İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
1-15 KASIM 2024

TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Avrupa Komisyonunun 2024 Türkiye Raporu: Aday Ülke Türkiye’nin Gidişatı ve AB Sürecinde Sorunlar

Avrupa Komisyonunun 2024 Türkiye Raporu: Aday Ülke Türkiye’nin Gidişatı ve AB Sürecinde Sorunlar


Avrupa Komisyonunun 2024 Genişleme Paketi çerçevesindeki Türkiye raporu, aday ülke olarak Türkiye’deki 15 Haziran 2023-1 Eylül 2024 arasındaki gelişmeleri ele alırken, AB üyelik kriterleri açısından değerlendiriyor ve ilerleme için tavsiyelerde bulunuyor. Türkiye hakkında Komisyonun hazırladığı 25’inci rapor olan 2024 raporunda siyasi kriterlerdeki eksiklere ve Kıbrıs sorununa vurgu yapılırken, piyasa ekonomisi ile ilgili koşullarda Türkiye’nin durumundan olumlu söz ediliyor. ABD’de Donald Trump’ın Başkanlığa seçilmesi sonrasında Trump’ın Avrupa ile ittifakı zedeleyen, NATO içinde yük paylaşımını öne çıkaran, Ukrayna Savaşı’nda Rusya’ya yakınlaşan, Dünya Ticaret Örgütü gibi çok taraflı kurumları aşındıran, diplomasi yerine pazarlık ve gerilim siyasetini getiren yaklaşımı AB’nin Türkiye ile daha fazla angajmana girmesini gerektiriyor. Ancak raporda da ifade edilen engeller, Kıbrıs konusundaki farklı tutumlar ve bu konunun Türkiye’nin AB ile ilişkilerini sekteye uğratması önümüzdeki süreçte aşılması gereken konular olarak önümüzde duruyor.


Avrupa Komisyonunun hazırladığı 2024 genişleme paketi kapsamında Türkiye raporu 30 Ekim 2024 tarihinde yayımlandı. İlki 1998 yılında yayımlanmaya başlayan raporlar, Türkiye’nin bir AB aday ülkesi olarak AB kriterlerine uyum düzeyini değerlendiriyor ve AB uyum sürecindeki ilerleme veya gerilemeyi tespit ediyor. Türkiye raporlarında özellikle 2014 ve sonrasında yer verilen ve kullanımı giderek artan “backsliding-gerileme” ifadesi bu raporda yer almasa da bunun yerine “no progress-ilerleme yok” ifadesinin bazı konu başlıklarında sıklıkla kullanıldığını görmek mümkün. Özellikle hukukun üstünlüğü, demokratik denge denetleme mekanizmaları, kamu yönetimi reformu, yolsuzlukla mücadele, temel haklar, yargı usulleri, sivil toplumun alanı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, medya ve ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, AB ortak dış, güvenlik ve savunma politikasına uyum, gümrük birliği kuralları, ortak gümrük tarifesi ve dış ticaret politikasına uyum ile sosyal haklar gibi konularda uyumda ilerleme olmaması ve reform sürecinin durmasına değinilen raporda, her konu başlığı altında aday ülkeye tavsiye ve öneriler de yer alıyor. Bu doğrultuda bir önceki yılki öneriler ve tavsiyelerin ne kadar dikkat alındığı ve uygulandığı değerlendiriliyor.

Revize genişleme metodolojisi uyarınca aday ülkenin uyum düzeyi altı başlık altında inceleniyor. Bu başlıklarda kümelenme yaklaşımı uygulanıyor ve birbiriyle ilintili fasıllar ilgili başlık altında kümeleniyor: Birinci kümede “önce temeller” başlığı altında demokratik, kurumlar, ekonomik kriterler, iyi komşuluk ilişkileri ve bölgesel iş birliği değerlendirilirken, ikinci küme iç pazar, üçüncü küme rekabetçilik ve kapsayıcı büyüme, dördüncü küme yeşil gündem ve sürdürülebilir bağlantısallık, beşinci küme kaynaklar, tarım ve uyum ve altıncı küme de dış ilişkileri ele alıyor. Bu şekilde siyasi alandan başlayarak, teknik ve sektörel konular ve Türkiye’nin üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme düzeyi değerlendirilmiş oluyor. Raporda Kopenhag Kriterleri içinde ekonomi bölümünü oluşturan “işleyen piyasa ekonomisine sahip olma” başlığı altında ise Türkiye’nin bu açıdan iyi bir hazırlıklılık düzeyinde olduğu not ediliyor enflasyonla mücadele programından olumlu şekilde söz ediliyor.

