Fransa Cumhurbaşkanı Macron, François Bayrou’yu Başbakan Olarak Atadı
Fransa’da AP seçimlerinin şaşırtıcı sonuçlarının açıklanmasından beri siyasi bir gerginlik mevcut. Macron, sağ popülistlerin aldığı başarının ardından Parlamentoyu feshetmiş ve yeni bir seçime gidilmişti. Gerçekleştirilen seçimlerden sonra Michel Barnier’den hükümet kurmasını isteyen Macron yoğun bir eleştiriye maruz kalmıştı. Bütçe açığı ile mücadele eden Fransa’nın mücadele etmek zorunda kaldığı yeni problem ise gensoru önergesinin ardından Başbakan Barnier’in istifa etmesi. Cumhurbaşkanı Macron’un birkaç gündür sürdürdüğü hükümet kurma çalışmaları ise geçtiğimiz cuma günü sonlandı ve François Bayrou Başbakan olarak atandı.
Fransa’da 4 Aralık’ta gerçekleştirilen gensoru önergesinin 331 oy ile desteklenmesiyle Barnier Hükümeti düştü. Michel Barnier’in 5 Aralık günü Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a istifasını sunmasının ardından istifasının kabul edildiği duyuruldu. Emmanuel Macron yaptığı açıklamada Barnier’e teşekkür etti ve Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa etmeyeceğini ifade ederek yeni başbakan atanacağını belirtti. Barnier’in merkez sağcı azınlık hükümeti 62 yıl sonra ilk kez bir gensoru önergesiyle düşerek Beşinci Cumhuriyet’in en kısa süreli hükümeti olarak tarihe geçti. Yeni bir hükümet kurulana kadar Michel Barnier’in geçici hükümeti yönetmeye devam edeceği duyuruldu. 13 Aralık’ta ise Cumhurbaşkanı Macron tarafından François Bayrou’nun Başbakan olarak atandığı açıklandı.
Siyasi Çıkmazın Başlangıcı
Fransa’daki hükümet sorunun başlangıcı aslında bu yılın haziran ayında başlamıştı. 6-9 Haziran 2024 tarihinde gerçekleştirilen AP seçimlerinde Fransa’daki sonuçlar son derece şaşırtıcı olmuş ve kamuoyunda uzun süre tartışılmıştı. Fransa’da en çok oy alarak birinci gelen parti %31,37 ile Ulusal Birlik (Rassemblement National- RN) olmuştu. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un partisi Rönesans’ın (Renaissance- RE) dâhil olduğu ittifak ise %14,60 oy oranıyla ikinci sıraya yerleşmişti. Bu gelişmenin ardından Emmanuel Macron bir açıklama yaparak halkın çağrısını duyduğunu ve bu çağrının yanıtsız kalmayacağını ifade etmişti. Fransa’nın huzur ve uyum içinde hareket edebilmesi için Parlamentoda çoğunluğa ihtiyaç olduğunu vurgulayarak Parlamentoyu feshetmiş ve erken seçime gidileceğini açıklamıştı. İki turlu seçimlerin ise 30 Haziran ve 7 Temmuz tarihlerinde gerçekleşmesi kararlaştırılmıştı.
Seçimlerin ikinci turunun gerçekleşmesinin ardından ortaya çıkan sonuçlar da son derece ilginçti. Yeni kurulan sol ittifak Yeni Halk Cephesi (Nouveau Front populaire- NFP) 182 koltuk kazanarak birinci olmuş, onu takip eden Macron’un "Cumhuriyet İçin Hep Birlikte İttifakı" (Ensemble) ise 168 koltuk alarak ikinci sıraya yerleşmişti. Sağ popülist parti Ulusal Birlik ise 143 koltuk elde etmişti. Dönemin Başbakanı Gabriel Attal istifa etmiş ancak yerine başkası gelene kadar göreve devam etmişti.
İttifaklardan hiçbiri hükümet kurmak için gerekli olan 289 koltuğa sahip olamadığı için ortaya ülkeyi yönetme sorunu çıkmıştı. En yüksek sandalye sayısına sahip olan Yeni Halk Cephesi’nin başbakan adayı Lucie Castets, emeklilik yaşının yükseltilmesi politikalarına karşı bir isimdi. Macron, en çok koltuk sayısına sahip olan ittifakın adayına hükümet kurma görevini vermekten kaçınmış, görevi Castets’e vermemesinin nedenini verdiği bir röportajda açıklamıştı. Macron, halkın Castets’i tanımamasının bir sorun teşkil etmediğini ancak güvenoyu alamayacağından dolayı hükümet kurma yetkisinin Castets’e verilmediğini zira, Ulusal Meclis’te hangi çoğunluğun ortaya çıkabileceğinin önemli olduğunu ifade etmişti. Buna karşılık, Castets açıklamasında demokrasinin Cumhurbaşkanı gözünde değeri olmadığını vurgulamıştı. Boyun Eğmeyen Fransa (La France Insoumise- LFI) ise adaylarının başbakan atanmaması hâlinde anayasal yollara başvuracaklarını belirtmişti.
