
9 Eylül’de Almanya Federal İçişleri ve Yurt Bakanlığı bir açıklama yaparak, Almanya’nın Fransa, Lüksemburg, Hollanda, Belçika ve Danimarka ile olan kara sınırlarında 16 Eylül itibariyle sınır kontrolleri başlatacağını ve bu konuda Avrupa Komisyonunu bilgilendirdiğini duyurdu. Alınan önlemlerden bir tanesinin sınırda girişin reddedilmesi olduğunu belirten Bakanlık, bu düzenlemelerin ulusal hukuk ve AB hukuku izin verdiği ölçüde uygulanacağını ifade etti. Komisyon tarafından yapılan duyuruya göre sınır kontrolleri 16 Eylül 2024 ve 15 Mart 2025 tarihleri arasında gerçekleşecek.
Almanya Federal İçişleri ve Yurt Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada bu düzenlemenin nedeninin düzensiz göçü sınırlama ve Almanya’nın iç güvenliğini sağlama olduğu belirtildi. Almanya’nın düzensiz göç konusundaki yükünün ne kadar fazla olduğuna ve özellikle Rusya-Ukrayna savaşından sonra bu yükün arttığına vurgu yapıldı. Açıklamanın devamında terör ve sınır ötesi suçlara karşı koruma sağlamanın önemine değinildi ve İçişleri Bakanı Nancy Faeser’ın yeni düzenleme hakkındaki sözlerine yer verildi. Bakan, Avrupa Ortak İltica Sistemi (Common European Asylum System- CEAS) ve alınan diğer önemler, AB’nin dış sınırları için güçlü bir güvenlik sağlayana kadar kendi ulusal sınırlarını kontrol etmek için çaba göstereceklerini ifade etti. 2023 yılının ekim ayından beri Polonya, Avusturya, İsviçre ve Çek Cumhuriyeti sınırlarında 30 bin kişinin girişinin reddedildiğini ekledi. Bakanlık tarafından yapılan açıklamanın devamında Schengen iç sınırlarında geçici kontrol uygulamasının Schengen Sınır Kodu’nun 25’inci ve sonraki maddelerine dayanılarak başlatıldığına değinildi. Bu maddelerde bir ülkenin, kamu düzeni ve güvenliği ciddi tehlikeye girdiği takdirde son çare olarak sınır kontrollerini geçici olarak ve belirli bir süre için başlatabileceği ifade ediliyor.
Alman hükümetinin uygulamaya koyduğu bu tedbirler, AB üye ülkeleri liderlerinden farklı tepkiler aldı. Polonya Başbakanı Donald Tusk, 10 Eylül’de yaptığı konuşmasında Polonya’nın bakış açısına göre bu kararın kabul edilemeyeceğini belirterek kararı, Schengen Anlaşması’nın de facto askıya alınması olarak nitelendirdi. Yunanistan Başbakanı Mitsotakis ise 12 Eylül’de yaptığı açıklamada Almanya’nın kararını eleştirerek bu hareketin Schengen Alanı’nı tehlikeye atabileceğini ifade etti. Avusturya İçişleri Bakanı Gerhard Karner ise uygulamayı “yasa dışı” olarak nitelendirerek, Avusturya’nın Almanya tarafından reddedilecek mültecileri kabul etmeyeceğinin altını çizdi. Karner tarafından gerçekleştirilen bu açıklamayı 29 Eylül’de yapılacak olan seçimler ile de ilişkilendirmek mümkün.
Avrupa Komisyonu Sözcüsü Anitta Hipper ise bir açıklama yaparak Almanya’dan bu konuda bir bildirim aldıklarını ifade ederek, Schengen kurallarına göre üye ülkelerin kamu politikalarına ve iç güvenliğine ciddi bir tehdit ile mücadele amacıyla gerekli iç sınır kontrollerini yeniden başlatılabileceğini belirtti. Komisyonun, Almanya ve diğer iç sınır kontrolü uygulayan ülkelerle yakın şekilde çalışan Schengen yetkilileri ile temasta olduğunu ekledi. Sınır kontrollerinin istisnai durumlarda uygulanabileceğinin Almanya’ya hatırlatılıp hatırlatılmadığı sorusu üzerine Sözcü Hipper, bu kararın neden alındığının analiz edildiğini belirtip, başka bir yorum yapılamayacağını ekledi.
Almanya’nın bu konuda bir karar almasının gerekçeleri ise ayrı bir tartışma konusu. Ağustos ayında Solingen’de DEAŞ üyesi olduğundan iddia edilen bir Suriyeli mülteci tarafından gerçekleştirilen ve üç kişinin hayatını kaybettiği saldırı, Almanya’nın sınırda pasaport kontrolü kararı almasına neden olan faktörlerden bir tanesi. Saldırının ardından Almanya Başbakanı Olaf Scholz, göç yasalarını sıkılaştırma sözü vermişti. Ayrıca saldırı sonrası gerçekleştirilen seçim sonuçlarında sağ popülist parti Almanya için Alternatif (Alternative für Deutschland- AfD), Thüringen’de birinci, Saksonya’da ve Brandenburg’da ikinci olmuştu. Dolayısıyla saldırı sonrası kamuoyunda oluşan tepkinin ve seçim sonuçlarının ardından, hükümetin göç karşıtı bir uygulama başlatmış olduğu görülüyor.