AB, Türkiye’nin Göç Politikasını Uyumlaştırmasını Bekliyor

Türkiye’nin üç buçuk milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yapması önceki raporlarda olduğu gibi Avrupa Komisyonu tarafından takdirle karşılanıyor. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin göç ve düzensiz göç politikasını AB ile uyumlaştırması, doğu ve güney sınırlarının korunması ve Avrupa’ya geçişlerde yasa dışı göçle mücadele edilmesi üzerinde önemle durulan konular arasında yer alıyor. 2023 yılında yayımlanan ve Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik tavsiyeler içeren Borrell-Varhelyi raporunda da ifade edilen Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması AB açısından önem taşıyor. Halen askıda olan bu anlaşmanın uygulanması ve Türkiye’nin özellikle sınırdaşı olduğu Yunanistan’dan düzensiz göçmenleri geri kabul etmesi sıklıkla üzerinde durulan ve Türkiye’den talep edilen bir başlığı oluşturuyor. AB göç ve iltica politikasındaki son gelişmeler, yeni kabul edilen “Göç ve İltica Paktı” ile İtalya ve Almanya gibi bazı Üye Devletlerin katılaşan uygulamaları göç konusunun daha uzun bir süre Türkiye-AB ilişkilerinin gündeminde olmaya devam edeceğini ortaya koyuyor.

Gümrük Birliği Güncellemesinde Kıbrıs Engeli

Kıbrıs’ta iki taraf arasında görüşmelerin yeniden başlaması ve Türkiye’nin sürece destek olması AB’nin beklentileri arasında yer alıyor. Türkiye’nin KKTC’yi tanırken, GKRY’yi tanımaması, AB’nin GKRY’yi adanın meşru temsilcisi olarak tanıması ve üstelik üye devlet statüsünde olması Türkiye-AB ilişkilerini sekteye uğratan en önemli konuların başında geliyor. Gerek üyelik müzakereleri sürecinde gerekse Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestliği gibi konularda Kıbrıs sorunu Türkiye’nin karşısına çıkıyor. Bilindiği üzere, katılım müzakereleri 2005’te tarama süreci ile başlamış, ancak hemen bir yıl sonra Türkiye’nin limanlarını GKRY bandıralı gemilere açmadığı gerekçesi ile gümrük birliği ile ilişikli görülen sekiz fasılın açılmaması ve hiçbir faslın kapatılmaması kararı alınmıştı. Bu durum müzakereleri fiilen tıkamış ve sekiz faslın açılmasının engellemesinin yanında, diğer fasıllar açılsa da kapatılmalarının önünü kesmişti. Benzer şekilde, gümrük birliğinin güncellenme sürecinde Kıbrıs sorunu tekrar bir kriter olarak AB tarafından öne sürülmüş ve gümrük birliğinin güncellenmesine yönelik müzakerelerin başlatılması da Kıbrıs’ta BM çerçevesinde müzakerelerin önünün açılması koşuluna bağlanmıştı. Bunun yanında, Türkiye’nin gümrük birliği kurallarından sapma olarak değerlendirilen uygulamalarına da yer verilerek, öncelikle ticareti bozan bu unsurların iyileştirilmesi gereğine dikkat çekilmişti. Ukrayna Savaşı sonrasında ise Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarına katılınması ve Rusya’nın bu yaptırımları Türkiye üzerinde aşmasının engellenmesi üzerinde durulmuştu. Rapor da bu husus da yer alıyor. Türkiye’nin AB ortak dış, güvenlik ve savunma politikasına uyumu ile ilgili değerlendirmede dış politikada uyumsuzluklara dikkat çekiliyor ve Türkiye’ye AB ortak bildiri ve stratejilerine uyum sağlaması tavsiyesinde bulunuluyor. Burada öne çıkan iki önemli uyumsuzluk ise Türkiye’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmaması ve Hamas’a yaklaşımının AB’nin yaklaşımı ile çelişmesi olarak ele alınıyor. AB’nin özellikle Kıbrıs konusunda Annan Planı’nın adanın iki tarafından referanduma sunulması ve Güney Kıbrıs’ta reddedilmesine rağmen GKRY’yi üye olarak alarak önemli bir fırsatı kaçırdığı ve uyuşmazlıklarının barışçı çözümü ile ilgili değerlerine ters düştüğüne yönelik bir tespit ise raporda yer almıyor.

