![]() |
![]() |
CAMERON İNGİLTERE’NİN AB ÜYELİĞİ HAKKINDA KONUŞTU
İngiltere Başbakanı David Cameron uzun zamandır beklenen ve geçen hafta Cezayir’deki rehine krizi sebebiyle ertelenmiş olan konuşmasını 23 Ocak 2013 tarihinde yaptı. Londra’da yaptığı İngiltere ve Avrupa hakkındaki konuşmasında Cameron önemli bir değişim ve yeniden yapılanma sürecinden geçen AB’nin geleceğine ilişkin vizyonundan ve yeni AB içinde İngiltere’nin yerinden söz etti. Cameron, gelecek seçimlerden sonra İngiltere’nin AB üyeliği hakkında bir referandum düzenlenmesini istediğini açıkladı. Bilindiği üzere, Avro alanına girmeyen Britanya’nın AB içindeki rolü ve siyasal entegrasyona yönelik adımlara karşı çıkması uzun süredir tartışma konusu olmuştu. Cameron konuşmasında şu noktalara değindi:
…AB’nin ilk amacı olan barışı sağlamak hedefine ulaşılmıştır ve bunu gerçekleştiren herkese şükranlarımızı sunmamız gerekir. Bugün AB’nin en başta gelen hedefi barışı sağlamak değil, refahı güven altına almaktır. Zorluklar kıtanın içinden değil dışarıdan gelmektedir… Tabidir ki büyüyen bir dünya ekonomisi hepimizin faydasınadır ancak günümüzde uluslar arasında yeni bir küresel yarışın sürmekte olduğundan hiçbirimizin şüphesi olmasın. Gelecekteki zenginlik ve işler için bir yarış.
Bugün üç temel zorluk ile karşı karşıyayız: Avro alanındaki kriz, Avrupa’nın rekabet gücü krizi, son yıllarda giderek büyüyen AB ile vatandaşları arasındaki mesafe ve açık… [Avrupa halklarının AB’ye gösterdiği tepkilerden söz ettikten sonra] Avrupalı liderler bu endişelere kulak vermek zorundalar.
21inci yüzyıla uygun yeni bir AB için vizyonum 5 ilkeye dayanıyor: Birincisi rekabet edebilirlik, AB’nin merkezinde tek Pazar olmalı ve Britanya tek pazarın kalbinde kalmaya devam etmeli. Tek Pazar hizmetler, enerji, dijital ekonomi gibi alanların da kapsanması ile tamamlanmalı. Üyelerinin rekabet gücüne destek vermeye odaklanan, daha basit, daha az bürokratik bir birlik yaratmalıyız.
İkinci ilke esneklik olmalı. AB bir bloğun hantal katılığı ile değil, bir network’ün hızı ve esnekliği ile hareket edebilmeli. Tüm devletlerin aynı bütünleşme düzeyinin arzu ettikleri [yanlış] varsayımına dayanan “tek beden herkese uyar (one size fits all)” yaklaşımında ısrar etmemeliyiz.
Üçüncü ilkem her zaman yetkinin üye devletlerden [supranasyonel düzeye] devredilmemesi, bazen de üye devletlere geri dönmesi.
Dördüncü ilkem, demokratik hesap verebilirlik. Ulusal parlamentolara daha büyük ve önemli bir rol vermeliyiz. AB’de gerçek demokratik meşruiyet ve hesap verebilirliğin kaynağı ulusal parlamentolardır.
Beşinci ilkem, adil olmaktır. Avro alanı için hangi kurallar koyulursa koyulsun, alanın içindekiler için de, dışındakiler için de adil olarak işlemelidir.
Bugün halkın AB ile ilgili hayal kırıklığı her zamankinden yüksektir. Gereksiz olarak gördükleri kurallar ve düzenlemeler ile günlük hayatımıza müdahale edilmesine tepki duyuyorlar. AB’nin Britanya’nın kabul edemeyeceği bir siyasi entegrasyon düzeyine doğru yöneldiğini hissediyorlar. Avro alanında atılan adımları görüyorlar ve bunun Avro’ya katılmayacak olan bir ülke için ne anlama geleceğini merak ediyorlar.
Britanya halkına danışılmasını istemeyenler benim görüşüme göre sonunda AB’den çıkışımıza yol açarlar. Britanya halkının seçim hakkı olmaksızın durumu kabullenmesini istemek, sonunda AB ile ilgili olarak halka danışıldığında – ki bir aşamada sorulması gerekecek- AB’yi büyük ihtimalle reddedecekleri anlamına gelir.
Bu yüzden referandumu destekliyorum. Bu konu ile yüzleşmek, şekillendirmek ve tartışmayı yönlendirmek istiyorum. Ancak referandumu şu anda, AB değişim içindeyken ve geleceği belirsizken yapmak yanlış olur. “Üye olarak kalalım mı, çıkalım mı?” sorusuna, “üyesi olarak kalmak veya çıkmak istediğimiz nedir?” sorusunu yanıtlamadan, nasıl mantıklı bir cevap verebiliriz?
Avro alanı krizinin aşılmasından sonra ortaya çıkacak olan AB çok farklı bir kuruluş olacaktır. Bunun için zaman tanımalı ve AB’nin geleceğinin şekillenmesine yardımcı olmalıyız.
Başkan Barroso’ya katılıyorum. Önümüzdeki birkaç yıl içinde, Avro’nun uzun dönemli geleceği ve yeni bir Birlik için gerekli değişiklikleri yapmak üzere yeni bir Antlaşma üzerinde mutabakat sağlanması gerekecek.
2015’teki yeni Muhafazakar Parti manifestosunda Britanya halkından, Avrupalı partnerlerimiz ile yeni bir düzenlemeyi müzakere etmek için yetki isteyeceğim. Bu yeni düzenlemeyi müzakere ettikten sonra, AB’de kalmak ya da çıkmak tercihinin yapılacağı referandum düzenlenecek. Ulusal çıkarımızın hangi yönde olduğunu çok dikkatli bir şekilde tartmamız gerekecek.
Britanya’nın AB’de kalmaya devam etmek istemesi gerektiğine inandığım gibi AB’nin de kalmamızı istemesi gerektiğine inanıyorum. İngiltere’nin üyelikten ayrıldığı bir AB’nin çok zayıflayacağını savunmak zor değil.
Ortaya koyduğum vizyonu elde etmenin imkansız olduğunu… Britanya halkının kaçınılmaz olarak üyelikten çıkış yoluna girdiğini söyleyenler olacaktır… Yenilgiyi kabul eden böyle bir yaklaşımı reddediyorum. Cesaret ve inanç ile daha esnek, uyum gücü daha yüksek ve açık bir AB yaratabiliriz.
Konuşmanın orijinaline http://www.guardian.co.uk/politics/2013/jan/23/david-cameron-eu-speech-referendum?CMP=twt_fd adresinden ulaşılabilir.