İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI
E-Bülteni

AVRUPA PARLAMENTOSU SEÇİMLERİNDE KİM KAZANDI?

İKV olarak, 4–7 Haziran 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu seçimleri bağlamında yaşanan gelişmeleri Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarındaki e-bültenlerimizin birer sayısında değerlendiriyoruz. Bu haftaki e-bültenimizde, seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerimizi paylaşıyoruz.
AVRUPA PARLAMENTOSU SEÇİMLERİNDE KİM KAZANDI?

Usta yazar Jonathan Swift’in ünlü kahramanı Kaptan Gulliver, çıktığı maceralardan birinde ‘deli’ bilim adamlarından müteşekkil bir akademiye gider. Söz konusu akademide çalışan bilim adamlarının deli olarak algılanmasının nedeni, her seferinde başarısız olmalarına rağmen deneylerine devam etmeleridir. Örneğin, Gulliver’in konuştuğu bilim adamlarından biri salatalıktan güneş ışını çıkarmaya çalıştığını söyler.

4–7 Haziran 2009 tarihlerinde 27 AB ülkesinde gerçekleştirilen seçimlerin sonuçları, Gulliver’in macerasında yaşananları hatırlatıyor denilebilir. Zira 1979’dan bu yana AP üyelerinin Avrupa çapında doğrudan seçimlerle belirleniyor olması, 1987’den beri AP’nin yetkilerinin düzenli olarak artırılması ve en son Lizbon Antlaşması ile Parlamento’nun rolünün güçlendirilmesi, vatandaşların AB ve Birlik politikaları ile yakınlaştırılması sonucunu doğurmadı. Aşağıda sunulan küçük tablo, oy oranlarındaki düşüşü ortaya koyuyor. Öte yandan, vatandaşlar ile AB arasında açılan uçurumun nasıl kapatılması gerektiği ile ilgili olarak daha ciddi düşünülmesini de zorunlu kılıyor.

Katılım oranı/yıl

1979

1984

1989

1994

1999

2004

2009

AB ortalaması

61,99

58,98

58,41

56,67

49,51

45,47

43,1

Seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı resim, 2001 yılında Birliğin demokratik meşruiyetine ilişkin sorunlara odaklanan Laeken Zirvesi’nde ortaya konan hususların ortadan kaldırılmasına yönelik çabaların hatalı ve/veya yetersiz olduğunu da açıklıyor. Daha geniş bir açıdan bakıldığında da, AB’de vatandaşlar ile kurumlar arasındaki kopukluğun ortadan kaldırılması yönünde bir çabanın 1980’lerden itibaren mevcut olduğu söylenebilir. Siyasi söylemde olduğu kadar akademik çalışmalarda da kendini gösteren bu çabanın odak noktası “demokrasi açığı”, çözüm önerisi de AP’nin yetkilerinin artırılmasıdır. Ne var ki, Tek Senet’ten bu yana yetkileri düzenli olarak artmasına rağmen AP’nin demokrasi açığını çözme konusunda çok başarılı olduğu söylenemez. Bu noktada, esas sorunun, vatandaşların AB politikalarını yönlendirebilecekleri, şeffaf işleyişleri denetleyebilecekleri ve taleplerini ‘gerekli mercilere’ iletebilecekleri iletişim kanallarının eksikliği olduğu ileri sürülebilir. Dolayısıyla Birlik çapında siyasi rekabet eksikliği demokrasi açığının temel nedeni olarak öne çıkıyor.

AP seçimlerinde, medyada üzerinde çok durulmasa da, esas gücünü artıran Yeşiller oldu. Bu, iki gerekçe ile açıklanabilir: (i) küresel kriz, yeşil politikalar için bir fırsat yarattı; (ii) AB siyasaları ile ilgili somut bir program sunan partiler Yeşiller oldu. İkinci nokta, özellikle sağ ve merkez sağ partilerin seçim propagandalarının AB boyutunu yalnızca Türkiye’nin üyeliğine karşıtlıkla doldurdukları göz önüne alındığında daha da anlamlı oluyor. Komisyon başkanı, hizmetler direktifinin geleceği, fikrî mülkiyete ilişkin düzenlemeler gibi vatandaşların yaşamını doğrudan etkileyen alanlar yerine siyasi rekabetin dışında kalan konulara odaklanan ‘Avrupa seçimleri’, son 6 seçimde olduğu gibi ‘ulusal hükümetlerin’ desteklendiği veya cezalandırıldığı bir etkinlik olarak geçti.

AB vatandaşlarını doğrudan ilgilendiren direktiflerin %71’inde doğrudan etkisi olan Parlamento’nun aldığı kararlar, Türkiye’nin üyeliği açısından da büyük bir önem taşıyor. Öncelikle, kamuoylarında Türkiye’nin katılım sürecinde yerleşik yargılar ve düşünceler AP’nin raporları ile hızla değişebiliyor. Öte yandan, İlerleme Raporlarına ilişkin Parlamento kararları müzakerelerin gidişatında etkili bir rol oynuyor. Dolayısıyla, Haziran ayı başında yapılan seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar ülkemizin geleceği açısından da önemli. Demokrasi ve meşruiyete ilişkin sorunları artarak devam eden AB’nin Türkiye’nin üyeliğine ilişkin rasyonel bir tartışma yürütmesi bu noktada zor gözüküyor.

AP’de yer alan Sosyalist grup lideri Martin Schulz, seçim sonuçlarını değerlendirirken “Birliğin yeniden uluslaşması yönünde bir eğilim” olduğu saptamasını yaparak bunun “seçimlerin meşruiyetini sorgulanır hale getirebileceğini” ifade ediyor. AB’de tüm sorunlarına rağmen işletilmeye çalışılan demokrasinin temeli olan seçimlerin de meşruiyeti sorgulanacaksa Birlik demokrasisine hangi açıdan bakmak gerekecek?

Sayısal anlamda her seçimde olduğu gibi bu seçimde de bir kazanan var. Ancak gerçek kazananın AB demokrasisi olması için, üst üste yapılan ve sonuç vermeyen deneylerin gözden geçirilerek Birlik içerisinde siyasi rekabetin güçlendirilmesi amacıyla adım atılması gerekiyor.

Diğer Yazılar