Paris Olimpiyatları’nın bitmesinin ardından hükümet kurma sürecinin başlayacağını açıklayan Macron, 23 Ağustos’ta siyasiler ile temaslara başlamıştı. Seçimden sonra iki ay süren belirsizliğin ardından 5 Eylül’de Macron hükümet kurma görevini eski Brexit Başmüzakerecisi Michel Barnier’e vermişti. Barnier küçük siyasi partilerden biri olan Cumhuriyetçiler’e (Les Républicains- LR) mensup. Buna karşın en yüksek oy oranını alan Sol İttifak’ın üyeleri kendi adaylarının başbakan olması gerektiğini savunarak yaşanan bu gelişmeleri rejim krizi olarak nitelendirmişti. Michel Barnier ise sağ partilerin oluşturduğu bir hükümet kurarak 23 Eylül’de göreve başlamıştı. Barnier Hükümetinin özellikle göç konusunda tedbir alacağı konuşuluyor ve bu sebeple Marine Le Pen’in bu hükümeti olumlu karşılayacağı düşünülüyordu.
Ekim ayında ise Yeni Halk Cephesi hükümete karşı gensoru önergesi verdi ancak Ulusal Birlik gensoru önergesine destek vermedi. Böylelikle, 197 “evet” oyu toplayan gensoru önergesi yeterli sayıya ulaşamadığı için reddedildi.
Bütçe Tasarısı Tartışması
Barnier Hükümeti göreve başladığında karşılaşılan en büyük sorunlardan bir tanesi bütçe açığı sorunuydu. Bilindiği üzere Fransa’da bir süredir gündemde olan bütçe açığının yüksek olması sorunu nedeniyle Fransa, AB kurumları tarafından uyarılıyordu. Maastricht Kriterleri’ne göre GSYH’nin %3’ü olması gereken bütçe açığı oranın Fransa’da 2024 yılında %6,1 olması beklendiği açıklandı. 10 Ekim’de hükümetin önerdiği 2025 bütçe tasarısında 40 milyar avro tasarruf ve 20 milyar avroluk vergi artışı planlandı. Barnier Hükümeti, bütçe açığını finanse edebilmek için elektrik fiyatlarına vergi artışı getirdi.
Hükümetin bütçe açığını finanse edebilmek adına bu girişimlerde bulunması ise sağ popülist parti Ulusal Birlik tarafından hoş karşılanmadı. Marine Le Pen 2025 bütçesinde sorunlar olduğunu ve bütçe konusundaki taleplerinin yerine getirilmediği takdirde gensoru önergesine destek verebileceklerini ifade etti. Ulusal Birlik’in talepleri ise elektrik fiyatlarına getirilen verginin düşürülmesi, emekli maaşlarının enflasyona endekslenmesi ve göçmenlere yapılan ilaç yardımı harcamalarında kesintiye gidilmesi.
Le Pen’in tehditlerinin ardından Michel Barnier elektrik fiyatlarındaki artışın geri çekildiğini açıkladı. Bunun ardından Le Pen 2025 bütçesinde hâlâ sıkıntılar olduğunu ve bunların giderilmesi için Barnier’e 2 Aralık’a kadar süre verildiğini ifade etti. Barnier tasarruf politikalarının ülkenin ekonomisi ve istikrarı için gerekli olduğunu savunarak gensoru önergesi verildiği takdirde daha fazla belirsizlik ortaya çıkacağını vurguladı.
Fransa Anayasası’nın 49’uncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre hükümet, 2025 sağlık sigortası bütçesini Meclis oylamasına sunmadan yürürlüğe koyma hakkına sahip. Le Pen ise hükümetin bu hakkını kullanması halinde gensoru önergesine destek vereceğinin altını çizmişti.
Tüm bu gelişmelerin ardından Barnier Hükümeti, sosyal güvenlik bütçesinin Meclis oylamasına takılmasını istemediği için “antidemokratik” olarak nitelendirilen bu maddeyi uygulamaya koydu ve bütçeyi geçirmeye çalıştı. Bu gelişmenin ardından 4 Aralık’ta güvensizlik oylaması yapılarak hem sağ hem de sol muhalefetin desteği ile hükümet düştü. 311 milletvekilinin destek verdiği güvensizlik oylamasında hükümeti düşürmek için gerekli oy sayısı 288.
Fransa’da Siyasi Belirsizliğin Geleceği ve Değerlendirme
Fransa’da 1962 yılından itibaren ilk defa gensoru önergesinde yeterli çoğunluğa ulaşılarak hükümet düşürüldü. Gerçekleştirilen oylamanın ardından Barnier 5 Aralık’ta kendi istifasını ve hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Macron’a sundu. Elysee Sarayı tarafından yapılan açıklamaya göre gerçekleştirilen istifa Macron tarafından kabul edildi. Barnier’in ve hükümet üyelerinin yeni hükümet kurulana kadar günlük işleri yürütmeye devam edeceği belirtildi.
