Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy’un davetine cevaben 20-21 Ocak 2014 tarihlerinde Brüksel’e resmi bir ziyarette bulundu. Beş yıllık bir aradan sonra gerçekleşen ziyaret, son dönemde AB kurumları nezdinde Türkiye tarafından gerçekleştirilen en üst düzey ziyaret olma özelliğini taşıyor.
Ziyaretinin ilk gününde Brüksel’de yaşayan Türk vatandaşlarının yoğun ilgisiyle karşılaşan Başbakan Erdoğan, konakladığı otelin önünde binlerce kişiden oluşan bir topluluğa hitap etti. Konuşmasında, Suriye’deki krizi ele alan Başbakan Erdoğan, Suriye’de yaşanan katliama karşı Batı’nın sesini yükseltmesi gerektiğini ifade etti ve 22 Ocak’ta Suriye’deki krize siyasi bir çözüm bulunması amacıyla toplanacak olan Cenevre II Konferansı’nın bu yönde adımların atıldığı bir toplantı olacağına inandığını kaydetti.
Ziyaretinin ikinci gününde AB kurumları nezdinde temaslarda bulunan Başbakan Erdoğan, ilk olarak AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy ve Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso ile ikili görüşmeler gerçekleştirdi. Başbakan Erdoğan, daha sonra Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz’un da katılımıyla gerçekleşen bir çalışma yemeğine katıldı. Görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan AB Konseyi Başkanı Van Rompuy, Başbakan Erdoğan’ı Brüksel’de ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti ifade etti. Başbakan Erdoğan ile AB ve Türkiye’deki siyasi ve ekonomik gelişmeleri, Türkiye’nin üyelik sürecini, Kıbrıs meselesini ve ortak komşuluk alanı ile uluslararası alanda Türkiye ve AB arasındaki işbirliğini ele aldıklarını kaydetti. Van Rompuy, Türkiye ile AB arasındaki ortak çıkarlara, güçlü ekonomik işbirliğine ve her iki tarafın halkları arasındaki sağlam temellere dayalı ilişkilere değinerek, Türkiye ile AB arasında en üst siyasi düzeyde düzenli görüşmeler gerçekleştirilmesinin önemine dikkat çekti.
2013 yılının sonunda Türkiye-AB ilişkilerinde yakalanan ivmeden söz eden Van Rompuy, Türkiye’nin katılım müzakerelerinde üç yılı aşkın bir sürenin ardından yeni bir başlığın müzakereye açılmasını ve Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanmasının her iki tarafın da ilişkileri ileriye götürme kararlılığının bir göstergesi olduğunu ifade etti. 2013 yılında ilişkilerde kazanılan ivmenin sürdürülmesi ve daha fazla ilerleme sağlanması gerektiğini kaydeden Van Rompuy, Geri Kabul Anlaşması’nın hızla onaylanmasını ve vize muafiyeti sürecinde ilerleme kaydedilmesini ümit ettiklerini belirtti.
2013 yılında Türkiye’de reformlar alanında kaydedilen ilerlemeleri ele alan Van Rompuy, Türkiye’yi reformların uygulanması ve Eylül 2013’te açıklanan Demokratikleşme Paketi’nin tamamlanması için gerekli adımları atmaya davet etti. Türkiye’de siyasi reformlar alanındaki ilerlemelerle katılım müzakerelerinde ileriye gitmenin bir madalyonun iki yüzü olduğunu kaydeden Van Rompuy, AB’nin Türkiye’deki reform süreci için bir çıpa görevi görmeye devam etmesi gerektiğinin altını çizdi. Görüşmeleri kapsamında, Türkiye’de 17 Aralık’tan bu yana yaşanan gelişmeleri de ele aldıklarını ifade eden Van Rompuy, Türkiye’nin bir AB aday ülkesi olarak hukukun üstülüğü ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri başta olmak üzere Siyasi Kriterlere uyumunun önemini dile getirdiğini belirtti. Yargının ayrımcılık veya ayrıcalık yapmaksızın, bağımsız ve şeffaf bir şekilde işlemesinin önemine değinen Van Rampuy, Türkiye ile AB arasındaki artırılmış diyaloğu memnuniyetle karşıladığını kaydetti. Van Rompuy ayrıca çözüm süreci konusunda da değerlendirmelerde bulundu.
