AB GÜNDEMİ: Moldova’daki Referandum ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi: Ülke Hangi Yöne Gidiyor?
Moldova’daki Referandum ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi: Ülke Hangi Yöne Gidiyor?
Bağımsızlığından beri Rusya etkisi ile Batı yanlısı bir yön arasında denge kurmaya çalışan Moldova’da, anayasa referandumu ve cumhurbaşkanlığı seçimi, ülkenin AB’ye entegrasyon sürecinin geleceğini belirleyen kritik bir dönemeçte gerçekleşti. Referandumda seçmenler, anayasanın AB üyeliğini stratejik bir hedef olarak tanımlamasına %50,38 ile destek verdi, ancak sonuç ülke içinde önemli bir oranda ayrışmayı gözler önüne serdi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise mevcut Cumhurbaşkanı ve AB’ye katılımın en büyük destekçilerinden sayılan Sandu, %50 oy oranını sağlayamadığı için 3 Kasım’da ikinci turda yarışacak. İki seçim sonucuna da bakacak olursak, Moldova’nın çeşitlilik ve tarihsel çekişmelerden kaynaklanan siyasi karmaşıklığının seçimlere yansıdığı görülüyor.
Bir Doğu Avrupa Ülkesi Olarak Moldova
Bugünkü Moldova toprakları, 1812 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan ve “Boğdan” olarak alınan Moldova Prensiliği’nin doğu kısmını oluşturuyordu. Yaklaşık 300 yıl Osmanlı’ya bağlı olan bu bölge, Rus İmparatorluğu tarafından işgal edildi ve Bessarabya olarak adlandırıldı. 1918 yılında Bessarabya, Romanya Krallığı ile birleşti ancak İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Sovyetler Birliği bölgeyi tekrar kontrol altına aldı ve bu bölgeyi uzun yıllar Sovyet Moldova’sı hâline getirdi. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Moldova Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti ve 1992 yılında BM’ye üye oldu.
Küçük bir Doğu Avrupa ülkesi olan Moldova, yaklaşık 2,5 milyonluk nüfusuyla çeşitli etnik gruplara ev sahipliği yapıyor. Başlıca etnik gruplar Moldovalılar, Gagavuzlar, Ukraynalılar ve Ruslar olarak karşımıza çıkıyor. Başkent Kişinev’in yanı sıra Transdinyester Bölgesi, Gagavuz Özerk Bölgesi ve diğer kırsal alanlar ülkenin önemli yerleşim merkezi olarak karşımıza çıkıyor.
1991’deki bağımsızlığından bu yana Moldova, birkaç sorunu içinde barındırıyor. İlk olarak, yerel bir siyasi geleneği olmayan Moldova’nın Rus etkisi olmayan bir anayasa üzerinde anlaşması ve Sovyetler Birliği ile ilişkisi olmayan siyasi liderler bulması zordu. İkinci olarak, Sovyet etkisinden dolayı kontrollü bir ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçişi güçtü. Moldova ekonomisi, Sovyet yönetimi altında büyük ölçüde devlet ve kolektif çiftliklere dayalı bir tarım ekonomisi geçmişine sahipti. Bağımsızlıktan sonra bu çiftliklerin çoğu parçalanıp bireylere devredilince, önemli ölçüde yerinden edilme, verimlilik kaybı ve yolsuzluk iddiaları ortaya çıktı. Ayrıca, ülkenin doğusunda yer alan Transdinyester Bölgesi, ülkenin en büyük tartışmalı bölgesi olarak biliniyor. Transdinyester’in 1990 yılında tek taraflı bağımsızlığını ilan etmesiyle -Rus etkisini hâlâ sürdürmesiyle- başlayan bu tartışma, Moldova’nın siyasi istikrarı ve toprak bütünlüğü için günümüzde de önemli bir konu olmaya devam ediyor. Tüm bu gelişmeler, Moldova’nın ulus olma yolunun, ulus inşasına yönelik ilk çabalardan ülkenin 21’inci yüzyılda barış ve refah arayışına kadar inişli çıkışlı olduğunu gözler önüne seriyor. Özellikle son 33 yıla bakıldığında Moldova’nın siyasi tarihi, Batı ile AB entegrasyon arayışları ve Rusya ile daha yakın ilişkiler arasında süregelen bir denge kurma çabasıyla şekillendiği görülüyor.