Buna ek olarak Almanya’nın mülteci sorununda büyük bir yük üstlendiği de açık. UNHCR Şubat 2024 verilerine göre Almanya 2,5 milyondan fazla mülteciye ve yaklaşık 350 bin sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda Almanya, dünya çapında en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkelerden biri olduğu gibi, en büyük ikinci insani yardım bağışçısı.
Hollanda Katı Bir Göç ve Sığınma Planı Açıkladı
Hollanda, 13 Eylül’de bir plan açıklayarak düzensiz göç ile mücadele etmek amacıyla şimdiye kadarki en sıkı rejimi kuracakları konusunda söz verdi. Açıklamada Hollanda’nın yüksek sayıda mülteci ile baş edemediği, konut, sağlık ve eğitim alanlarında sorun yaşandığı belirtildi. Bu sebeple göç akınını sınırlandırılacağı, daha sıkı sınır kontrolleri uygulanacağı ve geri dönüşlere odaklanılacağı belirtildi.
Hollanda, 22 Kasım 2023 tarihinde gerçekleşen seçimlerin ardından yeni hükümetin kurulması konusunda sorun yaşamıştı. Seçimden 223 gün sonra ancak kurulabilen koalisyon hükümetini merkez sağ-sağ popülist olarak nitelendirmek mümkün. Koalisyonu oluşturan partilerden bir tanesi sağ popülist Özgürlük Partisi (Partij voor de Vrijheid- PVV) göç karşıtı politikalarıyla tanınıyor. Aynı zamanda Hollanda’nın Göç ve İltica Bakanı Marjolein Faber’in bu partiye mensup olduğunu belirtmek gerekiyor.
Yeni programa göre Yabancı Kanunu’ndaki ‘olağanüstü hâl’ ilan etme yetkisi kullanılarak ulusal parlamentoya danışmadan Bakanlar Kurulu kararı ile yasal düzenlemeler getirilmesi amaçlanıyor. Yani Başbakan tarafından çıkarılacak bir kararname ile “sığınma krizi” ilan edilecek. Bu düzenleme aynı zamanda aile birleşimi ve iltica başvurusu gibi konuları kapsıyor. Süresiz sığınma izni sona erecek, suç işleyen yabancıların sınır dışı edilmesi kolaylaşacak. Aile birleşiminden faydalanmak isteyenlerin, Hollanda’da düzenli ve yeterli gelir getiren bir işte çalışmış olması ve en az iki yıldır bir konutta ikamet ediyor olması gerekiyor. Ayrıca 18 yaşını geçen çocukların aile birleşimi hakkından yararlanamayacağını da eklemek gerekiyor. Programda iltica başvurularının daha sıkı bir incelemeden geçirileceği, bir duruşma veya randevuya gelmeyen sığınmacıların başvurularını reddetme imkânı getirildiği ifade ediliyor. İş göçünün daha seçici hâle geleceği ve tarım sektörü gibi ücreti düşük işçilerin girişinin zorlaştırılacağı ekleniyor.
Noel tatilinden önce bu programı yürürlüğe koymak isteyen Bakan Faber, seçmenin kendilerine bir görev verdiğini ve göçün azaltılması gerektiğini açıkladı. Hollanda’nın Birlik içerisinde en sıkı kurallara sahip ülkelerden biri olması gerektiğini ifade eden Bakan, suçlu sığınmacıların sınır dışı edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Hollanda Başbakanı Dick Schoof, programla ilgili bir açıklama yaparak Bakanlar Kurulu’nun olağanüstü hâl ilanı için Danıştay’ın kararını bekleyeceğini ifade etti. Bu incelemenin 6-8 hafta sürebileceğini vurgulayan Başbakan, mülteci akını azaldığında ve kriz kontrol edilebilir hâle geldiğinde olağanüstü hâlin sona ereceğini söyledi.
Bakan Faber, göç ile mücadelesini yalnızca ulusal bir program ile sürdürmekle yetinmeyerek İçişlerinden Sorumlu Komisyon Üyesi Ylva Johansson’a bir mektup yazdı ve 18 Eylül’de sosyal medya hesabından paylaştığı bir açıklama ile Komisyona başvuru yaptığını duyurdu. Bu başvuru ile Hollanda kendisine, göç ve iltica alanındaki düzenlemelerde dışta kalma imkânı (opt-out) tanınmasını istiyor. Dışta kalma imkânı, AB’de belirli bir politika alanının dışında kalmak isteyen Üye Devletlere tanınan hukuki bir imkân olarak tanımlanıyor. Komisyon Sözcüsü Anitta Hipper ise bir açıklama yaparak dışta kalma imkânının yalnızca Antlaşma değişikliği mümkün olduğunu, göç kurallarının Hollanda için bağlayıcı olmaya devam ettiğini vurguladı.
