Bir süredir hem Türkiye, hem de Avrupa Birliği’nin kendi iç sorunlarına yoğunlaştıklarını gözlemliyoruz. Geçtiğimiz hafta bu konudaki gözlemlerimizi haklı çıkardı. Avrupa Birliği Lizbon Antlaşması’nın getirdiği yeni mekanizmaların pratikte nasıl uygulanacağı ve Yunanistan’daki kriz sonrasında Avro alanının geleceği üzerine yoğunlaşırken, Türkiye’de de yaşanan çeşitli siyasi krizler sonrası yeni bir AB reform paketinin Mart ayı sonuna doğru hazırlanacağı açıklandı.
Türkiye ve AB kendi içlerine yoğunlaşmışken önümüzdeki dönemde ilişkilere zarar verecek adımlardan kaçınılması en önemli dileğimiz. Bu kapsamda Dünya Ticaret Örgütü’nün Doha Turu görüşmelerinin yavaş ilerlemesi karşısında AB’nin giderek daha fazla ağırlık verdiği ikili Serbest Ticaret Anlaşmaları’nın arttığına tanık oluyoruz. Türkiye ve AB’nin içinde bulunduğu Gümrük Birliği nedeniyle bu anlaşmalar ciddi ticaret sapması ihtimali taşımakta; ancak, Türkiye’nin bu anlaşmalara müdahil olma hakkı bulunmamaktadır. Bu durum Gümrük Birliği açısından ciddi bir adaletsizlik yaratmaktadır. AB’nin son dönemdeki STA girişimlerinin haberini takip eden sayfalarda bulabilirsiniz.
Öte yandan, haftaya damgasını vuran en önemli gelişmelerden biri Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nden çıkan ‘soykırım’ kararıydı. Türkiye’de gerek hükümet gerekse toplumun çeşitli kesimlerinde tepkiyle karşılanan bu karar ,her sene gündeme gelen “ABD Kongresi’nden söz konusu karar geçecek mi?” “Başkan bu sene 24 nisan’da yapacağı açıklamada ‘soykırım’ kelimesini ağzına alacak mı?” yönündeki endişelerin devamı niteliğinde. Ulus devletlerin birbirlerinin geçmişlerine ilişkin aldıkları kararların ilke olarak taraflı olduğu gerçeği yadsınamaz. Bu karar Türkiye’de son yıllarda başlayan geçmişle yüzleşme çabalarına ve Ermenistan ile başlayan yakınlaşma sürecine zarar verme potansiyeli taşımaktadır. ABD’deki yasama sürecinin halen devam ettiğini biliyoruz ve bu hatadan dönüleceğini umuyoruz.
Türkiye – AB ilişkilerinde özellikle açılması muhtemel olan başlıkların açılabilmesine yönelik olarak gerekli adımların bir an önce atılmasını umuyoruz. Bunun da ötesinde Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış ve ABGS Genel Sekreteri Büyükelçi Sayın Volkan Bozkır’ın ifade ettikleri gibi müzakere başlıkları siyasi nedenlerle açılamasa da Türkiye’nin gerekli hazırlıkları 2013’e kadar gerçekleştirmesi son derece umut verici olacaktır. Türkiye’nin içinde bulunduğu çeşitli sıkıntıları bir an önce aşması dileğiyle haftaya görüşmek üzere.