Moldova’nın AB Yolculuğu
Moldova’nın AB yolculuğu, bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından bu yana birçok iç ve dış dinamikle şekillendi. Özellikle son yıllarda Moldova, Rusya karşısında denge kurma çabası nedeniyle AB üyeliğini gündeminin merkezine taşıyor. Bu gündem sadece Rusya etkisinden dolayı değil, ayrıca Moldova ekonomisi ve siyasi durumla da ilgili. Şöyle ki, Moldova Avrupa’nın en yoksul ülkelerinden biri ve uzun süredir büyük ekonomik zorluklar yaşıyor. Yüksek işsizlik oranları ve ekonomik durgunlukla mücadele eden ülke ayrıca siyasi istikrar ve demokratik reformlara -özellikle yolsuzlukla mücadele ve yargı bağımsızlığına- ihtiyaç duyuyor. Tüm bu iç durumunun yanı sıra Moldova, Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı bir savaş başlatmasıyla güvenlik endişeleriyle de karşı karşıya kaldı. Belirtmek gerekir ki Rusya-Ukrayna savaşı, sadece Moldova’nın değil eski Sovyet ülkeleri arasında sıranın kendilerine gelebileceği dair korkuları ciddi şekilde tetikledi. Bu yüzden, savaşın başlamasının hemen ardından Moldova, Ukrayna ve Gürcistan Mart 2022 tarihinde AB’ye üyelik başvurusunda bulundu. Bu başvuruların ardından Avrupa Komisyonu, Haziran 2022’de Moldova ve Ukrayna’ya adaylık statüsü verilmesini önermiş ve sonrasında görüşte belirtilen şartların gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade etmişti. Genişleme için tarihî anlardan biri kabul edilen 23-24 Haziran 2022 tarihli AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde, Moldova aday ülke ilan edilmişti. 14-15 Aralık 2023 tarihlerinde yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde ise Moldova’yla katılım müzakerelerinin başlamasına karar verilmişti. Mart 2024’teki AB Zirvesi’nde Katılım Müzakere Çerçevesi’nin kabul edilmesinin ardından Haziran 2024’te Moldova ile katılım müzakereleri başlatılmıştı.
Son iki yıldaki bu hızlı gelişmelerle Moldova’nın AB’ye katılımı ivme kazanmış gibi görünse de aslında Moldova, yıllardır -özellikle de 2014 yılında AB ile Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Alanı’nı (DCFTA) içeren bir Ortaklık Anlaşması imzaladığından beri- AB ile daha yakın ilişkiler kurmaya çalışıyor. 2016 anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle Moldova, AB’nin Doğu Ortaklığı ülkelerinden biri oldu ve bu doğrultuda ekonomik bütünleşme, siyasi diyalog ve demokratik reform alanlarında AB’den önemli destekler aldı. DCFTA, şüphesiz ki Moldova ekonomisine ciddi katkı sağladı. Moldova’da 2015 yılında kişi başına düşen millî gelir 2.720 dolarken 2024 yılında 7.370 dolara çıkması, AB ile imzalanan anlaşmayla temellendiriliyor.
Moldova ile tam üyelik müzakereleri, oldukça kısa bir sürede başlamış olsa da (ilk kez AB, iki yıl gibi kısa bir süre sonra aday ülkelerle müzakere başlatma kararı aldı), bu uzun yıllar alabilecek bir süreç. Moldova’nın AB müktesebatıyla uyumlu olacak şekilde iç hukukunu yeniden düzenlemesi gerekiyor. Özellikle Komisyon, görüşünde Moldova’daki hukuk, yargı ve güvenlik konuları üzerinde durmuştu. Bu alanlardaki düzenlemelerin AB normlarına uygun hâle gelmesinin ardından diğer konu başlıkları müzakere masasına gelecek. Sosyal yaşamdan ekonomiye, tarımdan imara kadar her alanda tüm başlıklar tek tek ele alınarak müzakere edileceği için Moldova’nın üyelik sürecinin uzun sürmesi bekleniyor.
Moldova’da ise tüm bu geniş kapsamlı reformları gerçekleştirebilmek için ülkenin anayasasına bazı maddelerin dâhil edilmesi gerekiyor: Yani AB üyeliğinin anayasaya vazgeçilmez bir hedef olarak geçirilmesi ve “AB’ye üyeliğin, Moldova’nın stratejik hedefi” olup olmadığına karar verilmesi.
Kritik bir anda AB ile bütünleşmenin en büyük destekçilerinden Cumhurbaşkanı Maia Sandu, Mart 2023’te gelecek yıl için yeniden cumhurbaşkanı adayı olacağını ve Mart 2024’te ise cumhurbaşkanlığı seçimi ile reformlara kapıyı açacak anayasa değişikliği hakkında referandumun yapılması gerektiğini belirtti. Moldova Cumhuriyet Parlamentosu da Cumhurbaşkanı Sandu’dan gelen bu teklifi, Mayıs 2024’te onaylayarak, cumhurbaşkanlığı seçiminin ve referandumun 20 Ekim 2024 tarihinde yapılmasına karar verdi.