Kıbrıs sorununa gecikmeksizin kapsamlı bir çözüm bulunması konusunda Başbakan Erdoğan ile hemfikir olduklarını kaydeden Van Rompuy, Ada’daki tarafları en kısa zamanda görüşmelere yeniden başlamaları için teşvik etmenin herkesin yararına olduğunun altını çizdi.
Türkiye’nin AB için dış politika ve güvenlik alanında kilit öneme sahip bir ortak olduğunu belirten Van Rompuy, müşterek komşuluk alanında ve dış politika alanında giderek artan işbirliğini ve Suriye’deki krize acilen siyasi bir çözüm bulunması gerekliliğini ele aldıklarını ifade etti. Ülkede giderek kötüleşen insani duruma dair endişelerini paylaştıklarını kaydeden Van Rompuy, Türkiye’yi Suriye’deki krizden kaçan sığınmacılara kucak açmak suretiyle sağladığı insani yardım nedeniyle tebrik etti. Montrö’de 22 Ocak’ta gerçekleşecek Cenevre II Konferansı’nın krize siyasi bir çözüm bulunması yönünde siyasi bir sürecin başlamasıyla sonuçlanmasını ümit ettiğini ifade eden Van Rompuy, Türkiye-AB ilişkilerini müşterek değerler temelinde güçlendirmek amacıyla işbirliği olanaklarını değerlendirdiklerini belirtti.
Van Rompuy’dan sonra söz alan Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso, Başbakan Erdoğan ile Türkiye-AB ilişkilerindeki güncel durumun yanı sıra uluslararası ve bölgesel gelişmeleri de ele aldıklarını belirtti. AB ile Türkiye arasında bir yanda ticaret ve gümrükten diğer yanda siyasi diyalog, enerji ve terörle mücadeleye kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan ortaklık ilişkisinin önemine değinirken, Türkiye’ye yapılan yabancı yatırımların yüzde 75’inden fazlasının AB kaynaklı olduğunu belirtti. Üç yıllık bir aranın ardından Kasım 2013’te Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu Başlığı’nın müzakereye açılması, Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanması ve vize muafiyetine yönelik diyaloğun başlatılması ile katılım müzakerelerinde kazanılan ivmeye dikkat çeken Barroso, tüm bu gelişmelerin her iki tarafın da ilişkileri ileriye götürme iradesinin bir göstergesi olduğunu belirtti.
Türkiye’deki son gelişmeleri yakından takip ettiklerini ve endişelerini Başbakan Erdoğan’a aktardıklarını kaydeden Barroso, Başbakan Erdoğan’ın, endişelerine açık ve samimi şekilde değindiğini kaydederken, kendilerine hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı konusunda güvence vermesini büyük bir memnuniyetle karşıladıklarını ifade etti. Barroso, bu unsurların demokrasinin temel ilkeleri olduğuna ve bunları uygulamanın Türkiye’nin kendi siyasi ve ekonomik çıkarına olduğunu ifade ederken, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkelerinin aynı zamanda Kopenhag Kriterlerinin de hayati bir parçası olduğunu hatırlattı. Türk Hükümeti’nin bu endişelerini hızlı bir şekilde ele alacağına duyduğu inancı dile getiren Barroso, Türkiye’ye bu hususların ele alınmasında gerekli desteği vermeye hazır olduklarını da sözlerine ekledi. Barroso, görüşmelerinde ayrıca AB ile ABD arasında müzakereleri sürmekte olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı konusunda da Erdoğan’ın sorularını cevapladığını ifade etti.
Hareketlilik ve vizeler konusunda, Geri Kabul Anlaşması’nın imzalamasından ve vize muafiyetine yönelik diyaloğun başlatılmasından duyduğu memnuniyeti ifade eden Barroso, Türk vatandaşları için vize muafiyetine giden sürecin ivedilikle tamamlanmasını ümit ettiğini belirtti ve bunun AB’nin iyi niyetinden çok, Türkiye’nin gerekli reformları uygulama hızına bağlı olacağının altını çizdi.
Türkiye-AB enerji ilişkileri konusunu da ele alan Barroso, Güney Gaz Koridoru’nun tamamlanmasının her iki tarafın da çıkarına olduğunu belirtirken, Türkiye’nin enerji alanında AB için çok önemli bir ortak olduğunu ve bölgenin tamamı için bir enerji merkezi olma potansiyeline sahip olduğunu kaydetti.