İsveç Mültecilere Geri Dönmeleri için Ödeme Yapacak
İsveç hükümeti göç politikasını değiştirme kararı aldığını geçtiğimiz yıl duyurmuştu. Düzensiz göçün azaltılacağını açıklayan hükümet, İsveç’te yasal olarak kalma hakkı olmayanların sınır dışı edileceğini ifade etmişti. Bu politika değişikliği hükümet tarafından “paradigma değişikliği” olarak nitelendirilmişti. Bilindiği üzere İsveç hükümeti 2022 yılında gerçekleştirilen seçimlerin ardından bir koalisyon olarak kurulmuştu. Bu koalisyonun bir parçası sağ popülist parti İsveç Demokratları seçimde en çok oy alan ikinci parti olmuştu. Koalisyon hükümetinin getirdiği en büyük değişikliklerden biri ise İsveç’in göç politikasına ilişkin olmuştu.
12 Eylül’de İsveç Göç Bakanı bir açıklama yaparak mültecilerin ülkelerine gönüllü olarak dönmelerini teşvik etmek için 34 bin dolara kadar ödeme yapılacağını duyurdu. Bu duyuruya göre bu teşvik 2026’dan itibaren uygulanacak.
Uzun yıllar boyunca göçmenlere karşı ayrımcı olmayan politikalar “İsveç istisnailiği” olarak nitelendirilmekteydi. Ancak şimdiki hükümetin sağ popülist politikalar ile hareket ettiği görülüyor.
Starmer- Meloni Görüşmesi
Geçtiğimiz hafta İngiltere Başbakanı Keir Starmer İtalya’ya resmî ziyarette bulundu. Görüşmede Rusya-Ukrayna savaşı, Orta Doğu’daki gelişmeler ele alınmış olsa da asıl gündemin düzensiz göç ile mücadele olduğu biliniyor. Görüşme sonrası gerçekleştirilen ortak basın açıklamasında liderler, iki ülkenin günümüzün küresel sınamaları karşısında yan yana olduğunun altını çizdi.
Meloni açıklamasında her hafta binlerce mültecinin Akdeniz’i ve Manş Denizi’ni geçmeye çalıştığına değinerek, insan kaçakçılığı ile mücadelenin güçlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. İngiliz hükümetinin önemli gördüğü İtalya-Arnavutluk Protokolü'nün görüşmede ele alındığını ifade eden Meloni, bu mekanizma konusunda başbakanın bilgilendirildiğini ekledi.
Starmer ise kaçakçılık yollarının kapatılması ve çetelerin çökertilmesi için iş birliğinin derinleştirilmesinden memnuniyet duyacağını belirterek, İtalya’nın Akdeniz’de yasa dışı düzensiz göç ile mücadele konusunda ilerleme kaydettiğini vurguladı. Ayrıca Starmer, İngiltere AB ile ilişkilerde yeni dönemi başlatırken İtalya ile dostluğun önemli olduğunu ifade etti.
Sonuç
Birlik, Göç ve İltica Paktı gibi yeni düzenlemeler aracılığıyla göç sorununa AB düzeyinde bir çözüm getirmek için uğraşıyor olsa da göçün bu yüzyılın en büyük problemlerinden biri olmayı sürdürdüğü görülüyor. Toplumlardan gelen talebin yanında geçmiş hükümetlerin göç konusundaki başarısız politikaları ve entegrasyon sorunları, mevcut ulusal hükümetleri göç karşıtı ve daha korumacı kararlar almaya yönlendiriyor.
AB düzeyinde ortak bir karar alınarak etkili bir politika izlenememesi uzun yıllardır AB içinde göç ve iltica alanında yaşanan sıkıntılar için temel sebeplerden biri olarak gösteriliyordu. Göç ve İltica Paktı, AB’nin bu sorununa bir çözüm olarak ortaya konan en kapsamlı belge olmuştu. Ancak bu belgenin de Birlik içinde göç alanında devam eden ve edeceğe benzeyen tartışmalara kesin bir cevap olamadığına dair işaretlerin görülmeye başlandığına tanıklık ediliyor. Hollanda’nın hamleleri ve göç politikası alanındaki düzenlemelerin dışında tutulma isteği bu yönlü yorumlar için bir dayanak oluşturuyor. İlerleyen dönemde, göç konusunda Birlik içerisinde daha fazla ayrışma yaşanıp yaşanmayacağı ise ayrıca bir merak konusu olarak karşımıza çıkıyor.
Hatice Fulya Topyıldız, İKV Uzman Yardımcısı