Seçim Öncesi Rusya Etkisi Tartışmaları ve AB’den Moldova’ya Destek Planı
1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Moldova’nın her seçim döneminde, Rusya etkisi tartışılan bir konu oldu. Bu seneki seçimlerde farklı olan ise doğrudan ve dolaylı müdahalelerle ilgili kanıtlardı. Moldovalı yetkililer ve bağımsız gözlemciler, Rusya ile bağlantılı suç ağlarının ve siyasi grupların kadar ülke demokrasisine ilişkin benzeri görülmemiş bir saldırı düzenlediğini açıkladı. 20 Ekim’de gerçekleşen seçimlerden iki hafta önce Moldova polisi ve ülkenin yolsuzlukla mücadele kurumu, yaklaşık 130 bin kişinin referandum sonucunu değiştirmek için Rusya bağlantılı kişilerden rüşvet alacağına dair ellerinde kanıtlar olduğunu açıkladı. Ayrıca polis, kaçak oligark olarak bilinen ve Kremlin ile sıkı ilişkileri olan Ilan Shor’un eylül ve ekim aylarında oy satın almak için Moldova’da oy kullanabilecek Gagavuz ve Rus kökenli kişilere toplam 39 milyon dolar transfer ettiğini açıkladı. Oy satın alma iddialarının yanı sıra, Rusya’nın çevrim içi platformlar aracılığıyla Moldova’da büyük bir propaganda yaptığı da belirtildi. Özellikle bu propagandanın içeriği ise “Sandu’ya yönelik saldırılar”, “AB ile ilişkilerin savaş getirdiği” ve “LGBTQ ideolojisinin ülkeye dayatılacağı” ile ilgiliydi. Ayrıca, AB’ye katılım destekçisi Maia Sandu’ya karşı duran muhalefet cumhurbaşkanı adaylarını destekleyerek ve katılımı destekleyen partilere karşı protestoları kışkırtarak, Moldova’nın demokratik kurumlarının baltalanmaya çalışıldığını da vurgulandı.
Avrupa Komisyonu ise Rusya’nın seçime yönelik müdahaleleri tartışma konusuyken, Moldova’nın AB yolundaki ekonomik büyüme planını desteklemek için 10 Ekim’de 1,8 milyar avroluk bir destek planını duyurdu. Moldova’nın bağımsızlığından beri en büyük AB mali yardımı olan ve Reform ve Büyüme Aracı ile desteklenen bu büyüme planının, Moldova ekonomisini canlandırması ve reformları hızlandırarak ülkeyi AB’ye yakınlaştırması planlanıyor. Üç sütundan oluşan plan, Moldova’yı şu şekilde destekleyecek:
AB’den gelen bu hamle ise anayasa değişikliği için “hayır”ı destekleyen muhalifler tarafından samimiyetsiz bir “seçim desteği” olarak eleştirildi. Muhalefet, bu yardımların AB yanlısı adayları güçlendirme amacı taşıdığını savunarak, AB’nin seçim süreçlerine müdahale ettiğini iddia etti. Ancak Sandu ve destekçileri, bu yardımların Moldova’nın uzun vadeli kalkınması ve AB ile bütünleşme sürecinin hızlanması adına hayati olduğunu belirtti.
Referandum ve Cumhurbaşkanlığı Seçim Sonuçları
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle aynı gün Moldova vatandaşları anayasanın değiştirilmesi ve AB üyeliği taahhüdünün eklenmesi için referandumda oy kullandı. Nihai sonuçlara göre %50,38’lik bir kesimin değişikliği desteklemesi ülkenin Avrupa ile daha yakın bağlar kurma arzusunu yansıtırken aynı zamanda lehte ve aleyhte (%49,62’lik kesimin de değişiklik istememesi), oylar arasındaki farkın ne kadar az olduğunun da altını çizdi. Yaklaşık 13 bin oy farkı ve 300 bin çalınan oy iddiaları göz önüne alındığında sonuçların net bir cevabı yansıtmadığı iddia ediliyor.