Kıbrıs sorununa acilen kapsamlı bir çözüm bulunmasının Türkiye ve AB’nin müşterek çıkarları doğrultusunda olduğunu ve bunun Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin ilerlemesine de katkıda bulunacağını belirten Barroso, bu mesajı taraflara da ilettiklerini belirtti.
Suriye’de sürmekte olan kriz konusunda siyasi bir çözüme ihtiyaç olduğu konusunda hemfikir olduklarını ifade eden Barroso, Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yapan Türkiye’ye minnet duyduklarını da kaydetti.
Başbakan Erdoğan yaptığı basın açıklamasında, Türkiye olarak AB müzakere sürecinde samimi bir gayret içerisinde bulunduklarını, ancak tüm çabalara rağmen müzakerelerde üç yıllık bir durgunluk yaşandığını belirtti. Kasım 2013’te bu durgunluğun yeni bir başlığın müzakereye açılması ile sona erdiğini ifade eden Erdoğan, 2013 yılında Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanmasının ve vize muafiyetine yönelik diyaloğun başlatılmasının Türkiye-AB ilişkilerinde bir canlanmaya işaret ettiğini kaydetti.
Görüşmelerinin Türkiye-AB ilişkilerinin seyri ve karşılıklı beklentiler bakımından yararlı geçtiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, Türkiye-AB ilişkilerinde yakalanan ivmenin ileriye taşınması konusundaki iradelerini teyit ettiklerini belirtti. Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin Ankara Anlaşması’nın 28’inci Maddesi uyarınca tam üyelik hedefine sıkı sıkıya bağlı olduğunu vurguladı.
AB’deki ekonomik krize de değinen Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin müzakere yürüten katılımcı bir ülke olarak AB’deki toparlanma sürecini memnuniyetle karşıladığını belirtti. Krizin ve bazı bölgesel ve uluslararası konuların Türkiye-AB ilişkilerinin önemini ortaya koyduğunu kaydeden Erdoğan, Suriye’deki krize ilişkin açıklamalarda bulundu. Cenevre II Konferansı’nın önemli neticeler vermesini ümit ettiğini ifade eden Erdoğan, Türkiye’nin 700 bini aşkın sığınmacıya kucak açtığını belirtti. Türkiye’nin Suriye’deki kriz bağlamında 2 milyar dolar harcama yaptığını kaydeden Erdoğan, uluslararası yardımın ise yalnızca 130 milyon dolar olduğunu belirtti.
Türkiye olarak, Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin olumlu adımların atılması konusunda kararlı olduklarını belirten Erdoğan, Türkiye’nin bu konuda yapması gerekenleri yaptığını kaydetti.
Türkiye’nin müstakbel bir tam üye olarak AB’nin rekabet gücüne bulunacağı katkılara değinen Erdoğan, Türkiye’nin AB’ye yük olmak için değil, AB’den yük almak için üye olmak istediğini söyledi.
Demokratik ülkelerde kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü alanında sorun bulunmayacağını belirten Erdoğan, ancak yargının bağımsızlığı konusunda yargı taraflı ise sıkıntılar yaşanacağını ve yasamanın bu durumda aksaklıkları düzeltme görevi bulunduğunu belirtti. Basın toplantısında, aynı konuda kendisine yöneltilen bir soruyu yanıtlayan Erdoğan, yasama, yürütme ve yargının görev alanlarının belli olduğunu ve bu alanların dışına çıkamayacaklarını kaydetti.
Soru-Cevap kısmında, Herman Van Rompuy Türkiye ile yürütülen müzakerelerin hedefi konusunda yöneltilen bir soruya cevaben, müzakereleri sürdürmenin her iki tarafın da yararına olduğunu ve nihai hedefin AB Antlaşması’nın 49’uncu Maddesi’nde belirtildiği gibi tam üyelik olduğunu vurguladı.
Van Rompuy HSYK tasarısı ve yargı bağımsızlığı konusunda kendisine yöneltilen soruya cevaben, Başbakan Erdoğan’ın kendilerine durumun analizini yaptığını kaydetti. Komisyon’un AB’deki muhatapları ile irtibatta olduğunu kaydeden Van Rompuy, AB’nin görevinin Türkiye’deki siyasi duruma ilişkin açıklamalar yapmak değil; AB’nin temel değerlerine riayet edilip edilmediği konusunda görüş bildirmek olduğunu açıkladı.