 

AB, Türkiye’ye İnandırıcı Bir Perspektif Sunmalı

Son dönemde, AB liderleri ve yetkililerin Türkiye ile ilgili değerlendirmelerinde Türkiye’nin aday ülke olmaya devam etmekle birlikte, daha çok bir bölgesel aktör, komşu ülke ve stratejik ortak olarak anıldığını gözlemlemek mümkün. Raporların tanıtıldığı basın toplantısında yöneltilen bir soru üzerinde AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Türkiye’nin aday ülke olduğunu ve bölgesel olarak AB için önemli bir ortak olduğunu belirtmişti. Raporun giriş bölümünde Türkiye’ye yönelik bu yaklaşımın emarelerini görmek mümkün:

“Türkiye, AB için kilit bir ortak ve aday bir ülkedir. AB Konseyi, Nisan 2024’te AB’nin Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortama ve Türkiye ile iş birliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişki geliştirmeye yönelik stratejik ilgisini yinelemiştir. Bu bağlamda AB Konseyi, AB-Türkiye iş birliğinin daha da geliştirilmesi bakımından Kıbrıs çözüm görüşmelerinin yeniden başlatılmasına ve bu görüşmelerde ilerleme kaydedilmesine özel bir önem atfettiğini vurgulamıştır. Hem AB hem de Türkiye 23 Kasım 2023 tarihli AB-Türkiye ilişkilerine dair Ortak Bildiri ve ilgili AB Zirvesi Kararları’nda yer alan tavsiyeler doğrultusunda, karşılıklı menfaat alanlarında yeniden angajman arayışını sürdürmektedir. AB, belirlenen koşullara tabi olarak aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir bir şekilde Türkiye ile yapıcı bir şekilde yeniden angajmana girmektedir. Ortak ilgi alanlarında üst düzey ilişki devam etmiştir”.

“Aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir” olarak ifade edilen bu yeni angajman AB tarafından üyelik perspektifinden ayrıştırılarak, daha çok çıkara dayalı, karşılıklı faydayı getiren, al-ver üzerinden ilerleyen bir ilişki olarak tarif edilmektedir. Ticaret, göç, enerji, savunma, güvenlik, yeşil dönüşüm gibi tematik alanları içeren bu işlemsel ve perakendeci işbirliği ise Türkiye-AB ilişkilerini ileriye taşımaktan öte, dönüştürmektedir. Var olan koşullar içinde Türkiye’nin AB üyeliğinin yakın vadede gerçekleşmesi zor gözükmektedir. Bu hedefe doğru ilerlemek için Türkiye’nin atması gereken adımlar olduğu gibi, AB’nin de eşit koşullar uygulayarak, inandırıcı bir perspektif sunması gereklidir. Ancak AB entegrasyonunun geldiği boyut, zorluklar, genişleme sürecinin Ukrayna coğrafyasına yönelik ilerlemesi, Türkiye’nin üyeliğinin AB içindeki dengeler üzerindeki potansiyel etkisi gibi birçok unsur sürecin önünde engel teşkil ediyor. Ancak Türkiye’nin tam üyelik hedefinden vazgeçmemesi ve gerekli reform adımlarını atarak, üyelik hedefini canlandıracak konjonktürün ortaya çıkması halinde bu fırsattan yararlanacak durumda olması büyük önem taşıyor.

ABD’de Donald Trump’ın Başkanlığa seçilmesi sonrasında Trump’ın Avrupa ile ittifakı zedeleyen, NATO içinde yük paylaşımını öne çıkaran, Ukrayna Savaşı’nda Rusya’ya yakınlaşan, Dünya Ticaret Örgütü gibi çok taraflı kurumları aşındıran, diplomasi yerine pazarlık ve gerilim siyasetini getiren yaklaşımı AB’nin Türkiye ile daha fazla angajmana girmesini gerektiriyor. Ancak raporda da ifade edilen engeller, Kıbrıs konusundaki farklı tutumlar ve bu konunun Türkiye’nin AB ile ilişkilerini sekteye uğratması önümüzdeki süreçte aşılması gereken konular olarak önümüzde duruyor.

 

Doç. Dr. Çiğdem Nas, İKV Genel Sekreteri