İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) tarafından "Müzakerelerin Beşinci Yılında Türkiye'nin AB’ye Katılımı: Süreç, Fırsatlar ve Zorluklar" başlıklı toplantı 12 Ekim 2010 tarihinde TOBB Hizmet binasında düzenlendi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında 3 Ekim 2005 tarihinde başlayan katılım müzakerelerinin beşinci yılında, süreç, siyasi, teknik ve iletişim stratejisi gibi farklı boyutları ile ele alındı ve geleceğe ilişkin öngörülerde bulunuldu.
Toplantının açış konuşmalarını İKV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (ABGS) Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Burak Erdenir ve Belçika’nın ardından AB Konseyi Dönem Başkanlığı’nı devralacak Macaristan’ın İstanbul Başkonsolosu Dr. András Gyenge gerçekleştirdi.
İKV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Halûk Kabaalioğlu, açış konuşmasında, başta Kıbrıs sorunu olmak üzere müzakere sürecinde yaşanan tıkanıklığa dikkat çekti ve İKV olarak süreci canlı tutmak için yürütülen çalışmalara değindi.
ABGS Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Burak Erdenir, konuşmasında müzakere sürecinde açılan, geçici olarak kapatılan ve askıya alınan fasılları kapsamlı bir şekilde ele alarak teknik boyutta gelinen durumu değerlendirdi. Erdenir, önümüzdeki dönemde, "Rekabet Politikası", "Kamu Alımları", "Sosyal Politika ve İstihdam" olmak üzere sadece 3 faslın müzakerelere açılabileceğinin altını çizdi. Burak Erdenir, her türlü zorluğa ve düş kırıklığına rağmen Türkiye’nin AB perspektifinden vazgeçmesinin söz konusu olamayacağını vurguladı. Bunun yanı sıra, müzakereci ülke olarak, AB’den terörle mücadeleye destek, Kıbrıs sorununun çözümü ve vize konusunda ilerleme kaydedilmesi hususlarında destek beklediklerini belirtti.
Macaristan İstanbul Başkonsolosu Dr. András Gyenge ise yaptığı konuşmada, katılım müzakerelerinin açık uçlu bir süreç olduğunu, ancak Türkiye’nin müzakere sürecinin tam üyelik ile sonuçlandırılmasını ümit ettiklerini ifade etti. Macaristan olarak Türkiye’nin yerini her zaman AB’de gördüklerini ve Türkiye’nin üyeliğini bütünüyle desteklediklerini belirtti.
Toplantının ikinci bölümünde ise “Müzakere Süreci ve Türkiye’nin AB Hedefi” başlıklı panelde yazar Nedim Gürsel, Milliyet Gazetesi yazarı Kadri Gürsel, İtalya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı Dr. Nathalie Tocci ve Madrid Otonom Üniversitesi’nden Prof. Dr. Alejandro Lorca Corrons konuşmacı olarak yer aldı.
Yazar Nedim Gürsel, konuşmasında Türkiye’nin AB ile mi yoksa AB’siz mi yola devam edeceği şeklinde bir dönemece geldiğini düşündüğünü belirtti. Gürsel, Avrupa’nın bir değerler bütünü olduğunu vurgulayarak, Türkiye’nin AB ile mevcut ekonomik ve ticari ilişkilerinin yanı sıra, demokrasi ve insan hakları gibi değerler söz konusu olduğunda, ne Rusya ne de İran’ın ancak ve ancak AB’nin temel alınabileceğini belirtti.
Milliyet Gazetesi yazarı Kadri Gürsel, müzakere sürecindeki tıkanıklığın sebebi olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni gösterdi. Ancak, bu sorunun mevcut hale gelmesinde, Türk siyasetçilerin de payının olduğunu vurguladı. Kadri Gürsel, Türkiye’ye yönelik korkularda, özellikle 11 Eylül sonrası dönemde AB’de tırmanan İslamcılık, göç ve entegrasyon gibi konuların belirleyici olduğunu, bu sorunların Birlik içerisinde çözülmesi gerektiğini ifade etti. Bunun yanı sıra Gürsel, AB sürecinin bir amaç değil de bir araç olarak görülmesinin, reform hızındaki yavaşlamada önemli bir etmen olduğunu vurguladı.
Dr. Nathalie Tocci, bugün Türkiye ve AB çevrelerinde gözlemlenen kutuplaşmanın ana sebebinin Kıbrıs sorunu olduğunu dile getirdi. Tocci, Avrupa’da Türkiye’ye yönelik farklı yaklaşımların olduğunu ifade etti. Tocci, müzakere sürecindeki tıkanıklığın aşılması için, Avrupa Parlamentosu’nun Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü onaylamasının kritik önem taşıdığını belirtti. Bunun gerçekleşmesi halinde, Türkiye’nin de liman ve hava sahasını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne açmasının, Konsey kararı öncesinde askıda bulunan fasılların açılması yönünde Birlik üzerinde baskı yaratacağını düşündüğünü vurguladı.
Panelin son konuşmacısı Prof. Dr. Alejandro Lorca Corrons ise konuşmasında ekonomik açıdan Türkiye’nin daha önce AB dışından başka bir seçeneği olmadığını, ancak bugün böyle olmamasına rağmen her iki taraf için de yine en iyi çözümün Türkiye’nin AB üyeliği olduğunu belirtti.