İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
7-13 EYLÜL 2009

İKV`DEN HAFTAYA BAKIŞ

Geçtiğimiz haftaki bültenimizde tatilin ardından AB’de ve AB-Türkiye ilişkilerindeki önemli gelişmelerin bir panoramasını çizmiştik. Bu genel analizi takiben bu hafta da sözü AB’nin kalbinin attığı yer olan Brüksel’deki Temsilciliğimize bırakıyoruz.

Tatil sonrası döneme çok hızlı başlayan Avrupa Birliği gündeminde öncelikli olarak yeni seçilen Parlamento’nun iç yapılanmasını tamamlayarak tam kapasite ile görevine başlaması; Lizbon Anlaşması’nın kaderini belirleyecek referandum ve onunla bağlantılı olarak yeni Komisyon’un şekillenmesi yer almaktadır. Türkiye ile ilgili gelişmeler de ilgi çekiciliğini ve sıcaklığını korumaktadır. 7 Eylül’de Brüksel’de açıklanan Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun raporunun zamanlaması dikkat çekicidir. Hatırlanacağı gibi, ilk rapor 2004’te yayımlandıktan sonra Türkiye ve AB arasındaki müzakerelerin fiilen başlamasına karar verilmişti. Bağımsız Türkiye Komisyonu üyelerinin, AB liderlerinin Aralık ayında Türkiye AB ilişkilerini yeniden gözden geçirecek olmasını da kritik bir dönemeç olarak gördükleri anlaşılıyor. Müzakerelerde yaşanan tüm sorunları ve tarafların yanlışlarını açık bir şekilde dile getiren rapora bakış çok olumlu olmakla birlikte rapor, var olan kilitlenmeyi açacak somut öneriler sunmakta yetersiz kalıyor.

14 Ekim’de yayımlanacak İlerleme Raporu’nda nelerin yer alacağı ve tonunun nasıl olacağı da tam bir merak konusu. Türkiye’deki “açılımların” raporda yer bulacağı kesin, henüz içeriği açıklanmamış olsa dahi bu konuların konuşulmaya başlanmış olması Brüksel çevrelerinde çok olumlu karşılanmış durumda. Siyasi kriterlerdeki bilinen eksikliklerin yanı sıra bu yıl basın özgürlüğü konusunun altının güçlü bir biçimde çizilmesi bekleniyor. Komisyon’un Aralık Zirvesi için Konsey’e herhangi bir tavsiyede bulunmayı düşünmediği anlaşılıyor.

İlişkileri derinden etkileme ihtimali olan kararlar Aralık ayındaki Zirve’de alınacak; Kıbrıs’ta sürdürülen görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkması ilişkilerin gidişatını etkileyecek anahtar bir rol oynayacak. Kötümser senaryo ise, mevcut durumun devam etmesi ve kararda ağır bir dil kullanılması olabilir. İlişkileri kopmaya götürecek bir kriz ihtimali ise hiç kimsenin olasılık setinde yer almıyor, tabi o güne dek beklenmedik bir gelişme olmazsa.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını yakından ilgilendiren bir başka husus ise vize konusundaki ilerlemeler. Ne yazık ki Soysal kararı sonrası gelişmeler beklendiği kadar umut verici gözükmüyor. Yasadışı göç korkusu ve geri kabul anlaşmalarının imzalanmayacak olması, vize uygulamalarında kısa dönemde bir değişiklik öngörülmesini engelliyor. Bu noktada Türkiye’nin vizesiz dolaşım için, vize kolaylaştırma anlaşmalarını bir çözüm olarak görmeme tavrının arkasında durduğumuz müddetçe, yapabileceği en iyi şey reformlara ve dolayısıyla müzakere sürecine hız vermek.

Önümüzdeki hafta Parlamento’da yapılacak Barroso oylamasından sonra Komisyon’un şeklinin biraz daha netleşmesi bekleniyor. Yeni Komisyon’da da genişlemeden sorumlu bir Genel Müdürlüğün yer almasına kesin gözüyle bakılıyor ancak Komiser’inin Olli Rehn olması beklenmiyor. Yeni Komisyon’un, “Türkiye ile müzakerelerin nihai hedefi tam üyeliktir” mesajını daha güçlü şekilde verebileceğini umuyoruz.

Aynı şekilde 2 Ekim’de İrlanda’da yapılacak Lizbon Anlaşması referandumunun sonucu büyük merakla bekleniyor. Bizler için ise İlerleme Raporu ve sonrasındaki gelişmeler gündemin en önemli maddeleri olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki haftalarda Brüksel’de heyecanlı gelişmeler bizleri bekliyor.