Ulusal düzeyde, 32 bölgeden 23’ünde seçmenlerin çoğunluğu referandumda “hayır” derken, sadece dokuz bölgede “evet” oyu çoğunluk çıktı. Avrupa yanlısı bir merkez olarak bilinen Kişinev’e bakıldığında “evet” oyu %56’da kaldı. Anayasa değişikliğine en düşük destek ise seçmenlerin yalnızca %5’inin “evet” dediği Gagavuz Özerk Bölgesi’nden geldi. Ayrılıkçı Transdinyester Bölgesi’nde ikamet eden vatandaşların %31’inin “evet” demesi ise oldukça dikkat çekti. Ayrıca, toplam oyların %16’sını oluşturan yurt dışı Moldova diasporası ise %77 ile “evet” oyu kullandı. Resmî sonuçlara genel bir bakış atıldığında ise seçim sürecindeki müdahale iddiaları ve halkın bölünmüş yapısı, Moldova’nın AB üyeliğinin önündeki engelleri ortaya koyuyor.
Oyların %99’unun sayılmasının ardından mevcut Cumhurbaşkanı Maia Sandu %42,21 oy alarak birinci sırada gelirken, Gagavuz Türklerinden Moldova Sosyalistler Partisi’nce aday gösterilen Moldova Eski Başsavcısı Alekxandr Stoianoglo %26,15 oyla ikinci oldu. Seçim yarışında Bizim Parti’den Baltsi Eski Belediye Başkanı Renato Usatiy %13,77, Gagavuz Özerk Bölgesi Eski Başkanı İrina Vlah oyların %5,42’sini aldı. Kural olarak cumhurbaşkanı seçilebilmek için oyların %50’sini aşmak gerekiyor. Bu yüzden ikinci turda en yüksek oyu alan ve Moldova’nın ilk kadın cumhurbaşkanı olan 52 yaşındaki Sandu ile 57 yaşındaki rakibi Alexandr Stoianoglo arasında 3 Kasım’da ikinci tur seçimi yapılacak. Sanılanın aksine Stoianoglu, Rus yanlısı bir politikacı değil, Moskova’ya yakın Sosyalist Partisi adayı olmasına rağmen Moldova’nın AB entegrasyonunu destekliyor ve Rusya’nın Moldova’yı eksik anladığını öne sürerek eleştiriyor. Ancak bu durum, Stoianoglo’nun rengini anlamak için yeterli değil.
Anayasa referandumundan “evet” oyu, kıl payıyla sağlanmış olsa da Moldova’nın AB bütünleşme sürecinde ilerleyebilmesi için seçilecek cumhurbaşkanının rolü, ülkenin iç ve dış politikasında istikrar ve reform odaklı bir çizgi izlemesi açısından önem yaşıyor. Özellikle sıcağı sıcağına başlamış olan üyelik müzakereleri, Moldova’nın demokratik reformlar ve yolsuzlukla mücadelede kaydetmesi gereken ciddi ilerlemelerle dolu bir süreci kapsıyor. Bu noktada, cumhurbaşkanının AB ile uyum sürecine bağlılığı, anayasal reformlardan yargı bağımsızlığına, ekonomiden sosyal düzenlemelere kadar geniş bir yelpazede siyasi irade ve kararlılığı göstermesi gerekiyor. Ayrıca, Moldova’nın tamamen Rusya’nın etki alanından çıktığını ve AB’ye daha yakın bir konum benimseyerek güvenlik politikalarını Avrupa’nın stratejik önceliklerine göre şekillendirdiğini de kanıtlaması beklenecek. Bu nedenle, Moldova’nın AB entegrasyon sürecini sekteye uğratacak iç karışıklıkları azaltarak halkın güvenini kazanabilen ve geniş çaplı reformlara öncelik veren bir lidere ihtiyacı olacak. Yine de 3 Kasım’daki sonuçların, Moldova’nın hangi yönde gideceğini göstermesi çok zor görünüyor. Çünkü Moldova’da Rusya yanlısı partiler AB yanlısı adaylar gösterebiliyor; AB yanlısı siyasetçiler Rusya yanlısı seçmenlerin desteğini kazanabiliyor; ayrılıkçı bölge olarak bilinen Transdinyester sakinleri de Avrupa yanlısı bir tavır takınabiliyor. Tüm bunlar Moldova’nın tek boyutlu, siyah-beyaz ya da anlaşılır olmaktan çok uzak olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla son seçim sonuçları aslında ülke için bir şok etkisi yaratmazken, cumhurbaşkanlığı seçim sonucunun da benzer bir etkide olması bekleniyor. Moldova’nın çeşitliliği yerel siyasetçiler tarafından bilinse de ülkenin uluslararası ortakları -özellikle AB- tarafından kabul edilmesi gerekiyor.
Sema Nur Yeniyıldız, İKV Uzmanı