Bu hafta gündeme damgasını vuran gelişme Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliği paketi ile ilgili kararını açıklaması oldu. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç 7 Temmuz akşamı gerçekleştirilen basın toplantısında Mahkeme’nin kararını kamuoyuna duyurdu. Mahkeme, paketin tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasıyla ilgili başvuruyu reddederken paketteki bazı maddelerin kısmi iptallerine karar verdi. Anayasa Mahkemesi’nin bazı maddelerde kısmi iptallere yönelik karar alması, değişiklik paketinin 12 Eylül tarihinde referanduma sunulmasının önünde bir engel teşkil etmeyecek. Kararla ilgili haberimizi bu haftaki bültenimizde bulabilirsiniz.
Haftaya bakış bölümümüzde dış politikaya ilişkin değinmek istediğimiz konu ise, uzun bir zamandır hem ulusal kamuoyunda hem de uluslararası platformda tartışılagelen “eksen kayması”. ABD Başkanı Barack Obama’nın İtalyan Corriere della Sera gazetesine verdiği röportaj bu konunun tekrar gündeme gelmesine yol açtı. Obama, Avrupalıların Türkiye’yi Birlik içine almakta isteksiz davranmalarının Türkiye’nin geleneksel olarak Batı’ya dönük olan dış politikasında değişiklikler görülmesinde etkili olduğunu belirtirken Avrupa’nın Türkiye’yi üyeliğe kabul etmesinin akıllıca bir hareket olacağını vurguladı. Obama röportajda, Türklerin kendilerini Avrupa ailesinin parçası hissetmemeleri durumunda, müttefik bulmak ve yakın ilişki kurmak için başka yerlere bakar hale gelmelerinin doğal olduğunu ifade etti. Bilindiği üzere Başkan Obama Nisan ayında, Türkiye ziyareti öncesinde ABD-AB ilişkilerini konuşmak üzere gittiği Prag’da da bu yönde yorumlanabilecek mesajlar vermişti. ABD Savunma Bakanı Robert Gates de geçtiğimiz ay “Türkiye’nin doğuya doğru yönelmesinin arkasındaki önemli nedenlerden birinin ‘Avrupa’daki bazı devletlerin, Türkiye’ye Batı’yla kurmak istediği organik bağ için şans vermemesi’” olduğunu belirtmiş, AB’nin tutumunun Türkiye’yi Doğu’ya doğru ittiğini ifade etmişti. 2009 Şubat’ındaki Davos Zirvesi’yle başlayan, sonrasında devam eden ve Gazze’ye giden yardım gemisine İsrail askerlerinin müdahale etmesiyle tepe noktasına ulaşan kriz ve Türkiye’nin geçici üye olarak bulunduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İran’a ilave yaptırımlara ilişkin oylamada “hayır” oyu kullanması bu konunun gündeme gelmesini tetiklemişti.
“Eksen kayması” tartışmaları bir yana, şunu da belirtmek gerekir ki Avrupalı liderlerin ve karar alıcıların Türkiye’ye karşı izlediği tutum, ülkemizde AB’ye olan bakış açısını etkilemiyor değil. Lider ve lider faktörünün dış politika oluşturulmasındaki rolünü de göz önünde bulundurarak, Merkel Almanyası’nın Türkiye’ye yönelik yürütülen dış politika bağlamında Schröder Almanyası’yla pek de benzeştiğini söyleyemeyiz. Aynı şekilde Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte Fransız dış politikası ve söylemindeki değişiklik de yadsınamaz. Bu bağlamda müzakerelerin başladığı dönemde Türk kamuoyunda AB ve AB üyeliğine verilen desteğin bugün bu seviyelere düşmesini salt Türkiye içi dinamiklerle açıklamak çok da doğru olmayacaktır. 1963’ten bu yana ortaklık ilişkisi, 1996’dan bu yana da Gümrük Birliği içinde olduğumuz AB’nin vize gibi konularda Türkiye’ye karşı benimsediği sert tutumdan ödün vermemesi siyasi düzlemde Birlik ve Türkiye arasındaki ilişkilerde olduğu gibi kamuoyunda da bireysel düzlemde Birliğin Türk vatandaşının nezdinde puanının düşmesine yol açıyor.
Tüm okuyucularımıza iyi haftalar diliyoruz.