AP’deki siyasi grupların liderlerinden oluşan Başkanlar Konferansı ile bir araya gelen Başbakan Erdoğan’ın AP Başkanı Martin Schulz ile yaptığı görüşmesinin ardından yapılan ortak basın açıklamasında da benzer konular üzerinde görüşler bildirildi. Avrupa Komisyonu ve AB Konseyi’nde ele alınan konuların daha spesifik detaylarının tartışıldığı AP’deki görüşmede olumlu mesajların yer aldığını belirten Schulz, AP içinde Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin farklı duruşların olduğunu ancak bu iki yönlü durumun, AB tarafından Türkiye’nin üyeliğine verilen stratejik önemin bir göstergesi olduğunu belirtti. Schulz, AP’de yapılan görüşmelerde tüm grup liderlerinin ortak noktada buluştuğu konunun, Türkiye’nin Suriye’de yaşanan olaylar karşısında sergilediği insani yardım çabalarına verilen önem olduğunu vurguladı. Schulz, genel anlamda AB’nin hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığını temel değerleri arasında saydığını hatırlatarak, Başbakan Erdoğan’ın da Türkiye’deki iç duruma ilişkin yaptığı samimi açıklamalarından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getiren mesajlar verdi.
Başbakan Erdoğan, pozitif bir toplantı olarak nitelendirdiği AP’deki görüşmesinden yansıyan notların, AB ile uzun vadeli stratejik ortaklıklar, yargı ve temel haklar ile adalet, özgürlük ve güvenlik konularını kapsayan 23 ve 24’üncü başlıkların açılması ve kuvvetler ayrılığının önemi çerçevesinde şekillendiğini belirtti. Erdoğan, Batı toplumlarının bazı konularda yanlış bilgiye sahip olduğunu, aksine Türkiye’nin ekonomik göstergelerindeki olumlu gelişmelere paralel bir seyirde, temel haklarda da iyileşmelerin yaşandığını açıkladı.
Önceki görüşmelere benzer bir nitelikte, Kıbrıs sorununa ilişkin olarak, GKRY’nin de olumlu tavır içine girmesi gerektiğini kaydeden Erdoğan, Türkiye olarak temel ilkelerinin “iki kurucu devlete dayalı federal bir yapı” olduğunu belirtti. Schulz, bu konuda Türk tezine yakın bir açıklamada bulunarak, GKRY’nin de yapıcı çözümlere yönelik adımlar atmasını önemsediklerini kaydetti.
Cenevre II Konferansı’na ilişkin olarak, Schulz umutlu olduklarını ifade ederken; Erdoğan, bir sonucun çıkmaması halinde tüm katılımcıların bundan sorumlu olacağını hatırlattı. Mısır’daki süreçte, Erdoğan, seçimle göreve gelen bir iktidarın görevinden alınmasının ardından gelişen olaylara karşısında Batı’nın duyarsızlığını eleştirdi.
AB nezdinde gerçekleştirilen toplantıların ardından, Belçika'ya İşgücü Göçünün 50’nci Yıl Dönümü Sempozyumu'nun kapanış oturumuna katıldı. Sempozyum’da gerçekleştirdiği konuşmada gün içerisindeki temaslarına da değinen Başbakan Erdoğan, AB’deki muhataplarına ilettiği en önemli mesajın Türkiye’nin AB hedefindeki samimiyet ve kararlılığının ilk günkü gibi sürdüğü yönünde olduğunu ve hâlihazırda Türkiye’nin AB müktesebatının gerekliliklerini yerine getirme konusunda 28 AB üye ülkesinin bir kısmından daha ileri olduğunu kaydetti. Bazı AB üyesi devletlerin Türkiye’nin üyeliğine siyasi engeller çıkarmasına rağmen Türkiye’nin reform çabalarındaki kararlılığını sürdürdüğünü belirtti ve AB sürecinin devam edeceğine dikkat çekti.
Daha sonra, Tüm Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (TÜMSİAD) 2’nci Genel İstişare Kurulu’na katılan Başbakan Erdoğan, gerçekleştirdiği konuşmada Türkiye’nin iç durumuna ilişkin açıklamalarda bulundu ve gerçekleştirilen reformlar sayesinde AB ile ilişkilerde 2014 yılının önemli bir tarihe işaret edeceğini ifade etti.