İstifanın kabul edilmesinin ardından sol popülist Boyun Eğmeyen Fransa’nın üyelerinden Cumhurbaşkanı Macron’nun istifa etmesi ve erken başkanlık seçimleri yapılması çağrısı geldi. Macron ise bir açıklama gerçekleştirerek Barnier’e hizmetlerinden dolayı teşekkür etmesinin ardından AP seçimlerinin sonuçlarının ardından ülkeyi seçimlere götürmesi kararının doğruluğunu savundu. Yeni bir başbakan atayacağını belirten Macron, kendisine demokratik bir şekilde verilen beş yıllık görevi sonuna kadar eksiksiz yerine getireceğini vurgulayarak istifa çağrılarına yanıt vermiş oldu.
Macron yaşanan son gelişmelerin ardından siyasi liderlerle bir araya gelerek yeni bir başbakan atamak için çalışmalara başladı. Ancak Cumhurbaşkanı Macron’un Ulusal Birlik ve Boyun Eğmeyen Fransa partilerinin temsilcilerini davet etmemesi dikkat çekici bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bununla beraber Macron, önümüzdeki günlerde yeni başbakanın belirleneceğini belirterek partilerden çıkarlar için bir hükümet kurmalarını isteyeceklerini vurguladı.
Bu gelişmelerle beraber, Cumhurbaşkanı Macron’un karşısındaki tek zorluk yaşanan siyasi belirsizlik değil. Fransa’da memurlar 5 Aralık’ta bütçe kesintileri ve zorlu çalışma şartlarından dolayı grev gerçekleştirdiler. Güvensizlik oylamasından bir gün sonra gerçekleştirilen grevde protestocular kamu borcunun memurlar tarafından belirlenmediğini, multi-milyarder şirketlerin çaba göstermesi gerektiğini ifade ettiler.
Bununla beraber geçtiğimiz günlerde Fransa’nın uzun süredir karşı çıktığı Mercosur Ticaret Anlaşması konusunda zirve düzenlendi ve bir uzlaşıya varıldı. Fransız çiftçilerin AB-Mercosur STA’sı konusunda endişeleri olması sebebiyle Fransa hükümetinin desteklemediği bu anlaşmada uzlaşıya varılması, Macron hakkında yeni tartışmalara yol açtı. Macron’un sıcak bakmadığı bilinen bu anlaşmanın yapılıp yapılmayacağı tartışılırken, Fransa liderinin AB içerisindeki ağırlığının ne olduğu sorusu da gündeme gelmişti.
Macron’un ne kadar etkili olduğu tartışmaları yaşanırken, 7 Aralık günü, beş yıl önce çıkan yangından dolayı zarar gören Notre Dame Katedrali’nin açılış töreni yapıldı. Törene aralarında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelenskyy ve Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier gibi isimlerin olduğu 40 lider katılım gösterdi. Adeta bir liderler zirvesi hâline gelen açılış törenine katılan en dikkat çekici isim ise önümüzdeki ay ABD Başkanı olacak olan Donald Trump oldu. Donald Trump’ın seçimlerden sonra gerçekleştirdiği ilk ziyaretini Fransa’ya yapmış olması dikkat çekerken, bu durum siyasi ağırlığının azaldığı konuşulan Macron için diplomatik bir başarı olarak yorumlandı. Elysee Sarayı'nda ikili görüşme için bir araya gelen Trump ve Macron’a daha sonra Zelenskyy de katıldı. Macron görüşmelerde ABD, Ukrayna ve Fransa’nın bu tarihi günde bir arada olduğunu ifade ederek üç ülkenin barış ve güvenlik için çalışmayı sürdüreceğini vurguladı.
Önümüzdeki birkaç gün içerisinde bir başbakan atayacağını ifade eden Macron’un geçtiğimiz yaz uzatmış olduğu süreci bu sefer kısa tutmak istediği ortadaydı. Ancak bu kadar çeşitli gündemin olduğu bir ülkede bu hedefi gerçekleştirmek için zor bir süreçten geçmesi gerektiği görülüyordu. Tüm bu zorlukların yanında 15 Aralık’ta Macron, kendisinin müttefiki ve destekçisi olarak nitelendirilen François Bayrou’yu Başbakan olarak atadığını duyurdu. 73 yaşında olan Başbakan François Bayrou, merkez sağ parti olan Demokratik Hareket’in (Mouvement démocrate- MoDem) lideri ve yaklaşık 10 yıldır Fransa’nın güneyindeki Pau şehrinin belediye başkanı olarak tanınıyordu. Daha önce üç kez cumhurbaşkanı adayı olmuş olan Başbakan Bayrou’nun karşısında çözüm getirmesi beklenen birçok zorluk mevcut.
Hatice Fulya Topyıldız, İKV Uzman Yardımcısı