10 Şubat’ta toplanan AB Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi’nde (ECOFIN) gündemi kurtarma önlemleri ve bahar dönemi AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi hazırlıkları oluşturdu. Toplantıda üye ülkeler tarafından alınan önlemler ve bunların bütçe ve yapısal politikalara etkileri de değerlendirildi.
ECOFIN toplantısından önce Ekonomik ve Mali Komitenin (EFC) hazırladığı bir raporda kurtarma planının finansal sistemin çökmesini engellediği ancak kredi piyasalarının halen çok hassas durumda olduğu ve reel ekonomiye normal fiyattan kredi temininin halen sağlanamadığı belirtiliyor.
Avrupa Komisyonu’nun son ekonomik tahminlerine göre 2009–2010 döneminde ekonomi kurtarma önlemlerine bütçeden ayrılan tutar GSYİH’nin %3-4’ünü oluşturuyor. Diğer yandan üye ülkelerin aldıkları önlemler nedeniyle bütçe açıklarının 2010’da ortalama olarak GSYİH’nin %4,8’i ile son 15 yılın en yüksek değerine ulaşması bekleniyor. Gelir ve gider araçlarının bileşiminden oluşan söz konusu önlemlerin zamanlamasının iyi olduğu ifade edilirken, çoğunun 2009’da sonuç vermesi bekleniyor. Ancak EFC, krizin sona ermesinden sonra üye ülkelerde ekonomi kurtarma önlemleri nedeniyle aşırı genişlemiş bütçelerin eski sınırlarına çekilmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.
“Üye ülkeler krize karşı ortak önlemler alma çalışmalarına devam ediyor.”
Üye ülkelerde krize karşı alınan önlemler arasında, önlemlerin çeşidi ve ülke bütçelerine etkileri açısından önemli farklar bulunuyor. Birçok üye ülke, kamu açığını artırmak yerine sermaye enjeksiyonu yaparak kamu borcunu büyütme yolunu kullanıyor. Şimdiye kadar AB GSYİH’sının %6’sı yeniden sermaye ilavesi ya da likidite desteği şeklinde finansal sektöre aktarıldı. Finans sektörüne sağlanan garantiler AB GSYİH’sının %19’unu oluşturuyor. Sonuç olarak üye ülkelerin borç ve kamu açıkları giderek artıyor. EFC, İstikrar ve Büyüme Paktı kuralları uygulanırken üye ülkelerin durumlarındaki farklılıkların da dikkate alınacağını ve bütçe dengesine ulaşılmada koordineli bir stratejinin uygulanması gerektiğini belirtti. EFC ayrıca, yapısal reformlar açısından sağlık ve sosyal güvenliğin öncelikli alanlar olduğunu açıkladı. Diğer yandan önlemlerin çoğunun Lizbon Stratejisi kapsamında olduğunu ve bu çerçevede öngörülen reformların ekonomik yavaşlamanın etkilerini azaltmaya yönelik olduğunu belirtti.
Aynı zamanda maliye bakanları, piyasalarda kötüye gidişin sürdüğü bu ortamda finansal tekniklerden birisi olan açığa satış konusunu da tartıştı. Bilindiği üzere pek çok üye devlet açığa satışı yasaklama kararı aldı. Üye devletler arasındaki görüş farklılıkları alınan önlemlerin süreleri ve finansal aktörlerden kaynaklanıyor. Her ülkenin açığa satışa ilişkin alınacak önlem konusunda kendi görüşü olduğu dikkate alınarak uluslararası düzeyde bir uzlaşmaya varılması yönünde çağrı yapıldı. Bu çerçevede Avrupa Menkul Değerler Düzenleyicileri Komitesi’nden AB düzeyinde bir analiz hazırlamasının talep edilmesi gündeme geldi. Söz konusu analizin faydalı olacağına inandığını belirten Avrupa Komisyonu’nun İç Pazardan Sorumlu Üyesi Charlie McCreevy AB düzeyinde özel bir önlem alınması için ise henüz erken olduğunu söyledi.
Toplantıda dile getirilen bir diğer husus ise finansal alanda çalışan profesyonellerin ücretlendirilmesi sistemi oldu. Başta İsveç olmak üzere bazı üye devlet temsilcileri yöneticilere ödenen maaş ve ek ödemelerin uzun vadeli hedeflerle ilişkilendirilmesi gerektiğini savundu. McCreevy, Komisyon’un AB Bahar Zirvesi’ne sunulacak olan mali istikrar konulu tebliğe bu konunun dâhil edilmesi için çabaladığını açıkladı.
Öte yandan AB Maliye Bakanlarının aylardır üzerinde tartıştıkları indirimli KDV oranlarına ilişkin tutumları değişmedi. Birçok üye ülke indirimli KDV üzerinde hemfikirken Almanya’nın başını çektiği bazı ülkeler ise söz konusu önlemlerin etkili olup olmayacağından emin değiller. Konunun Mart’ta yapılacak ECOFIN Konsey toplantısında görüşülmesi kararlaştırıldı. Çek Maliye Bakanı da konu üzerinde henüz uzlaşılamadığını ve bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin de belli olmadığını belirtti, ancak Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığı’nın konunun başarıyla sonuçlanması için elinden geleni yapacağını ve sürekli olarak KDV indiriminden yararlanacak sınırlı sayıda emek yoğun hizmetleri içeren bir liste sunacaklarını belirti. Söz konusu liste 2010 yılına kadar geçici önlemlere tabi hizmetler ve yeme içme hizmetlerini içerecek. Minimalist bir liste oluşturmak amacıyla üye ülkelerin hangi mal ve hizmetlerin geçici önlemler kapsamında indirimli KDV’den yararlanmalarını istediklerini belirlemeleri gerekiyor. Konut sektöründe indirimli KDV oranlarının sağladığı avantajı göz önünde bulunduran İsveç mevcut listeden bazı hizmetlerin çıkarılması gerektiğini belirtti. Litvanya uyguladığı KDV rejiminde zaten bazı muafiyetler bulunduğunu, indirimli KDV’nin talebe etkisinin olmadığını, sadece şirketlerin karlarını artırdığını açıkladı. Almanya ise indirimli KDV ürünlerine ilişkin önerinin görüşülmesi amacıyla Komisyon’un bir an önce enerji verimliliğini artıran ürünlere uygulanacak dolaylı vergilendirmeye ilişkin önerisini sunmasını istiyor. Komisyon ise enerji ürünlerinin vergilendirilmesine ilişkin önerisini ancak Nisan’da sunabileceğini belirtiyor.