![]() |
![]() |
İKV’DEN HAFTAYA BAKIŞ
Bu kez Haftaya Bakış’a, vakfımızın, UACES, TUNAECS ve Yeditepe Üniversitesi işbirliğiyle, 16 – 18 Haziran 2010 tarihlerinde gerçekleştirdiği “Türkiye ve AB: Katılım Sürecinde Fırsatlar ve Sorunlar” başlıklı konferans haberiyle başlamak istiyoruz. İstanbul’da, Yeditepe Üniversitesi’nde gerçekleştirilen konferans, Türkiye’den ve dünyadan pek çok seçkin akademisyen ve uzmanın aynı platform içinde bir araya getirilmesi suretiyle Türkiye – AB ilişkilerinin muhtelif veçheleriyle tartışılması olanağını sundu. Üç gün süren konferansla ilgili ayrıntılı haberimizi bu haftaki bültenimizde bulabilirsiniz.
Bu hafta, AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi ve Çevre Konseyi’nin toplanmasının yanı sıra AB içindeki en önemli gelişme, kuşkusuz AB Zirvesi’nin gerçekleşmesiydi. İzlanda ile katılım müzakerelerinin başlatılmasına yeşil ışık yakılan bu Zirve özellikle ekonomik konular üzerinde yoğunlaştı. Zirve’yle ilgili haberimizi bu haftaki bültenimizde bulabilirsiniz.
Kıta Avrupası’nda seçim günleri devam ediyor. Geçtiğimiz dönemdeki İngiltere, Çek Cumhuriyeti ve Hollanda seçimlerinden sonra diğer iki AB üyesi Belçika ve Slovakya’da da genel seçimler gerçekleştirildi. Özellikle Belçika’da gerçekleştirilen seçimler hem ülke vatandaşları hem de Birlik için büyük önem taşıyor zira İspanya ve Macaristan ile birlikte 2010 başı ile 2011 ortası arasındaki 18 aylık dönemde Üçlü Dönem Başkanlığı periyodu içinde yer alan Belçika, 1 Temmuz itibariyle dönem başkanlığını İspanya’dan devralacak. 13 Haziran’da gerçekleştirilen seçimlerden ayrılıkçı olarak bilinen Yeni Flaman İttifakı’nın birinci çıkması AB içinde Belçika Dönem Başkanlığı’nın ne kadar etkin yürütülebileceği tartışmalarını alevlendireceğe benziyor. 2007 yılında yapılan seçimlerin ardından hükümetin kurulmasının 300 gün sürdüğü ve Başbakan Yves Leterme’in 2007 yılından bu yana 3 defa istifa ettiği gerçeği AB içindeki bu endişeleri anlaşılabilir kılıyor. Belçika Dönem Başkanlığı’nda Türkiye ile yürütülen müzakerelerin nasıl seyredeceği de merak konusu. İspanya Dönem Başkanlığı’nın son haftalarını yaşadığımız bu günlerde hâlâ Türkiye ile müzakere başlığı açılabilmiş değil. Bununla birlikte başlıkların genellikle dönem başkanlıklarının son dönemecinde açıldıkları da hesaba katılmalı.
Soğuk Savaş Dönemi’nin, öncesiyle ve sonrasıyla insanoğlu için çok da kolay bir dönem olduğu söylenemez. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde uluslararası platformda hegemon güç olmak isteyen iki süper gücün hiçbir zaman sıcak bir çatışma içine girmemeleri, bununla birlikte mütemadiyen -“nükleer tehdidi” de içinde barındıran- büyük ölçüde silahlanma ve caydırıcılık çerçevesinde birbirlerine karşı ciddi tehdit teşkil etmeleri ile özetlenebilecek bu dönem, 1990’larla birlikte tarih sayfaları içindeki yerini alsa da, Soğuk Savaş sonrası dünyanın kendini toparlaması kayda değer bir zaman alacağa benziyor. Bu dönemde Doğu Bloku’nun devindirici gücü olan Sovyetler Birliği’nin, nüfuzunu üzerinde en çok hissettirdiği bölgelerin Doğu Avrupa ile birlikte Kafkasya ve Orta Asya olduğu unutulmamalı. Bu coğrafyalardaki “Rus etkisi” gücünü az da olsa kaybetse de bu etkinin tamamıyla bitmiş olduğu söylenemez. Büyük güçlerin bu bölgelerde nüfuzunu artırma isteği, zaten Soğuk Savaş döneminden sonra genel istikrar düzeyini belirli bir seviyenin üstüne çıkaramamış bu ülkelerin dengesiz iç politika dinamikleri ile de birleşince kaos, adı geçen bu bölgelerde kaçınılmaz oluyor. Ne yazık ki bu hafta Kırgızistan’da yaşanan çatışma yüzlerce insanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı. Bilindiği üzere, bu sene nisan ayında, Kırgızistan’da Devlet Başkanı Bakıyev ayaklanma ile devrilmişti. Özellikle o dönemden bu yana Kırgızistan gitgide istikrardan uzak bir görüntü çiziyor ve etnik çatışmalar bu ülkede can almaya devam ediyor.
Geçtiğimiz hafta dış politikayı ikinci plan iten unsur ne yazık ki yine terör ve terör olayları oldu. Bu hafta sonu gelen şehit haberleri tüm Türkiye’yi üzüntüye boğdu. Gelecek bültenlerimizde daha iyi haberler vermek umuduyla tüm okuyucularımıza iyi haftalar diliyoruz.